ÇOCUK DEYİP GEÇME
Ağarmış sakalı, pos bıyığıyla
birleşerek yüzünü sanki bir maske gibi kaplamıştı. Yorgun bakan gözlerinin
altındaki mor halkalar, yanağındaki kırışıklıklarla kaynaşmış, kulak memesi
aşağıya doğru sarkmıştı. Çatık kaşlarıyla daha da ortaya çıkan alnındaki izler,
artık seksenlere merdiven dayadığının bir işaretiydi adeta.
Çocukluğundan bu yana
çalışmasının ödülünü ellerindeki nasırda bulmuştu. Bir zamanlar attan inmeyen
Hasan Çavuş, şimdi ise adımlarını ancak bastonuna dayanarak atabiliyordu. Artık
kahveye sıkça gidemiyor, bütün gününü kerpiç evinin arka bahçesindeki
tulumbanın yanında oturarak geçiriyordu.
Hasan Çavuş, eylül ayının güzel
havasını fırsat bilip evin avlusundaki her zamanki yerinde oturuyordu.
Yeleğinin cebindeki köstekli saatini çıkardı, vakit yaklaşıyordu. “Gideyim
biraz kahvede oturayım bari” diye düşündü. Bastonuna dayanarak oturduğu tahta
sandalyeden doğruldu.
Eskisi kadar gür çıkmayan cılız
bir sesle “Gelin” diye seslendi
“Köpoğlu köpekler, duymadılar
beni” diye mırıldandı. Bastonunu tahta sandalyesine vurarak bir kez daha
bağırdı.
“Yav öldünüz mü neredesin, burada
başçavuşun beygirimi anırıyor?”
Gelini telaşla avluya doğu
koşarak geldi.
“Baba duymadık valla! Buyur bir
şey mi oldu?”
“Yok Safiye gızım bir şey olmadı,
anan olacak o hınzır da mı duymadı?”
Karısı Zarife’ye kızdığında hep
“hınzır” diye seslenirdi. Askerliğini yaptığı köyde ilk gördüğünde vurulmuş,
atın terkisine atıp kaçırmıştı. “O hınzırın mavi boncuk gibi gözlerine
vuruldum” derdi hep.
“Neyse ben biraz kahveye
gidiyorum. İlyas nerede?”
İçeride Baba, okuldan geldi ya,
ders çalışıyor”
“Hadi çağır da onu da götüreyim
yanımda”
Safiye, içeriye geçti. İlyas
yerde defterini kitabını yere sermiş ders çalışıyordu. İlkokul beşe geçmişti.
Dedesinin göz bebeğiydi. “Gopilim” diye severdi onu, bir dediğini iki etmezdi.
Safiye, başını defterin üzerine
eğmiş elinde kalem yazı yazan İlyas’ın omzuna dokunarak “deden seni çağırıyor,
kahveye gidecek, seni de götürecek” dedi.”Dersin bitti mi?”
“Az kaldı anne, geri kalanını
akşam yaparım. İyi, Dedem bana bisküvi de alır bakkaldan”
“Tamam hadi, kazağını da giy
üzerine, dışarısı serin, üşütmeyesin”
Dedesi dışarıda bekliyordu.
“Haydi Gopilim” dedi. Gidelim biraz hava alalım seninle.
İlyas koşarak Dedesi’nin yanına
geldi elinden tuttu.”Bisküvit alacan mı Dede” diye sordu.
“Alırım Gopilim, bisküvi de
alırım, lokum da ”.
“Yaşa Dede, yaşa !”
Kapıdan çıkarken “İlyas” diye
seslendi Babaannesi Zarife.
”Dedene söyle de gelirken çay
alsın ” Hasan Çavuş, yüzünü buruşturarak “kaşık düşmanı mutlaka bir şeyler
ister” diye mırıldandı.
“Dede, ne dedin Babaanneme?” “
Yok Oğlum bir şey demedim
öylesine söylendim”
İlyas farkındaydı. Dedesi ile
Babaannesi hiç geçinemezdi. Sürekli atışırlardı. Hatta bir seferinde annesine
“Anne sizde mi böyle olacaksınız?” diye sormuştu. Annesi de “hatyır oğlum,
onlar gibi olmayız, yaşlanınca belki ! ”
Kahveden içeri girdiklerinde
Hasan Çavuş pencere kenarındaki masaya geçti.
“Selamünaleyküm ağalar” diye
seslendi. İçerisi kalabalık değildi. Birkaç kişi vardı. Kahveci Neşet “
Aleykümselam Hasan Çavuş, torunun yanında yine, ne içersin acep?”
“Çay, Gopilime de bir gazoz aç”
İlyas, Dedesinin yanında kendini
çok güvende hissediyordu. Arada sırada kahveye götürdüğünde büyüklerinin
yanında oturur onların sohbetlerini dinler, büyük zevk alırdı.
Kahveci Neşet, çayı ve gazozu
masaya bıraktı. “Sen napıyon İlyas. Beşe geçmişsin, aferin sana bizim gız
söyledi aynı sınıftaymışsınız.”
İlyas, evet dercesine başını
salladı. Büyüklerin kendisiyle konuşmasından hoşlanıyordu.
“Söyle bakam, büyüyünce ne
olacan?”
“Benim Gopilim subay olacak,
değil mi İlyas?”
İlyas, başını öne eğerek “he
dede” dedi “subay olacam” “Dedem bana anlatır hep, o da askermiş, tüfeği
varmış, atı varmış.”
O sırada karşı masada oturan
Cevat söze karıştı.
“Dedenle biz askere beraber
gittik. Ben İstanbul’da kaldım, onu Niğde’ye gönderdiler. Bir köyde karakolda
çavuştu. Babaanneni de orada bulmuş, bir gün atın üzerine attı aldı getirdi
köye. Sende mi öyle yapacan lan !”
“Garıştırma oraları Cevat,
çocuğun aklına sokma böyle şeyleri”
“Ne var bunda gardaşım, hem niye
asker olmak istiyor ki doktor olsun, muallim olsun.”
İlyas, dedesiyle arkadaşlarının
konuşmalarını dikkatlice dinliyordu.
“Ben asker olmak istiyorum Cevat
Amca” dedi. Gözüne kahve duvarında asılı bir fotoğraf takıldı. “Bak o resimdeki
amca gibi olacam.”
“Dede, resimdeki amca kim ? o da asker değil mi?”
“Gopilim O Cemal Gürsel Paşa.”
İlyas, Atatürk’ün duvarda asıl
traktör üzerindeki resmini göstererek “Atatürk’de Paşa değil miydi, Düşmanı
denize dökmedi mi? Niye onun asker elbiseli fotoğrafı yok burada?” diye sordu.
Hasan Çavuş, meraklı ve zeki
torunun saçlarını okşayarak “Atatürk’de
askerdi ama İstiklal Savaşı’ndan sonra askerliği bıraktı Reisicumhur oldu.
Cemal Gürsel ise hala paşa” dedi.
Cevat, Hasan Çavuş’a dönerek asık
bir suratla “ O kim biliyor musun” dedi.
“Paşa dediğin o Cemal Gürsel,
Başbakanı astı, bakanları astı, memleketin içine yaptı.”
Hasan Çavuş, sinirlenmişti.
“Cevat gardaş, böyle şeyleri
söyleme, sokma çocuğun kafasına, ne anlasın şuncacık çocuk bu söylediklerinden”
“Yalan mı, ihtilali ben mi yaptım. Bilsin, çocuklar da bilsin, herkes bilsin.
Koskoca başbakanı yok yere asanları.”diye sesini yükseltti. Cevat, Kahveci
Neşet’e sırtını döndü bastonunu havaya kaldırdı sonra sertçe yere vurdu
“ ha bunlar da çanak tutuyor
böylelerine, resimlerini duvarlara asıyorlar, yazıklar olsun size.”
Kahvede bulunanlar hiç seslerini
çıkarmadı. Hasan Çavuş’da karşılık vermedi. İlyas’ın yanında böyle şeyler
konuşulmasını doğru bulmamıştı. Cevat, hala bağırıp duruyor, küfürler
savuruyordu.
Bastonunu aldı çay ve gazoz
parasını masanın üzerine bıraktı. İlyas’a dönerek “Hadi Gopilim” dedi
“gidiyoruz geç oldu”
Kahveden çıktılar.
“Dede bisküvit alacaksın değil
mi? ”
“Bakkala gidiyoruz ya, bisküviyi
de alalım, lokumu da”
“Çay istemişti Babaannem, onu da
alalım”
İlyas, hala Cevat’ın
söylediklerini düşünüyordu, Merak içinde “Dede, resimdeki asker amca kimi astı?
”diye sordu
“Gopilim, sen bakma Cevat’ın
laflarına o öyle ileri geri konuşur, Hem sen bunları anlayacak yaşta değilsin
ileride büyüdüğünde okuyup anlarsın.”
İlyas, birden durgunlaştı,
Dedesinin elinden sıkıca tuttu.
“ Dede, ben vazgeçtim, büyüyünce
asker olmak istemiyorum” dedi.
Hasan Çavuş sustu “Boş ver
bunları, sen okumana bak…”
“Tamam Dede” dedi “ Okuyacam, hem
de öğretmen olacam…”
Evlerinin yolu üzerindeki okulun
önünden geçiyorlardı. Okul bahçesinde jimnastik dersi yapan arkadaşlarını gördü.
İlyas, kerpiç duvarın yanına giderek öğretmenine el salladı, avazı çıktığı
kadar bağırdı.
“Ben öğretmen olacam, dedeme de söyledim
Sizin gibi öğretmen olacam.”
Yalçın ATAMER 28 Haziran 2020 - Didim
.