Bir cinneti dillendirebilirim: dara düştüğüm mevsimden firar edeceksem işleyeceğim cürüm elbet gülümseyen çehreme de eşlik etmeli ara sıra hüzün ve peşini kovalamayım aşkın, kendime dönük yüzünde ihlaslı kalbin dokusunda saklı tuttuğum dualar nezdinde hayatı parselleyen duygularla nasıl ki yüz göz ve işte sevdalandığım rüzgâra küskünlüğüm her sözcük avına çıkıp da eremediğim son söz.

 

Yalnızlık…

Kiralık köstüm tabir edilen

Yakamda papyon

Yüreğimde frak

Ezeli bir düşman addedilse de

Borçlu olduğum tek duygu belki de

Hüzün ertesi düştüğüm yol

Kendimle karşılaşmayı umduğum

Gün ve gece.

 

Çoğaldığıma kani iken ve sökülen iplikler belki de kaybolan kaşım sahi neden ama neden gözümde üstünde saklıyorsam bir de düş irisi gözlerimden düşen yaşı sahiplenip de paylaşmaya kıyamazken.

 

Yüreğimin bozuk fermuarı ve ısrarla açıp kapadığım elbet elimde kocaman bir büyüteç şifresini çözmek adına derinden derine daldığım en çok da kendime darıldığım.

 

Sökün eden bir şeyler var ve birileri girip çıkıyor rüyalarıma her nedense kökünü koparamıyorum acıların ve müsebbibi kimse asla hırpalamıyorum da ve taş üstünde taş bırakmıyor rüzgar oysaki Nevbahar’ın lezzeti ile dolup taşıyor yürek.

 

Taşkın mecralar var ve top tüfek kuşanmış ve nihayetinde bu savurganlığa bir son verip arınıyorlar gel gör ki yüzlerinde maskeler çoğaldıkça çoğalıyor gizem: öncesinden arda kalan yetmiyormuş gibi şimdi de yüzler seçilmiyor ve tutulan nefesler.

 

Sancılı kanadı şahikanın belli ki ötenazi yapmış içindeki yolculuğa ve değil uçmak kanatları kıpırdamıyor.

 

Belli ki yanılgı yüklü Yaratan en çok ümidini kestiği insanlardan…

 

Tokuşan yalnızlık ve pişmanlık.

 

Devasa damlalar d/üşüyor olmayan kaşıma denk düşen bir sürme gibi belki de kapıştığım gölgeme attığım tekme ve her nasılsa organlarımın yaşadığı en yüksek şiddetli deprem elbette duyguların itibarı ve ihbarı ve işte gözlerimi ovuşturuyorum ve tutacağım olmadan kavrayıveriyorum sapı ısınan çaydanlığı.

 

İçindeki dem.

 

Yoksa densizliğin kurbanı mıdır bunca yalnızlık ve geçiş hakkı tanınmıyor madem duygularıma ve işte özveride bulunup harflerin çatlak şapkalarına kuş konduruyorum ısrarla üstelik.

 

Yâd ettiğim bir yemin gibi ertesinde tutamayıp çarpıldım.

 

Seke seke yürüdüğüm satırlar ve yetmiyor…

 

Sakladığım bilyelerim ve işte sapanım da cebimde yoksa Uçurtma Avcısındaki Hasan’a mı özendim? Bir de hazana gel gör ki mevsimlerden Nevbahar.

 

Sökün eden iri dolu taneleri ve cama çarpıp içimdeki çerçeveyi parçalayan binlerce duygu ve damla.

 

Göğe bakıp da dona kaldığım.

 

Yola çıkıp da yolda kaldığım.

 

Kalan üç beş sabi.

 

Mazlum yürekleri en çok sevdiğim ve hüznümü katık ettiğim.

 

Ve işte tünüyorum pencerenin kenarına ve kuş gibi çırpınıyor yüreğim.

 

Mevsimlerden ne ola ki?

 

Özlem duyduğum ve de öz veride bulunduğum.

 

İçimde seken kurşunlar bir o kadar kurşun ağırlığında özlemim lakin kime ya da neye?

 

Aşkın yüzü suyu hürmetin cebimden dökülen nice nida elbet sessizliğin ağırladığı bir gönül sofrası ve ben sessizce sever ve yazarken, akan yaşların da ihbar ettiği bir yasa ne de olsa doğurgan hüznün mimlediği bir yasın da muadili iken.

 

Yaşadığım kadar ve de yasadığım…

 

Kul köle olmaktansa dünyaya içimdeki çoban ve aşkın asası sözcükleri ruhumla güttüğüm ve adım adım yaklaştığım o bilinmez ki bilindik her şey ansızın hükmünü yitirmişken…

 


( Nevbahar... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 4.07.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.