Sana
bir haller olmuş,
Işıldayan
çehren solmuş,
Bakışların
hüzün dolmuş,
Söyle
bülbül nedir derdin?
Tenhalarda
eyleşirsin,
Kendin
ile söyleşirsin,
Andan
ana değişirsin,
Söyle
bülbül nedir derdin?
Şarkı
söyler, meşk ederdin,
Gam
çekmeye değmez derdin;
Yoksa
sen de benim gibi,
Aşk
bağından gül mü derdin?
…
Öyle
ise yazık sana,
Gayrı
yoktur felah cana,
Kül
olsan da yana yana,
Sanma
bakar senden yana.
Çorak
toprak ekilir mi?
Ekilse
de biçilir mi?
Eğer
murat ister isen,
Vefasız
yar sevilir mi?
Gül
dediğin vefa bilmez,
Ona haller
arz edilmez,
İnsafsızdır
dikenleri,
Ağlatır
da yaşın silmez.
…
Hülya
ile bakandır o,
Gönüllere
akandır o,
Masumane
görünür de
Bülbülleri
yakandır o.
Yeller
gibi savuran o,
Güneş
gibi kavuran o,
Emsalsiz
gül cemaliyle,
Sinelere
taht kuran o.
Has
bahçede sultandır o,
Güzellikte
destandır o,
Bakma
uslu durduğuna,
Bir
bilsen ne fettandır o.
…
Önce
hafif kaş göz eder,
Tatlı
dille hoş söz eder,
Lakin
sakın umutlanma,
Kör
düğümü sen çöz eder.
İpek
saçlar salıverir,
Aklı
baştan alıverir,
Sen
sanırsın dal uzatır,
Kuru
çalı veriverir.
Âşıksan
da bana ne der,
Tavır
koyar, sitem eder,
Ardın
dönüp gidiverir,
Peşi
sıra eyler heder.
…
Ey
bülbülüm sen de ben de,
Bir
sultana olduk bende,
Bize
düşen sabretmektir,
Can durdukça
bu bedende,