MALIMI YİDİRMİYECAANMİ !

             İnsanlar ne kadar yaşlanırsa yaşlansın “Onun gönlü ölünceye kadar genç kalır” derlermiş eskinin yaşlıları.
            Zamanın birinde bir köyde  bir yaşlı amca “elden etekten düşmüş” yattığı hasta yatağında adeta ölümünü beklemektedir. Başucunda toplanan oğullarına “Ah yavrılarım bahar gelse de kümesdaa gülükleri önüme gatsam da Güneyin burnuna doğru şöyle ağır ağır güderek yaşamın zevkine varsam, yılbaşı gelince eşe dosta satsam” derken nefes alamadığı için kelimeleri boğazına düğümlendiğinin farkında bile değildi.

            Vay gönül vay içinden geçenlere de bak…

            Kırşehir köylerinden Dalakçı'lı Gara Mehmet ile Karacaörenli Hamid'in Ali gençliklerinden beri aralarından su sızmayan can ciğer iki arkadaş idiler. Zamanla her ikisi de köyden şehre göçmüş, ticaretle uğraşmış, kimi çocukları işe girmiş, kimi çocukları da Almanya'ya işçi olarak gitmiş, hayatlarını bu şekilde garantiye almışlardı.
            Zamanla yaşlandıkları için çocukları onların çalışmalarını istemediğinden, maddi ve manevi yardımlarda bulunuyor, baba ve analarını ele güne muhtaç etmiyorlardı. İki arkadaş sağda solda buluşuyor, gelmişten geçmişten dem vururlarken “vaktin boş adama zor geçtiğinin” farkında oluyorlar, bu da onların moralini bozuyordu.
            Bu iş böyle gitmezdi. Hangi dükkan sahibinin yanında kaç dakika oturabilirlerdi. Daha kaç gün parkta onun-bunun dedikodusunu yapanlara karışacaklardı. Zaten yapı icabı böyle kişiliğe sahip de değillerdi.
            Düşünüp taşınan kendi ve gönüllerini genç, ellerini  iş görür kudrette sanan bu iki yaşlı arkadaş hayvan pazarından inek, dana, tosun satın alıp, eşe dosta satarak hem vakit geçirme, hem de üç beş kuruş kâr edinmeye karar verdiler.
            Gara Memmet, bu işte deneyimliydi. Zamanında hayvan alımı satımı yaptığından elini hayvanın üstüne koyduğunda onun kaç kilo et vereceğini, eğer dişiyse karnında buzağısı var mı, yok mu hemen anlardı.
            Sabah erken kalkıp bir yerde buluştuktan sonra iştahla hayvan pazarının yolunu tuttular. Sağı solu şöyle o değilden kolaçan ettiler. Hayvan kaça gidiyor? Ekmek yedirir mi gibi ince eleyip sık dokuyarak öğleden sonra keselerine şöyle uygun toplu bir dana alıp kesmek için Gara Memmed'in evinin yolunu tuttular.

             İşleri umduklarından daha iyi gitmiş, kasaptan çok ucuza verdikleri için ellerindeki etleri kısa zamanda tüketmişlerdi. Yeni bir hayvan almak için Pazar günü açılacak olan hayvan pazarını dört gözle bekler olmuşlardı.
            Haftalar böyle akıp giderken vaktin nasıl geçtiğini bilemedikleri gibi üç-beş lira da kâr ediyorlardı.

            Zamanla bu iki ahbaba özenen bazı köylüleri de bu işi yapmaya kalkışıp kendilerine rakip olsa da Gara Memmed'in bağırarak, çağırarak ahbaplarını utandırması, “Bir yerde onları et almaya mecbur bırakması” Hamid'in Ali'nin de ticari ikna yeteneği dolayısıyla rakipleri işlerini pek etkilemiyordu. Bu tür alışverişler et gereksinimi olan vatandaşların da işine geliyordu.
             Kasabın dükkan kirası, kazanç ve stopaj vergisi, kesim parası, muhasebeci ücreti, kasaplar oda aidatı, işçi sigortası ile bağ kur ücreti bir de sonradan bunun üstüne eklenen KDV'si gibi masraflar yüzünden haliyle etleri arada kesip satanlardan pahalıya satmak zorundaydılar. Santim hesabı ile geçinen vatandaşlar haliyle araya sora ucuz yiyeceğin peşinde oluyorlardı.

            1980 yılında görevdeki hükümete karşı yapılan askeri darbeden yıllar sonra sivil idareye geçilmiş, yapılan seçimleri de Turgut Özal'ın kurmuş olduğu Ana vatan Partisi (ANAP) büyük bir çoğunlukla kazanıp iktidara gelmişti. Özal, eşine o güne kadar rastlanmamış yenilikler içine girmiş, buradaki konumuz haricinde adını yazamayacağımız kadar birçok devrimler yapmıştır.    Bunlardan birisi de vergi kaçağını önlemek için 1985 yılında yasalarla uygulamaya koyduğu KDV idi. Başarılı oldu mu, olmadı mı orası ayrı konu! KDV adına olmadık öyküler yazılmış birçok gülünç filmler çevrilmişti.
            Hele esnaf müşteri arasında geçen fiş verdim, vermedin veya KDV pazarlıkları sayfalarca romanlar yazdıracak kadar çoğunluktaydı…
            O gün pazar yeri tabirince iğne atsan yere düşmez denilecek kadar kalabalıktı. Hamid'in Ali ile Gara Memmet, uzun pazarlıklar sonucu ette çok, pahada hafif  bir tosun alıp kiraladıkları kamyonete yüklediler.
            Hamid'in Ali kamyonetin önüne otururken Gara Memmet de kasada elde yular danayı tutmuş, tam hareket edeceklerdi ki ellerinde dosya ve içi tutanak kağıtları dolu iki üç kişi arabanın yanında durdular.
            Gelenler Kırşehir Vergi Dairesi’nde çalışan o gün için hayvan pazarını denetlemekle görevli memurlardı. Hamid'in Ali bir şeyin farkında olmasa da, içine kurt düşen Memmet ağa, “Buyurun gençler, hayırdır?” dedi.
           “Amca bu tosunu nereden aldın? Kimden aldın? Kaça aldın? Fişin, faturan nerede?” gibi soru üstüne soru soruyorlardı.
            Memmet ağa sorular soruldukça renkten renge giriyor verdiği yalan yanlış cevaplar memurları tatmin etmiyordu. Memurlardan biri, “Amca yaptığınız iş yasal değil, size ceza yazacağım” dedi.
            Ceza yazılacağını anlayan Gara Memmet "işi bağırtıya, çağırtıya dökersem bu işten sıyrılırım" cinliğini takınarak sorulan sorulara yüksek sesle cevap vermeye başladı.
            Zaten yaşamında kuru gürültü bir yapıya sahip olan Gara Memmet'in kurmuş olduğu plan meyvesini vermeye başlamış birden etrafları meraklı kişilerce sarılmıştı.

           Görevli memurlar bir an önce işlerini bitirip gitme telaşındaydılar ama gel gör ki Gara Memmet'in ipe sapa gelmez çığırtkanlıklarından görevlerini bir türlü yapamıyorlardı. Çevreye toplananlar da memurlara yarı tehditkar tavır almışlar, “Her zaman bu haltı yiyorsunuz yaptığınız çok ayıp” diyorlardı.
           Tam bu sırada kamyonetin kasasından zaten az kambur olan ve belini daha da büken Memmet ağa uzun kollarını arabadan aşağıya uzatıp o yaba gibi ellerini açarak “Malımı yidirmiyecaaaniz   mi. Kesip kesip yiyecaam, but but yiyecaam, dilim dilim yiyecaam, bölüp bölüp yiyecaam bundan size ne arkadaaaş!” diye bağırıp ortalığı velveleye verdiğinde olaydan utanan memurlar kalabalığın arasından sıvışmışlardı bile.

ERDOĞAN ÇALIŞKAN 25 02 2012 KIRŞEHİR  GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN

NOT: Öyküleri şahısları küçük düşürmek mirasçılarını rencide etmek için yazmadım.


( Malımı Yidirmiyecaanmi başlıklı yazı İpciERDOĞAN tarafından 3.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.