“Bu evin oğluyum!”

      Sıdıka evden gideli üç sene olmuştu.
      Annesi ve babası günlük uğraşlarına devam etse de akşamları bir hüzün çöküyordu.
Kızlarının muhabbetine dalıp gittikleri günleri özlüyorlardı.
      Ama şimdi… 

     En küçükleri Cahit, evin neşesi olmuştu. Okulu bitirdikten sonra işe başladı. Bir porselen firmasında muhasebecilik yapıyordu.

      Geç saatlerde evin telefonu çaldı.
      Nediman ahizeyi kaldırdı. Arayan Mersin’ deki teyze kızıydı. Bursa’ ya kaplıcaya geldiklerini dönüşte de uğramak istediklerini söyledi. Nediman, ağırlamaktan memnuniyet duyacaklarını söyledi. Telefonu kapattıktan sonra kocasına haberi verdi.
 
      Ertesi gün bekledikleri misafirleri çıkageldi.
      Anne, baba ve yirmili yaşlarında genç bir kız! Kapıda hasret giderdikten sonra içeri buyur ettiler. Sofra çoktan hazırdı. Ellerini, yüzlerini yıkayıp masaya geçtiler.

      Çay faslına geçtikleri sırada kapı çaldı.
      “Ben bakarım Nediman teyze!” Genç kız kapıya koştu. Kapıyı açtığında genç bir adam karşısında dikiliyordu.
      “Buyurun?” Cahit, yabancı birini görünce şaşırdı.
      “Merhabalar?”
      “Kimsiniz?”
      “Bu evin oğluyum!”
      “Öyle mi? Kusura bakmayın!” Cahit, ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Salondakiler; kızın ‘kimsiniz?’ sorusuna, Cahit’ in ‘evin oğluyum’ cevabına gülüştü.
      Cahit, misafirlerin elini öptükten sonra mutfağa geçti. Bir şeyler atıştırdıktan sonra salona döndü.

      Rüştü, kızının evlilik çağına geldiğini biliyordu. Fakat bunu bir türlü kabullenemiyordu. Kızı için hâyırlı bir kısmet bakmaya başlamıştı. Cahit’ e de damat gözüyle baktı. Boylu poslu delikanlı. İşi de var. Hem akrabasının oğlu. Yabancı değil yani!
      Yola çıkmak için izin isteseler de Nediman yatakları hazırladığını, giderlerse darılacaklarını söyledi. Onlarda yatıya kalmaya mecbur oldu.
 
      Gece yarısı Rüştü karısını uyandırdı.
Beyhan:
      “Ne var?”
Rüştü:
      “Cahit diyorum!”
      “Ee?”
      “İyi çocuk!”
      “Ne geveliyorsun?”
      “Kızı tanıdığımız birine verirsek gözümüz arkada kalmaz!” Beyhan da işin olurunu düşündü. O da Cahit’ i sevmişti.

      Sabah kahvaltısından sonra kadınlar aralarında konuştu.
      Nediman, oğlunun küçük olduğunu düşünse de kızı o da sevmişti. Misafirler hâyırlı bir iş için bir gece daha kaldı. Büyükler kararını vermiş, iki gence söz kesmişti. Ertesi sabah Rüştü ve ailesi araçlarına bindi.

      Nediman, misafirlerinin arkasından bir leğen su döktü.
 

 ‘Sığıntı!’


      Sıdıka evliliğinin ilk yılını doldurmadan hamile olduğunu öğrendi.
      Turgut, sevincinden mahalleyi birbirine kattı. Komşular ‘hâyırlı olsun’ a gelmeye başladı. Dokuz ayın sonunda İsmail’ i kucaklarına aldılar. Annesi, babası ve Nazire de Sıdıka’ nın sevincine ortak oldu.
 
      Cahit’ in düğün tarihi kararlaştırıldı. Kız tarafının evine, Mersin’ e gidilecekti. Sıdıka, Turgut ve Nazire Aydın’ dan yola çıktılar.
      Mersin Otogarı’ nda Rüştü ve ailesi dünürlerini karşıladı. Öpüşüp, koklaştıktan sonra iki arabaya doluşup eve doğru yol aldılar.
      Rüştü Mersin’ de müteahhitlik yapıyordu. Hac vazifesini yerine getirdiği için ‘Hacı Rüştü’ olarak tanınırdı. Turgut’ un marangoz olduğunu öğrendi. Ev oturmasında yakından tanıma fırsatı buldu. İşinin ehli biri olduğunu öğrenince iş teklifinde bulundu. Yeni yapacağı sitede kapı, pencere ve dolap işlerinin olduğunu söyledi.
      Turgut, büyük bir iş olduğunu görerek teklifi kabul etti.
      Yalnız, Didim’ deki evi Mersin’ e taşımak gerekiyordu. Sıdıka ile konuştu. O da, Cahit ile aynı şehirde olacağı için sevinmişti. Turgut’ un kararına itiraz etmedi. 
      Düğünden sonra Turgut Aydın’ a döndü. Eşyaları yükleyip evi kapattı. Kamyon Mersin’ e doğru yola çıktı.
   
      Rüştü’ nün yaptırdığı sitede marangoz atölyesi vardı. Üstündeki daireyi Turgut ve ailesine tahsis etti. Boyasını, badanasını yaptırıp pencerelerini taktırdı. Elektrik ve su tesisatını bağlattı. Odalara da ufak tefek eşyalar koydurdu.
 
      İsmail beş yaşına gelmişti. Atölye ve boş inşaat oyun alanı olmuştu. İnşaatın arkası ıspanak tarlasıydı. Kadınlar, ıspanak toplamaya geldiğinde Sıdıka’ yı da görüyordu. Zaman geçtikçe arkadaş olmuşlardı. Sıdıka, İsmail’ i de alıp tarlaya gidiyor; iş bitene kadar birbirlerine yarenlik ediyorlardı.
 
      İnşaatın kaba işleri bitmişti.
      Rüştü ve karısı, tamamlanan yerleri görmeye geldi. Turgut, misafirlerini karşılayıp evine davet etti. Sıdıka, çay demleyip yanına da yiyecek bir şeyler ikram etmişti. İki erkek işlerden konu açınca kadınlar mutfağa geçti.
      Beyhan, evi dolaşmaya başladı.
      “Çok güzel olmuş!” Sıdıka, yıkadığı bardakları diziyordu.
      “Sağ ol abla!”
      “Valla hazır eve konmuşsunuz!” Sıdıka anlamamazlıktan geldi.
      “Efendim?”
Beyhan:
      “Kira vermeden oturun bakalım.”
      Beyhan’ ın iğneleyici laflarına şaşırmıştı. Hem kardeşinin kayınvalidesi, hem de annesinin akrabası olduğu için gülümsemekle yetindi. Fakat Turgut, boş bardakları mutfağa getirdiği sırada konuşulanları duymuştu. Karısının içerlediğini, Beyhan’ ın karşısında ezildiğini hissetmişti.
      Rüştü, Turgut’ u da alıp inşaatı gezmeye başladı.
      Turgut’ un yaptığı işten memnun olduğunu anlatsa da onun aklı halâ Sıdıka’ daydı. Beyhan’ nın sarf ettiği sözler Turgut’ u bıçak gibi kesmişti. Sığıntı olmayı, Sıdıka’ nın bu lafları işitmesini kendine yediremedi.
 
      Hafta sonuydu!
      
      Turgut, kahvaltı etmeden evden çıktı. Adımları hızlı ve sertti.
      Bastığı yerleri ezer gibiydi. Bir an önce oturdukları yerden taşınmalıydılar. Karısını sığın olmaktan kurtarmalıydı.
      Evi sıfırdan yapıp içine girmeyi zaman kaybı olarak düşündü. Bahçe içinde güzel bir yer bulursa parasına bile bakmazdı. Gerekirse iki iş yapar yine de ailesini rahat ettirirdi.
      Sanki duaları kabul olmuştu!
      Bahçe içinde, terk edilmiş, tek katlı bir evin önünde durdu. Yıkık dökük diye düşünmedi. İnşaat işlerinden anlayan arkadaşları vardı nasıl olsa!
      Yıkılmış duvardan atladı.
      Bahçesi, otları ve çöpleri saymazsak kullanışlı sayılabilirdi. Evin duvarlarına bir boya badana... Pencereleri de yeniledik mi, tamam!
      Demir kapısını araladı.
      Basamakları çıkıp içeri girdi. İki oda, bir salon! Ampuller alınmış, camlar kırık! Buralara da boya, badana... Kapılar kırılmış, sıvalar dökülmüş, lavabolar desen... Yere parke, kartonpiyerleri yenileriz...
      Banyo ve tuvaleti sökmüşler. Yenisini koymak lâzım! Musluklar desen zaten yok... Elektrik ve su tesisatına da bakım yaptık mı, al sana sıcak bir yuva!
      "Bir hafta da adam ederim!"
      Bahçeye çıktı. 'Satılık' ilanındaki numarayı çevirdi. Ev sahibinin söylediği saatte buluştular.
      Ev sahibi; evin bulunduğu yerden, binanın işlevsizliğinden dert yandı. Paraya ihtiyacı olduğunu, fiyatta uygun bir şeyler yapacağını söyledi. Bir, iki rakamdan sonra parada anlaştılar.

 
-SON-




( Sıdıka Ve Turgut - 4 başlıklı yazı yasinnmnylmz tarafından 4.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.