Mihrimah ile Rüstem 1539 senesinin 26 Kasım günü önce dünya evine, sonra Rüstem Paşanın Cibali semtindeki üç oda bir salon mütevazi ahşap evine ve nihayet en sonunda gerdeğe ve oradan da balayı için Balıkesir - Erdeğe girdiler.

Önceleri her şey oldukça iyi gidiyordu fakat sonraları bu evlilik çatır çatır çatırdamaya başladı. Rüstem’e de Mihrimah’a da bir şeyler oluyordu.

Mihrimah bir gün Rüstem’in robdöşambırının cebinde bir fotoğraf buldu.( 1. Fotoğraf) Fotoğrafı görür görmez bir çığlık attı. ‘’ Aman Allah’ım, fotoğraf makinesi ne zaman icad edildi de benim haberim olmadı? Üstelik de renkli çekiyor. Hatta bunlar…Aman Allah’ım. Bunlar dijital’’ Dedi. Tabii ki akabinde fotoğraftaki resimler dikkatini çekti. Sağdaki resim Rüstem’e oldukça benziyordu. Belli ki gençlik resmiydi ama soldaki bu afet-i devran kimdi acaba?

Elindeki fotoğrafla hışımla Rüstem’in nargile fokurdattığı oturma odasına girdi ve elini beline koyup öfkeyle bağırdı.

-Rüsteeemmmm. Çabuk söyle kim bu şıllık? Bu fotoğrafın senin cebinde ne işi var?

Rüstem fotoğrafı görünce korkudan sapsarı oldu. Neticede karşısında Kanuni gibi insanı kıçından çengele astıran bir bir padişahın kızı vardı. Babasını dolduruşa getirirse bırak vezir-i âzamlığı kelleyi bile kaybedebilirdi. Kıvırmak gerekiyordu.

Nezaketle cevap verdi:

-Haa o mu? Tarihi bir vesikadır hatun. Resimdeki kadın Leyla, erkek ise Mecnundur.

Mihrimah inanmamış bir şekilde dudaklarını büzdü. Leyla bu kadar güzel, Mecnun bu kadar yakışıklı mıydı yani? Eeee Hani Leyla papaz kızıydı, Mecnun da çöllere filan düşmüştü aşkından?

Öfkeyle bağırdı:

Bu resimdeki karı papaz kızına benzemiyor? Baksana bu Müslümanlar gibi tesettürlü.Kesinlikle papaz kızı değil bu.

Rüstem de sinirlendi tabii ki?

-Papaz kızı değil de maça vale mi? Bal gibi de papaz kızı işte. O yanındaki de ispati beyi.

Maça vale, ispati beyi gibi kavramlar Mihrimah’ın kafasını allak bullak etmişti. Hemen saraya koştu ve resmi babası Kanuni’ye uzattı.

-Baba ! Rüstem bana boynuz takıyor.

Kanuni, o sırada kanunu bırakmış, neyle Dede Efendi’nin segah ilahisini üflemekteydi. Kızının telaşla söylediklerinden de bir şey anlamadı. ‘’Âla, âla’’ diyerek üflemeye devam etti.

Mihrimah tekrar bağırdı.

-Baba şu fotoğrafa bak Allah’ını seversen.

Kanuni üflemeyi bırakıp fotoyu eline aldı.

-Hımmm güzel karıymış. Kim bu?

Mihrimah cevap verdi.

-Karı Leyla imiş. Adam da Mecnun.

Kanuni gözlüğünü takarak tekrar baktı. ‘’ Vay köpek Rüstem vay. Fena manita yapmış kendine’’ Dedi içinden. Sonra has odanın has adamlarına emretti. ‘’ Ağalar ! Tiz bana Rüstem’i çağırın’’

Az sonra Rüstem geldi. Kanuni Mihrimah’ı odadan çıkardıktan sonra Rüstem’e başka bir foto gösterdi.

-Ulan bana bak Rüstem. Tamam anladık benim kız güzel bir hatun sayılmaz. O yüzden senin gibi bir seyis parçasına kakaladık. Lakin sen de matah bir şey değilsin. Vezir-i azam yaptık da biraz adama benzedin. Ulan Şu düğün fotoğrafınıza bak.

2.Fotoğrafı Rüstem’e uzattı. Bu Mihrimah ile Rüstem’in düğün fotoğrafıydı. Her ne kadar bu foto sosyal medyada Gerçek Leyla ile Mecnun olarak dolaşıyor idiyse de hiç kimse ‘’ Koskoca padişahın kızı ve damadı bu muymuş yani?’’ Demesin diye bu fotoyu hep bir kasada sakladılar. Niçin imha etmediler orasını hiç kimse bilmiyor. Bir şekilde paparazzilerin eline geçtiğinden de haberleri yoktu.

Kanuni tekrar gürledi.

-Bir daha kızıma boynuz takarsan ben de senin kıçına çengeli takarım. Haydi şimdi def ol, işim gücüm var benim. Daha akşama kadar üç ilahi, bir kaside bestelemem lazım.

Rüstem süklüm püklüm odadan çıktı ve Mihrimah’a ‘’Leyla ile Mecnun’un fotoğrafını baban aldı. Saray arşivine koyacakmış’’ Dedi. Mihrimah yemişti numarayı ama yine de artık içinde Rüstem’e karşı bir soğukluk başlamıştı.

Aradan aylar geçti. Kış mevsimi gelmiş ve lapa lapa kar yağmaya başlamıştı. İşte bu kar böyle yağarken Diyar-ı Arapta bir Şeyh Fetva yayınladı.(3.Fotoğraf ) Fetvada. ‘’Kardan adam yapmak şer’an caiz değildir.’’ Diyordu.Sebep olarak da hem şehvet çağrışımları yaptığını hem de israfı körüklediğini ileri sürüyordu.

Mihrimah plazma televizyonundan bu fetvayı duyduğu ve gördüğü anda Arap Şeyh için ‘’ Ne mübarek adam. Ülkesinde olmayan karı bile kafaya takıp fetva veriyor’’ demişti.

Mihrimah bir kaç gün sonra lapa lapa kar yağarken aceleyle saraya koştu ve Kanuni’nin huzuruna çıktı. Kanuni merakla sordu.

-Yine ne oldu a benim manyak kızım?

Ve konuşma şöyle devam etti:

-Daha ne olsun baba. Ben bu Rüstem’i boşayacağım.
-Nah boşarsın ben izin vermeden. Hem neden boşayacakmışsın söyle de anlayalım.
-Baba ! Bizim herif kardan madam yapıyor.

Kanuni, kardan madamı kardan adam anlamıştı.

-Eee ne var bunda? Rahmetli İbrahim Paşamız da heykele meraklı değil miydi? Ona bir şey dedik mi ki Rüstem’e de diyelim?
-Ama baba duymadın fetvayı galiba. Kardan madam yapmak şer’an caiz değil. Şehveti kamçılıyormuş.
-Lan salak kızım. Daha iyi ya. Rüstem kardan adam yaptıkça sana olan meyli daha da artar. Daha Allah'ından belanı mı arıyorsun muşmula?

Mihrimah öfkeyle patladı adeta.

-Sağır babam ! Kardan adam değil, kardan madam yapıyor.

-Eee Kardan madam olsun ne fark eder?

-Yahu hâla anlamadın. Adam benimle değil, kardan madamla cim’a yapıyor.

Kanuni ‘’ Oooohaaa ‘’ Dediği anda Mihrimah 4.Fotoğrafı babasına uzattı. Evet fotoğrafta da görüldüğü üzere Rüstem, resmen bir kardan madamla uygunsuz vaziyetteydi. Bu durumda yaptığı şey zina suçu olup kellesi vurulmalıydı.

Kanuni, hemen Şeyhülislam Ebussuud Efendiyi çağırarak fotoğrafı gösterdi ve sordu.

- Müftü Efendi vaziyeti görüyorsun. Rüstem’in kellesini alayım mı?

Ebussuud Efendi resme baktı, sakallarını sıvadı ve fetvayı verdi:

-Zeker, bikire duhul eylememiş. Bu durumda zina demek münasip değildir. Temiz bir sopa çekip salıverin.

Rüstem bu sefer de temiz bir sopa yiyerek paçayı sıyırmıştı ama artık Mihrimah da Rüstem’den tamamen bıkmış, dolayısıyla onu boşamayı kafasına iyice koymuştu.

Bir ay kadar sonra tekrar babasının huzuruna çıktı.

-Baba ben bu Rüstem’i mutlaka boşamalıyım. Adam fazlasıyla tehlikeli olmaya başladı.

Kanuni ‘’ Başlayacağım şimdi sana da Rüstem’e de. ‘’ Dedikten sonra merakla sordu?

-Yine ne oldu?
- Daha ne olsun baba. Adam bana yiyecek gibi bakıyor.

Kanuni bastı kahkahayı.

-Ulan gudubet. Adam sana yiyecek gibi bakıyorsa daha ne istiyorsun?

Mihrimah daha yüksek sesle bağırdı.

-Yahu baba o anladığın anlamda değil. Beni yiyecek. Bir yamyam gibi midesine indirecek yani?

Kanuni’nin gözleri fal taşı gibi açıldı.

-Nasıl yani? Ulan kim cür’et edebilir bir padişahın kızını yemeye? Hem böyle bir kanaate nasıl vardın?

Mihrimah tane tane anlatmaya başladı.

-Dün akşam eve geldi ve ‘’Hatun yemek var mı?’’ Diye sordu. Ben de ‘’ Yemek yapmadım. Bu gün de dışarıda yiyelim dedim.
-Eeee?
-Sonra o dedi ki ‘’ Hatun çok açım.’’ Anladın mı şimdi baba?
-Bi bok anladıysam hadım olayım. Adam açmış ne var bunda?
-Baba sen Arap şeyhin verdiği fetvayı duymadın galiba?
-O Arap şeyhini kazığa oturtmazsam bana da Kanuni demesinler. Ne dedi yine pezevenk?
-Fetva vermiş ve erkeklere hitaben demiş ki: ‘’ Şiddetli açlıkta karınızı yiyebilirsiniz’’( 5.Fotoğraf)

Kanuni’nin aklından hemen o anda artık iyice yaşlanmış olan Hürrem’i yemek, yerine daha taze bir hatun tedarik etmek geçse de bu fikri çabucak kovdu kafasından. Hürrem tehlikeli kadındı. Durumu çakarsa yenen kendisi olabilirdi.

Cevap verdi Mihrimah’a

-Korkma. Bir bok yiyemez. Daha doğrusu bok yer ama seni yiyemez. Arkada aslan gibi baban var.

Mihrimah yine boynunu büktü. Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin babası ‘’Tamam izin verdim. Boşa ‘’ Demiyordu. Ama kafaya koymuştu bir kere. Mutlaka boşayacaktı.

Bir müddet sonra çok büyük bir telaşla yine Huzur-u Saadete çıktı.

-Baba ! Bu sefer kesin izin vereceksin çünkü bu kadar sapıklığa sen de katlanamazsın.

-Of be Mihrimah…Ömrümü yedin, ömrümüüüüü. Yine ne oldu? O ib.e şeyh yine ne fetva verdi?
-Baba ! Şeyh efendi bu sefer ‘’Eğer karılarınız ölürse onunla - öldüğü saatten itibaren- altı saat içinde cim’a yapabilirsiniz’’ Dedi.(6. Fotoğraf)

-İyi de benim salak kızım, gösterdiğin fotoğrafta kadın adamla cim’a eyliyor.
-Tamam da baba, fetva erkeğin kadınla yapması üzerine. Artık Rüstem’den boşanmama izin vereceksin değil mi?

Kanuni öfkeyle ellerini çırptı.

-Ağalar ! Tiz bana Bâli Paşa’yı çağırın.

Bir akıncı Beyi olan Bâli Paşa zaten hemen kapının dibindeydi. Çünkü akıncı beylerinin görevi böyle padişahın has odasının kapısı önünde yirmi dört saat ayakta dikilmekti. Hemen içeri daldı.

-Emredin hünkarım.

-Hemen Arap diyarına gidip o şeyh olacak pezevengin kellesini alasın.

Bâli paşa edeple cevap verdi.

-Tamam padişahım. Birilerini gönderirim. Olmazsa Memati, Abdülhey ve Polat Alemdar halleder bu işi. Malum ben kapıdan ayrılamıyorum.

Bâli Paşa, elindeki poşetten bir nefes bali çekip dışarı çıkarken Mihrimah ‘’ İşte erkek. Ahhh aaahh bende şans olsaydı Rüstem’le evlenmeden önce gelirdi saraya’’ Diye geçirdikten sonra devam etti.

-Düşün baba. Şimdi ben ölsem bu Rüstem de ben öldükten sonra benimle cim’a yapsa, bunu duyan millet ne der?

Kanuni olayın saçmalığını unutarak merakla sordu?

-Ne der?

-Demezler mi ‘’Rüstem Paşa Kanuni’nin sülalesinin ölüsünü de dirisini de ş’aapmış?’’

Kanuni düşündü. Valla bu millet der miydi derdi.

Hemen Rüstem’i çağırdı ve o gelince eline bir ferman sıkıştırdı. Fermanda şunlar yazıyordu.

‘’ Ben kim ----------- nın Sultanı---------------Sultan Selim bin Sultan Süleyman Han’ım. Şayet kızım Mihrimah senden önce ölürse ve dahi sen o öldükten sonra onun ölüsü ile ilk altı saat içinde cim’a eyleyecek olursan, ben de bunu duyar, öğrenirsem, tüm yeniçeri ocağını ve sipahi kullarımı senin üzerinden geçirtmezsem bana da adam demesinler. ‘’

Rüstem fermanı öpüp başına koydu ve saygıyla eğilip cevap verdi.

-Hünkarım ! Biz Mihrimah Sultan hazretlerinin dirisi ile bile ayda yılda bir cim’a eyleriz, bırakın ölüsünü.

Kanuni içinden derin bir ‘’Ohhh’’ çekmişti. Ama Mihrimah bir kez daha boşanma izni alamamıştı babasından. Artık son kozunu kullanmalıydı. Rüstem huzurdan çekilmek üzereyken birden ‘’Dur Rüstem. Diyeceklerimi sen de duy.’’ Dedi ve başladı konuşmaya babasının huzurunda.

-Ey Rüstem ! Ben seninle cim’a eylerken hep Salih’i hayal ediyorum.

Rüstem:

-Vay orospu vay… Afedersiniz padişahım. Sizin huzurunuzda biraz ayıp kaçtı ama buna başka ne dersiniz?

Kanuni şaşkındı. Öfkeyle gürledi.

-Salih de kim bre mel’un.

Mihrimah nezaketle cevap verdi.

-Kendileri salih bir evliyadır.

-Hımmm. Hem adı Salih, hem de salih bir evliya ha?

-Evet baba. Bildiğin gibi değil. Acayip salih.

-İyi de neden? Neden düşünürsün bu Salih Efendiyi aslan gibi kocan varken?
-Çünkü çok büyük sevabı vardır da ondan.
-Bunu da mı o Arap Şeyhi söyledi?
-Yok baba. Bunu bizden biri söyledi. Hani var ya: Cübcübzâde Ahmed Efendi. O dedi. Dedi ki: Bir hatun kocasıyla cim’a eylerken salih bir evliyayı düşünürse bunun çok büyük sevabı vardır.(7. Fotoğraf)
-Haa bak o zaman iş değişir. Cübcübzâde dediyse doğrudur. Bundan gayrı bedenin Rüstem Paşa ile, ruhun Salih Efendi ile cim’aya devam. Boşanmanı gerektirecek bir şey yoktur.

Sonra Rüstem’e döndü.

-Değil mi Rüstem?

-Haklısınız padişahım. Bunda boşanmak için hiç bir sebep yoktur. Yani ben de korktuydum Salih Efendi acaba sıradan bir kulunuz mu diye. Madem bayağı salih bir adammış, düşünsün elbette. Ben de zaten hep Adriana Lima’yı tahayyül ederim cim’a esnasında.

Kanuni ‘’ Adriana Lima da kim?’’ Diye sormadı. İyi ki de sormadı. Yoksa o da Hürrem’le halvet halindeyken hep onu tahayyül ederdi.

Neyse efendim…Aradan bir kaç gün daha geçti. Bir akşam Kanuni ve Hürrem Sultan kızları Mihrimah’ın evine misafir oldular. Yemekler yendikten sonra salona geçip televizyonu açtılar. Programda Celal adlı bir kişi Emine adlı bir kocakarıyı evlenmeye ikna etmeye çalışıyordu.( 8.Fotoğraf) Herkes gözlerini dikmiş olayı seyrediyordu. Ama Rüstem sanki umursamıyordu bu olayı. İşte herkes ‘’ Celal Emine’yi ikna edebilecek mi?’’ Diye merakla beklerken Mihrimah Rüstem’e sordu:

-Rüstem ! Sence Celal Emine’yi evlenmeye ikna edebilecek mi?

Rüstem Paşa umursamaz bir şekilde omuzlarını kaldırdı.

-Bana ne ya…Dert mi bana?

Kanuni öfkeyle ayağa kalktı.

-Ne demek ulan ‘’ Bana ne?’’ Ne demek ‘’Dert mi bana?’’ Memleketin koskoca vezir-i âzamısın. Memleketin bu çok önemli meselesi sana dert olmayacak da kapalı çarşı esnafına mı dert olacak mel’un.

Sonra daha Rüstem ağzını açamadan Mihrimah’a döndü.

-Boşa hemen bu gavatı. Ben de vezir-i âzamlıktan azl ettim. Yeni Cami önünde kuşlara yem satarak hayatını idame ettirsin de ‘’Celal, Emine’yi evliliğe ikna edebilecek mi?’’ Sorusuna ‘’Bana ne?’’ Diye cevap vermek neymiş görsün.( O değil de Henüz Yeni Cami yaptırılmadan Kanuni, Yeni Camiyi nereden biliyordu, işin o kısmını ben de anlayamadım )

Mihrimah da ayağa kalktı ve tüm nefretini kustu Rüstem Paşa’ya

-Boş ol. Boş ol. Boş ol. Talak-ı selase ile boşadım seni.
( Tarihin İçine Etmek / Mihrimah Sultan Rüstem Paşayı Niçin Boşadı?—2.bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2.07.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.