Sabah gene sokranarak kalktı yatağından Mehmet. Şimdi Kayseri’nin mis gibi sabah yelinde, yatağında serin serin uyumak varken yine cami yollarına düşecekti. Saate baktı. İsmail damlardı birazdan. Kalktı. Ağzının kenarında topaklanmış salya kurusunu sile sile gitti lavaboya. Güzel bir abdest aldı. Annesinin babasına hazırladığı sofradan kahvaltısını edip bahçeye çıkmıştı ki İsmail düşündüğü gibi damlayıverdi.


-Nörüyon lan? Zabaan hayr ossun!

-Sağol sağol. Senin de İsmaal.

-Bıktım oğlum yav her zabah camiye gitmekten, sanki tatildeyik arkadaş!

- Al benden de o atter. Okula daha geç kalkıyoduk valla.

- Hadi gecikmiyek, Hüsam Hoca’dan zopa yimiyek zabah zabah.

 

İkili biraz aceleci adımlarla, söylene söylene caminin yolunu tuttular. Geçerken Sinan’ı da alacaklardı. Mehmet aslında Kur’an okumayı biliyordu, ama tecvid öğrenmesi için amcası onu zorlamıştı. Evlerinin yakınında bulunan pazar yerinin tam ortasındaki mahalle camisine yürüyerek on dakikada varabiliyorlardı. Okullar kapanmadan  önce amcasıyla pazar alışverişi yaparken caminin hocası onlara rast gelmiş, ‘Memmet bu sene seni başkan yapacam camide, kesin gel!’ demişti. Başkanlık nefsine hoş gelse gerek amcası ‘git’ deyince hiç karşı çıkmamıştı. ‘Kuran’a geçenlere de saat hediye idiyom, hemi de kasiyo(casio)!’ demişti hoca ama Mehmet Kur’an okumayı bildiğinden çoktan hediyeden olmuştu bile.

İsmail ise babası camiye yakın yerlerde seyyar satıcılık yapan bir adamın oğluydu. Mehmet’den bir yaş büyüktü aslında ama pek arkadaşı olmadığından Mehmet ile akranlık ediyordu. Geçen yaz dayısının Almanya’dan hediye getirdiği gümüş saatini güneşte ıpıl ıpıl parlasın diye sürekli siler, saati olmayan çocuklara hava atardı. Daha elif – ba okuyordu.


-Nirde kaldınız lan?


Sinan beklemekten sıkılmış olsa ki günaydın bile demeden azarlar gibi sormuştu bu soruyu.


-Geldik işte oğlum, hadi hoca gelmeden varak camiye.


İsmail heyecanlıydı. Bugün son dersini verebilirse, hoca ona eski bir yazma Mushaf ile kasiyo saat hediye edecekti.


-Bugün saati kapacan ellaam İsmaal!

-İnşallah. Dua edin lan. Ölüyom heyecandan.

-Allah utandırmasın.


Derken camiye varmışlardı. Hoca da tam üzerilerine geldi.


-Selamun aleyküm çocuklar.

-Aleyküm selam Hocam.

- İsmaal çalıştın mı lan dersine. Saati getirdim bak!


Dijital göstergeli saati gören İsmail’in içi gitmişti. İçi giden sadece o değildi, hediye saat kazanma ihtimali baştan kaybolmuş Mehmet’in de içi gitmişti saate. Ama belli etmiyordu.


-Çalıştım Hocam, okuyum mu hemen?

-Oku baaalım.


İsmail o kadar çok çalışmıştı ki saati kazanmak için dersini hatasız verdi. Hoca da önce Mushaf’ı verip sonra da saati İsmail’in koluna taktı. İsmail iki kolunda iki saat, bir azı dişi eksik sırıtışıyla herkese gülücükler saçıyordu. Günlerden Cuma olduğu için, Kur’an okuyabilenler Cuma namazına kadar bir cüz bitirecekti. İsmail de ne kadar okuyabilirse o kadar okuyacaktı.


Namaza yarım saat kala herkes abdest tazelemeye bahçedeki çeşmeye gitti. Pazar da caminin etrafında kurulu olduğu için pazarcı esnafından, ahaliden ve pazarda çalışan çocuklardan da abdest almaya gelenler oluyordu. Mehmet, Sinan ve İsmail abdestlerini tazelemiş bahçedeki bankta oturup İsmail’in yeni kasiyo saatini inceliyorlardı. Derken bir çocuk sesi işittiler.


-Bu saat kimin, hangi enayi unuttu bunu burada?


Mehmet’le Sinan aynı anda bağırdılar;


-Bizim deel.


Peşine İsmail de bağırdı.


-Al git lan işte, saati bulmuşsun bi de soruyon kimin diye. Unutmasaydı enayi!


Çocuk cevapladı;


-Eh, günah benden gitti!

 

Üç kafadar kasiyo saate bakmaya devam ettiler. Yan yüzlerindeki tuşlara basınca ekranın rengi yeşile, maviye, kırmızıya dönüyor, cik cik sesler çıkıyor, bu da onların çok hoşuna gidiyordu. Nihayet ezan okundu ve hep birlikte Cuma namazını da kıldılar. Çıkışta İsmail’in ceplerini yokladığını gören Mehmet merakla sordu;


-Noldu lan? Ne arıyon ola?

-Saatim yok yav, bulamıyom.

-Kolunda ya oğlum. Salak mısın ne aranıp duruyon?

-Lan bu kasiyo, gümüş saatimi diyom ben.

-Anaa, gümüş saati niittin oğlum?

-Hatırlamıyom diyom bebe?

-Lan yoksa?

-Ne?

-Çeşmede çocuğa al git dediğin saat?

-Aboo!

 

 

MAHMUT UZUN

( Unutmasaydı Enayi başlıklı yazı Mahmut Uzun tarafından 21.07.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.