HAYAT MESAİSİ
Saat
gibi işliyor hayatımız tik-tak, tik-tak.
Sadece
iş saatlerimiz değil sabah kalkışımızdan akşam izlediğimiz televizyon
programlarına, yemek saatimizden çay saatimize, uyku saatimize kadar.
Her
şey o kadar saatlere bağlı ki, eğlencenin zamanı bile belli. “Ey ahali!
Saati geldi, herkes eğlenecek” gibi bir ilân dolaşıyor sanki ortalıkta, 31
Aralığı gösterince takvimler mutlu olmak, eğlenmek neredeyse bir mecburiyet
halini almış. Lütfen bugün eğleniniz, eğlenmeyenleri uyarınız.
Saatimiz
tik-tak, tik-tak işliyor.
Güneşimiz
saat 23.59 da batıp, 00.00’da doğuyor. Her yıl aynı günleri aynı şeyleri
kutluyoruz.
Annemize
ne zaman hediye alacağımız, babamızı ne zaman arayacağımız, kanserin ne kötü
bir şey, aşkın ne güzel bir şey olduğunu anlayacağımız günlerimiz baştan
belli.
Büyük
bir çizelgeye oturtuyoruz her şeyimizi.
Hâlbuki
Güneşin saati böyle mi işliyor? Her gün aynı saatte doğup, aynı saatte mi batıyor?
Kış
her sene aynı gün, aynı şiddette mi geliyor?
Yazın
her yıl Güneş aynı derecede mi ısıtıyor Dünyayı?
Bulutlar
hep aynı yoğunlukta mı?
Gökyüzünde
her gün aynı sayıda mı yıldız görüyoruz?
Herkes
aynı hayatı, aynı sürede mi yaşayıp, ölüyor?
Akrep
ile yelkovana tutunmuş yaşıyoruz. Hastalıklarla, felâketlerle, en yakınımızdaki
insanların ölümüyle. Elimizden kaysa bile, en kısa zamanda yeniden yakalıyoruz,
saatin tik-taklarını.
Hayatı
kendi ellerimizle sıkıcı hale getiriyoruz.
Güneş
değil, ay değil, yıldızlar, bulutlar hiç değil. Ne gelen kış, ne giden bahar,
hiçbiri. Hayatı vazgeçilmez saydığımız alışkanlıklar monotonlaştırıyor. Monotonlaştıkça
birbirine benzeyen binlerce günümüz oluyor. Günler birbirine benzedikçe hayat
sanki tek bir günün kopyası gibi oluyor. Biz ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım
o tek günü yaşıyoruz, aslında.
Belki
peşine takılıp yaşadığımız hayat bizi zorluyor. Belki zaman gibi bir
mazeretimiz var. Ama bir gün bile olsa bunu değiştiremez miyiz? Bir gün, ama
belirli bir gün değil. O sene ilk kelebeği gördüğümüz gün. O kış ilk kar
tanesinin düştüğü an. O bahar ilk sırılsıklam olduğumuzda. İlk gök gürültüsünde,
ilk bulutsuz gecede tüm planları değiştirsek ve kendimizi yapay saatlerin
tik-taklarından kurtarsak, rutin dışına çıksak, alışkanlıklarımız bir gün bile
olsa az mesai yapsa.
Kâinatın
büyük saatinin sesini duysak. Tik tak, tik tak…
Bak
nasıl da hızla geçiyor zaman,
Sen her daim yüce Yaratıcını
an.
Sadettin TURHAN
"Gençliğin Enerji Kodları" kitabımızdan alıntıdır.