TAHARET
KİTABÜ'T-TAHÂRE (TEMİZLİK BÖLÜMÜ)
DEVAMI 1

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…

Bundan sonra:

Temizleyici Suyla Temiz Su Arasındaki Fark

Temizleyici su, ibâdet ve âdetlerde kullanılan sudur. Bu su İle abdest alınır, cünüb kimseler ve hayızdan çıkmış kadınlar bununla gusül yapabilirler. Bununla necaseti gidermek, bedenin, elbisenin ve bunlardan başka eşyanın üzerindeki zahirî kirleri temizlemek caiz olur. Temiz su ise böyle değildir. Abdest almak, cünüplük ve benzeri hallerden ötürü.onunla gusül yapmak caiz olmadığı gibi, necaset gidermek de sahîh olmaz.
Hanbeliler dediler ki: Kullanılması haram sularla hadesten temizlenmek sahîh olmaz. Ancak onunla temizlenenin, kullanılmış olduğunu hatırlayıp unutmamış olması şarttır. Eğer bir kişi, kullanılmış olduğunu unutarak bu sudan abdest alır da namaz kılarsa namazı sahîh olur. Bu su ile necaseti temizlemek sahihtir. 
Ancak içmek, elbise ve beden temizliğiyle hamur yoğurma gibi âdet îcâbı işlerde kullanılması sahîh olur. 38  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 44-45)

Temizleyici Suyun Hükmü

Temizleyici suyun hükmüne gelince bu iki kısma ayrılır: 
1. Şâri' tarafından konulan hükmü: Ki bu su ile büyük ve küçük hades hali ortadan kaldırılmış olur. Bu suyla abdest almak, cünüblük ve hayız hâlinden ötürü gusüi yapmak mümkündür. Hissedilen ve hissedilmeyen necaset, bu suyla giderilebilir. Farzlar, mendublar ve sair ibâdetler bununla edâ edilebilir. Cuma guslü ile iki bayram guslü ve benzeri Allah'a yaklaştırıcı hususlar bu sayede temin edilir. Bunun yanında içmek, yemek pişirmek, hamur yoğurmak, elbise ve beden temizliğiyle tarla sulaması gibi âdet îcatfi jşlerde de kullanılması caizdir.
2. Kullanılmasının hükmü: Bundan maksat, kullanılmasının farz veya haram olması gibi nitelikleridir. Bu bakımdan da beş hükme tâbidir. Ki bu hükümleri de vâcib, mendub, haram, mübâh ve mekruh şeklinde sıralayabiliriz. Mendubtan amaç, sünneti kapsayan hüküm demektir. Şundan ki: Mendub ile mesnun bazı İmamlara göre aynı, bâzılarına göre de ayrı şeylerdir. Nitekim abdestin mendublarında da bu hususa değinilecektir. Suyun kullanılmasının vâcib olduğu hususuna gelince bu, şu durumlarda olur: Namaz gibi, edâ edilmesi büyük ve küçük hades hâlinden temizlemeye ihtiyâç duyulan bir farzın edası durumunda bu suyu kullanmak vâcib otur. Namazın edâ vakti eğer geniş ise, dolayısıyla bu vacibin edasının vakti de geniş olur. Yok, eğer namazın edâ vakti daralmışsa, dolayısıyla bu vacibin edasının vakti de daralmış olur. Bu suyun kullanılmasının haram olduğu durumuna gelince bu, şu hallerde olur: 
a. Bu su başkasının mülkiyetinde bulunup kullanma izninin olmaması. 
b. Bu suyun sırf içmek için sahibi tarafından sebil edilmiş olması. Sırf içmeye tahsis edilen sebillerdeki mevcut sudan abdest almak haramdır. 
c. Suyun kullanılmasının zarara yol açması. Sözgelimi suyla abdest almak veya gusül yapmak, teyemmüm bahsinde de anlatılacağı üzere hastalık veya daha vahim haller doğuracaksa; fazla sıcak veya fazla soğuk olması dolayısıyla kullanıldığı takdirde bir zarar meydana gelecekse; su, kullanıldığı takdirde heder edilmesi şer'an caiz olmayan bir hayvan susuz kalacaksa; bütün bu sayılan hallerde abdest için olsun, gusül için olsun suyu kullanmak haramdır. Sırf içmek için yapılan bir sebilin suyundan abdest almak, telef edilmesi doğru olmayan bir hayvanın içeceği su ile abdest almak, kişi hasta iken hastalığının daha fazla artacağını bile bile abdest alması haramdır. Ama yine de almış olduğu bu abdest ile namaz kılması sahîh olur. Suyun kullanılmasının mendub olduğu hususuna gelince bu, şu durumlarda olur: 
a. Abdestli iken yeniden abdest almak. 
b. Cuma günü için gusül yapmak. Suyun kullanılmasının mübâh olduğu hususlara gelince; bu da içmek, hamur yoğurmak ve benzeri durumlarda olur. Suyun kullanılmasının mekruh olduğu hususlara gelince bu, şu durumlarda olur: 
a. Su, şiddetli derecede sıcak veya soğuk olup ancak bedene zarar vermez ise kullanılması mekruh olur. Bununla abdest almanın mekruh olmasının sebebi şundan ileri gelmektedir: Bu suyla abdest alan kişi, sıcaklık veya soğukluğunun meydana getirdiği acı ile meşgul olduğundan tam bir huşu içinde ibâdetini eda edemez. Abdest alırken de bir an önce, bu suyun meydana getirdiği ızdiraptan kurtulmak için işi aceleye getirir ve istenilen şekilde abdest alamaz. 
b. Su güneşte isıtılırsa. Bu suyun abdest veya gusül için kullanılması iki şartla mekruh olur: 
1. Güneşte ısıtılan su, altın ve gümüş dışındaki bakır, kurşun ve benzeri madenlerden yapılan kap içinde bulunursa kullanılması mekruh olur. 
2. Bu işlemin sıcak ülkelerde yapılması halinde sözkonusu suyun kullanılması mekruh olur. Bu suyun abdest alma, gusletme, elbise yıkamada kullanılması mekruhtur. Bu suyla yıkanan elbiseyi ıslak iken bedene değdirmek de mekruhtur. Bazıları bu suyu kullanmanın mekrûhluğuna gerekçe olarak, bedene zarar verici oluşunu ileri sürmüşlerdir. Oysa bu, açıkça görülmeyen bir sebeptir. Çünkü zarar verici oluşu, kesinlikle ortaya çıkarsa kullanılması mekruh değil haram olur. Gerçek şu ki: Böyle bir zarar, ancak suyun içinde bulunduğu kabın paslı olması ve dahilî işte kullanılması hâlinde açığa çıkabilir. Diğer bazı bilginler de bu suyun mekruh olduğuna gerekçe olarak, bu suda insanı tiksindirici pis bir kokunun bulunuşunu göstermişlerdir. Başka su bulunmadığı takdirde bu suyu kullanmak mekruh olmaz. Aksi takdirde mekruh olur. Kullanılması mekruh olan diğer sular da, kullanılacak başka su bulunmadığı takdirde mekruh olmaktan çıkarlar. 
Şâfiîler: Güneşte ısıtılan suyun kullanılmasının mekruh olması için ek olarak bir şart daha ileri sürmüşlerdir. Ki buna göre: Suyun üzerinde pis kokulu kir lekelerinin bulunması gerekir. Bu lekelerin bulunmaması halinde sözkonusu suyu kallanmak mekruh olmaz. 
Hanbeliler dediler ki: Her ne hâlde olursa olsun, güneşte ısıtılan suyu kullanmak mekruh olmaz. Bu anlatılanlara ek olarak fakîhler, kullanılması mekruh diğer bazı suların daha bulunduğunu 
söylemişlerdir. 
Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.
Mâlikîler: Sulan mekruh kılan sebeplere üç tane daha eklemişlerdir: 
1. İçine necaset karışan suyu kullanmak mekruh olur. Ki bu mekrûhluk için de beş şartın tahakkuku gerekir: 
a. Suya karışan necaset, onun rengini, tadını ve kokusunu değiştirmemiş olmalıdır. Eğer suyun bu üç vasfından biri değişmiş olursa kullanılması mutlak surette me^ûh olur. 
b. İçine necaset karışan su, akar olmamalıdır. Eğer bir necaset akar-suya düşerse o su necis olmaz. Ancak kullanılması mekruh olur. 
c. İçine necaset karışan su, kuyu suyu gibi artan bir su olmamalıdır. Bu su her ne kadar akar bir su değilse de, üzerine herhangi bir su eklenmek-sizin kendiliğinden artıp eksilmesi göz önüne alınarak pislenmez. İçine necaset düşmekle necis olmaz. 
d. Suya düşen necasetin miktarı, orta irilikteki bir yağmur damlası kadar olursa bu su pislenir. Ama eğer necasetin miktarı bundan az ise zarar vermez. Böyle bir suyu kullanmak mekruh da olmaz. 
e. Bu sayılan durumlarla mekruh olan sudan başka abdest alacak bir su bulunursa bu suyu kullanmak mekruh olur. Aksi takdirde mekruh olmaz. 
2. Temizleyici bir suyla yapılması gereken bir işte kullanılan suyu, yeniden kullanmak da mekruhtur. Meselâ bir kişi abdest alırken, organlarından süzülüp damlayan bir suyu bir yerde biriktirİrse bu suyla yeniden abdest almak mekruh olur. Kullanılan suyun (mâ-i müsta’mel) yeniden kullanılması şu şartlarla mekruh olur: 
a. Suyun az olması: Bir kişi çok miktardaki bir suyla abdest alırsa bu çok su, kullanılmış su hükmüne girmez. Ve bu suyla abdest almak mekruh olmaz. 
b. Kullanılmış sudan başka su varsa, kullanılmış olanla abdest alınması mekruh olur. Yok, eğer başka su yoksa kullanılması mekruh olmaz. 
c. Bu suyu, farz olan abdest için kullanmak mekruhtur. Sözgelimi uykudan uyandıktan sonra alınan abdest gibi mendub bir abdest için kullanmak mekruh değildir. Mâlikîler, kullanılmış suyla abdest almanın mekruhluğunu şu sebebe dayandırmışlardır: Bazı İmamlar, kullanılmış suyla abdest almanın sahîh olmadığım söylemişlerdir. Bu ihtilâftan ötürü Mâlikîler bunun mekruh olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yine onların kesin görüşlerine göre seleften hiç kimse bu suyu ikinci defa kullanmamışlardır. Bu da sözkonusu suyun mekrûhluğu hususunda Mâlikîler için bir delildir. 3. Defalarca olsa bile köpeğin, dilini içine soktuğu ve yaladığı su. Köpeğin dilini soktuğu bu su az ise kullanması mekruh olur. İçki içmeyi âdet edinen kişinin içtiğinden artakalan su da bu hükme tâbidir. Alkolik birinin içtiğinden artakalan suyla abdest almak şu şartlarla mekruh olur: 
a. Bu su az olursa kullanılması mekruh olur. Yok, eğer çoksa mekruh olmaz. Ki azlıkla çokluğun izahı ileride gelec ktir. 
b. Başka su bulunursa bunu kullanma mekruh olur. 
c. Alkoliğin ağzını veya başka bir organuıı bu su ile yıkarken, ağzının veya yıkadığı organın temiz olup olmadığında tereddüde düşülürse bu suyu kullanmak mekruh olur. Ama eğer pisliği muhakkak olan birşey, ağzında vardı da yıkama esnasında o pislik, suyun vasıflarından birini değiştirdiyse bu suyla abdest alınması sahih olmaz. Çünkü bu su necis olmuş oluyor. Ama vasıflarından biri değişmemiş ise bu suyla abdest alınması sadece mekruh olur. Kuş, tavuk ve yırtıcılar gibi necâsetli şeyleri yemekten sakınmayan hayvanların artık suları da bu grupta mütâlâa edilirler. Bunların artıklarını kullanmak mekruhtur. Ancak kedi ve fare gibi hayvanların artıklarını, sakınılması zor olduğu gerekçesiyle kullanmak mekruh değildir. 
Hanefiler dediler ki: Mekruh sulara şu suları da ilâve etmek gerekir: 
1. İçki içenin artığı olan su. Örneğin bu kişi şarap içtikten sonra su dolu kupayı veya testiyi ağzına götürüp içerse arta kalan suyla abdest almak mekruh olur. Tabii bunun için şöyle bir şart da gereklidir: Eğer bu kişi içkinin peşi sıra tükürüğünü yutmak veya dışarıya atmak suretiyle ağzında götürüp 
getirdiği andan sonra suyu içmişse bu su mekruh olur. Ama içkinin geri kalan kısmını da içtikten sonra bir miktarı ağzında kalır, bunu yutmaz veya tükürerek dışarı atmaz da testideki ya da kupadaki suyu bunun üzerine içerse arta kalan su necis olur. Kullanılması da sahîh olmaz. 
2. Delice ve karga gibi yırtıcı kuşlarla, hapsedilmemiş tavuk gibi bunların hükmünde olan hayvanların artık suları da mekruhtur. Hanefîler, bu suyun mekrûhluğuna gerekçe olarak bu hayvanların gagalarına pislik bulaşması ihtimâlini göstermişlerdir. Yırtıcı hayvanların artıkları olan sular böyle olmayıp necistir. Çünkü bu hayvanların necis olan salyaları, içtikleri suya karışır. Eti yenmeyen bu hayvanların terlen de artıkları gibi necistir. Meselâ sırtlan ve benzeri bir hayvanın teri bir elbiseye bulaşırsa veya az miktardaki bir suya damlarsa onları necis kılar. 
3. Evcil kedilerin artıkları. Evcil bir kedi az miktardaki bir sudan içerse o suyu kullanmak mekruh olur. Zîrâ, kedi, pisliklerden uzak durmaz. Artığının necis olmayıp mekruh oluşu, etinin yenmemesinden ötürüdür. Ki bu hususta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Şüphesiz kedi, necis değildir. O, etrafınızda dolaşan erkek ve dişi hayvanlardan biridir.” 39 (Ebû Dâvûd, Taharet, Bâb: 38; Nesâî, Taharet, Bâb: 53.)
 
Bu hadîsin açık anlamı, bu hususta bir ruhsattır. Katır ve eşeğin artıklarının temizleyici olması hususu şüphelidir. Temiz oluşunda ise hiçbir ihtilâf yoktur. Katır veya eşek, az miktardaki bir sudan içerlerse bunların artıklarının içme ve yıkama gibi âdet icâbı işlerde kullanılması mekruh olmaksızın caiz olur. Ama temizleyici olması, yani abdest ve gusül için elverişliliği konuşuna gelince bu şüphelidir. Başka su bulunmadığı takdirde bu suyla abdest almak ve gusül yapmak kerâhetsiz olarak sahîhtir. Başka su bulunması halinde de yine aynı şekilde kullanılması sahîhtir. Ancak ihtiyat kabilinden başka suyla abdest almalı veya gusül yapılmalıdır. 
Şâfiîler: Şu anlatacaklarımızı da kullanılması mekruh sulara eklemişlerdir: Yanında kendisine bitişik bir maddeden ötürü vasfı değişen bir su. Bitişiğinde bulunan bu madde ister yağ gibi katı bir madde olsun, İster gül suyu gibi sıvı bir madde olsun hüküm aynıdır. Katı yağın yanında bulunan su, yağ dolayısıyla vasfı değişirse kullanılması mekruh olur. Mekruh olmasının şartı, vasfı değişen bu sudan su isminin kaldırılmamış olmasıdır. Ama diyelim ki yanında ve bitişiğinde bulunan yağ dolayısıyla donup akıcılığım kaybederse veya bitişiğinde bulunan gülsuyu dolayısıyla gül kokusu kendisine galip gelirse ve böylece su olmaktan çıkarsa zâten abdest veya gusül için kullanılması doğru olmaz. 
Hanbelîler: Yukarıda sayılan mekruh sulara yedi çeşit suyu daha ilâve etmişlerdir: 
1. Necâsetli olduğu galip zanla bilinen su. Böyle bir suyu kullanmak mekruhtur. 
2. Necis bir yakıtla ısıtılan su. İster ısıtma esnasında alınsın, ister ısıttıktan sonra alınsın bu suyu kullanmak da mekruhtur. 
3. Mendub abdest alma gibi vâcib olmayan bir işte kullanılmış olan su. Bununla ikinci defa abdest almak mekruhtur. 
4. Sudan elde edilmiş tuzla vasıflarından biri değişen su. 
5. a. Gasbedilmiş bir toprakta bulunan kuyudaki su. 
b. Başkasının mülkünde gasben kazılan kuyudaki su. 
c. Başkasına zorla bedavaya kazdırılan kuyunun suyu. Bu kuyulardaki suları kullanmak mekruhtur. Bunlarla abdest almak ve gusül yapmak sahîh değildir. 
6. Mezarlıklardaki kuyuların suyunu kullanmak mekruhtur. 
7. Gasbedilmiş bir yakıtla ısıtılan suyu kullanmak da bu hükme tâbidir. 40 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 45-50..)

Suyu Temizleyici Olmaktan Çıkarmayan Durumlar Bahsi

Bazen suyun rengi, tadı ve kokusu değişir ama bununla beraber yine de temiz kalabilir. Böyle bir suyu ibâdetlerde kullanmak sahîh olur. Meselâ bu suyla abdest alınıp gusül yapılabilir. Ancak bu suyu kullanmaktan ötürü maddî bir zarar doğmayacaksa kullanılabilir. Sözgelimi bu suyu kullanmakla kişinin organlarından birinde zarar meydana gelecekse bununla abdest almak caiz ve helâl olmaz. Çöl ve yaban yerinde yaşayanlar, başka su bulamadıklarında, vasfı değişik olan bu suyu kullanmak mecburiyetinde kalıyorlar. İslâm Dîni, zararlarından emin olmaları hâlinde bu suyu kullanmalarına müsâade etmiştir. Ki Buhârî'nin bu mânâda rivayet ettiği bir haber de buna delâlet etmektedir. Şöyle ki: Müslümanlar Mekke'den Medine'ye göç ettiklerinde çokları sıtmaya yakalandılar. Müslümanların o günkü düşünürleri, “Bathan” denilen bataklığın kurutulması gereğine işaret ettiler. Bataklık kurutulduktan sonra sıtma hastalığı ortadan kalktı. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a.) şöyle demişti: “Bathan, değişik bir su akıtıyordu.” Sağlığın muntazam olması için sıhhî su tesisatlarının çekilmesi, yerlerde ve ovalardaki su birikinti yerlerini kapatmak gerekir. Zîrâ bu çukurlardaki sular, kirlenip vasıflarını değiştiriyorlar. Ki bu da zararlı oluyor. Bu önlemleri almak, İslâm dininin sağlam hedeflerinin gereğidir. İslâm dininin ilkeleri, “faydaları temin edip zararları bertaraf etmek” esasına dayanmaktadır. Bazı fıkıhçılar, suyu temizleyici olmaktan çıkarmayan vasıf değişikliğine ilişkin bazı örnekler vermişlerdir. Ki bunları şöyle sıralayabiliriz: 
1. İçine yerleşmiş olduğu yer veya içinden geçtiği yol dolayısıyla vasıflarının tümünün veya bir kısmının değişmesi. Birincisine örnek: Göller, eski sarnıçlar ve su birikinti yerlerindeki sular gibi. İkincisine örnek ise, tuz ve kükürt gibi madenlerin üzerinden geçip gelen sular gibi. 
2. Çok beklemekle suyun vasfının değişmesi. Matara veya kırba gibi kaplarda uzun müddet beklemekten ötürü vasfının değişmesi, suyu temizleyici olmaktan çıkarmaz. 
3. İçindeki balıkların doğurmasından veya yosunlardan ötürü vasfının değişmesi halinde su, temizleyici olmaktan çıkmaz. Yosun içindeyken kaynatılmadıkça veya kaynatıldıktan sonra içine atılmadıkça suya zarar vermez. 
Hanbelîler: Yosun, suyla birlikte kaynatılsa bile suyun temizleyici olmaktan çıkmayacağını ve fakat suya zararı olabileceğini söylemişlerdir.
4. Katran, selem ağacı ve benzeri maddelerle dibâğ edilmiş kapların içindeki suların vasıfları değişirse de, bu sular temizleyici olmaktan çıkmazlar. Dibâğ edilmiş bir kırbaya konan su değişse bile temizleyici olmaktan çıkmaz. 
5. Rüzgârların kuyu ve benzeri gibi, içinde su bulunan yerlere savurdukları tozlar. Saman parçacıkları ve ağaç yaprakları gibi sakınılması zor olan şeylerden ötürü vasıfları değişen sular da temizleyici olmaktan çıkmazlar.                                                                                                
6. Bitişiğinde bulunan şeylerden öturu vasıfları değişen sular da temizleyici olmaktan çıkmazlar. Meselâ bir leş, su kenarına konulur da onun pis kokusundan dolayı suyun vasfı değişirse bu, onu temizleyici olmaktan çıkarmaz. Ama bu câhil köylülerin yapmakta oldukları en çirkin işlerden biridir. Hayvan leşlerini su kıyılarına, hem de kullanmakta oldukları suyun kıyısına atmakta ve bundan çıkan pis kokular da etrafa yayılmaktadır. Şerîat sahibi her ne kadar bu sulardan abdest almaya ve gusül yapmaya müsaade etmişse de, diğer taraftan, kullanılması halinde zarar doğuracaksa bu suları kullanmayı yasaklamıştır. 41  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 50-51.)

Temiz, Fakat Temizleyici Olmayan Sular

Tanımı: Kullanılmış, fakat pis olmayan sulara, temiz, fakat temizleyici olmayan sular denir. Bu suları içmek, yemek pişirmek ve diğer adet îcâbı günlük işlerde kullanmak sahihtir. Abdest almak, gusül yapmak gibi ibâdet işlerinde kullanılması ise sahîh değildir. Çeşitleri: Bu suların çeşitleri üçtür:
Malikiler dediler ki: Temiz ve fakat temizleyici olmayan sular tek çeşittir. Ki o da, kendisine temiz bir şey karışıp üç vasfından biri değişen sudur. Buna temiz ve fakat temizleyici olmayan su denir. İkinci çeşit suya gelince o da, az miktardaki kullanılmış sudur. Bu, temizleyicidir. Tabiî, eğer kullanıldığından ötürü üç vasfından biri değişmemiş ise... Üçüncü çeşit olan ise, bitkilerden elde edilen sulardır. Örneğin gülsuyu, karpuz suyu gibi! Mâlikîlere göre bunlar, kendisiyle temizlenilen sular grubundan değildirler. Çünkü bunlar mutlak su değildirler. Ama aklıbaşında bir insan tarafından kasten atılacak olursa temizleyici olmaktan çıkacağını söylemişlerdir. Bu durumda suyun kaynatılması veya kaynatılmamış olması gibi bir ayırım da gözetmezler. Ama bu yosun sadece sudan üremişse, rüzgâr veya benzeri bir şeyin etkisiyle suya atılmışsa bunun bir zararı olmaz.
1. Temizleyici suya az miktarda temiz suyun karışması: Sözgelimi temizleyici olan bir suya gülsuyu, hamur suyu veya bunlara benzer bir miktar su karışacak olursa bu suyun temizleyicilik vasfı gider. Bu su, her ne kadar içme ve elbise temizliği gibi adet îcâbı işlerde kullanilabilirse de abdest almak, gusül yapmak gibi ibâdetlerle İlgili işlerde kullanılamaz. Yalnız şunu bilmek gerekir ki; suyun temizleyicilik vasfı ancak iki şartın tahakkuku hâlinde ortadan kalkabilir: 
a. Suyun rengi, tadı ve kokusundan ibaret olan üç vasfından birinin bu karışımdan ötürü değişmiş olması. 
b. Karışan şeyin, suyun temizleyiciliğini gideren şeylerden biri olması. Ki bu şeyler hakkında mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Suyu temizleyici olmaktan çıkarıp sadece temiz olarak bırakan şeyler katı ve sıvı olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Katı olana gelince bu, suyun temizleyici olma özelliğini iki durumda ortadan kaldırır: 
a. İncelik ve akıcılığını giderecek bir şeyin suya karışması. Meselâ suya temiz bir çamur konulur ve bu çamur onun incelik ve akıcılığını yok ederse bu suyla temizlenmek sahîh olmaz. Suyuna çamur karışmış bir havuzun kurumasından sonra dibinde kalan çamurlu suyla temizlenmek de sahih değildir. 
b. İçinde pişirilmekte olan bir şeyle suyun karışması. Meselâ temizleyici bir suyun içine mercimek konulur ve pişirmek amacıyla iki defa kaynatıldıktan sonra bu su vasfını değiştirirse, mercimek pişmemiş olsa bile onunla temizlenmek sahîh olmaz. Bu su, incelik ve akıcılığını kaybetmemiş olsa bile yine böyledir. Bu durumlar, su az olduğunda, bilhassa çöllerde ve yaban yerlerinde görülür. Ama sabun ve benzeri temizlik malzemeleriyle vasfı değişen sular bu hükmün dışında tutulmuşlardır. Rengi, tadı ve kokusunu değiştirseler bile, bunlar içindeyken kaynatılan sular temizleyici olmaktan çıkmazlar. Ancak suyun içinde pişirilir de incelik ve akıcılığını giderecek olurlarsa onu temizleyici olmaktan çıkarırlar. Sıvı olana gelince bunlar, suya karıştıkları takdirde üç durumda onu temizleyici olmaktan çıkarırlar: 
a. Suya karışan sıvı, kokusu gitmiş olan gülsuyu ve kullanılmış su gibi renk, tad ve kokudan ibaret olan üç vasıfta suya muvafık olmalıdır. Bu durumun meydana gelmesi hâlinde karışımın çok olan unsuruna bakmak gerekir. Eğer çoğunlukta olan su ise bu su temizleyicidir. Eğer çoğunlukta olan, su ile karışık öbür unsur ise bu durumdaki su temiz, fakat temizleyici değildir. Sözgelimi bir cemaat, küçük bir havuzdan veya sarnıçtan abdestlerini alır da bunların abdest organlarından damlayan su, tekrar dönüp havuza giderse bakılır: Eğer kullanıldıktan sonra tekrar havuza dönen bu su, kullanılmamış olan sudan az ise herhangi bir sakınca sözkonusu değildir. Yok, eğer ona eşit veya ondan çok ise, havuzdaki veva sarnıçtaki suyun tamamı “müsta’mel su” hükmüne girer. 
b. Temizleyici suya karışan bu sıvı, renk, tad ve kokudan ibaret olan üç vasfı bakımından suya zıt olmalıdır. Sirke gibi. Sirkenin rengi, tadı ve kokusu suyunkine zıttır. Meselâ bir kişi, elini sirkeye batırdığında yeni (elbisesinin kolu) de beraber bulaşır ve bundan sonra elini temizleyici suya batırır, yenleri de bu suya bulaşırsa bakılır: Eğer sirkenin vasıflarının çoğu, örneğin rengi ve tadı bu suya bulaşıp açıkça görülürse temizleyici olmaktan çıkar. Ve bu suyun ibâdetlerle ilgili işlerde kullanılması sahîh olmaz. Ama yemek pişirmek ve benzeri işlerde kullanılması sahihtir. Eğer sirkenin vasıflarından sadece biri suya bulaşıp açıkça görülürse bu su, temizleyici olmaktan çıkmaz.                 
c. Suya karışan sıvı, bazı vasıflarında suya muvafık, bazı vasıflarında ise zıt olmalıdır. Örneğin sütün rengi ve tadı vardır. Ama kokusu yoktur. Eğer biraz süt, suya karışır da bir tek vasfı açıkça görülürse o su temizleyici olmaktan çıkar. Bu durum daha çok, sudan uzak tarlalarda çalışmakta olan çiftçilerde görülür. Şöyleki: Sütü bir kaba koyarlar. Sonra da boşalan bu kaplan iyice temizlemeden içine su doldururlar. Sütün eseri de suda görülür. Görüldüğünde de o su temizleyici olmaktan çıkar. Sadece temiz olarak kalır. 
Malikiler dediler ki: Üç şey, suyu temizleyici olmaktan çıkarır: 
1. Suya temiz bir şeyin karışıp rengi, tadı veya kokusundan ibaret olan üç vasfından birini değiştirmesi. 
Bu koku, suda açıkça görülmese bile farketmez. Temizleyiciliğin ortadan kalkması birtakım şartlara bağlıdır: 
a. Suya karışan şeyin her zaman suyla beraber olmayan, bazan beraber olsa bile çoğu kez ondan ayrı bulunan bir şey olması. 
b. Suya karışan şeyin, kapların dibâğlanmasında kullanılan bir şey olmaması. 
c. Suya karışan şeyin, yerin cüzlerinden biri olmaması. 
d. Suya karışan şeyin, sakınılması zor olan şeylerden olmaması. Bunun birçok örnekleri vardır: Sözgelimi sabun. Bu, çoğu kez suya karışmaz. Gülsuyu ve benzeri esans sıvıları da böyledir. Suyu kullanan adam çoğunlukla bu saydığımız şeylere gereksinim duymamaktadır. Davar pislikleri de böyledir. İçme suyuna karışacak olursa bu su, temizleyici olmaktan çıkar. Çünkü bundan sakınmak zor değildir. Yanmakta olan birşeyin dumanı da böyledir. Bu şey, yerin parçalarından biri olsa bile farketmez. Kuyunun veya su kanalının yakınında bulunan ağaç yaprakları da böyledir. Çünkü buraların üstünü örterek bunlardan sakınmak mümkündür. Hurma çiçeği, saman çöpü ve rüzgârın savurup getirdiği tozlar da böyledir. Balık, suda ölür veya dışarıda öldükten sonra suya atılırsa da böyledir. Yukarıda sayılan temiz şeyler, bahsedilen şartlarla suya karışacak olurlarsa suyu temizleyici olmaktan çıkarırlar. Ve bu sular, sadece temiz sayılırlar. Tabiî, vasıflarından birinin değişmesi şartıyla bu böyle olur. 
2. Suyun, içinde bulunduğu kaptan ötürü vasfının değişmesi. Bu değişme, suyu temizleyici olmaktan iki şartla çıkarır: 
a. Suyun içinde bulunduğu kap, yere ait parçalardan yapılmamış olmalıdır. Suyun, deriden veya tahtadan yapılma bir kap içinde bulunması nedeniyle değişime uğraması gibi. 
b. Sudaki bu değişim, örfe göre aşırı bir değişim olarak telâkki edilmelidir. Sözgelimi pişirilmiş topraktan yapılma bir kap içinde su bulunup bu su, örfe göre aşırı derecede değişmemiş ise bu, hiç de zarar vermez. Yine bunun gibi su, ketenden veya hurma lifinden yapılma bir ipin, içine düşmesi nedeniyle değişime uğramışsa da hiçbir şey gerekmez. Böyle bir su temizleyicidir. Ancak değişmesi, örfe göre aşın olarak kabul edilirse o zaman temizleyici olmaktan çıkar. 
3. Suya katran veya selem ağacının bulaşması nedeniyle rengi veya tadı değişmişse temizleyici olmaktan çıkar. Ama yalnız kokusu değişmişse, temizleyici olarak kalmakta devam eder. Ve bu değişim ona zarar vermez. 
Şafiiler dediler ki: Temiz bir şey suya karıştığında dört şartla onu temizleyici olmaktan çıkarır: 
1. Suya karışan temiz şey, suyun ihtiyaç duymadığı şeylerden olmalıdır. Eğer su, varlığını sürdürebilmesinin ancak kendisine bağlı olduğu bir suyun üzerine ilâve edilmesiyle veya kaynağı olan yer dolayısıyla değişikliğe uğramışsa bu değişiklik zarar vermez. Ve onu temizleyici olmaktan çıkarmaz. 
2. Suyun değişmiş olmasının kesinlikle bilinmesi gereklidir. Eğer değişip değişmediği hususunda şüpheye düşülürse bu su, temizleyici olmaktan çıkmaz. 
3. Suyun değişmesinin, içine kasıtlı olarak atılmış olsa bile toprak dolayısıyla olması hâlinde su, temizleyici olmaktan çıkar. Denizden elde edilen tuz da toprak gibidir. Bu anlatılanlardan başka bir şeyin suya atılması dolayısıyla su değişmişse temizleyici olmaktan çıkar. Sadece temiz olarak kalır. Meselâ suya, safran bitkisi, hurma ve benzeri şeyler düşüp onu değiştirirse ve bu değişiklik de örfen aşırı olarak kabul edilirse; içine ağaç yaprağı düşmekle suyun vasfı değişirse; içine keten veya meyankökü gibi analize uğrayan bitkiler atmakla suyun vasfı değişikliğe uğrarsa bu durumda su, temizleyici olmaktan çıkar. Tabiî bu değişiklik çok olup vukuu da kesinlikle bilinmelidir. Ama diyelim ki, böyle bir değişiklik katrandan ötürü olmuşsa bu durumda su, iki şartla sadece temiz kalır: 
a. Katranda yağ eseri bulunmamalıdır. 
b. Katran, su kırbasını ıslâh etmek için kullanılmış olmamalıdır. Yok, eğer kırbayı islâh maksadıyla kullanılmış ise bunun suya bir zararı dokunmaz. Kaya tuzu da aynı hükme tâbidir. Fakat bu tuzun, su için bir yerleşim yeri veya geçit yeri olmaması şarttır. Eğer geçit yeri veya yerleşim yeri olursa bunun suya bir zararı dokunmaz. 
Hanbeliler dediler ki: Suyun temizleyiciliğini birkaç şey giderir. Ki onları da şöylece sıralayabiliriz: 
1. Suya, sakınılması zor olmayan temiz bir şeyin karışması. Bu, iki şartla gerçekleşir: 
a. Suyun vasıflarından birinin aşırı derecede değişmiş olması. Az bir değişikliğin herhangi bir zararı 
dokunmaz. 
b. Bu temiz şeyin suya, temizlenme mahallinin dışında karışmış olması. Sözgelimi abdest almakta olan bir şahsın elinde safran bitkisi bulunur da bu adam eline su aldığında, safrandan ötürü değişikliğe uğrarsa bunun zararı suya dokunmaz. Suya karışan bu şeyin acı bakla ve nohut gibi suda pişirilip pişirilmemesi hüküm bakımından farketmez. Ama suya karışan şey, yosun ve ağaç yaprağı gibi sakınılması zor şeylerdense ve bunları aklı başında bir insan kasıtlı olarak içine atmamışsa su, temizleyici olmaktan çıkmaz. 
2. Temizleyici suya “müsta’mel su”yun karışması. Bu suyun da bir hades hâlinin giderilmesi veya bir necasetin giderilmesi veyahut da bir mahallin temizlenmesinde kullanılmış olması, daha da bu suyun kullanıldığı yerden veya organdan ayrılırken değişikliğe uğramamış olması şarttır. Bu “Müsta’mel su”, kulleteyn 42  (Kulleteyn: 221 litre miktarındaki sudur.) (Çeviren).
  miktarından az olan bir suya karışırsa onu, temizleyici olmaktan çıkarır. 
3. Vasıflarında suya zıt olmayan bir sıvının temizleyici suya karışması. Kokusu gitmiş, fesleğen, nane ve gülsuyu gibi. Bunlar, temizleyici suyun tüm cüzlerine galip gelecek şekilde ona karışırsa temizleyiciliğini giderirler. 
2. Temiz ve fakat temizleyici olmayan suların ikinci çeşidi, az miktardaki kullanılmış sudur. Az olan su, iki kulleden az, iki rıtıldan daha çok noksan olan sudur. Kullanılmış suya (Mâ-i müsta’mel) gelince, bunun tanımı hususunda mezheblerin tafsilatlı görüşleri aşağıya alınmışıtr.
Malikîler: Az miktardaki suyu kullanmak, ona zarar vermez demişlerdir. Bu su, temizleyici olmaktan da çıkmaz. Bir kişi, az miktardaki bu sudan abdest alır da organlarından süzülüp damlayan sn tekrar bu suya karışırsa bu kişi, ikinci defa yine aynı sudan abdest alabilir. 
Hanefiler dediler ki: Kullanılmış suyun, temizleyicilik özelliğine zarar vereceği az miktardaki suyun ölçüsü şudur: Normal bir zira'la 10 x10 zira'lık alanda, kare biçimindeki bir yerde bulunan su ile normal zira'la çevresi 36 zira' olan daire şeklindeki bir havuzda bulunan sudan noksan olanlara az su denir. 43 (Bir zira': Yaklaşık olarak 32 cm. uzunluğundaki bir uzunluk ölçüsüdür,) (Çeviren) 
Çok su ise bu ölçüden fazla olan sulara denir. Ki deniz, ırmak ve sulama kanallarındaki sular örnek olarak gösterilebilir. Müsta’mellik, bu suların temizleyiciliklerini ortadan kaldırmaz. Alanı bu ölçüleri bulan veya aşan suların çok derin olmaları da gerekmez. Ama bundan daha az bir sudan kullanıldığı takdirde bu su, Müsta’mel olur. Müsta’mel suyun hükmü ileride açıklanacaktır. Malikîler dediler ki: Müsta’mellik, suyun temizleyicilik vasfını ortadan kaldırmaz. Bu suyla abdest alınıp gusül yapılabilir. Ama başka suyun varolması halinde bunları, bu gibi işlerde kullanmak mekruh olur. Kullanılmış olan su az olsa bile temizleyiciliğini kaybetmez. Şunu da kaydetmek gerekir ki: Mâlikîlere göre Müsta’mel su, iki nevidir: 
a. Az miktardaki temizleyici su, büyük olsun, küçük olsun bir hades halinin giderilmesinde kullanılmış olmalıdır. Örneğin gusül veya abdest için kullanılmış olması gibi. Veya bu su bir necasetin giderilmesinde kullanılmış olmalıdır. Bu necaset de ister manevî olsun, ister maddî olsun... Nitekim bu husus daha önce de açıklanmıştır. 
b. Az miktardaki temizleyici su, yapılması ancak temizleyici bir suya bağlı olan bir iş için kullanılmış olmalıdır. Bu iş, ister cenazeyi yıkamak veya kendisiyle cinsel ilişki helâl olsun diye hayız ve nifas hâli sona eren zımmî kadının yıkanması gibi vâcib bir iş için olsun. İsterse abdest üzerine abdest almak, cuma günleriyle bayram günlerinde gusül yapmak, abdest alırken organları ikinci ve üçüncü defa yıkamak gibi sünnet bir iş için olsun aynı hükme tâbidir. Az miktardaki temizleyici bir suyun bu gibi işlerde kullanılmasından sonra ikinci bir defa kullanılması mekruh olur. Tabiî iki şartla: 
1. Gusül yapılırken veya abdest alınırken su, organın üzerinden akıp yürüdükten sonra yere damlamalıdır. Bu su, bir necasetin giderilmesinde kullanılmışsa bu şart sözkonusu olmaz. 
2. Su, yerinden alınıp organın üzerine döküldüğü takdirde yere damlamalıdır. Ama eğer su, yerinde durur da yıkanacak olan organ, içine daldı-rılırsa veya cünüp biri hepten suya dalarsa ve suyun içindeyken her hangi bir organını ovmazsa bu su yine Müsta’mel olmaz. Temizleyici olmaktan çıkmaz.
Hanefiler dediler ki: Temizleyici su, kullanıldığı takdirde temiz ve fakat temizleyici olmayan bir su haline gelir. Bu suyun içme, yemek pişirme ve benzeri âdet icâbı işlerde kullanılması sahîhtir. Ancak abdest almak, gusül yapmak gibi ibadetle ilgili işlerde kullanılması sahih değildir. Bunlara göre Müsta’mel sular dört çeşittir: 
1. Namaz kılmak, ihrama girmek, Mushaf'a dokunmak gibi ibâdetlerden birini yapabilmek için kendisine ihtiyâç duyulduğu için kullanılmış olan su. 
2. Bir hades hâlini ortadan kaldırmak için kullanılmış olan su. Küçük hadesi ortadan kaldırmak için tam bir abdest almak gibi. 
3. Hades hâlini gidermemesine rağmen bir farzı yerine getirmiş olmak için kullanılan su. Meselâ kişinin, abdest organlarından bazısını yıkayıp bazısını yıkamaması! Diyelim ki: Yalnız yüzünü yıkasa, her ne kadar abdesti tamamlamamış olsa bile yine de yüzünü yıkamış olduğundan dolayı bu su müstameldir. Böyle bir kişiye “farzı yerine getirdi (yüzünü yıkadı) ama hades hâlini gidermedi,” derler. Hadesin giderilmesi, abdestin tamamlanmasına bağlıdır. 
4. İbâdeti hatırlamak amacıyla kullanılmış olan su. Meselâ aybaşı halindeki bir kadının her namaz vakti, îtiyâd edinmiş olduğu namazı hatırlamak İçin abdest alması gibi. Bütün bu hâllerde su, organlardan süzülüp ayrılmadıkça Müsta’mel su sayılmaz. 
Şafiiler dediler ki: Müsta’mel su, görünürde veya gerçekten kullanana göre yerine getirilmesi zorunlu olan bir iş için kullanılmış olan az sudur. Hades hâlinin ortadan kaldırılması veya bir necasetin giderilmesi için kullanılan az su, Müsta’meldir. Bunu biraz açalım: Az sudan maksat, kulleteynden (221 litreden) az olan sudur. Bir kişi az sudan abdest alır veya gusül yapar, yüzünü elleriyle yıkadıktan sonra ellerini de yıkamak için suyu elleriyle avuçlarsa bu su Müsta’mel olur. Ki bunda da bir takım şartlar vardır: 
1. Bu su farz olan bir temizlik için kullanılmış olmalıdır. Kişi, eğer nafile bir namaz kılmak, Mushaf-ı Şerifi eline almak ve buna benzer nafileler için abdest almış ise bu su, avuçlanıp kullanmakla Müsta’mel olmaz. 
2. Suyun birinci defa kullanılmış olması. Meselâ yüzünü bir defa kabın dışında yıkasa sonra ikinci yıkayış ve üçüncü yıkayış için elini kaba koyup su alsa, bu su Müsta’mel olmaz. 
3. Suyun evvel emirde az olması. Eğer su, önceden kulleteynden fazla ise, sonra onu birkaç kaba taksim etse ve bunlardan birinden avuçlayıp alsa Müsta’mel olmaz. Yine bunun gibi az miktardaki Müsta’mel suyu diğer sularla birleştirip kulleteynden fazla bir miktara ulaştırırsa bundan avuçlayıp kullanmasının bir zararı olmaz. 
4. Suyun, yıkamakta olduğu organından damlayarak ayrılması. A.ma organının üzerinde yürüyüp akar da organdan ayrılmazsa Müsta’mel olmaz. Kişi eğer az sudan abdest alır veya gusül yapar da sonra bu sudan avuçlamaya niyet ederse bu su, Müsta’mel olmaz. Abdestte yüzünü yıkadıktan sonra ellerini yıkamak istediğinde suyu avuçlamaya niyet etmelidir. Ama maz-maza veya istinşak anında avuçlamaya niyet ederse bu yeterli olmaz. Zîrâ Şafiî Mezhebine göre tertip farzdır. Gusülde avuçlamaya niyet etmenin yeri, gusül yapmaya niyet edildiği andır. Veya suyun bedene değdiği andır. Yok, eğer avuçlamaya niyet etmeden suyu, bedenini yıkamak üzere yerinden naklederse bu su Müsta’mel olur: Abdest alırken de abdest organlarını yıkadıktan sonra suyu avuçlamaya niyet ederse bu su yine Müsta’mel olur. Yukarıdaki tanımda “görünürde veya gerçekten” kaydı konulmuştu. Bunun anlamı şudur: Abdest alanın mükellef olup abdestin kendisine gerçekten farz olması ile abdest alanın mükellef olmayıp aldığı abdestin bir görünüşten (şekilden) ibaret olması demektir. Ki suyun Müsta’mel olması bakımından ikisinin de pozisyonu aynıdır. Ayrıca yine aynı tanımda “kullanana göre” kaydı da düşülmüştü. Ki bu da şu anlama gelmektedir: Abdest alanın abdesti, kendi mezhebine göre sahîh ise abdestinin suyu Müsta’meldir. Şafiî mezhebine göre abdesti sahîh olmasa bile suyu yine Müsta’mel olur. Meselâ Hanefi bir kişi, niyetsiz olarak abdest alsa Hanefî mezhebine göre abdesti sahîh, Şafiî mezhebine göre gayr-ı sahihtir. Bununla beraber bu kişinin abdest suyu Şafiî mezhebine göre Müsta’mel bir sudur. Yine aynı tanımda “Bir necasetin giderilmesi” kaydı düşülmüştü. Ki bu da şu anlama gelmektedir: Kendisiyle necaset giderilen su, Müsta’meldir. Ama necis değildir. Bu suyun temiz olması için tabiî ki bazı şartlar gereklidir:
1. Meselâ bir necis elbise yıkanırken bu elbisedeki necaset giderildikten sonra yıkama suyu, üç vasfından biri değişmeksizin bu elbiseden saf ve berrak olarak ayrılmalıdır. 
2. Pis yerin temizlenmesinde kullanılıp ayrılan su, eskisinden daha fazla ağırlıkta olmamalıdır. Tabiî elbisenin suyu, emme miktarı ile ayrılan suya elbisenin çözülen kirlerinin karışması da hesaba katılmalıdır. Sözgelimi necâsetli bir elbise, 10 rıtıl (21,2 litre) miktarındaki bir suyla yıkanırsa bu elbise, suyun onda birini çeker. Elbisenin suya karışan kirleri de çeyrek rıtıl kadar olur. Elbise yıkandıktan sonra süzülüp ondan damlayan sular 9,25 rıtıl kadar olursa bu su temizdir. Eğer daha fazla olursa necistir. 
3. Temizleme esnasında suyun necasetin üzerinden geçmesi. Şayet geçmezse ve necasetten kendisine bir şey karışmazsa bu suya zaten Müsta’mel denemez. Evet, bütün bunları anlattıktan sonra denebilir ki: Bu asırda hemen hemen her tarafta sıhhî su tesisatları ve su muslukları varken bu konulardan söz etmek yersizdir. Bizim bunlara verecek cevabımız şudur: İslâm dîni zaman     ve mekânla kayıtlanamaz. Şüphe götürmez gerçeklerden biridir ki bu hükümler, çöllerde ve suyu kıt yerlerde yolculuk edenler için gerekli olan hükümlerdendir. Bu durumdakiler için sözkonusu hükümler, Şafiî Mezhebi'ne göre tartışmasız bir biçimde zorunlu olan ihtiyaçlardandır. 
Hanbeliler dediler ki: Müsta’mel su, kendisiyle hades hâli ortadan kaldırılan veya bir necaset giderilen sudur. Ki bu su, kendisiyle yedi defa yıkandıktan sonra mahallinden temiz olarak ayrılan sudur. Yedinci yıkayıştan önce yıkama mahallinden ayrılan su necistir. Yedinci yıkayıştan sonra ayrılan su, Müsta’mel ama temizdir. Tanımda geçen “az sudur” kaydıyla, çok su, tanım dışı edilmiş oldu. Bilindiği gibi “çok su”, 221 litre veya daha fazla miktardaki sudur. “Kendisiyle hades hâli ortadan kaldırılan veya bir necaset giderilen” demekle de, temiz bir şeyi yıkamada kullanılan su, tanım dışı edilmiş oldu. “Bu su, kendisiyle yedi defa yıkandıktan sonra mahallinden temiz olarak ayrılan sudur” kaydı ise şu anlamı ifade etmektedir: Necis bir elbise veya bir kap ancak yedi defa yıkanmakla temiz olur. Hanbelîlere göre necis bir şey, yedi defa yıkanmadıkça temizlenmiş olmaz. Hanbelî fıkıhçılari, ölünün yıkandığı su ile abdesti bozucu uykudan uyanan bir kişinin elini tümüyle içine daldırdığı suyu da Müsta’mel sular sınıfına dâhil etmişlerdir. Yalnız bu uykunun gece uykusu olması, elini suya daldıran kişinin de müslüman, âkıl ve baliğ bir kişi olup elini daha önce niyetsiz ve besmelesiz olarak üç defa yıkamamış olması şarttır. Yıkamış ise elini soktuğu su Müsta’mel olmaz. Yine bunun gibi kendisi, içine daldırmadan önce elinin tamamına dökülen su da Müsta’mel olur. Meselâ elindeki ibrikle eline su dökerse elinden damlayan su, Müsta’mel olur. Şunu da unutmamak gerekir ki: Su, ancak kullanıldığı yerden damlayıp ayrıldıktan sonra Müsta’mel olur. Aksi takdirde Müsta’mel değildir.
Kutleteyn, yani iki külle (testi) miktarı, Mısır rıtıh ile 446, 3/7 rıtıl eder ki bu da 221 litre ağırlığındadır. Su, kare şeklindeki bir yerde ise, orta halli bir adamın zira'ı ile uzunluk, genişlik ve derinlik bakımından 1,25 zira' ölçüsünde olan su, kulleteyn miktarına eşit olur. Eğer kuyu şeklindeki müdevver bir yerdeyse çapı bir zira', derinliği 2,5 zira', çevresi ise 3, 1/7 zira ölçüsünde olan su, kulleteyn miktarına eşit olur. Eğer üçgen biçiminde bir yerdeyse genişliği 1,5 zira1, uzunluğu 1,5 zira', derinliği de 2 zira' ölçüsünde olan su, kulleteyn miktarına eşit olur. 
3. Temiz suların üçüncü çeşidine gelince, bu sadece temiz olan sudur. Bu, gül suyu gibi sınaî yöntemlerle elde edilen ve karpuz suyu gibi, kendiliğinden akarak elde edilen bitki suyudur. 44  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 51-59.)

Pis Sular

Tanımı: Kendisine necaset karışan sulara pis su denir. Çeşitleri: Pis sular iki çeşittir: 
a. Çok olan temizleyici su: Rengi, tadı ve kokusundan ibaret üç vasfından biri değişmedikçe kendisine pislik karışsa da pis olmayan sudur. 
b. Az olan temizleyici su: Üç vasfından biri değişsin veya değişmesin salt necaset karıştığı dolayısıyla pis olan sudur.
Malikiler dediler ki: Temizleyici su, üç vasfından biri değişmedikçe kendisine necasetin karışmasından dolayı pis olmaz. Ancak ihtilaflı olduğu göz önünde tutularak kullanılması mekruh olur. 45 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 60.)

Kuyu Suları Bahsi

Kuyu sularına ilişkin özel hükümler vardır. Bu nedenle bu konuda özel bir bahis açtık. Kuyu sularının hükümleriyle ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.
Hanefiler dediler ki: Kuyuya, akıcı kanı olan insan, keçi ve tavşan gibi bir canlı düştüğü takdirde üç durum sözkonusu olur: 
1. Kuyuya düşen bu hayvan şişer, dağılır veya tüyü dökülürse hem kuyu, hem bu hayvan içine düştükten sonra içine konulan kovası, hem de bu kovanın bağlı bulunduğu ip necis olur. Bu sebeple mümkünse kuyudaki suyun tamamını çekmek gerekir. Çünkü tamamı çekilmedikçe temizlenemez. Ama eğer bu mümkün değilse, üzerinde kullanılan normal kovasıyla ikiyüz kova su çekilmesi gerekir. İçine düşmüş olan hayvan veya insan çıkarılmadıkça su çekmenin temizlik açısından hiçbir faydası olmaz. Su çekimi tamamlandıktan sonra kuyu, kuyunun duvarı, kovası, ipi ve necis suyu çekerken eli bulaşan kişinin eli temizlenmiş olur. 
2. Kuyuya düşen akar kanlı bir canlının kuyuda ölmesi ve fakat şişmemesi, dağılmaması ve tüyünün dökülmemesi halinde üç durum sözkonusu olur. 
a. Kuyuya düşüp ölen canlı, küçük olsun büyük olsun insan, koyun veya oğlak ise birinci şıktaki hükmün aynısı uygulanır. 
b. Kuyuya düşen canlı; güvercin, tavuk ve kedi gibi küçük cüsseli hayvanlardansa, bu hayvanlar da ölmüşlerse fakat şişmemiş, dağılmamış, tüyleri de dökülmemişse kuyunun suyu necis olur. Ve kırk kova çekilmedikçe de temizlenmiş olmaz. 
c. Kuyuya düşen canlı, yukarıki maddede sayılan hayvanlardan daha küçük cüsseli ise (serçe ve fare gibi) yine aynı şekilde kuyunun suyu necis olur ve yirmi kova su çekilmedikçe de temizlenmiş olmaz. Bütün bunları anlattıktan sonra şunu bilmek gerekir ki: Hangi türden olursa olsun tüm hayvanların büyüğü ve küçüğü arasında fark yoktur. Ancak insan, tavuk ve fare, haklarında nass bulunduğu gerekçesiyle bu hükmün dışında tutulmuşlardır. Ama diğer türlerin küçükleri de büyükleri de aynı hükme tâbi tutulurlar. 
3. Bir hayvan kuyuya düşer ve tekrar canlı olarak içinden çıkarsa iki durum meydana gelir: 
a. Kuyuya düşen bu hayvan bizzat “necis-i ayn” olursa -ki bu da- domuzdan başkası olamaz- mümkün olduğu takdirde kuyunun suyunun tamamını çekmek gerekir. Mülkün olmazsa ikiyüz kova su çekmekle yetinilir. 
b. Kuyuya düşen bu hayvan necis-i ayn olmazsa (keçi gibi) bunun hükmü şöyle olur: Eğer hayvanın vücûdunun üzerinde insan dışkısı gibi bir necâset-i muğallaza varsa bu durumda kuyunun suyu necis olmuş olur. Ama üzerinde böyle bir pislik yoksa kuyudan su çekmek gerekli olmaz. Ancak gönül rahat etsin diye yirmi kova su çekmek mendub olur. Hayvanın bedeninin üzerinde değil de ağzının etrafında bir necaset bulunursa bunun hükmü, necis bir hayvanın artığının hükmü gibidir. Akacak kanı olmayan akrep, kurbağa ve balık gibi hayvanlar kuyuya düşüp ölürlerse hiçbir sakınca sözkonusu olmaz. Yine bunun gibi sakınılması mümkün olmayan şeylerin kuyuya düşmesi de suyu necis kılmaz. Hayvan tersinin kuyuya düşmesi gibi. Ancak bunun çok olmaması şarttır. 
Malikiler dediler ki: Kuyuya düşen canlının ölmesi hâlinde su, üç şartla necis olur: 
a. Bu canlının karada yaşayanlardan olması. Bu canlı ister insan olsun ister hayvan olsun farketmez. Ama balık ve benzeri suda yaşayanlardan bir hayvan kuyuda ölürse o kuyunun suyu necis olmaz. 
b. Kuyuya düşüp ölen hayvanın karada yaşayan ve akacak kanı bulunan bir hayvan olması. Ama karada yaşayıp da akrep ve hamamböceği gibi akacak kanı bulunmayan bir hayvan kuyuya düşüp ölürse su, necis olmaz, 
c. Kuyu suyunun vasfında bir değişikliğin meydana gelmemesi. Mesela büyük olsun küçük olsun, bir kara hayvanı kuyuya düşüp ölürse ve fakat ölümü dolayısıyla suyun vasfı değişmezse bu su necis olmaz. Ancak müsterih olmak için bir miktar su çekmek mendub olur. Bunun da belli bir sınırı yoktur. Bir kaynağı olmayan durgun sular, bu hususta kuyu suyu hükmüne tabidirler. 
Şafiiler dediler ki: Kuyu suyu kulleteyn (221 litre)den ya az olur ve ya çok olur. Kulleteynden az olana az su, kulleteynden çok olana da çok su denir. Kuyu suyu az olur da içine bir insan veya akar kanlı bir hayvan düşüp ölürse bu su, iki şartla necis olur: 
1. Kuyuya düşen bu necaset, afvolunan necasetlerden olmalıdır. Kendisinden afvolunan necasetlerin izahı daha önce yapılmıştır. 
2. Bu necasetin başkası tarafından kuyuya atılmış olması. Necaset eğer kendiliğinden kuyuya düşmüşse veya rüzgârın savurmasıyla düşmüşse ve bir de afvolunan gruptansa bunun suya herhangi bir zararı dokunmaz. Ama başkası tarafından atılmışsa bu, elbetteki zarar verir. Akacak kanı olan bir hayvanın içine düşüp öldüğü kuyunun suyu eğer kulleteynden fazla ise, bu kuyunun suyu necis olmaz. Tabiî bu suyun vasıflarından birinin değişmemiş olması da gereklidir. Yine bunun gibi kuyuya bir necaset düşerse, kuyudaki suyun vasfı değişmese, suyu da çok olsa necis olmaz. Ama suyu az olsa, necasetin kendisine ulaştığı anda necis olur. Bu şıklardaki şartlar muvacehesinde suyunun vasfı değişmese bile, suyu necis olur. 
Hanbeliler dediler ki: Şâfıîlerin bu hususta söylemiş oldukları sözler, bizce de muvafıktır. Ancak az sulu bir kuyuda ölen hayvanın o kuyuyu necis edebilmesi için Şafiî'lerin bu şıklardaki iki şartı yani necasetin afvolunan bir necaset olması ile bu necasetin kuyuya başkası tarafından atılmamış olması şartları bizce gerekli değildir. 46  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 60-62.)

Temiz Su İle Necis Suyun Hükmü

Daha önce ilgili bölümde temizleyici suyun hükmünü ve ona bağlı olarak diğer hükümleri anlatmış olduğumuzdan, geriye temiz su ile necis suyun hükmünü anlatmak kalmıştı. Şimdi de burada bunların hükümlerini anlatmaya çalışacağız: 
Temiz suyun hükmü 47 (Buradaki “temiz su”dan maksat, daha önce “Temiz, fakat temizleyici olmayan sular” başlığı altında açıklanan gül suyu veya karpuz suyu gibi sulardır.): Bu suyu ibadetlerde kullanamayız. Bununla abdest almak, cünüplükten ötürü gusül yapmak sahîh olmaz. Elbisenin, vücûdun veya herhangi bir yerin üzerindeki pisliği de bununla gidermek sahîh olmaz. Özetle bu su, ne bir hades hâlini ve ne de bir necaseti gideremez.
Hanefîler: Temiz suyun necaseti gidermede kullanılmasının sahih olacağını söylemişlerdir. Kişi, elbisesinde, vücûdunda veya temiz bir yerde bulunan necaseti temiz su ile gülsuyu, fesleğen suyu ve benzeri temiz kokulu sıvılarla giderebilir. Ama bu sonuncular, kendisine sebebsiz masraf yükleyeceğinden ötürü mekruh olurlar. Meselâ elbisesindeki necaseti gülsuyu ile yıkayıp temizleyecek olursa kerahetle beraber sahîh olur. Ama elbisesinin kokusunu güzelleştirmek isterse bu mekruh olmaz. Elbise üzerindeki necaseti sâde temiz su ile yıkamak hiç de mekruh değildir.
Pis suyun hükmü: Bu suyu ne ibâdetlerde ve ne de âdet îcâbı işlerde kutlanmak caiz olmaz. Bununla abdest alıp gusül yapmak sahîh olmadığı gibi, yemek pişirme ve hamur İşlerini de bununla yapmak sahîh olmaz. Eğer bu gibi işler bu suyla görülecek olursa, bulaştığı eşyayı da necis kılar. Bu sebeple de kullanımı haram sayılmıştır. Buna örnek olarak şarabı gösterebiliriz: Şarabı ancak ölüm gibi bir zaruret anında kullanabiliriz. Meselâ çölde dolaşıp yolunu kaybeden ve susamaktan helak olacak mertebeye gelen bir kişinin yaşaması (şu ve benzeri susuzluğu giderecek bir içeceğin bulunmaması hâlinde), şarabı içmeye bağlı olursa bu durumda şarabı içebilir. Yine bunun gibi yemek yerken boğazına lokma takılan ve yutamayan bir kişi de, temiz suyun bulunmaması hâlinde şarab veya pis bir sudan içerek bu tehlikeyi atlatabilir. Evet, insanın hayatını ilgilendiren bazı hususlarda pis sulardan yararlanmak bazan caiz olmaktadır. Ki mezheblerin bu konudaki tafsilatlı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.
Hanefiler dediler ki: Necis şeyler ya su ve kan gibi sıvı maddelerden olur veya domuz, leş ve zibil gibi katı maddelerden olurlar. Necis olan pis suyu, iki durumdan başka durumlarda kullanmak haramdır. Duvar harcına karıştırılabilir. Çimentoya, alçıya ve kirece katılarak inşaatta kullanılabilir. 
Hayvanlara su vermede bu sudan yararlanılabilir. Ancak bu iki hâlde kullanılmasına müsaade edilen pis suyun rengi, tadı veya kokusu değişmemiş olmalıdır. Necis olan katı maddelerden de yararlanmak haramdır. Örneğin domuz, diğer hayvanların leşleri, boğulmuş veya bir uçurumdan atılarak öldürülmüş olan hayvanlar gibi. Bunların haramlıkları nass ile sabittir. Bunlardan yararlanmak (meselâ etlerini yemek) haram olduğu gibi domuz hariç, diğerlerinin derilerinden de dibâğlanmadan önce mümkün değil yararlanılamaz. Bu hayvanın derisi dibâğ ile de temizlenemez. Necis olan diğer katı maddeleri, meselâ necis olan bir yağı ele alalım: Yemek dışında bu yağdan yararlanılabilir. Meselâ bunu dibâğ işinde maki-na ve âletleri yağlamada, mescid dışındaki yerlerin aydınlatılmasında kullanmak caizdir. Ölü hayvanların yağı bu hükme tabi olmayıp kullanılmaları kesinlikle caiz değildir. Ama temiz hayvanların arızî bir necasetle pislenmiş yağları (sıvı olan pislenmiş şeylerin temizlenmesi kısmında anlatıldığı şekilde) temizlenmedikçe kullanılamazlar. İnsan dışkısı kurusa bile kendisinden yararlanmak caiz olmaz. Ancak kuruyup toprağa karışır ve yerin bir parçası haline gelirse o zaman yararlanılması caiz olur. Tezekten de yararlanmak caiz olur. Kığ 48 (Bazı küçük ve büyükbaş hayvanların pisliği, kuru gübre.) da bu hükme tabidir. Bu saydıklarımız yakıt olarak da kullanılabilirler. Avcılık ve bekçilik işlerinde kendisinden yararlanılmak üzere köpeği satmak sahîhtir. Domuz hariç aslan, kurt, fil ve diğer hayvanlar da böyledirler. Zîrâ muhtar olan görüşe göre köpeğin bizzat kendisi necis değildir. Sadece ağzı ve salyası necistir. Aslan, kurt ve fil de böyledİrler. Domuz hariç bunların güçlerinden, yeteneklerinden ve derilerinden yararlanılabilir. 
Malikiler dediler ki:  Pis suyu, içme ve benzeri işlerde kullanmak haramdır. Bundan başka işlerde kullanılması caizdir. Bu suyun mescid inşaatında kullanılması da haramdır. Bunlara göre meşhûr olan görüş şudur ki: Zeytinyağı, bal, yağ ve sirke gibi necis olmuş sıvılardan yararlanmak caiz değildir. Çünkü bu tür sıvılar necis olduklarında tem, denmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla bunları imha etmek vâcib olur. Mûtemed görüşe göre vücûdun dışına pis su sürmek caiz değildir. Buna, haramdır diyen Mâlikî alimleri de plmuştur. Şayet böyle bir şey yapılmışsa da namaz kılınacağı veya temiz olmadan yapılamayacak bir iş yapılacağı zaman bundan temizlenmek vâcib olur. Sünnet olur diyenler de vardır. Bu iki görüş de meşhurdur. Şarab gibi, sudan gayrı necis sıvılara gelince, bunlardan yararlanmak sahîh değildir. Aynı şekilde necis olan katı maddelerden de, meselâ domuzdan yararlanmak da sahîh değildir. Eti yenilmeyen hayvanların zibillerinden yararlanmak da sahîh değildir. Bunların etlerinin yenilir olmayışı at, katır ve merkepte olduğu gibi, ister bir harâmlıktan ötürü olsun, ister sırtlan, tilki, kurt ve kedi gibi bir mekrûhluktan ötürü olsun fark etmez. Bunları anlattıktan sonra köpeğin, kendilerine göre temiz olmasına rağmen satışının sahîh olmayacağı hususuna gelelim. Bunların buna ilişkin gerekçeleri şudur: Köpeğin satımını Peygamber (s.a.s.) yasaklamıştır. Bunların bazı âlimleri avlanma ve bekçilik için olduğu takdirde satımına ruhsat vermişlerdir. Bu ruhsata dayanak olarak da şunu ileri sürmüşlerdir: Satımının yasaklanması, kendisinden bu hususlarda yararlanılamayan köpeklere ilişkindir. 
Şâfiîler: Su ve diğer necis sıvılardan ancak iki durumda yararlanılabileceğini söylemişlerdir. Şöyle ki: 
a. Ateş söndürmek için kullanılabilir. Meselâ bu suyla fırındaki ateşi söndürmek caiz olur. 
b. Hayvan ve ekin sulamasında kullanılabilir. Sıvılardan şarap ve donmamış kan hiçbir surette kullanıma elverişli değildirler. Bunlardan yararlanmak sahîh değildir. Katı pisliklere gelince bunları satmak veya bunlardan yararlanmak sahîh değildir. Dışkı ve zibil gibi. Ama bunlara temiz bir şey karışır da ayıklaması güç olursa bu durumda yararlanılabilir. Meselâ bu pis sularla yoğurulan alçı, inşaatta kullanılırsa bu inşaattaki evlerden yararlanılabilir. Bu evlerin içinde oturulabileceği gibi bunların satılması da sahîh olur. Yine bunun gibi gübrelemek kasdiyle bir tarlaya hayvan gübresi konulursa, bu tarladan çıkacak olan ekinden yararlanmak sahîh olur. Matara ve su testisi gibi bir kap, necis bir kül karışımı ile yapılmış olsa bu kaptan yararlanmak veya başkalarına satmak sahîh olur. Bunlara konulacak sıvılar da pislikten muaf tutulurlar. Ama temiz şeye necaset karışır da bunu ayıklamak zor olmazsa, sözgelimi nohuda necis olan hayvan gübresi karışacak olursa bunu ayıklamak zor değildir. Ayıklamadan önce nohuttan yararlanmak sahîh olmaz. 
Hanbeliler dediler ki: Necis sudan ancak toprağı, alçıyı ve benzeri şeyleri ıslatıp harç hâline getirmek ve bu harçtan da cami veya namazgah inşaatında olmamak kaydıyla diğer yapı işlerinde kullanmak şeklinde yararlanmak sahîhtir. Yine bunun gibi şarab, kan ve benzeri necis sıvılardan yararlanmak da sahîh değildir. Domuz ve necis hayvan gübreleri gibi katı durumdaki pisliklerden yararlanmak da sahîh değildir. Güvercin dışkısı, eti yenen davarların tersleri (tezek) gibi temiz şeylere gelince bunlardan yararlanmak veya bunları satmak caizdir. Ölü hayvandan ve yağından yararlanmak caiz değildir. Ama temiz, eti yenen hayvanların yağlarına gelince, necaset bulaştığı takdirde bunlardan yemek haricindeki diğer hususlarda yararlanılabilir. Örneğin mescid dışındaki yerlerin aydınlatma işinde bu yağlardan yararlanılabilir. 49  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 62-65.)

NOT: Değerli okucucular; Ben araştırmalarım da, Abdeste başlarken veya  Namaza başlarken Niyet, kalple olur. Bu Niyet, Namaz Abdesti, Gûsül Abdesti, Teyemmüm Abdesti, Farz Namaz, Sünnet Namaz veya Nafile Namazlarda da aynıdır. Ben konu bölünmesin diye olduğu gibi yazdım. En doğru kaynak, hiç şüphesiz Kur'an ve Sünnet'tir. Bunun dışında alimler ve imamlar hata yapabilirler yani nadiren de olsa görüşlerinde yanlış bilgi verebilirler. Birde, bu temizlik ve namaz bölümlerinde yazmış olduğum Dört Mezhep İmamlarının görüşleri, yazmış olduğum tüm konularda tamamı, İmamlarımızın kendi görüşleri değildir bir kısmı yani kendilerinden sonra gelen, onları takip eden (öğrencilerinin) İmamların görüşleridir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ onlara Rahmet etsin. Bu notu yazmamdaki amaç, yanlış bilgi verip, gerek değerli imamlarımızı gerekse kendimizi zan altında bırakmamak içindir. Sizlere buradan tavsiyem eğer, tüm bu yazmış olduğum konularla alakalı, yanlış olduğunu düşündüğünüz veya bildiğiniz bir şey varsa, onu Kur'an ve Sünnet'ten araştırmanızdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ bize ve Tüm Müslüman kardeşlerimize dinimiz İslâm'ı doğru öğrenmeyi ve hayatımızın her alanında doğru uygulamayı nasib etsin İnşeAllâh. Allâhümme Amin.


 Hâtime: 

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

O, her şeyin en iyisini bilendir.

Muvahhid Kullara Selâm Olsun.

Polat Akyol

NOT: KONUNUN DEVAMI VAR

KAYNAKLAR:

38  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 44-45)
39 (Ebû Dâvûd, Taharet, Bâb: 38; Nesâî, Taharet, Bâb: 53.)
40 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 45-50..)
41  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 50-51.)
42  (Kulleteyn: 221 litre miktarındaki sudur.) (Çeviren).
43 (Bir zira': Yaklaşık olarak 32 cm. uzunluğundaki bir uzunluk ölçüsüdür,) (Çeviren) 
44  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 51-59.)
45 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 60.)
46  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 60-62.)
47 (Buradaki “temiz su”dan maksat, daha önce “Temiz, fakat temizleyici olmayan sular” başlığı altında açıklanan gül suyu veya karpuz suyu gibi sulardır.)
48 (Bazı küçük ve büyükbaş hayvanların pisliği, kuru gübre.)
49  (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 62-65.)

( Taharet Kitabü't-tahâre (Temizlik Bölümü) Devamı 1 başlıklı yazı Polat Akyol tarafından 2.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.