‘’Erkekler daha çok acı çekiyor. Oysa kadınlar suçlu olmadan acı çekerler.’’ (Kafka)

 

Bir düşün g/örüntüsünde karşı karşıya kaldım bu söylediklerinle, sevgili Kafka ve aşkın hikmetine daha da yakından vakıf oldum. Aklı almıyor insanın hele ki söz konusu acı çekmekse üstelik ne için? Sevmekle ilintili elbette çekilen acı en çok da onay görmediğinde.

 

Düş görmeyi bir süredir ertelemiştim, Kafka ta ki gaipten gelen ses beni dürtene değin. Islıklanan yüreğim ve sevinçlerim elbet yarım kalan tüm sevinçlerim ve hayallerim ve işte kendimle yüzleştiğim her yazıda-gerek yazdığım gerekse bir başkasının kaleminden okuyup bir solukta içime çektiğim-içimdeki yangının daha da alevlendiği oysaki bu yangın sönsün, diye masanın başına geçip kendimi soyutlamışken gerçek dünyadan zıpkın gibi yüreğime saplanan sair cümle ile bir çıkış noktası aradığım…

 

Üç noktalı benim arayışlarım ve kayboluşlarım, Kafka ve senin nezdinde kendimle bir orta yol tutturmak adına arayışlarına odaklanıyorum ve usundan tüm geçenlere derken kıvılcımlar binlerce yeni duyguya ve yeni cümleye kucak açıyor senin anlayacağın ben acımla ve edebiyatla kesişen yolumda bir çıkış noktası arayıp da bulamadığım gibi beterini yaşıyorum.

 

Seninle konuşmak o kadar kolay ve bana iyi geliyor ki. Üstelik sen ilk de değilsin en azından asaletinle ve tüm kibarlığınla sadece gülümsüyorsun yazdıklarıma ve ben bu imkânsız gülümseyişi görebilmekteyim ve nicesini kimselerin görme ihtimali de yok iken ve işte bu duyguyu dillendirmek adına kendimle cebelleştiğim hayata bir ayraç koyup hem senin hem benim usumuzdan ve yüreğimizden geçenleri kaleme alıyorum.

 

Milena olmadığımı biliyorum.

 

Ama sen benim Milena olmadığımı bilmiyorsun.

 

Ya, okuyucunun umurunda mı?

 

Olmaz mı, sevgili Kafka hele ki yaşanan tüm büyük aşklar imkânsız ve mutlu sonla bitmezken.

 

Başı da olmayan bir aşk masalı bu tıpkı imkânsızlık benim göbek adım iken.

 

Aşka düşen ilk insan ben değilim bir de gözden düşen: en çok da sevilme ihtiyacı hissedip yüreğimi açtığım insanlar sanırım buna ilk vakıf olduğumda, üç ya da dört yaşındaydım ve evimizin geniş salonunda koşturup dururken perdelerin arkasına saklanır ve çocuklarımı çağırırdık dizimin dibine.

 

Düşün, Kafka: altı üstü bir çocuktum ve sahip olduğum onlarca hatta yüzlerce çocuğum vardı. Hayalimde yarattığım bir kadın üstelik anne üstelik dünya şartlarında imkânsız olan bir şeyi gerçekleştirmiş ve bunca çocuğun biyolojik annesi.

 

Aşkın ne olduğunu bilmediğim bir yaş ve her nasılsa içimde hasıl olan annelik güdüsü üstelik bacak kadar boyumla bu duyguyu hissettiğim üstüne üstük yaşadığım.

 

Mevsimin dili yok ki, sevgili Kafka elbet kalemin de: gel gör ki; damarlarımda akan mürekkebin ta kendisi ve alyuvarlarla akyuvarlar yerine densiz ve sayısız kelime ve imge dolaşıyor damarlarımda.

 

Ne zamanki ölümü düşünsem ilk sen geliyorsun aklıma.

 

Ne zamanki ölüm düşüncesini def etsem… Aklıma gelen hiçbir şey yok ki aklımdan kolay kolay çıkmıyor bu kelime.

 

Bir kelimenin yol açtığı sayısız efekt ve yazma ihtimali ve işte ben yazarak def ediyorum korkularımı en azından geçici süreliğine ve senin sahip olmadığın bir imkana sahibim, Kafka: sana ulaşana kadar yazdıklarım sayısız insanın onayından geçiyor ve işte o zaman anlıyorum ki; ben de senin gibi edebiyattan ibaretim ve tık ilerisinde hayal kırıklığından çünkü yaşarken ve severken ve yazarken ve de inanırken ilk olarak okuyucunun onayını almak ve sevilmek istiyorum.

 

Ve işte gelinen nokta: sevginin kutsallığı ve sevmek kadar sevilme ihtiyacı ile yaşadığım gerçeği.

 

Gerek öğrencilik hayatımda gerekse özel hayatımda ve de meslek yaşantımda duyduğum en temel ihtiyaç: sevilmek ve onay görmek.

 

Restleşirken kendimle hissettiğim bu ihtiyaç ve nihayetinde yaşadığım hayal kırıklığı ile de git gide kendimden uzaklaşıyorum ki bir ara nasıl da yakındım kendime ve sevecen tam da kucaklayacakken kendimi ve ruhumu…

 

Ruhtan da öte bir beden ve bedenin coşku ile dolması için ruhun da doyurulması gerekmekte ve ben bunu umut ederek ve severek gerçek kılmaya çalışıyorum ama insanlar sevgiden ve sevecenlikten öylesine uzaklar ki…

 

Senin zamanın elbet seninle tanışmadığımız ve de benim henüz dünyaya gelmediğim ve kim derdi ki bunca zaman sonra Milena kimliğine bürüneceğim?

 

Sözcükler bazen can yeleği.

 

Bazense saatli bomba: eğer ki yazmam gereken saatte bu duygu ve ihtiyaç gerçekleşmesin ansızın infilak edebilirim, Kafka hem yazmak için öylesine uzun saatlere de gereksinim duymuyorum ama hayallerimin gerçekleşmesi için Tanrıdan ekstra vakit istiyorum yoksa böyle kaplumbağa adımlarla ilerlersem hayallerimin gerçekleşmesi için bana en azından bir yüz yıl daha gerekir.

 

‘’Bence değeri yok yazdıklarımın, olsaydı ne iyi olurdu.’’ (Kafka)

 

Bana kaç asır zaman tanınırsa tanınsın bu duyguyla mücadele edeceğimin de bilincindeyim artık. Ki böylesi bir yazara hitap etme cesaretini kendimde nasıl buluyorsam artık ve sevgili Kafka, beni düşündüren de tam olarak bu ve kimse ile ortak bir dil geliştiremediğimde kendimi suçluyorum elbet yazdıklarımı da ya da karalamak adına çıktığım yolda bu ufacık kıvılcımın gün gelip de tüm evreni cayır cayır yaktığı gerçeği.

 

Ben yanıyorum, sevgili Kafka elbet kalemim de. Belki bir aşk belki bir arayış belki de hiçliğimi damgalayan sözcüklerim ama kulağa da nasıl hoş geliyor hani: sözcüklerim…

 

Hani herkesin ortak kullanım alanı iken sözcükler ve de duygular, an geliyor nasıl da öznel bir ritim ile çakışıyor duygular ve kelimeler derken ç/ağlıyor yüreğimden zaten tüm alıp veremediğim de bu değil mi?

 

Ben ve bana ait olan ne ise ve ne yazık ki bir ömür sahibesi ben olsam da gözümün içine baka baka insanların benden çaldıkları ve daha da kötüsü, sevgili Kafka: ben bilmeden hayallerimi çalan en yakın dostum ve dostlarım ve kendileri hayal kuramazken hayallerime sahip çıkan ve geride dımdızlak kaldığım. Dahası da var ama bundan söz etmek istemiyorum an itibari ile.

 

Hayallerim çalındı ve sözüm ona hırsız hayallerini gerçekleştirdi ki olanlardan ben mesul olmasam da biliyorum ki; o hırsız bir ömür süren mutsuzluğunu bana mal ediyor hele ki benimle konuşmaya yüzü yok iken ben sevinemiyorum bile onun bu zavallılığına ki ben o hırsızı yani can dostumu çok ama çok sevmiş ve ruhumu emanet etmiştim ona şükürler olsun ki Tanrı yeniden sahip çıktı bu emanetime ve bana yeni bir hayal dünyası bahşetti ve işte ben yazarak ve hala sevebilme yeti’mi saklı tutarken hayallerimi gerçek kılıyorum elbet ötesi de var.

 

Bana vereceğin cevabı dört gözle bekliyorum, Kafka ve lütfen elini çabuk tut çünkü sana yeniden yazmam için buna ihtiyacım var.

 

 


( Cevabını Bekliyorum Kafka... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 23.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.