1979 veya 1980 yılıydı...

Otobüs yolculuğunu oldum olası severim ve yol ne kadar uzun olursa olsun kat’iyyen uyumam yolculuk esnasında.Yolculuk esnasında yanımda oturan yolcu ile konuşmayı da hiç sevmem. Neticede bir kaç saat sonra bir daha yüzünü hiç görmeyeceğim bir adamla ne diye canciğer kuzu sarması olayım ki. Di mi ama?

Otobüsümüzün Topkapı’dan hareket etmesine beş dakika kalmıştı. Otobüse girdim ve yerime oturdum. Yolcular yerlerini almışlar şoförün koltuğuna oturmasını bekliyoruz ve benim yan koltuğum boş. Oh ne güzel. Demek ki rahat bir yolculuk yapacağım. İnşallah Harem’den filan da binen olmaz.

Hareme geliyoruz. Beş dakika sonra yaşlı bir amca elindeki bileti uzatarak soruyor.

-Evladım 23 numara burası mı?
-Evet amca burası.( Anasını satayım bende şans olsa anam kız doğururdu zaten )

Amca , palto ve diğer ıvır zıvırını yukarıya yerleştiriyor poşetlerini ise önüne , ayaklarının dibine koyuyor.

-Araba Burdur’dan geçiyor değil mi?
-Geçiyor amca geçiyor maalesef.Antalya’ya zaten ya Burdur üzerinden ya da Isparta üzerinden gidilir.
-Bu Burdur üzerinden gidiyor değil mi?

Oğlum Sami yedin ayvayı ki hem de ağacıyla birlikte.

-Evet amca Burdur üzerinden.
-Selamün aleyküm. Senin yolculuk nereye?
-Aleyküm selam amca ben Antalya’ya gidiyorum…
-Heee...Ben de Burdur’a gidiyorum.

‘’Yav amca bak severim Burdur’u beni bu güzel şehirden nefret ettirtme…’’( İçimden tabii ki )

-Memleket neresi?
-Karslıyım amcacığım- Kars-Kağızman.
-Heee…Ben de Sarıkamışta askerlik yaptım. Sen tanırsın . Orada Hasan adında bir fırıncı vardı.
-Amca, Kağızman nereee Sarıkamış nere. Hem ben Kars’ta hiç yaşamadım bilmem oraları.
-Kars güzel yer.
-Amca! Dedim ya bilmem memleketi o kadar. Güzeldir her halde.
-Ne iş yaparsın?
-Öğretmenim.
-Öyle miiii? Benim baldızın kızı da öğretmen. Adı Huriye. Tekirdağ- Çorlu’da. Tanır mısın?
-Yav amca Tekirdağ memleketin bir ucu Antalya öteki ucu. Nereden tanıyım?
-O zaman teyze oğlum Ramazanı tanırsın.Antalya’da öğretmen.
-Onu da tanımıyorum amca.
-Yav sen de kimseyi tanımıyorsun.
-Amcacığım ben otobüs yolculuklarında babamı bile tanımam.

Bu lafım üzerine belki anlar da susar diye ümit ediyorum ama nerdeeee?

-Maşallah maşallah ne de kocaman bir kafan varmış.( Poşetlerini açıyor ve en az yirmi gün önce yapıldığı belli olan bir dilim börek uzatıyor ) Buyur burdan ye.

‘’ Ey Allah’ım yine ne suç işledim ki bu amcayı benim yanıma yolladın? ‘’

-Evli misin?
-Yok amca bekarım elhamdulillah.
-Gel seni everelim. Benim bir hala kızı var tam sana göre.Adı Hatice.
-Amca, sen şimdi bana müsaade et, ben bir istihareye yatayım, bakayım Yüce Rabbim bana Hatice’yi gösterecek mi rüyamda ?
-Uyumana gerek yok.Bende resmi vardı dur göstereyi.

Öteki poşeti açıyor ve içinden ufak bir albüm çıkarıyor. Albümdeki tüm resimleri tek tek tanıtıyor.

-Bu benim dünür, bu damat, bu torunum Mustafa, bu da benim kaşık düşmanı…Hah işte bu da Hatice.

Hatice dediği kantara vursan en az yüz elli kilo gelir.


-Hımmm Allah bağışlasın…Maşallah maşallahhh…Montafon cinsi mi bu yoksa Holştayn mı?
-Anlamadım ne?
-Yani maşallah diyorum iyi bakmışlar kıza.
-Heee. Beğendin değil mi?
-Beğenmek ne kelime amca bayıldım. Şimdi müsaade et ben uyuyayım biraz. Bakalım rüyamda beyaz sakallı dede gelip Hatice’nin benim kısmetim olup olmadığını söyleyecek mi?


Adamdan kurtulmak için uyuma numarasına yatacağım.Klasik metod yani. Ama adam kurt. Eski kulağı kesiklerden. Yer mi numarayı? Böğrüme dirseği dürtüyor.

-Bak ne diyecemm. Al bu resim sende kalsın. Antalya’ya gittiğinde anana - babana göster. Sonra gelin Hacılar Köyüne istetin kızı. Hem bizde öyle başlık parası geleneği de yoktur. Kolay alırsınız kızı.

Yav adam resmen kafaya koydu…Hatice’yi kakalıyacak bana.Böğrüme yeni darbeler yememek için mecburen aldım fotoğrafı.
-Amca! Konuşabiliyor mu bu Hatice?
-Yav tabii ki konuşuyor. O Alamancılardan değil bu. Halis muhlis Türk.
-Yerli Mal’ı diyorsun yani…
-He yerli malı.
-Amcaaaaa sen Burdurda ineceksin değil mi?
-He. Neden sordun ki?
-Bu işkence Burdur’a kadar sürecek mi diye merak ettiğimden.


Yav be mubarek adam.Anla artık rahatsız oluyoruuum. Ama nerdeeeee…Kafamı cama doğru çevirdiğimi görür görmez böğrüme dirseği indiriyor.

-Öğretmenlik zor iş be. Bir sürü velet. Ona sus , buna dur, zor valla, Bizim dünürün ortanca oğlu var Veli o da öğretmen..Sen tanırsın…
‘’Tanımam amca tanımaaammmm diye bir bağırıyorum . Tüm yolcular bana bakıyor.’’

Nihayet Adapazarı’na varıyoruz. Pamukova’da mola veriyor otobüs. İnip bir nefes alayım diyorum ama bakıyorum ki amca ve poşetleri takipte. Molada da kurtuluş yok adamdan.Sığınabileceğim tek liman var : Tuvalet. Dalıyorum tuvalete, amca da peşimden.Giriyorum bir kabine,amca sap gibi yalnız kaldı.

Saatime bakıyorum. On dakikadır içerideyim.Oh beee boşuna dememişler para sesi kadın sesi su sesi. Burada su sesinden başka ses yok.

Çok yanılmışım. Kabinden çıkar çıkmaz amca burnuma uzatıyor kurabiyeyi.


-Hoca otobos hareket edecek neredeyse aç kalma.Ye bir iki lokma.
-Ellerimi yıkayayım yahu …


Ben ellerimi yıkarken ağzıma tepiyor bir adet kurabiyeyi.

‘’ Antalya-Tur 23 ve 24 numaralı yolcuları ! Kaptanınız hareket etmek üzeredir. Lütfen ötobüsteki yerinizi almanızı rica ederim.’’

Ön kapıdan içeri girerken şoföre adeta yalvarıyorum.

-Kardeş bak bu amca oldukça hoş sohbet bir amca. Şurada senin yanındaki hostes koltuğuna otursun. Sabaha kadar konuşsun sana. Siz şoför milleti seversiniz böyle hoş sohbet yolcuyu.
-Çok uyanıksın ama yemezler. Herkes kendi yerine.

Biz yerimize doğru yürürken şoför , muavinine:

-Len uyanığa bak. Hatice’yi bana kakalayacak. Ananın akıllı oğlu sen misin?

Vay anasını be demek ki şoför de amcadan payını almış bahtı karalarda biri ve biz maalesef daha yolun başında sayılırız. Burdur’a kadar en az sekiz saat yolumuz var.

O sekiz saat nasıl geçti hiç sormayın.Şu kadarını söyleyeyim ki otobüsümüz Burdur’a vardığında böğrüme yediğim dirsek darbeleri nedeniyle Muhammed Ali karşısındaki Foreman’dan beter durumdaydım.

Burdur’dan sonra Antalya’ya bir buçuk- iki saatlik bir yolumuz kalmıştı. Çok şükür ki yanıma oturan kimse olmadı. Ama bu sefer de şoförün gıcıklığı tutmuştu…Taktı kasedi sabah sabah kaset çalara ve başladı türkü: ‘’ Havar havar can Hatice, gözleri mercan Hatice ‘’

Aradan bir kaç ay geçti. Yaz tatili için Manavgat’tan İstanbul’a gidiyorum. Burdur’a kadar yine yan koltuk boş olarak geldik. Burdur’da yolcu almak üzere otobüs otogara girdi. Biraz hava alayım diye otobüsten indim ki ne göreyim: Bizim amca elindeki bileti muavine göstererek ‘’ 7 numara neresi diye soruyor.’’ Neresi olacak benim yanımmm. Allah’tan beni görmemişti. Hemen tuvalete saklandım.

Beş dakika sonra anons duyuldu ‘’ Antalya Tur 6 no lu İstanbul yolcusu lütfen otobüsteki yerinizi alınız.Otobüsünüz hareket etmek üzeredir’’

Anons en az beş kez tekrarlandı ama çıkar mıyım hiç. Otobüs gittikten beş dakika sonra çıktım tuvaletten ve doğru Antalya-Tur yazıhanesine koştum.


-Ya özür dilerim.İstanbul otobüsünüzü kaçırdım. Mümkünse bir sonraki arabayla gidebilir miyim?
-Abi sen hiç merak etme.

Adam daha sonra otogarda bekleyen bir servis minibüsü şoförüne seslendi:

- Hoooppp Tayyarrr. Abiyi at servis minibüsüne bizim İstanbul arbasına yetiştir. Ben de telefon ediyorum arabayı durdursunlar.

Sonra bana döndü:

-Tamam abi merak etme iki dakikaya atar Tayyar seni otobüsüne. Hayırlı yolculuklar.


Boşuna dememişler ‘’ Kaderden kaçılmaz.’’ Diye. Ben de kaçamamıştım işte.
&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( Havar Havar Can Hatice başlıklı yazı Sami Biber tarafından 12.07.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.