“Aidatları
ödeyin bari!”
Derslerin başlamasına on dakika vardı.
Dolmuşta nefes alacak 'boşluk' yoktu. Fakat şoför, her el kaldırana duruyordu!
"Müslüm abi,
bizim kanalı açsana! Bir uyanalım."
"Ücretini
ödedin mi ulan?"
"Ödedim
abi!"
Müslüm, akşamları
söküp evine götürdüğü radyodan üniversitenin frekansını çevirdi.
"Günaydın
Mersinn! Burası Üniversite Radyo’ su! Günlerden Çarşamba, saatimiz 7.55!"
Aha, beş
dakikaları kaldı!
"...İşe
gidenler, ev hanımları, öğrenciler! Bugün özel bir gün. Bugün arkadaşınıza,
eşinize, dostunuza... Elinden bir bardak su içtiğiniz adamlara dikkat edin!
Çünkü bugün 1 Nisan!" Müslüm abi:
"1 Nisan
mıymış?"
"...Evvet,
yanlış duymadınız! Bugün 1 Nisan: Dünya Şaka Günü! Kamuoyunu aydınlattığımıza
göre, ilk şarkımıza geçebiliriz. Ama önce, sizlerden gelen sorularımıza bir
bakalım. İlk sorumuz: 'Günaydın. Ben Jeoloji' den Ömer! Paleontoloji
Laboratuvarı nerede, bilginiz var mı?' Yanlış hatırlamıyorsam; hocaların
binasına giriyorsun, ikinci kata çıkıp sola dönüyorsun. Koridorun sonundan sola
kaydın mı, fosilleri görürsün. Bu Ömer’ de bizi GPS olarak kullanıyor. Bu ay
üçüncü oldu! İlk şarkımızı gönderiyoruz. Herkese Allah kolaylık versin!"
Üniversite, yeni
bir güne başlıyordu!
Mühendislik
Fakültesi' ne gelen öğrenciler, kapıya asılan duyuruyu okudu: 'Jeoloji Bölümü'
nde ilk ders iptal edilmiştir.'
İkinci dersin başlamasına bir saat vardı. Çocuklar, gruplar hâlinde
çimlere yayıldı.
İlk dersin hocası,
her şeyden habersiz fakülteye girdi. Merdivenleri çıkıp sınıfın kapısını açtı.
"Günaydın arkadaşlar!"
Sıralara bakmadan
kürsüye yürüdü. Kitaplarını bırakıp tahtaya döndü. "...Bugün yeni bir
konuya başlayacağız. Zeki! İmza kâğıdını başlat oğlum!" Zeki' nin babası
amca:
"Zeki gelmedi
hocam!"
Ses tanıdık değildi. Hoca üstünde durmadı. "Sese bak. O kadar içmeyin diyorum, elinizin ayarı yok ki! Sema, imza kâğıdını başlat kızım. Eğer ayıksan tabi! Yine mezunlar partisine mi gittin?"
En son duyması
gereken, Sema' nın annesi teyzeydi! Ama o da üçüncü sıradaydı.
"...Her sene
gidilir mi kız? Bitmedi zengin koca sevdan. Bulursan bizi de görürsün değil mi,
zilli?" Sema' nın annesi teyze:
"Olur
görürüm!"
Bu ses de tanıdık
gelmemişti.
Hoca sınıfa döndü,
yüzler de tanıdık değildi. "Siz de kimsiniz?"
Zeki' nin babası amca:
"Biz komple
veliyiz!"
Hoca:
"Ee?"
Sema' nın annesi teyze:
"Veli
toplantısı varmış!" Hoca' nın şaşkınlığı devam ediyordu.
"Burada?"
Emre' nin annesi teyze:
"Evet!
Arkasından da tanışma partisi!"
Hoca:
"Yanlışınız
var sayın veliler! Bizde toplantı olmaz. Hele tanışma partisi, mümkün
değil!"
Cahit' in babası amca:
"Ne yani
yalan haber mi? Ben, ta Kütahya' dan geldim!"
Nilgün' ün annesi teyze:
"Ben de
Aydın'dan!"
Veliler, öfkeyle
memleketleri saymaya başladı. Hoca' nın sınıfı sakinleştirmesi gerekiyordu:
"Eh, madem o kadar yol geldiniz... Aidatları ödeyin bari!"
Osman' ın babası amca:
"Samsun' dan
aidat ödemeye mi geldim ulan buraya?"
Hoca yapamamıştı.
'Aidat' lafı,
taraftarı daha da ateşlemişti! Şansını bir kere daha denedi: "İyi o zaman,
sınıf annesi seçelim!"
Nazire' nin annesi teyze:
"Başlarım
senin anana, eşşoğleşşek!"
Hoca yine
yapamamıştı!
Veliler, bir anda
kürsüye doğru atağa kalktı. Halk arasında bu 'Zengin Kalkışı' olarak
biliniyordu.
Hoca, can havliyle
kendini koridora attı. Veliler de arkasından. Basamakları ikişer üçer indiler.
Fakültenin kapısından iyi bir çıkış yapan hoca, Zeki' nin babasından iki kulaç
öndeydi. Bu da demek oluyordu ki; hoca 'beton pistte' çok iyiydi!
Çocuklarını
bahçede gören veliler, gruptan ayrıldı.
Sema, bahçede
erkek arkadaşıyla epey samimiydi. Keşke anası kör olaydı da bunu görmeyeydi!
Sema' nın annesi teyze:
"Elin oğluyla
ne yapıyorsun burada saçaklı?"
Telefonda olsa,
bir bahane uydurabilirdi ama anası kanlı canlı karşısındaydı! Ufak bir detay
daha vardı: Arkadaşının kucağındaydı! Matematiksel zekâsını kullanmalıydı.
"Biz
oturuyorduk!"
Bravo Sema! Çok
zekiceydi.
Sema' nın annesi
teyze ikna olmadı. Kaçamasın diye, kızının saçlarını bir güzel eline doladı.
"Bizde kitaptan, defterden başını kaldırmıyorsun sanıyoruz! Cahil kalma
diye didinip duruyoruz!"
Kızını, hem
döndürüp hem saydırıyor; gözleriyle de ters istikâmete koşan oğlanı arıyordu!
Emre' nin annesi
teyze, oğlunu bir kızın çantasını taşırken gördü. Tabi, Emre de annesini!
"Anne! Ne
işin var burada?"
"Ben, pazarda
poşet taşıtmayayım; sen, elin kızına hamal ol, it oğlu it!" Annesi,
çantayı alıp kıza attı. "Al kız çantanı! Uzaklaş oğlumun yanından. Sen de
düş önüme gidiyoruz!"
Fakültenin arka
bahçesi!
Öğrenciler, her
şeyden habersizce gülüşüyordu.
Osman' ın babası
amca, kalabalığın içinden oğlunu tanıdı. Sonuçta o yapmıştı! Gruba yaklaştıkça
konuşmaları daha net duyuyordu. Osman anlatıyor, arkadaşları gülüyordu. Osman:
"Çıkışta,
herkese benden çay!"
Osman coşmuştu.
Tebrikleri kabul ederken babasıyla göz göze geldi: "Baba!"
"Biz açlıktan
kıvranalım, beyimiz burada çay partisi versin! 'Banker Bilo' musun ulan sen,
köpek?" Oğlunu tekmelerken Yeşil-çam' dan örnek vermesi; günümüzde, akılda
kalıcı bir karakterin yaratılamamasından kaynaklanıyordu!
Nihat' ın babası
amca da yerdeki Osman' ı geçip sağa dönünce, oğlunu kızlara gitar çalarken
gördü. Nihat' a yaklaşıp gitarı elinden aldı: "Baba!"
"Rock' n Roll
bebeğim!"
Eğitimde
'görsellik' önemliydi. Çocuklar, bir gitarın insan üzerinde nasıl beş parçaya
bölünebileceğini görmüş oldu!
Kızlarını
oğlanlardan ayırmaya çalışan anneler... Oğullarını ikiye ayırmaya çalışan
babalar... Havada, feryât eden öğrenci kokusu... Olay mahâllinde, hâlinden
memnun sadece üç kişi vardı. Bankta çekirdek çitleyen üç kişi: Cumali, Mazlum
ve Ökkeş!
Rektör, kurul
üyelerini de yanına almış; bu üç öğrencinin savunma yapmasını istemişti.
Cumali ve
arkadaşları, rektörü bu kadar yakından görmemişti. Üniversite hayatları boyunca
sadece yıllık açılışlarda gördük-leri bu 'beyaz yakalı adam' kendisiyle diyalog
kurmalarını istiyordu!
Cumali:
"Biz, bir şey
yapmadık komiser bey! İftira atıyorlar. Hem elinizde delil var mı?"
"Ne komiseri
hıyar! 'Rektör Hazretleri' diyeceksin! Delilse, al sana delil." Masadaki
kumandayı alıp televizyonu açtı. Güvenlik kameraları televizyona verilmiş,
ekran bölmelere ayrılmıştı. Mühendisliğin kamera kaydını oynattı. O günü,
tekrar yaşadılar. Rektör:
"Buna ne
diyeceksiniz? Şu kargaşada bir siz eğleniyorsunuz!" Ökkeş:
"Fena da
çıkmamışız hani! Çok fotojeniğiz!"
Mazlum:
"Acı bize
rektörcüğüm! Dünyaca kutladığımız, ortak bir paydadır 1 Nisan!"
"Kes ulan!
Sizin bölümde adam kalmadı be! Bütün veliler, çocuklarını döve döve
memleketlerine götürdü. Bu sene, Jeoloji Mühendisliği' nden mezun
veremeyeceğiz!" Cumali:
"Kıyma bize
emmi! Yaptık bir şaka; güldük, eğlendik. Hadi, öpüşüp barışalım!
"Yapamam!
Birilerinin cezalandırılması lâzım. Arkadaşlarınızın eğitim hayatlarını zora
soktunuz. İki, üç hocanız da veliler yüzünden telef oldu!" Mazlum:
"Ay
kıyamam!"
"Yukarıdakilerin
kulağına giderse beni de harcarlar!"
Ökkeş:
"Ne yani,
bizi kovir misin agam?"
"Kovmirim ula kovmirim! İyice hemşehri olduk ya! Yapılacak şey belli."
Rektör ve kurul
üyeleri fısıldaşmaya başladı. Başlarını sallayarak bir şeyleri onayladıkları
belliydi.
Karar neydi?
Rektör:
"Karar...
Uzaklaştırma! Göstermelik bir ceza! Öğrenci Mazlum ve öğrenci Ökkeş! Uzaklaştırma süreniz, ikişer ay!" Ökkeş:
"Oh, ucuz
atlattık!"
Rektör:
"Öğrenci Cumali!
Üç..."
Cumali:
"Artık üç ay
idare edeceğiz!"
"...Üç
yıl!"
"Kaç? Senin
ağzın ne söylüyor asker ağa?"
"Kısmetine bu
çıktı aslanım?"
"Rektörüm!
Anam, babam! Böyle göstermelik ceza mı olur? Bak, biz seneye de geliciyiz. Yap
bir şeyler!"
"Yeter! Karar
alındı, imzalar atıldı. Çıkabilirsiniz!"
Yazarın
Sonraki Yazısı