NAMAZ
KİTABÜ'S-SALÂT (NAMAZ BÖLÜMÜ)
DEVAMI 4
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
Namazın Vâcibleri
Birçok defalar anlattığımiz gibi Mâlikîlerle Şâfiiler, vâcib ile farzın aynı anlama geldiği, hac bahsi
dışında bunların anlamlarının ayrı olmadığı hususunda görüş birliği etmişlerdir. Buna göre farzın
anlamı, terk edilmesi hâlinde haccı bâtıl eden şeydir. Vacibe gelince bunu terketmekle hac bâtıl olmaz.
Yalnız, terkedenin kurban kesmesi îcâb eder. Nitekim bu hususun izahı da hac bahsinde gelecektir. Şu
hâlde Mâlikîlerle Şâfiîlere göre namazın vâcibleri yoktur. Sadece farz ve sünnetleri vardır. Namazın
farzları daha önce anlatıldığına göre geriye sünnetleri kalmaktadır ki, onları da yakında ele alacağız. Hanefîlerle Hanbelîlerse namazın bir takım vâcibleri olduğunu ileri sürmüşlerdir. Mezheblerin buna
ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Namazın vâcibleri terk edildiği takdirde namaz bâtıl olmaz. Yalnız dalgınlık
sonucu bu vâcibleri terkeden kişinin selâmdan sonra sehiv secdesi yapması gerekir. Kasden bir vacibi
terkeden kişinin namazı iade etmesi vâcib olur. İade etmediği takdirde namazı sahîh olmakla birlikte
günahkâr olur. Hanefi'lere göre vacibin sübûtunun delili, Peygamber (s.a.s.) Efendimizin bu fiilleri
devamlı olarak yapmasıdır. Buna göre Hanefî mezhebi açısından namazın vâcibleri şunlardır:
1. Nafile namazların her rek'atinde, farzların da ilk iki rek'atlerinde Fâtiha'nın okunması: aynı zamanda
da zamm-ı sûreden önce okunması. Öyleyse zamm-ı sûre, Fâtiha'dan önce okunursa sehiv secdesi
yapmak gerekir.
2. Vitirle nafile namazlarının bütün rek'atlerinde, farzların da ilk iki rek'atinde Fâtiha'dan sonra zamm-ı
sûrenin okunması. Vacibin yerine gelmesi için Kur'an-ı Kerîm'in en kısa sûresi veya ona denk olan üç
kısa âyetinin okunması veyahut da bu miktarda uzun bir âyetin okunması gerekir. Üç kısa âyete örnek
olarak Müddessir sûresinin, on kelimeden ibaret olan 21, 22 ve 23. ayetlerini gösterebiliriz:
Bunlar, şeddeliler de iki sayıldığı takdirde, otuz harften ibarettirler. Bu üç kısa âyete denk uzun bir
âyetin okunması, her rek'at için vacibin yerine gelmesine yeterli olur. Yine bunun gibi, âyet'ülkürsî'den: kadarını okumak da yeterli olur.
3. Namazla ilgili fiilleri fazlalaştırmamak. Meselâ istenilen miktardan fazla secde yapmamak gerekir.
Her rek'atta iki secdeden fazla secde yapılması halinde fazlalıklar lağvedilir. Dolayısıyla kişi, bunu
eğer unutarak yapmışsa sehiv secdesi yapması gerekir.
4. Rükû, secde ve benzeri aslî rükünlerde itmi'nân'ı yerine getirmek. Hanefîlere göre vâcib olan
itmi'nân, en azından bir kez “sübhanallah” diyecek kadar, her organın asıl yerine yerleşerek sükûn
bulmasıyla gerçekleşir.
5. Nafile de olsa bütün namazların ilk ka'de'sinde oturmak.
6. Abdullah İbn Mes'ûd'un rivayet etmiş olduğu teşehhüdü ka'de (oturuş) halindeyken okumak. Birinci
ka'dede teşehhüdü okuduktan hemen sonra üçüncü rek'ate kalkmak da vâcibtir. Birinci ka'dede
teşehhütten sonra Peygamber Efendimize salât okunursa ve bu da bir dalgınlık eseri olmuşsa sehiv
secdesi yapmak îcâb eder. Ama kasıt nedeniyle salât okunmuşsa, namaz sahih olmakla birlikte iade
edilmesi vâcibtir.
7. Namazın bitiminde iki defa (sağa ve sola) selâm vermek.
8. Vitrin üçüncü rekatinde Fatiha ve Zamm-ı Sûreden sonra Kunut duasını okumak.
9. İki bayram namazının her rekatında üçer tekbir almak.
10. Sabah namazında, bayram namazlarında, cuma ve teravih namazlarında, Ramazanda cemâatle
kılınan vitir namazlarında, akşam ve yatsının ilk iki rek'atlerinde İmamın seslice kıraatte bulunması
vâcibtir. Bu namazlardan tek başına kılınabilenleri kılmakta olan bir kişi dilerse seslice, dilerse
sessizce kıraatta bulunur. En faziletlisi seslice okumasıdır. Yine İmamın seslice kıraatta bulunması
vâcib olan namazları da, tek başına kılan kişi, sessizce kıraatte bulunarak kılar.
11. Gündüzün kılınan nafile namazlarda, öğle ve ikindi farzlarında, akşamın üçüncü rek'atinde,
yatsının üçüncü ve dördüncü rek'atlerinde, güneş tutulması, ay tutulması namazlarında İmamın ve tek
başına namaz kılan kişinin sessizce kıraatte bulunması vâcibtir.
12. İmama uyarak namaz kılmakta olan kişi, İmamın kıyamda durması esnasında hiçbir şey
okumamalıdır.
13. Secde ederken burnun uç kısmını alınla beraber yere temas ettirmek.
14. Namazı özellikle “Allahü Ekber” diye tekbir alarak başlatmak. Bu cümleyi söylemekten âciz olan
veya düzgünce telâffuz edemeyen kişinin namazı, Allah'ın isimlerinden herhangi biriyle başlatması da
sahîh olur.
15. Bayram namazının ikinci rek'atinde rükûa giderken tekbir almak. Bu tekbir, vâcib olan bayram
tekbirlerine bitişik olduğu gerekçesiyle vâcib olmuştur.
16. İctihad edilmesi sahîh olan hususlarda İmama uymak. Bununla ilgili açıklama İmamet bahsinde
yapılacaktır.
17. Rükûdan kalkmak ve ta'dîl-i erkâna riâyet etmek de vâcibtir.
Hanbeliler dediler ki: Namazın vâcibleri farzdan daha azdır. Bilindiği halde kasıtlı olarak namazın
vâciblerinden biri terkedilirse namaz bâtıl olur. Ama bilinmediği veya unutularak terk edilmesi halinde
namaz bâtıl olmaz. Bu durumda sehiv secdesi yapılması gerekir. Bu mezhebe göre namazın vâciblerini
şöylece sıralayabiliriz:
1. İftitah tekbiriyle, İmama rükû halinde ulaşan kişinin rükû tekbiri dışında kalan namazın diğer bütün
tekbirleri vâcibtir. Daha önce de anlatıldığı gibi iftitah tekbiri farzdır. Rükû hâlinde İmama ulaşan
kişinin rükû için aldığı tekbir sünnettir.
2. İmam ve ona uyan kimselerin rükûdan kalkarken -semi'allahü limen hamideh- demeleri.
3. Her namaz kılan kişinin buna ek olarak -Rabbena ve leke'1-hamd- demeleri. İftitah tekbirinden
başka tekbirlerle “semi'allahü limen hamideh” ve “Rabbena ve leke'1-hamd” cümlelerini söylemenin
yeri, bir rükne intikalin başlangıcıyla sonu arasında olmalıdır. Burada bunlardan önce bir şeyin
yapılması caiz olmaz.
4. Rükûda bir defa -Sübhâne rabbiye'1-azîm-demek.
5. Secdede bir defa -Sübhâne rabbiye'1-a'lâ demek.
6. İki secde arasında -Rabbiğfir lî- demek.
7. Birinci teşehhütte oturmak. Bu oturuşun suresi en azından son teşehhütte, salâvat okuma dışındaki
oturuşun süresi kadar olmalıdır. Birinci teşehhütte, İmamı sehiv sonucu üçüncü rek'ata kalkmayan kişi
için oturmak vâcibtir.
8. Sehiv sonucu İmamı, üçüncü rek'ata kalkan kişi, mecburen İmamıyla birlikte ayağa kalkar.
Teşehhüdde oturmanın vâcibliği zimmetinden düşer.
225 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 323-325.
Namazın Sünnetleri
Daha önceleri de anlatıldığı gibi Hanbelîlerle Şâfiîler, sünnet ile mendub, müstehab ve tatavvu'un aynı
anlama geldikleri, bunları işleyenin sevâb kazanacağı, terkedeninse âhirette hesaba çekilmeyeceği
hususunda ittifak etmişlerdir. Namazın sünnetlerinin tümümü veya bir kısmını terk eden kişiye âhirette
Cenâb-ı Allah hesâb sormaz. Yalnız terketmekten ötürü bunları İşleme savâbından mahrum olur. Ki bu
hususta Mâlikîler de bu iki mezhebe muvafakat etmişlerdir. Yalnız Mâlikîler, sünnetle mendub,
müstehab ve tatavvu'un ayrı anlamlara geldiklerini kabul etmişlerdir. Daha önceki bahiste de
mezheblerin bunları, ne anlamda ele aldıklarını anlatmıştık. Şunu da söylemekte yarar vardır ki;
Müslüman bir kimsenin sünnetleri hafife almaması îcâb eder. Zîrâ namazdan maksat, kâinatı yaratan
Yüce Allah'a yaklaşmaktır. Buna göre sünnetleri yapmakta kesin ve mutlak faydalar vardır. Bu
faydaların başında cehennem azabından kurtulmak, cennet nimetlerinden istifade etmek gelmektedir.
Bu durumda aklı başında bir kimsenin, namazın sünnetlerini hafife alıp terk etmesi doğru olmaz.
Bunları terkeden sevâbdan yoksun kalır. Yoksunluğun da bir ceza olduğu, aklı başında kimselerce
bilinen açık bir husustur. Çünkü sevâbtan yoksun olan, cennet nimetlerinden tam olarak yararlanamaz.
Mükellefin şeriat koyucu tarafından konulan emirleri farz olsun sünnet olsun yerine getirmesi önemli
hususlardandır. Adamın biri çıkıp da, “Şeriat koyucu namaz fiillerinin bir kısmını farz, bir kısmını da
zorunlu olmayan unsurlar olarak belirlemiştir. Bunun sebebi nedir?” diyecek olursa kendisine verilecek
cevâbımız şu olacaktır:
Merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah, kullarının yükünü hafifletmek dilemiş, bu nedenle
onları sayısız nimetlere kavuşturmak ve sonsuz sevablara nail etmek için bazı fiilleri yapıp
yapmamakta kendilerini serbest bırakmıştır. Eğer bu fiilleri kendi istekleriyle terkederlerse sadece
sevâbtan yoksun kalırlar. Cehennem azâbıyla da azablandırılmazlar. Bu da insanların omuzlarından
sıkıntı ve güçlükleri kaldıran İslâmiyet'in en güzel ve en mükemmel bir yönünü yansıtmaktadır.
Böylelikle de insanlar, güzelliğe rağbet edecek, iyiliklere de imreneceklerdir. 226 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 325-326.
Namazın Sünnetlerinin Topluca Sayımı
Bu başlık altında namazın sünnetlerini her mezhebe göre ayrı ayrı ve topluca ele alacağız. Ki, okuyucular baktıklarında kolayca bulup hafızalarına yerleştirebilsinler.
Hanefîler: Namazın sünnetlerini şu şekilde sıralamışlardır:
1. İftitah tekbiri için erkek ve cariyenin, ellerini kulak hizasına getirmeleri. Hür kadının da omuz
hizasına getirmesi.
2. Parmakları birbirine bitiştirmeksizin ve de ayırmaksızın, olduğu gibi kendi hâlinde bırakmak.
3. Erkeğin, sağ elini sol elinin üzerine koyarak göbek altında bağlaması. Kadının, aynı şekilde
göğsünün üstünde bağlaması.
4. Sübhâneke duasını okumak.
5. Kıraat için eûzü çekmek.
6. Her rek'atın başında Fâtiha'dan önce besmele çekmek.
7. Fâtiha'dan sonra “âmîn” demek.
8. Rükûdan kalktıktan sonra “Rabbena leke'1-hamd” demek.
9. “Sübhâneke”, “âmîn” ve “Rabbena leke'l-hamd”ı sessizce okumak.
10. İftitah tekbirinin başından sonuna dek itidalde bulunmak.
11. İmam tekbir alırken, “Semiallahü limen hamideh” derken yüksek sesle okumalıdır.
12. Kıyamda ayakların arasını dört parmak genişliğinde açık bulundurmak.
13. Kıraatin, önce verilen tafsilâta göre uzun âyetlerden olması.
14. Rükûa ve seleye giderken tekbir almak.
15. Rükûda üç defa “Sübhane rabbiyel azîm” demek.
16. Secdede üç defa “Sübhane rabbiyel a'lâ” demek.
17. Rükûda elleri dizlerin üzerine koymak.
18. Rükûda elleri dizlerin üzerine koyarken erkeğin el parmaklarının arasını açması.
19. Yine erkeğin bu durumdayken bacaklarını dik tutması.
20. Rükû esnasında sırtı dümdüz tutmak.
21. Rükûda başla kuyruk sokumunu aynı seviyeye getirmek.
22. Rükûdan kalkarken tam doğrulmak.
23. Secdeden kalkarken tam oturmak.
24. Secdeye giderken önce dizleri, sonra elleri, en sonunda da alnı yere koymak. Secdeden kalkarken
de bunun tersini yapmak.
25. Secde halinde yüzü iki elin ortasına veya omuzların hizasına getirmek.
26. Secde esnasında karnı baldırlardan, dirsekleri böğürlerden, kollan da yerden uzak tutmalıdır.
27. Secde esnasında kadın, karnını baldırlarına yapıştırmalıdır.
28. İki secde arasında oturmak.
29. İki secde arasında oturma esnasında elleri baldırların üzerine koymak. (Teşehhüd esnasında da
bunu yapmak sünnettir.)
30. Teşehhüd ve diğer hususlar için oturma esnasında erkeğin sol ayağını yatırarak sağ ayağının da
parmaklarını aileye doğru dikerek oturması.
31. Kadının uylukları üzerine oturması. Baldırlarından birini de diğerinin üzerine koyması. Sol ayağını,
sağ uyluğunun altından çıkarması.
32. Şehâdet getirirken işaret parmağının kaldırılması.
33. İlk iki rek'atten sonraki rek'atlerde Fatiha okunması.
34. Son ka'dede Peygamber Efendimize salavât getirilmesi.
35. Bu salavâttan sonra kitap ve sünnetin lâfızlarına benzer dualar okunması.
36. Selâm verirken önce sağa, sonra sola verilmesi.
37. İmam selâm verirken ardındaki cemâate, muhafaza meleklerine ve cinlerin sâlih kimselerine selâm
vermeye niyet etmelidir.
38. İmama tâbi olan kişi, İmam sağındaysa sağ tarafa selâm verirken, İmam; eğer solundaysa sol tarafa
selam verirken, İmam; eğer hİzâsındaysa her iki tarafa selâm verirken İmama selâm verdiğini; onun
yanı sıra cemâate, muhafaza meleklerine, cinlerin sâlîh kimselerine selâm verdiğini niyetinde
tutmalıdır.
39. Tek başına namaz kılan kişi, sadece muhafaza meleklerine selâm verdiğine niyet etmelidir.
40. İkinci selâmı verirken birinci selâma göre sesini biraz kısmalıdır.
41. Cemâatle namaz kılan kişi selâmını, İmamınkinden sonraya bırakmamalıdır.
42. Selâm verirken önce sağdan başlamalıdır.
43. İmama sonradan tâbi olan kişi, namazını tamamlamak için İmamın selamını beklemeli ve İmamın
üzerinde sehiv secdesi olup olmadığını anlamalıdır.
Malikiler dediler ki: Namazın sünnetleri on dört tanedir:
1. Vakti geniş olan farz namazlar kılınırken bunların birinci ve ikinci rek'atlerinde Fâtiha'ya ek olarak
Kur'an-ı Kerîm'den bir kısım okunmalıdır.
2. Bu fazla âyetleri okurken kıyamda durulması.
3. Bu fazla âyetlerin okunduğu namazların kıraati sesli ise, bu âyetlerin de sesli okunması.
4. Bu namazların kıraati sessiz ise bu âyetlerin de sessiz okunması.
5. İftitah tekbiri dışında kalan, namazın tüm tekbirleri sünnettir. İftitah tekbiri ise farzdır.
6. Bütün tesmi'ler, yani “Semiallahü limen hamideh” demek sünnettir.
7. Bütün teşehhüdler sünnettir.
8. Teşehhüd için oturuşlar sünnettir.
9. Son teşehhüdden sonra Peygamber Efendimize salavât getirmek.
10. Secde yaparken ayakların yüzü, dizler ve mafsal yumru kemiklerinin yere değdirilmesi.
11. İmama uyan kişi, imâmın selâmına karşılık vermelidir. Yine sol tarafında bulunup da İmamla
birlikte en azından bir rek'at kılmış olanın da selâmına karşılık vermelidir.
12. Namazdan çıkma selâmı olan birinci selâmı yüksek sesle vermelidir.
13. İmam yüksek sesle okurken ona uyan kişi sükût etmelidir.
14. Vâcib miktardaki tum'aninetten fazlasını yapmak sünnettir.
Şafiiler dediler ki: Namaza dâhil olan sünnetler iki kısma ayrılır: Bunların bir kısmına “hey'et”, bir
kısmına da “eb'az” denilir. Birincinin çoğulu “hey'ât”, ikincinin tekili ise “ba’z’dır. Hey'etlere gelince
Şâfiîler, bunları belli sayıda saymamışlardır. Bunların sadece namazın rükünlerinden ve de
“ba'z”larından olmayan sünnetler olduğunu söylemişlerdir. “Eb'az”a gelince, bunları kasıtlı olarak
terkeden kişi, sehiv secdesi yapmakla eksikliğini telâfi eder. Eb'azdan olan sünnetler yirmi tanedir:
1. Sabah namazının son rek'atinin rükûundan kalktıktan sonra “Kunut” duası okumak. Ramazanın
ikinci yarısında kılınan vitirlerde de Kunut okunması. Bu iki aamazdan başka, kılınmakta olan bir
namaz esnasında herhangi bir musibetin meydana gelmesi nedeniyle Kunut okumak her ne kadar
sünnetse de eb'azdan sayılmaz.
2. Kunut okurken kıyamda durmak.
3. Kunut'tan sonra Peygamber Efendimize salavât getirmek.
4. Salavât esnasında da kıyamda durmak.
5. Salavâttan sonra Peygamber Efendimize selâm göndermek.
6. Selâm için de kıyamda durmak.
7. Peygamber Efendimizin âline salavât getirmek.
8. Bu salavât için de kıyamda durmak.
9. Peygamber Efendimizin ashabına salavât okumak.
10. Bu salavât için de kıyamda durmak.
11. Peygamber Efendimizin âline selâm göndermek.
12. Bu selâm için de kıyamda durmak.
13. Peygamber Efendimizin ashabına selâm göndermek,
14. Bu selâm için de kıyamda durmak.
15. Üç ve dört rek'atli namazlarda birinci teşehhüdde bulunmak.
16. Bu teşehhüd için oturmak.
17. Teşehhüdden sonra Peygamber Efendimize salavât getirmek.
18. Bu salavât için de oturmak.
19. Son teşehhüdden sonra da Peygamber Efendimizin âline salavât okumak.
20. Bu salavât için de oturmak.
Bu sayılan sünnetlere eb'az denmesinin sebebi, bunların namazın rükünlerine benzemelerinden
ötürüdür. Yani bu sünnetler, namazın bir nevi “ba’zı”sı sayılmaktadırlar. Bunlardan birini dalgınlık
sonucu terkeden kişi, yeniden tekrarlar ve bu eksikliği sehiv secdesiyle telâfi eder.
Hey'et diye adlandırılan diğer sünnetlere gelince bunları şöylece sıralayabiliriz:
1. Herhangi bir şeyin olması nedeniyle erkeğin namazda iken sırf uyarıyı kasdetmeksizin
“Sübhânallah” demesi. Sadece uyarıyı kasdederek “Sübhânallah” diyenin namazı bozulur. Yine bu
durumda kadınların da uyarmak maksadıyla ellerini birbirine vurması. Ancak kadınlar, bunu yaparken
oyun olsun diye bunu yapmamalıdırlar. Aksi takdirde namazları bozulur. Ama bildirmek kasdıyla bunu
yapmalarının bir sakıncası olmaz. Hattâ bunu üç defadan fazla yapmalarının da bir zararı olmaz. Yalnız
ellerini birbirine vururken peşpeşe yapmaları ve elleri birbirinden uzaklaştırarak alkış tutar gibi
birbirine vurmamaları gerekir. Aksi takdirde namazları bâtıl olur.
2. Bütün namazlarda kalb huzuru ve orgaların sükûnu dediğimiz huşu' hâlinin mevcûd olması. Namaz
kılan kişi, Allah'ın huzurunda olduğunun ve Allah'ın kendisini gördüğünün bilincinde olmalıdır.
3. Namazını ayakta kılan kişinin istirahat celsesi yapması da sünnettir. Bunun şekli, ikinci secdeden
sonra hafifçe oturup onun peşi sıra müteakip rek'ate kalkmaktır. Bunun miktarı da tum'aninet süresi
kadar olmalıdır. İki secde arasında oturma süresinden fazla olmasının da bir sakıncası olmaz. Bunu
İmam yapmadığı takdirde cemâatten olan kişi uygulayabilir.
4. Birinci selâmı verirken namazdan çıkmaya niyet etmelidir. Eğer selâm vermeden önce namazdan
çıkmaya niyet edilecek olursa namaz bâtıl olur. Selâm esnasında veya selâmdan sonra namazdan
çıkmaya niyet edilirse, sünnet yerini bulmaz.
5. Sağ elin avucunu sol elin üzerine koymak. Sağ elin parmaklarıyla sol elin bileğim tutmak. Hatta
bunu yaparken bileklerle birlikte kolun da bir kısmım tutmak. Mûtemed olan görüşe göre bu sünnettir.
Ama Mâlikîlerin dedikleri gibi bu şekli uygulamayip da ellerini yan taraflarına sarkıtan kişinin
namazına bir zarar gelmez. Yalnız, Şâfiîler bu şekli müstehab saymışlardır. Ki, bunda insanın kalbini
muhafaza altına aldığına bir nevi işaret vardır. Çünkü insan, bir şeyin elden çıkmasından korktuğunda
onu elleriyle muhafaza altına alır. Namazda elleri bu şekilde kalbin üzerinde bağlamak hikmet gereği
olmaktadır.
6. Namaz kılan kişi, iftitah tekbirinden sonra şu duayı okumalıdır:
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Yüzümü, gökleri ve yeri yaratana hanîf (birleyici) ve müslim olarak çevirdim. Ben O'na ortak
koşanlardan değilim.” 227 En'âm: 6/79.
“Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun
ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum. Ve ben müslüman olanların ilkiyim.” 228 En'âm: 6/162-163.
Bu duaya iftitah (açılış) duası denilir. Farz ve nafile namazlarda, tek olarak kılan kişinin bunu okuması
müstc'aabtır. İmamın, İmama uyan kişilerin de bu duayı okumaları müstehabtır. İmam Fatihaya
başlamış olsa, bu duayı okumak beş şartla birlikte müstehab olur:
a. Kılınan namaz, cenaze namazı olmamalıdır. Eğer cenaze namazıysa bu duâ okunmaz. Sadece “eûzü”
çekilir.
b. Namazın edâ vaktinin çıkacağı endişesi bulunmamalıdır. Eğer vaktin, iftitah duasını okumaksızın bir
rek'at kılacak kadar kaldığını bilirse bu duayı okuması caiz olmaz.
c. İmama uyan kişi bu duayı okuduğu takdirde Fâtiha'nın bir kısmını kaçıracağından korkarsa
okumamalıdır.
d. İmama uyan kişi, kıyam halindeyken İmama kavuşmuşsa bu duayı okuyabilir. Rükûdan kalkıp
doğrulma hâlinde İmama kavuşan kişi bu duayı okumaz.
e. Bu duayı, eûzü besmele çekip Fâtiha'ya başlamadan önce okumak gerekir. Eğer kasten veya
unutarak eûzü besmele çekip Fâtiha'ya başlanmışsa bu duayı okumak için geri dönmek doğru olmaz.
7. Her rek'atin başında “eûzü” çekmek. İftitah duasından sonra her kıraat için eûzü çekmek sünnettir.
Allah'a sığınma lafızlarını içeren bütün cümlelerle eûzü çekilebilir. En faziletlisi ise
“Eûzübillahimineşşeytânirracîm” demektir. Bazıları derler ki bu cümledeki “Allah” lafza-i celâline,
“semî'il-alîm” sıfatlarını eklemek sünnettir. Buna göre, -Eûzübillahi's-semî'ıl-alîmi
mineşşeytânirracîm- demek daha faziletli olur.
8. Namaz kılan kişi, İmamsa veya tek başına kılıyorsa kıraati seslice yapmalıdır. İmama uyan kişinin
kıraati sessizce yapması sünnettir. Yabancı birinin duyma ihtimali olmazsa, kadın ve erseliklerin de seslice kıraatte bulunmaları sünnettir. Yabancı birinin bulunması hâlinde kadın veya erseliklerin seslice
kıraatte bulunmaları caiz olmaz. Aksine, sessizce okumaları gerekir. Ki sesleri, başkaları tarafından
duyulmasın. Şâfiîlere göre sessizliğin sının, namaz kılan kişinin kendi duyabileceği kadar bir sesle
okumasıdır. Kişi tek başına kılıyorsa, seslice okumanın ilk iki rek'atte olduğu açıkça bilinen bir
husustur. İmama sonradan tâbi olan kişinin kıraatiyle ilgili açıklama ileride yapılacaktır.
9. Te’min: Fâtiha'dan sonra “âmin” demek. Kişi Fatiha’dan sonra âmîn demeyip rükûa gidecek olursa
bu sünneti kaçırmış olur. Amin demek için tekrar geriye dönmesi doğru olmaz. Yine Fâtiha'dan sonra
yanılarak da olsa bile bir sûre okumaya başlayan kişi, âmîn demek için geri dönemez. Ancak
Fatiha'dan sonra ve benzeri kısa bir cümle telâffuz etmiş ise âmîn demek için geri dönebilir. Zîrâ
Peygamber (s.a.s.) Efendimizin böyle yaptığı rivayet edilmiştir. Fâtiha'yı okuduktan sonra susan kişi,
“âmin” deme fırsatını kaçırmış değildir. Kişi İmama uyarak namaz kilmaktaysa, bu namaz da sesli
kıraatli namazlardan biriyse İmamın “âmîn” demesiyle birlikte kendisi de “âmîn” demelidir. Kılman
namaz, sessiz kıraatti namazlardansa, İmamla birlikte “âmîn” demesi doğru olmaz. Seslice kıraatte
bulunulan namazlarda İmam “âmîn” demez veya mendub vaktinden sonraya bırakırsa kişi tek başına
“âmîn” der. Zîrâ meâlen Peygamber (s.a.s.) buyurmuşlar ki:
“İmam âmin dediğinde siz de deyin. Âmin'in vakti girdiğinde, İmam bilfiil âmin demez, ya da vaktini
geciktirirse siz âmin deyin” 229 Buhârî, Ezan, III, 113; Müslim, Salât, 72; Ebû Dâvûd, Salât, 168.
10. Tam bir sûre olmasa bile Kur'ân-ı Kerim'den bir miktar okumak Şâfiîlere göre tam bir sûreyi
okumak, sûrenin bir kısmını okumaktan daha faziletlidir. Ancak sûrenin bir kısmı, diğer kısa
sûrelerden fazla olursa burada fazilet yitirilmiş olmaz. Meselâ:
Âyetinden,başlayarak Bakara Sûresinin sonuna kadar okuyan kişi; Kureyş, Fil veya İhlâs sûresini
okumaya nisbetle daha fazla sevâb kazanır. Zîrâ Bakara sûresinin sonundaki bu iki âyet, küçük
sûrelerden daha fazladır. Şâfiîlerin mûtemed görüşleri bu paraleldedir. Bazıları da derler ki: Okunan
sûre kısa da olsa, uzun bir âyete nisbetle daha faziletlidir. Sûrenin en azı üç âyetli olanıdır. Ama namaz
kılan kişinin üç âyeti okuması zorunlu değildir. Şâfiîlere göre sünnetin aslı, bir âyet okumakla da olsa
gerçekleşmiş olur. En faziletlisi, Kur'an'dan tam bir sûredir ki bunun en azından üç âyet olması gerekir.
Bundan daha fazla sevâb kazanmak isteniyorsa daha uzun sûreleri okumak icâb eder. Şâfiîlere göre
birinci rek'atte Fâtiha’dan sonra okunan sûrelerin, ikinci rek'atte okunanlara nisbetle daha uzun olması
mendubtur. Ancak durum bunun tersini gerekli kılarsa o zaman bunun tersini yapmak îcâb eder.
Meselâ namaz kıldırmakta olan bir İmam, bayram veya cuma namazını kıldırmakta ise, cemâat da çok
kalabalıksa; cemaate yetişemeyen, kimselere imkân sağlamak için ikinci rek'atteki zamm-ı sûreyi
birinci rek'atinkine nisbetle uzatması sünnet olur. Bu sünnetin yerine gelmesi için, Fâtiha'yı okuduktan
sonra zamm-ı sûreyi okumak gerekir. Ama kişi ister İmam olsun, ister tek başına kılmakta olsun, önce
zamm-ı sûreyi, sonra Fâtiha'yı okursa, Fatiha'dan önce okumuş olduğu bu sûre hesaba katılmaz.
Fâtiha’dan sonra yeniden okuması, sünnetin sevabını elde etmesi açısından gerekli olur.
11. Namaz kılan kişi İmamsa, Fâtiha'yı tamamladıktan sonra bir süre susmalıdır. Fâtiha'yı okuduktan
sonraki bu susma süresi, eğer kılınan namaz sesli kıraatli bir namaz ise, cemâatin de Fâtiha'yı
okuyabileceği kadar bir süre olmalıdır. Bu susma süresi zarfında İmamın bir duayla meşgul olması
veya sessizce Kur'an okuması daha faziletli olur.
Şâfiîlerce yapılması istenen diğer bazı susma aralıkları da vardır ki, bunlar kısa süreli olduklarından
“lâtîf sekteler” denir. Bu sektelerin yerleri şunlardır:
a. İftitah tekbirinden sonra susmak. Bundan sonra da iftitah duasına
başlamak gerekir.
b. İftitah duasını tamamladıktan sonra susmak. Bundan sonra “eûzü”
okumak.
c. Eûzü’den sonra susmak. Bundan sonra “besmele” çekmek.
d. Besmele’den sonra susmak. Bundan sonra “Fatiha” okumak.
e. Fatiha'dan sonra susmak. Bundan sonra “âmîn” demek.
f. Âmîn'den sonra susmak. Bundan sonra “zamm-ı sûre” okumak.
g. Zamm-ı sûreden sonra susmak. Bundan sonra “rükû”a varmak.
Bu yedi sekte, İmamın Fâtiha’dan sonraki sektesine, yanı susma aralığına eklenecek olursa sektelerin sayısı sekize varmış olur. Şâfiîlerce bilinen sektelerin sayısı ise altı tanedir. Çünkü bunlar, iftitah
tekbiri ile iftitah duası arasındaki sekteyi ve iftitah duâsıyla eûzü arasındaki sekteyi tek sekte olarak
kabul etmektedirler. Yine hem İmamın, hem İmama uyan kişinin Fâtiha'yı okuduktan sonra zamm-ı
sûreyi okumaya başlamadan önce yaptıkları sekteleri de tek sekte saymışlardır.
12. Rükûa varırken alınan tekbirler de sünnettir. Bu tekbiri tamamıyla rükûa varıncaya kadar uzatmak
da sünnettir. Secde tekbirleri de aynı şekilde yapılmalıdır. Bu tekbirler de Şâfıî mezhebine göre
sünnettir. Kişi eğer İmamsa, bu tekbirleri cemâatin duyabileceği kadar yüksek sesle almalıdır. Veya
İmamın peşi sıra mübelliğlik yapanların da bu tekbirleri, cemâatin duyabileceği kadar yüksek sesle
almaları sünnettir. Rükûdan kalkarken İmamın, İmama uyanların veya tek başına kılan kişinin,
“Semiallahü limen hamiden” demesi, İmamın bunu söylerken yüksek sesle telâffuz etmesi, İmama
uyan kimselerinse sessizce söylemeleri sünnettir.
13. Rükûdan kalkıp tam olarak doğrulduğunda İmamın, İmama uyanın veya tek başına namaz kılanın,
“Rabbena leke'1-hamd” demeleri de sünnettir. Oturarak namaz kılan kişinin bunu, rükûdan dönerken
tam olarak oturması esnasında söylemesi sünnettir. Yalnız, İmamın, İmama uyanın veya tek başına
namaz kılanın “Rabbena leke'1-hamd” cümlesini sessizce telâffuz etmeleri îcâb eder. İmamın peşi sıra
mübelliğilik yapan kişi, “Rabbena lekel hamd” cümlesini yüksek sesle telâffuz edecek olursa bu,
cahilliğinden ileri gelir.
14. Rükûda “Sübhane rabbiyel azîm” demek Şâfiîlere göre müekked bir sünnettir. Bazıları derler ki:
Bunu devamlı olarak terkeden kişinin şâhidliği muteber olmaz. Bunu en azından bir defa söylemek
gerekir. Kişi İmam olsun, İmama uyan biri veya tek başına namaz kılan biri olsun, sünneti kemâle
erdirmek bakımından üç defa bu duayı okumalıdır. Kişi tek başına namaz kılmakta olursa veya namazı
uzatmaya razı olan bir cemâate İmamlık ederse “sübhane rabbiyel azîm”i üç defadan fazla
tekrarlayabilir. Hatta bu durumda onbir defa söylemesi de sünnete uygun olur. Onbir defadan fazla
okumaması gerekir. Tek başına namaz kılan kişinin buna ek olarak şu duayı okuması da sünnettir.
“Allah’ım! Senin için rükûa vardım. Sana imân ettim. Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim,
kemiklerim, sinirlerim, saçlarım, tenim ve ayaklarıma tâbi kısımlarım senin huzurunda huşu içinde
olup sana aittirler” 230 Ebû Dâvûd, Salât, 119; Müslîm, Müsâfirîn, 201, 203.
İmamın namaz kıldırırken bu duayı, mahsur olup da uzatmaya razı olan bir cemâate rükûda okuması
sünnettir.
15. Secdede “Sübhane rabbiyel a'lâ” demek. Bir kez söylemekle sünnet yerini bulur. Sünneti kemâle
erdirmek açısından en azından üç defa söylemek gerekir. Sünneti kemâle erdirmek için ise onbir defa
söylemek gerekir. Bir kişi İmam olarak mahsur kalmış bir cemâate namaz kıldınyorsa bundan fazla
olarak şu duayı okuması sünnet olur:
“Allah'ım! Senin için secde ettim. Sana îmân ettim.. Sana teslim oldum... Yüzüm, kendisini yaratıp
şekillendirene, görmesi için (göz oyuğunu) yarıp gözü yerleştirene, işitmesi için kulak yerini yarıp
kulağı yerleştirene secde etmiştir. Yaratıcıların en iyisi ve en güzeli olan Allah, ne kadar da kutlu ve
yücedir!” 231 Müslîm, Müsâfirîn, 201; Ebû Dâvûd, Sücûd, 7.
Secdedeyken hayır talebine dâir dualarda bulunmak sünnettir. Bu hususta Müslim, şöyle bir hadîs
rivayet etmiştir:
“Kulun Rabbine en yakın olduğu zaman secde hâlidir. O hâlde (secdedeyken) çokça duâ edin.” 232 Müslim, Salât, 215, Neseî, Tatbik, 78.
16. Teşehhüdde otururken elleri baldırların üzerine koymak.
17. Sol elini açarak parmak uçlarını diz hizasına getirmek.
18. Teşehhüdde otururken sağ eli yummak. Yalnız işaret parmağını serbest bırakmak gereklidir.
Teşehhüdde “İllallah” derken işaret parmağı kaldırılır. Kaldırıldıktan sonra bu parmağın hareket
ettirilmesi sahîh kavle göre mekruhtur. Hatta bazıları bu durumda namazın bâtıl olacağını söylemişlerdir. Çünkü parmağın hareket ettirilmesi, namaz amellerinin dışında sayılmaktadır. Ne ki bu, zayıf bir
görüştür. Sözü edilen davranış, az bir amel sayıldığından namazı bozmaz.
19. Namazın oturuşlarında kişi yaygın olarak oturmalıdır. Yani sol ayağının mafsal yumru kemiğinin
üzerine oturması, bu ayağının yüz kısmını yere yatırması; sağ ayağını dikmesi, bu ayağının parmaklarının ucunu da kıble tarafına yöneltmelidir. Namaz kılan kişi bu durumda sol ayağını sergi
gibi yere serip üzerine oturmaktadır. Tabiî bu anlattığımız, namaz kılanın bu şekilde oturmasını
engelleyen bir özrün bulunmaması hâlinde söz konusudur. Meselâ şişman vücûdlu bir kişi bu şekilde
oturmaktan âciz kalırsa yapabildiği kadarıyla oturma müsâadesine sahip olur.
20. İkinci selâm. Bu selâm Şâfiîlere göre sünnettir.
Hanbeliler dediler ki: Namazın sünnetleri altmişsekiz tanedir. Bunlar, sözlü ve fiilî olmak üzere iki
kısma ayrılırlar. Sözlü olanlar oniki tanedir:
1. İftitah duası.
2. Fâtiha'dan önce “eûzü” okumak.
3. Besmele.
4. Fâtiha'dan sonra “âmîn” demek.
5. Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre okumak.
6. Önce anlatıldığı şekilde İmamın, gerekli yerlerde yüksek sesle okuması. İmama tâbi olan kişinin
yüksek sesle okumasıysa mekruhtur.
7. “Rabbena leke'1-hamd” dedikten sonra:
“Yer dolusu gök dolusu. Bundan sonra dilediğin şey dolusu” demek.233
8. Rükûda birden fazla “sübhane rabbiyel azîm” demek.
9. Secdede birden fazla”sübhane rabbiyel a'lâ” demek.
10. İki secde arasında birden fazla “Rabbiğfırlî” demek.
11. Son teşehhüdde Peygamber (s.a.s.)'e ve âline salât getirmek. Yine Peygamber (s.a.s.)'e ve âline
bereket duası, yani “Allahümme sallî ve bârik” okumak.
12. Bütün vitirlerde Kunut duasını okumak.
Fiilî sünnetlere gelince; bunlara “hey'etler” de denir ki, yaklaşık olarak ellialtı tanedir:
1. İftitah tekbiriyle birlikte elleri kaldırmak.
2. Elleri kaldırırken açık bulundurmak.
3. Parmaklar da birbirlerine bitiştirilmemelidir.
4. Rükûdan kalkarken eller aynı şekilde kaldırılmalıdır.
5. Bundan sonra da hemen indirilmelidir.
6. Kıyamda kıraatte bulunulurken sağ eli sol elin üzerine koymalıdır.
7. Eller, göbek altında bağlanmalıdır.
8. Kıyamdayken secde yerine bakılmalıdır.
9. İftitah tekbiri yüksek sesle alınmalıdır.
10. Kur'an-ı Kerîm'i tertîl üzere okumalıdır.
11. İmam olan kişi, namazı ağırlaştirmamahdır.
12. Birinci rek'ati, ikinciye nisbetle uzatmalıdır. İkinciyi de kısaltmalıdır.
13. Kıyamda ayak araları azıcık açık tutulmalıdır.
14. Rükûda dizler elle tutulmalıdır.
15. Ellerle dizler tutulurken parmak araları açık bırakılmalıdır.
16. Rükû esnasında sırt dümdüz tutulmalıdır.
17. Baş, sırt hizasında bulundurulmalıdır.
18. Rükûda pazular, yan taraflardan uzak tutulmalıdır.
19. Secdeye giderken ellerden önce dizler yere konulmalıdır.
20. Sonra eller yere konulmalıdır.
21. Daha sonra alın ve burun yere temas ettirilmelidir.
22. Secde organları yere değdirilmelidir.
23. Secde mahallinde alınla yer, direkt temas ettirilmelidir.
24. Secdedeyken pazular böğürlerden,
25. Karın baldırlardan,
26. Baldırların arka kısımlarının da bacaklardan ayrı ve uzak tutulması icâb eder.
27. İki dizin arası da açık bulundurulmalıdır.
28. Ayaklar dik tutulmalıdır.
29. Ayak parmakları secdede ayrık tutulmalıdır.
30. Eller omuz hizasında yere konulmalıdır.
31. Eller tam olarak yere yayılmalıdır.
32. El parmakları birbirine bitiştirilmelidir.
33. Bu parmaklar kıbleye yönelik tutulmalıdır.
34. Secdeden kalkarken önce eller yerden kaldırılmalıdır.
35. Müteâkib rek'ate kalkılırken ayak parmaklarının ucu üzerinde kalkılmalıdır. Bu işlemi üçüncü ve
dördüncü rek'atlere kalkarken de tekrarlamalıdır.
36. Namazının kalanına kalkarken ellerle dize dayanmalıdır.
37. İki secde arasında otururken yaygın oturmalıdır.
38. Birinci teşehhüdde de aynı şekilde oturmalıdır.
39. İkinci teşehhüdde ise teverrük şeklinde oturmalıdır.
40. Birinci teşehhüdde elleri baldırların üzerine koymalıdır.
41. Birinci teşehhüdde elleri baldırların üzerine koyarken yaymalıdır.
42. İki secde arasında otururken;
43. Birinci teşehhüdde otururken;
44. İkinci teşehhüdde otururken el parmağı yumuk tutulmalıdır;
45. Sağ elin serçe parmağıyla onun yanındaki parmak dürülecek,
46. Orta parmakla baş parmak da birbirine getirilecek,
47. İşaret parmağı da serbest bırakılacaktır.
48. Teşehhüd esnasında “illallah” derken bu parmakla işaret edilecektir.
49. Açık tutulan sol el parmakları kıbleye yönelik olmalıdır.
50. Selâma başlarken önce yüzle kıbleye işaret edilmelidir.
51. Selâm verirken başla sağa sola dönülmelidir.
52. Selâm verirken namazdan çıkmaya niyet edilmelidir.
53. Sağa, sola nisbetle daha fazla dönmelidir.
54. Huşu' içinde bulunulmalıdır.
Kadına gelince onun rükû ve secdede sözü edilen; karnı baldırlardan uzak tutmak, pazuları böğürlerden
uzak tutmak gibi hükümlere riâyet etmesi sünnet değildir. Onunla ilgili sünnet;
55. Kendisini toparlayıp sağ taraftan,
56. Ayaklarının meyillerine oturmasıdır. Ki, onun için en faziletli davranış da budur. Başkasının
duyması hâlinde kıraatini de gizlice yapması vâcibtir. Erselikler de bu hususlarda kadın statüsüne
tabidirler. 234 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 326-337.
Namazın Bazı Sünnetlerinin İzahı
Ellerin kaldırılması:
Namaza başlarken elleri kaldırmak sünnettir. Bunun sünnetliği hususunda ittifak vardır Ne ki bu
kaldırmanın keyfiyetine ilişkin olarak mezhebler görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
Hanefiler dediler ki: İftitah tekbiri esnasında erkeğin, ellerini kulak hizâsına kadar götürmesi, bunu
yaparken de parmaklarını ayrık tutması sünnettir. Hür kadına gelince onun, ellerini omuz hizâsma
kadar kaldırması sünnettir. Bayram namazlarında alman tekbirlerle Kunut duası için alman tekbir de
iftitah tekbiri gibi olup bunlarda da elleri anılan yere kadar kaldırmak sünnettir.
Şafiiler dediler ki: Sünnetin en mükemmel uygulanışı, iftitah tekbiri esnasında rükûa giderken ve
rükûdan kalkarken, birinci teşehhüdden üçüncü rek'ata kalkarken erkeğin ve kadının ellerini kulak
hizasına kadar götürmeleri sünnettir. Bunu yaparken parmak uçları kulağın üst tarafına, baş parmaklar
kulak memelerine, avuç içleri de omuz hizasına getirilmelidir. Bunların bir kısmım yapmakla da
sünnetin aslı yerini bulur,
Malikiler dediler ki: İftitah tekbiri esnasında elleri omuz hizâsına kadar kaldırmak mendubtur.
Bundan başka yerlerdeyse mekruhtur. İftitah tekbiri esnasında eller kaldırılırken açık tutulmalı, sırtları göğe, iç tarafları da yere bakmalıdır. Mâlikîlerin meşhur görüşü budur.
Hanbeliler dediler ki: Kadın ve erkeğin iftitah tekbiri esnasında, rükûa giderken ve kalkarken ellerini
omuz hizasına kaldırmaları sünnettir.
Âmîn demenin hükmü:
Namazın sünnetlerinden biri de Fâtiha'dan sonra “âmîn” demektir. Bunu söylemenin şartı da;
Fâtiha'dan sonra araya uzun bir sessizliğin girmemesi veya Fâtiha'dan sonra duadan başka şeylerin
konuşulmamasıdır. İmamın, İmama uyanın veya tek başına namaz kılan kişinin Fâtiha'dan sonra âmîn
demesi sünnettir. Bu hususta üç mezheb İmamı görüş birliği etmişlerdir. Mâlikîlerse bunun sünnet
olmayıp mendub olduğunu ileri sürmüşlerdir. Şâfiîlerle Hanbelîler, sessizce kıraatte bulunulan namazlarda âmîn'in de sessizce söylenmesi; sesli kıraatte bulunulan namazlardaysa seslice âmîn denilmesi
hususunda ittifak etmişlerdir. Buna göre sabah, akşam ve yatsı namazlarının birinci ve ikinci
rek'atlerinde Fâtiha'yı seslice okuduktan sonra yine seslice “âmîn” demek sünnet gereği olmaktadır. Bu
namazların sessiz kıraatte bulunulan üçüncü ve dördüncü rek'atlerindeyse sessizce Fatiha okuduktan
sonra yine sessizce “âmîn” demek sünnet gereği olmaktadır. Bu kabilden olmak üzere öğle ve ikindi
gibi sessizce kıraatte bulunulan namazlarda da Fâtiha'dan sonra sessizce “âmîn” demek sünnet olur.
Mâlikî ve Hanefîlere gelince onların buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefîler dediler ki: Kılınan namaz ister sesli, ister sessiz kıraatte bulunulan bir namaz olsun,
sessizce “âmîn” demek gerekir. Kişi gerek kendi okuduğu Fâtiha'dan, gerek İmamının okuduğu
Fâtiha'dan ve gerekse bitişiğindeki birinin okuduğu Fâtiha'dan ötürü -Bunların kıraatleri sessiz olsa
bile- “âmîn” demesi sünnet gereğidir.
Malikiler dediler ki: Sadece tek başına namaz kılan kişinin veya İmama tâbi olan birinin sessizce
veya seslice kıraatte bulunulan namazlarda “âmîn” demesi mendubtur. İmammsa sadece sessiz kıraatte
bulunduğu namazda “âmîn” demesi mendubtur. İmama uyan kişi, seslice kıraatte bulunulan
namazlarda İmamın, “Veled-dâllîn” demesinden sonra “âmîn” demelidir. Sessiz kıraatte bulunulan
namazlardaysa kendisi “Veled-dâllîn” dedikten sonra “âmin” demelidir.
Göbek altında veya göbek üstünde sağ eli sol elin üstüne koymak:
Kıyam esnasında göbeğin altında veya üstünde sağ eli sol elin üzerine koymak, üç mezheb İmamına
göre sünnettir. Mâlikîlerse bunun, mendub olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ellerin bağlanış şekline gelince
bu, mezheblere göre aşağıda ayrı ayrı anlatılmıştır.
Malikiler dediler ki: Kıyamdayken, göğsün altında veya göbeğin üst kısmında sağ eli sol elin üzerine
koymak sünnet olmayıp mendubtur. Bunun şartı da namaz kılan kişinin, bu hususta Peygamber (s.a.s)'e
uymayı kasdetmesidir. Eğer bu kasıtla elini bağlayacak olursa mendub olur. Ama sırf kendisine bir
destek ve dayanma olsun diye her ne şekilde yaparsa yapsın mekruh olur. Ama hiçbir niyeti olmaksızın
ellerini bu şekilde üst üste koyacak olursa kuvvetli görüşe göre mekruh olmaz. Hatta mendub olur. Bu
anlattıklarımız, farz namazlarla ilgiliydi. Nafile namazlara gelince, hiçbir tafsilâta girmeksizin ellerin
bu şekilde bağlanması mendub olur.
Hanbeliler dediler ki: Ellerin bağlanması hususu, namaz kılana göre değişik keyfiyetler arzeder.
Namaz kılan kişi erkekse bunun, sağ elinin avucunu sol elinin üzerine koyması, serçe parmağıyla
başparmağım halka ederek bileğini kavraması, iki elini de göbeğinin altında tutması sünnettir. Kadına
gelince bunun, ellerini bileklerini kavramaksızın göğsünün üzerine koyması sünnet olur.
Hanbeliler dediler ki: Kadın ve erkeğin göbek altında olarak sağ elinin içini sol elinin üstüne
koymaları sünnettir.
Şafiiler dediler ki: Kadın ve erkeğin, sağ elin avucunu sol elin üstüne koyup göğsün altında ve
göbeğin üst kısmında, sol tarafa yakın olarak ellerini bağlamaları sünnettir. Sağ elinin parmaklarını
dilerse sol elinin mafsalı üzerinde açık tutar; dilerse sol kolu üzerinde yayar.
Tahmîd ve Tesmi':
Bükûdan kalkarken tahmîd, yani:
“Allâhümme rabbenâ ve leke'l-hamd” demek sünnettir. Tesmi'e gelince bu da rükûdan kalkarken
namaz kılan kişinin
“Semiallahü limen hamide” demesidir. Tahmîd ve tesmi'in üzerinde ittifaka varılan kısmı bu kadardır.
Mezhebler arasındaki görüş ayrılığı sadece bu cümlelerin kalıplan üzerinde meydana gelmiştir. Ki bu
da aşağıda detaylı bir şekilde anlatılmıştır.
Hanefiler dediler ki: İmam rükûdan kalkarken sadece “Semialla-hû limen hamide” der ve buna bir
şey eklemez. İmama uyan kişi de; “Alla-hümme rabbenâ ve Ieke'I-hamd” der. En faziletli duâ cümlesi
de budur. “Rab benâ ve leke'1-hamd” veya “Rabbena leke'1-hamd” denilmesi hallerinde sünnet yerini
bulmuş olur. En faziletlisi ise birincisidir. Ondan sonra “Rabbena ve leke'1-hamd” en sonunda da
“Rabbena leke'1-hamd” cümlesi gelir. Tek başına namaz kılan kişi ise hem “Semiallahü limen hamide”
der, hem de, “Allahümme rabbenâ ve leke'l- hamd” veya, “Rabbena ve leke'1-hamd” veyahut da
“Rabbenâ leke'1-hamd” der. Hanefîlere göre bu, sünnettir.
Malikiler dediler ki: İmamın, İmama uyan kimsenin ve tek başına namaz kılanın tesmi'i, “Semiallahü
limen hamide” diyerek yerine getirmesi sünnettir. Tahmîde gelince; bu da “Allahümme rabbenâ ve
leke'1-hamd” demektir. Bu cümleyi okumak, sadece tek başına namaz kılan veya İmama uyan kimse
için mendubtur. Sünnet değildir. İmama gelince onun sadece, “Semiallahü limen hamide” demesi ve
buna hiç bir şey eklememesi sünnettir. Aynı şekilde İmama uyan kişi de, “Allahümme rabbenâ ve
leke'1-hamd” veya “Rabbena ve leke'l –hamd” cümlesinden fazla olarak bir şey okumamalıdır.
Şafiiler dediler ki: Sünnet olan, İmamın, İmama uyan kişinin, tek başına kılanın hem temsi, hem de
tahmîdi bir arada yapmasıdır. Buna göre bu kişilerden biri rükûdan kalkarken 'Semiallahü limen
hamide' ve 'Rabbena leke'1-hamd' demelidir. Yalnız İmam rükûdan kalkarken “semiallahü limen
hamide” cümlesini seslice okumalıdır. İmama uyan kişinin bu cümleyi seslice okuması sünnete
aykırıdır. Meğer ki İmama uyan kişi, onun peşinden mübelliğlik yapsın... “Rabbenâ leke'1-hamd”
cümlesine gelince, bunu mutlak olarak İmamın da, İmama uyan veya tek başına namaz kılan kişinin de
sessizce okumaları sünnettir.
Hanbeliler dediler ki: İmam ve tek başına kılan kişi, tesmi' ile tahmîdi bir arada yapmalıdırlar. Buna
göre rükûdan kalkarken hem, 'Semiallahü limen hamide' hem de “Rabbena velek'el-hamd” cümlelerim
okumak sünnet olmaktadır. Bu cümlelerin kendi aralarındaki kelime sıralarına riâyet etmek te vâcibtir.
Meselâ rükûdan kalkmakta olan bir kişi, ‘men hamidallahe semia lehû” diyecek olursa, sünnet yerine
gelmez. Rükûdan kalkıp da tam doğrulma esnasında “Rabbena ve leke'1-hamd” demek sünnettir. İmama uyan kişi hiçbir arttırma yapmaksızın rükûdan kalkarken “Rabbena ve leke'1-hamd” demelidir.
“Rabbena leke'1-hamd” diyecek olursa tahmîd, yerini bulur. Fakat birinci kalıp daha faziletlidir.
Bundan da faziletlisi isteniyorsa “Allahümme rabbenâ ve leke'1-hamd” demelidir. Bunu söyledikten
sonrada “Yer dolusu, gök dolusu, bundan sonra da dilediğin şey dolusu” demek sünnettir.
İmamın tekbirleri yüksek sesle alması:
İmamın tekbir alırken, tesmi'de bulunurken, selâm verirken; ardındaki cemâatin duyması için sesini
yükseltmesi sünnettir. Bu hususta Mâlikîler dışındaki üç mezheb ittifak etmişlerdir. Mâlîkîterse bunun
mendub olduğunu söylemişlerdir.
İmamın peşi sıra mübellîğlik:
Mübellîğlik, İmamın sesinin cemâat tarafından duyulması için, ona uyanlardan birinin veya kendisinin
sesini yükseltmesidir. Ki bu, şu şartla caiz olur: Mübellîğlik yapan kişi, senini yükseltmekle iftitah
tekbirini almayı kasdetmelidir. Sadece mübellîğlik yapmayı kasdederse namazı gerçekleşmiş olmaz.
Bu hükümde mezheblerin ittifakı vardır. İftitah tekbiriyle birlikte teblîği de kasdedecek olursa, yani
hem namaza hem de mübellîğlik yapmaya niyet ederse bunun, namazına bir zararı olmaz. İftitah tekbirinden başka tekbirlgniçin mübellîğlik yapmaya gelince bu işi yapan kişi, sadece mübellîğlik niyetini
güderse de namazı bâtıl olmaz. Ne ki namazın sevabından mahrum olur.
Şafiiler dediler ki: Mübellîğlik yapanın namazı, iftitah tekbiri esnâsında sadece teblîği kasdederse
veya hiçbir şeyi kasdetmezse namazı bâtıl olur. Ama iftitah tekbirini alırken hem namaza girmeyi, hem
de mübellîğlik yapmayı veyahut da sadece namaza girmeyi kastederse, namazı gerçekleşmiş olur.
İftitah tekbiri dışında da aynı durum söz konusudur. İftitah tekbiri dışındaki tekbirlerde de sadece
teblîği kastederse veya hiçbir şeyi kastetmezse namazı batıl olur. Tebliğle birlikte zikri de kastederse
namazı sahîh olur. Sadece mübellîğlik yapmayı kasteden kişi eğer avam tabakasındansa namazı bâtıl
olmaz.
Hanefiler dediler ki: Cemaatın duyması maksadıyla İmamın tekbir alırken sesini yükseltmesi
sünnettir. Normalden fazla yükseltecek olursa mekruh olur. Alınan tekbir ister iftitah tekbiri olsun, ister
diğer tekbirlerden biri olsun hüküm aynı olur. Şu da var ki, ister İmam ister İmama uyanlardan biri
olsun iftitah tekbirini alırken namaza girme niyeti olmaksızın mübellîğlik yapmayı kasdederlerse
namazları bâtıl olur. Bunların niyetlerinin bu olduğunu bilerek bunlara uymuş olanların namazları da
bâtıl olur. Yalnız mübellîğlik yapan kişi, iftitah tekbiriyle birlikte namaza girmeyi ve mübellîğlik
yapmayı da kastedecek olursa bunun zararı olmadığı gibi aksine bu, istenilen bir husustur. Bu
anlattığımız, iftitah tekbiri ile ilgili idi. Diğer tekbirlere gelince mübellîğlik yapan kişi, bunlarda sırf
teblîğ amacını gütse de namazı bâtıl olmaz. Tesmi' ve tahmîd yapan kişi, sesini yükseltirken tegannîyi
ve insanların beğenisini kazanmayı kastederse kuvvetli görüşe göre namazı bozulur.
Namazın sünnet tekbirleri:
İftitah tekbiri dışında namazın sünnet olan tekbirleri şunlardır: Rükûa giderken, secdeye giderken,
secdeden kalkarken, ikinci, üçüncü veya dördüncü rek'atlere kalkarken alınan tekbirler sünnettir.
Mâlikîlerle Şâfiîler bu hususta ittifak etmişlerdir. Hanefîlerle Hanbelîlere gelince onların buna ilişkin
görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanbeliler dediler ki: Bu tekbirlerin tümü vâcibtir. Yalnız rükû hâlinde İmama kavuşan kişinin rükû
tekbiri sünnettir. Bu kişi iftitah tekbirini alır da yeniden tekbir almaksızın rükû'a gidecek olursa namazı
sahîh olur.
Hanefiler dediler ki: Bu tekbirlerin tümü, Şafiî ve Mâlikîlerin de dedikleri gibi sünnettir. Yalnız
bayram namazlarının ikinci rek'atindeki rükû tekbiri bunlardan müstesna olarak vâcibtir. Bilindiği gibi
Hanefîlere göre vâcib, farza nisbetle bir kademe daha geridedir. Bazıları, vacibin müekked sünnet
olduğunu da ileri sürmüşlerdir.
Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre okumak:
Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının farzlarının ilk iki rek'atinde, sabah namazının farzının her iki
rek'atinde Fâtiha'dan sonra zamnvı sûre okumak bütün mezheb İmamlarının ittifakıyla yapılması
istenen bir husustur. Ne ki bunun hükmü üzerinde görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Üç mezheb İmamı
bunun sünnet olduğunu söylemişlerdir. Hanefîlerse buna muhalefet etmişlerdir. Onların buna ilişkin
görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Fatihadan sonra bir sûre okumak veya üç kısa ayet veyahut da uzun bir âyet
okumak vâcibtir. Bunu farz namazların ilk iki rek'atlerinde okumak gerekir. Hanefîlere göre vacibin ne
anlama geldiğini daha önce anlatmıştık.
Fâtiha'dan sonra okunacak âyetlerin miktarı hususunda da mezhebler ayrı görüşler beyan etmişlerdir.
Şâfiîlerle Mâlikîler, Fâtiha'dan sonra kısa bir sûre veya bir âyet veyahut da bir âyetin bir kısmının
okunmasının yeterli olacağı hususunda görüş birliği etmişlerdir. Buna göre Fâtiha'dan sonra kısa bir
sûre veya bir âyet veyahut da bir âyetin bir kısmını okuyan kişi, sünnetin aslını yerine getirmiş olur.
Hanefîlerle Hanbelîlere gelince onların buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Fâtiha'dan sonra okumanın vâcibliği, ancak kısa bir sûre veya uzun bir âyet,
veyahut da üç kısa âyet okumakla yerine getirilmiş olur.
Hanbeliler dediler ki: Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre okurken; okunan âyetin, kendisinden önceki veya
kendisinden sonraki âyete bağlı olmaksızın müstakil bir anlamı olmalıdır. Meselâ sadece veya ve
bunlara benzer âyetleri okumak yeterli olmaz.
Farz namazlarda Fâtiha'dan sonra İmamın ve tek başına namaz kılanın sure okumaları sünnettir. İmama
uyan kişi de, İmamın sesini duymadığı takdirde sünnet gereği olarak o da Fâtiha'dan sonra sûre okur.
Şâfiîlerle Hanbelîler bu hususta görüş birliği etmişlerdir. Hanefîlerle Mâlikîlere gelince onların bu
husustaki görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: İmama uyan kişinin, İmamın ardında kıraatte bulunması mutlak surette caiz
olmaz.
Malikiler dediler ki: İmama uyan kişinin kendisi duymasa veya İmam sükût etse bile seslice kıraatte
bulunulan namazlarda kıraatte bulunması mekruh olur.
Bu anlatılanlar, fafz mamazla ilgiliydi. Nafile namazlara gelince; bunlar ister iki rek'at hâlinde, ister tek
selâmla dört veya fazla rek'atler hâlinde kılınsınlar, bütün rek'atlerinde Fâtiha'dan sonra sûre okumak,
istenilen bir husustur. Yalnız bu hükümle ilgili olarak mezhebler ayrı görüşler beyân etmişlerdir. Ki
bunları da aşağıda ele almış bulunmaktayız.
Malikiler dediler ki: Fâtiha'dan sonra Kur'an-ı Kerîm'den âyetler okumak, nafile namazlarda sünnet
olmayıp mendubtur. Bu nafile namazlar, ister iki rek'at hâlinde kılınsınlar, ister daha fazla rek'atler
hâlinde kılınsınlar, yine aynı hükme tabidirler.
Hanefiler dediler ki: Nafile namazların bütün rek'atlerinde Fâtiha'dan sonra Kur'an-ı Kerîm'den bir
miktar okumak vâcibtir. Sünnet veya mendub değildir.
Şafiiler dediler ki: Nafile namaz kılan kişi, bu namazı iki rek'atten fazla olarak kılarsa, kıldığı bu
namaz, dört rek'atli farz namazlar gibi olur. Bunların ilk iki rek'atlerinde Fâtiha'ya ek sûre okumak
sünnettir. İki rek'atten sonraki rek'atlerde sadece Fâtiha'yı okumak yeterli olur.
Hanbeliler dediler ki: Nafile namazların bütün rek'atlerinde Fâtiha'ya ek olarak kısa bir sûre veya
kendi başına müstakil anlamı olan bir âyeti okumak sünnettir. Bu nafile namaz iki rek'at veya dört
rek'at hâlinde kılınsa bile hüküm aynıdır.
İftitah duası:
Üç mezheb İmamışa göre iftitah duası sünnettir.
Mâlikîler buna muhalefet ederek demişlerdir ki:
Meşhur görüşe göre iftitah duası okumak mekruhtur. Bazı Mâlikîlerse bunun mendub olduğunu ileri
sürmüşlerdir.
İftitah duasının metni ve bu duayla ilgili olarak söylenen sözler aşağıda ele alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: İftitah duasının metni şudur:
“Ey Rabbim. Seni heybet ve celâline lâyık bir şekilde noksanlıklardan tenzih ederim. Seni, Sana lâyık
niteliklerle tesbih ederim. Sana hamdederek tesbihte bulunurum. İsminin hayır ve bereketi devamlı
olsun. Senin heybet ve celâlin üstün olsun. Azametin yükselsin. Senden başka, ilâh yoktur.” 235 Müslim, Salât, 52, 217-221; Tirmîzî, Mevâkît, 65; Nesâî, İftitah, 17-18; İbn Mâce, İkâmet, Bâb: 1, 20.
Bu duayı okumak hem İmam, hem İmama uyan, hem de tek başına namaz kılan kişi için sünnettir.
Kılınan namaz, farz da olsa, nafile de olsa hüküm aynıdır. Yalnız, namaz kılan kişi İmama uymuş biri
ise, İmam da “sübhaneke”yi okuduktan sonra Fâtiha'ya başlamışsa, bu durumda sübhaneke'yi okumaz.
İkinci rek'atte İmama kavuşan kişi, şayet İmam kıraate başlamamışsa hemen bu arada sübhaneke'yi
okuyabilir. Kılınan namaz ister seslice kıraatli olsun, ister sessizce kıraatli olsun, İmam kıraate
başladıktan sonra, ona uyan kişi sübhaneke'yi okuyamaz. Bu, her rek'at için söz konusudur. Rükû veya
secde hâlinin İmama kavuşan kişi, sübhaneke'yi okuduğu takdirde İmamın rükûdan veya secdeden
kalkmıyacağıni sanarsa sübhaneke'yi okur. İmamın kalkacağını sanarsa okumaz.
Şafiiler dediler ki: İftitah duasının metni şudur:
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Gökleri ve yeri yaratana yüzümü birleyici ve müslüman olarak yönelttim. Ben müşriklerden
değilim.” 236 En'âm: 6/79.
“Namazım, ibâdetim, yaşayışım ve ölümüm alemlerin rabbi olan Allah'ındır. O'nun ortağı
yoktur. Ben bununla emrolundum. Ve müslümanların ilkiyim.” 237 En'âm: 6/162-163.
Namaz kılan kişinin iftitah tekbirinden sonra bu duayı okuması gerekir.
Hanefîler derler ki: Bu duayı farz namaza niyet etmeden önce okumak gerekir. Bazıları da nafile
namazlara niyet edilip tekbir alındıktan sonra bu duanın okunması gerektiğini söylerler. Şâfiîler, bu
duanın okunması için beş şartın gerekli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu şartları, Şâfiîlere göre namazın
sünnetleri kısmında saymıştık.
Hanbeliler dediler ki: İftitah duasının metni, Hanefî mezhebinde anlatılan iftitah duasının metnidir.
Bunun yanında Şâfiîlerin iftitah duasını okumak ta kerâhetsiz olarak caizdir. En faziletlisi, bu iki
duadan bazen birini, bazen de diğerini okumaktır.
Malikiler dediler ki: Buna ilişkin sahîh hadîs bulunmasına rağmen meşhur görüşe göre iftitah duasını
okumak mekruhtur. Zîrâ sahabeler, bu duayı terketmişlerdir. Şu da var ki, bu mezhebin mensubları
İmam Mâlik'in, iftitah duasını okumanın mendub olduğunu söylediğini de nakletmektedirler. İftitah
duasının metni şudur: 238 Görüldüğü gibi Mâlikîler'in kabul ettiği iftitah duası, Hanefî ve Şâfiîlerin kabul ettikleri duaların birleştirilmesinden ibarettir. Bu duanın kaynağı ve anlamı için yukarıdaki Hanefi ve Şafiiler bölümüne bakınız.
Teavvüz (İstiâze):
Üç mezheb İmamına göre namazda kıraate başlarken teavvüzde bulunmak, yani “eûzü” çekmek
sünnettir. Mâlikîler buna muhalefet etmişlerdir. Buna göre her mezhebin teavvüzle ilgili görüşü
aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Teavvüz sünnettir. Bu da kişinin iftitah tekbirini alıp sübhaneke'yi okuduktan
sonra “Eûzübillahimineşşeytânirracîm” demesidir. Namaz kılan kişi, ister, İmam olsun ister İmama
uymuş biri olsun, sadece birinci rek'atte sünnet gereği olarak teavvüzde bulunur. Ama sonradan İmama
kavuşan kişi, İmamın kıraate başladığını görürse teavvüzde bulunmaz. Zîra bu mezhebin kuvvetli
görüşüne göre eüzü'yü okumak, kıraate tâbidir. Bu durumdaki kişi, eûzü'yü okuyamaz.
Şafiiler dediler ki: Bütün rek'atlerde eûzü okumak sünnettir. En faziletli eûzü metni de
“Eûzübillâhimineşşeytânirracîm” dir.
Malikiler dediler ki: İster sesli kıraatte, ister sessiz kıraatte bulunulsun, farz namazlarda eûzü okumak
mekruhtur. Nafile namazlarda ise sessizce eûzü okumak caizdir. Sesli olarak eûzü çekmekse kuvvetli
görüşe göre mekruhtur.
Hanbeliler dediler ki: Teavvüzde bulunmak sünnettir. Metni, “Eûzübillahimineşşeytânirracîm”
şeklinde olan eûzüyü birinci rek'atte okumak sünnettir.
Besmele:
Her rek'atta Fâtiha'dan önce “Bismillahirrahmânirrahîm” diyerek besmele çekmek Hanefî ve
Hanbelîlere göre sünnettir. Şâfiîler bunun farz olduğu görüşündedirler. Mâlikîlerse mekruh olduğunu
ileri sürerler. Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: İmam ve tek başına namaz kılan kişi, her rek'-atin başında sessizce besmele
çeker. Namaz, seslice kıraatte bulunulan namaz da olsa, sessizce kıraatte bulunulan namaz da olsa yine
besmele çekmek sünnettir. İmama uyan kişi, tabiî ki besmele çekmez. Zîra İmama uymuş olduğu
gerekçesiyle onun kıraatte bulunması caiz değildir. Besmele, sübhaneke okunup eûzü çekildikten sonra
çekilir. Eûzüyü unutup besmele çeken kişi bunu, eûzüyü çektikten sonra yeniden iade eder. Sahîh kavle
göre besmelesini de iade etmez. Fatihayla zamm-i sûre arasındaki besmeleye gelince bunu okumak
mekruh değildir. Ama en iyisi okumamaktır. Kılman namaz seslice kıraatte bulunulan bir namaz veya,
sessizce kıraatte bulunulan bir namaz olsun hep aynı hükme tâbidir. Her ne kadar Kur'an'dan bir parça
ise de sahîh olan görüşe göre besmele, ne Fâtiha'nın ve ne de diğer sûrelerden birinin bir bölümü
değildir.
Malikiler dediler ki: Kılınan namaz ister sesli kıraatli olsun, ister sessiz kıraatli olsun, farz ise
besmele çekilmesi mekruhtur. Ancak namaz kılan kişi, ihtilâftan kurtulmak maksadıyla her Fâtiha'nın
evvelinde gizlice besmele çekerse mendub olur. Bu durumda seslice besmele çekilmesi mekruhtur.
Nafile namazlara gelince, namaz kılan kişinin Fâtiha'dan önce besmele çekmesi caizdir.
Şafiiler dediler ki: Besmelenin, Fâtiha'dan bir âyet olduğu için okunması, sünnet değil farzdır. Sesli
veya sessiz kıraatli namazlarda besmelenin hükmü Fâtiha'nm hükmü gibidir. Sesli kıraatli namazlarda
namaz kılan kişinin, Fâtiha'yı sesli okuduğu gibi besmeleyi de sesli okuması zorunludur. Besmele
okunmadığı takdirde namaz bâtıl olur.
Hanbeliler dediler ki: Besmele sünnettir. Namaz kılan kişi her rek'atte gizlice besmele çeker. Ne ki
bu, Fâtiha'nın bir ayeti değildir. Kişi, teavvüzden önce besmele çekerse teavvüzü iade etmesi
gerekmez. Yine besmeleyi terk eden kişi de Fâtiha'ya başlamışsa yeniden besmeleye dönmez.
Hanefîler de bu görüştedirler.
Kıraati uzatmak:
Namazın sünnetlerinden biri de kıraatin, mezheblere göre belirtilen muhtelif vakitlerde yerine göre
“tıvâl-i mufassal” dan veya “evsat” tan veyahut da “kısar” dan okunmasıdır. Bununla ilgili olarak
mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Tıvâl-i mufassal, Hucûrat sûresinden Bürûc sûresine kadar olan kısımdır.
“Evsât”, Bürûc sûresinden Beyyine sûresine kadar olan kısımdır. “Kısar” ise Beyyine sûresinden
Kur'an-ı Kerîm'in sonuna kadar olan kısımdır. Sabah ve öğle namazlarında “tıvâl-i mufassal'dan
okumak sünnettir. Yalnız, öğleyin okunan miktar, sabahınkinden az olmalıdır. İkindi ve yatsı
namazlarında “evsât”tan, akşam namazında da “kısar”dan okumak sünnettir.
Şafiiler dediler ki: “Tivâl-i mufassal”, Hucûrat sûresinden Nebe sûresine kadar olan kısımdır.
“Evsât”, Nebe sûresinden Duhâ sûresine kadar olan kısımdır. “Kısar”a gelince bu da, Duhâ sûresinden
Kur'an-ı Kerîm'in sonuna kadar olan kısımdır. Sabah ve öğle namazlarında, “tıvâl-i mufassal'dan
okumak sünnettir. Yalnız, öğleyin okunan miktar, sabahınkinden az olmalıdır. Ancak cuma günü,
kılınan sabah namazları bundan müstesna olup bu namazın birinci rek'atınde, her ne kadar mufassaldan
değilse de Secde sûresini, ikinci rek'atte de özellikle “Hel-Etâ” (İnsan) sûresini okumak sünnettir.
İkindi ve yatsı namazlarında “evsât”tan, akşam namazında da “kısar’dan okumak sünnettir.
Malikiler dediler ki: “Tıvâl-i mufassal”, Hucûrat sûresinden Nâziat sûresine kadar olan kısımdır.
“Evsât”, Nâziat sonundan Duhâ sûresine kadar olan kısımdır. “Kısar”a gelince bu da, Duhâ'dan Kur'anı Kerîm'in sonuna kadar olan kısımdır. Sabah ve öğle namazlarında “tıvâl-i mufassal'dan, ikindi ve
akşam namazlarında “kısar”dan, yatsı namazında da “evsaftan okumak sünnet olmayıp mendubtur.
Hanbeliler dediler ki: “Tıvâl-i mufassal”, Kâf sûresinden Nebe' sûresine kadar olan kısımdır. “Evsât”
ise, Nebe' sûresinden Duhâ sûresine kadar olan kısımdır. “Kısar”a gelince bu da Duhâ sûresinden
Kur'an-ı Kerîm'in sonuna kadar olan kısımdır. Sabah namazında “tıvâlden”, akşam namazında
“kısar”dan, öğle, ikindi ve yatsı namazlarında da “evsât”tan okumak sünnettir. Sefer ve hastalık gibi
bazı mazeretlerden ötürü sabah ve diğer vakit namazlarında bundan az okumak mekruh olmaz. Ama
böyle bir mazeretin bulunmaması hâlinde sadece sabah namazlarında mekruh olur.
Namaz kılan kişi tek başına ve de mukîm ise kıraati uzatması sünnet olur. Eğer misafir ise kıraati
uzatması üç mezhebe göre sünnet değildir. Mâlikîler bu görüşe muhalefet etmişlerdir. Onların bu
husustaki fikirleri aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Tek başına namaz kılan kişi, ister mukim, ister misafir olsun kıraati uzatması
mendub olur.
Namaz kılan kişi eğer İmamsa, mezheblere göre aşağıda belirtilen şartlar tahakkuk ettiği takdirde
kıraati uzatması sünnet olur.
Şafiiler dediler ki: İmam, namazı uzatmaya razı olduklarını açıkça belirten bir cemaate namaz
kıldırmaktaysa kıraati uzatması sünnet olur. Ancak cuma sabahının namazı bundan müstesnadır. Bu
namazı kıldıran İmam, hiçbir şarta bağlı olmaksızın Secde sûresinin tümünü okuyarak kıraati uzatmalıdır. Cemâat buna razı olmasa bile bu, sünnet gereğidir.
Malikiler dediler ki: İmamın kıraati uzatması dört şartla mendub olur:
1. İmam, mahsur kalmış bir cemâate namaz kıldırmaktaysa,
2. Cemaat, gerek kendi dilleriyle, gerek kendi davranışlarıyla İmamın kıraati uzatmasını istemekteyse,
3. İmam cemaatın, kıraati uzatmakla ayakta durmaya takat getireceklerini bilir veya zannederse,
4. Cemaatten birinin uzun kıraata dayanmasına engel bir özrünün olmadığını İmam bilir veya
zannederse, kıraati uzatabilir. Eğer bu şartlardan biri gerçekleşmezse kıraati kısaltmak daha faziletli
olur.
Hanefiler dediler ki: Cemaate ağır gelmeyeceğini bilen İmamın kıraati uzatması sünnettir. Ama
cemaate ağır geleceğini bildiği takdirde uzatması mekruh olur. Zîrâ Peygamber Efendimiz, sabah
namazını Felâk ve Nâs süreleriyle kıldırmıştır. Namazı tamamladıktan sonra da kendisine,
“Kısa tuttunuz ya Rasûlallah” denildiğinde şu cevabı vermişti:
“Bir çocuğun ağladığını duydum. Annesinin fitneye düşeceğinden korktum.” 239 Tirmîzî, Salât, 159; Ahmed bin Hanbel, Müsned, c. 3, s. 222
Zayıf, hasta ve işi olan kimseler de bu hükme tabidirler.
Hanbeliler dediler ki: Cemaatin durumuna göre İmamın namazı hafifletmesi sünnet olur.
Birinci rek'atte ikinciye nisbetle kıraati uzatmak:
Namazın sünnetlerinden biri de, ikinci rek'ate nisbetle birinci rek'attaki kıraati uzatmaktır. Her iki
rek'atta da aynı miktarda kıraatte bulunan kişi sünneti kaçırmış olur. İkinci rek'ati birinciye nisbetle
uzatan kişi mekruh işlemiş olur. Ancak cuma namazı bundan müstesnadır. Cuma namazında ikinci
rek'ati birinciye nisbetle daha da uzatmak sünnettir. Birinci rek'ati ikinciye nisbetle uzatmak demek,
daha fazla âyet okumak demektir. Ancak cuma ve bayram namazlarıyla cemâatin kalabalık olup
İmama yetişememe endişesi olma hâli bundan müstesnadır. Bu durumlarda ikinci rek'atleri birinciye
nisbetle daha da uzatmak sünnet olur. Bu hususta Hanefîlerle Şâfiîler görüş birliği etmişlerdir. Mâlikî
ve Hanbelîlere gelince onların bu husustaki görüşleri aşağıya alınmıştır.
Mâlikî ve Hanbeliler dediler ki: İkinci rek'ati zaman bakımından birinciye nisbetle kısaltmak
mendubtur. Cuma ve diğer namaz ayırımı yapmaksızın ikinci rek'atte birinciye nisbetle daha fazla
kıraatte bulunan veya her ikisini eşit kılan kişi,evlâ olan görüşe muhalefet etmiş olur. Şunu da diyelim
ki; Mâlikîler, sünnetle mendub arasında ayırım yapmamaktadırlar.
Kıyam esnasında ayak aralarını açık tutmak:
Namazın sünnetlerinden biri de: kıyam esnasında ayakların arasını birbirine bitişmeyecek kadar açık
tutmaktır. Fazla şişman olmayan kişilerin de ayak aralarını fazla açık tutmaları doğru değildir. Ayak
aralarındaki açıklığın ölçüsü mezheblere göre değişiktir.
Hanefiler dediler ki: Kıyamdayken ayak aralarında dört parmak kadar açıklık bulundurmak sünnettir.
Bundan fazla veya noksan tutmak mekruhtur.
Şafiiler dediler ki: Ayak aralarındaki açıklık bir karış kadar olmalıdır. Bundan fazla veya noksan
tutmak mekruhtur. Ayaklardan birini öne, diğerini geriye koymak da mekruhtur.
Malikiler dediler ki: Kıyamda ayak aralarını açık tutmak sünnet olmayıp mendubtur. Yine bunlara
göre ayakları birbirine bitiştirmemek ve örfe göre fazla miktarda açık bulundurmamak da mendubluk
açısından gereklidir.
Rükû ve secdede tesbih:
Namazın sünnetlerinden biri de kişinin rükû hâlinde “Sübhâne rabbiye'l-azîm”, secde halinde de
“Sübhâne rabbiye'l-a'lâ” demesidir. Sünnetin yerine gelmesi açısından kaç defa tesbih getirileceği
hususunda mezhebler arasında görüş ayrılığı mevcuddur. Ki bunu aşağıda ele almış bulunmaktayız.
Malikiler dediler ki: Rükû ve secde hâlinde tesbih çekmek mendub olup belirli bir lafzı yoktur. En
faziletlisi, yukarıda anılan tesbih lafzını okumaktır.
Hanefiler dediler ki: Sünnet, ancak üç defa tesbih çekmekle yerini bulur. Bundan daha az söylenmesi
hâlinde sünnet yerine gelmez.
Hanbeliler dediler ki: Mezkûr kalıbıyla tesbihte bulunmak vâcibtir. Bundan fazlasını söylemek ise
sünnettir.
Şafiiler dediler ki: Hangi tesbih kalıbıyla olursa olsun rükûda tesbihte bulunmakla sünnet yerine gelir.
En faziletlisi ise, mezkûr kalıptaki kelimeleri söylemektir. Bu tesbihi onbire kadar arttırmak daha
mükemmel olur. Yalnız İmamın, hiçbir şarta bağlı olmayarak üç defa tesbihte bulunması gerekir.
Bundan fazlasını yapmaksa, kendisine uyanların razı olması hâlinde uygun olur.
Malikiler dediler ki: Tesbihin belirli bir sayısı yoktur.
Namaz kılarken elleri dizlerin üzerine koymak:
Namazın sünnetlerinden biri de kişinin rükû halinde ellerini dizlerinin üzerine koyması ve bu arada
ellerinin parmaklarını ayrık tutmasıdır. Ayrıca erkeğin pazularını da yan taraflarından uzak tutmasıdır.
Zira Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Enes (r.a.) hazretlerine hitaben buyurmuşlar ki:
“Rükûa vardığında avuçlarını dizlerinin üzerine koy. Parmaklarını aç, kollarını da yan taraflarından
uzak tut.” 240 Nesâi, Tatbik, Bâb: 1.
Kadına gelince o, kollarını yan taraflarından uzak tutmayıp aksine daha da bitiştirir. Böylece örtünmesi
daha iyi olur. Bu hususta üç mezheb İmamı ittifak etmişlirdir. Mâlikîlere gelince onların bu husustaki
görüşleri aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Rükû hâlinde elleri dizlerin üzerine koymak ve pazuları böğürlerden uzak
tutmak sünnet olmayıp mendubtur. Parmakların birbirine bitiştirilmesi veya ayrık tutulması hususu,
namaz kılanın insiyatifine bırakılmıştır. Ancak dizlerini iyi tutabilmesi için parmaklarını ayrık tutması
gerekiyorsa öyle yapması îcâb eder.
Rükû esnasında sırtla boynu aynı düzeyde tutmak:
Namazın sünnetlerinden biri de sırtla boynu rükû esnasında aynı düzeyde tutmaktır. Zîrâ Peygamber
(s.a.s.) Efendimiz, rükûa vardıklarında sırtını dümdüz tutarlardı. Öyle ki sırtına su dökülseydi, su yere
akmayip sırtında dururdu. Yine buna ek olarak başla kuyruk sokumu kısmını da aynı düzeyde tutmak
gerekir. Çünkü Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, rükûda iken başını normalden ne yukarı kaldırır ne de
aşağıya eğerdi. Bu sünnet üzerinde mezheblerin görüş birliği mevcûdtur.
Secdeye ne şekilde varılacağı ve ne şekilde kalkılacağı:
Namazın sünnetlerinden biri de, secdeye varırken önce dizlerin sonra ellerin, daha sonra da alnın yere
konulmasıdır. Secdeden kalkarken de bunun aksini yapmak gerekir. Hanefîlerle Hanbelîler bu hususta
görüş birliği etmişlerdir. Şafiî ve Mâlikîlere gelince, onların bu husustaki görüşleri aşağıya alınmıştır.
Şafiiler dediler ki: Secdeden kalkarken dizleri ellerden önce kaldırmak, dizleri kaldırdıktan sonra da
ellere dayanarak yerden kalkmak sünnettir. Namaz kılan kişi güçlü biri de olsa, kadın da olsa yerden
kalkarken ellerine dayanması sünnettir.
Malikiler dediler ki: Secdeye varırken elleri dizlerden önce yere koymak mendubtur. Namazın son
rek'atine kalkarken de elleri dizlerden sonra yerden kaldırmak yine sünnettir.
Yalnız bu anlattıklarımız, özürsüz kimseleri ilgilendirmektedir. Zayıf olan veya mest giyen kişi,
secdeye varırken veya secdeden kalkarken bu kurallara bağlı olmayıp yapabildiği kadarıyla yetinir. Bu
hususta icma' vardır.
Secdede iken ellerin yere konulması:
Namazın bir diğer sünneti de kişinin secdede iken parmaklarını birbirine bitiştirip kıbleye yönelterek
avuçlarını omuz hizasına koymasıdır. Şâfiîlerle Hanbelîler bu hususta görüş birliği etmişlerdir.
Mâlikîlerle Hanefîlere gelince onların buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Secdedeyken elleri omuz hizalarına veya yakınlarına koymak mendubtur. Bunu
yaparken de parmakları birbirine bitiştirip kıbleye yöneltmek gerekir.
Hanefiler dediler ki: En faziletlisi, kişinin, yüzünü iki elinin arasına koymasıdır. Ama elleri omuz hizasına koymakla da sünnet yerini bulur.
Yine kişinin secdede iken karnını baldırlarından ayrık tutması, dirseklerini böğürlerinden uzakta
tutması, kollarını da yerden yüksekte tutması sünnettir. Meğer ki bunu yapmakla, bitiştiğinde namaz
kılan kişiye eziyet vermiş olmasın. Eziyet verdiği takdirde böyle yapması haram olur. Zîrâ Rasûlullah
(s.a.s.), secdeye vardıklarında karnıyla baldırlarını birbirinden uzak tutardı. Kadına gelince onun,
karnını baldırlarına yapıştırması, örtünmeyi sağlama açısından sünnettir. Bu hususta mezhebler görüş
birliği etmişlerdir. Yalnız Mâlikîler buna muhalefet ederek aykırı görüş beyânında bulunmuşlardır.
Yine vâcib miktardan fazla olarak itmi'nânda bulunmak da ittifakla sünnettir.
Malikiler dediler ki: Erkeğin secdede karnını baldırlarından, dirseklerini dizlerinden uzak tutması,
kollarını da böğürlerinden normal bir uzaklıkta tutması bütün namazlar için mendubtur.
Kıraati sesli yapmak:
İmamın ve tek başına namaz kılan kişinin akşam ve yatsı namazlarının farzlarının ilk iki rek'atlerinde,
sabah farzının ve cuma namazının her iki rek'atinde kıraati sesli yapması sünnettir. Mâlikilerle Şâfiîler
bu hükümde ittifak etmişlerdir. Hanefîlerle Hanbelîlere gelince, onların bu konuya ilişkin görüşleri
aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: İmamın sesli kıraatte bulunması vâcibtir. Tek başına namaz kılan kişi için bu
sünnettir. Tek başına namaz kılan kişi sesli kıraatli namazlarda dilerse kıraatini sesli yapar, dilerse
sessiz yapar. Ama sesli yapması daha faziletli olur. Sesli kıraatli bir namaza sonradan kavuşan, meselâ
cuma veya yatsı veya akşam veya sabah namazlarından birinin bir rek'atini kaçırdıktan sonra İmama
kavuşan kişi, İmamın selâm vermesinden sonra kalkıp da kılamadığı birinci rek'ati kaza ederken dilerse
sessizce kıraatte bulunur, dilerse seslice kıraatte bulunur. Sesli kıraatli namazlar ister edâ olarak ister
kaza olarak kılınsınlar, bunu kılan kişi yine dilerse sesli kıraatte bulunur. Dilerse sessiz kıraatte
bulunur. Sahîh görüş bu doğrultudadır. Meselâ yatsı namazını kaza olarak kılmakta olan kişi dilerse
sesli kıraatte bulunur. Dilerse sessiz kıraatte bulunur. Sessiz kıraatli namazlara gelince bunu tek başına
kılan kişi seçim hakkına sâhib olmayıp kıraati sessizce yapmak zorundadır. Meselâ öğle veya ikindi
namazını kılan kişi, sesli kıraatte bulunursa vacibi terk etmiş olur. Bunun vâcib olduğunu söyleyenlerin
görüşünü doğrulama açısından da sehiv secdesi yapması gerekir. İmama uyan kişiye gelince onun, her
halükârda sükût etmesi gerekir.
Hanbeliler dediler ki: Tek başına namaz kılan kişi, sesli kıraatli namazlarda dilerse sesli kıraatte,
dilerse sessiz kıraatte bulunabilir.
NOT: Değerli okucucular; Ben araştırmalarım da, Abdeste başlarken veya Namaza başlarken Niyet, kalple olur. Bu Niyet, Namaz Abdesti, Gûsül Abdesti, Teyemmüm Abdesti, Farz Namaz, Sünnet Namaz veya Nafile Namazlarda da aynıdır. Ben konu bölünmesin diye olduğu gibi yazdım. En doğru kaynak, hiç şüphesiz Kur'an ve Sünnet'tir. Bunun dışında alimler ve imamlar hata yapabilirler yani nadiren de olsa görüşlerinde yanlış bilgi verebilirler. Birde, bu temizlik ve namaz bölümlerinde yazmış olduğum Dört Mezhep İmamlarının görüşleri, yazmış olduğum tüm konularda tamamı, İmamlarımızın kendi görüşleri değildir bir kısmı yani kendilerinden sonra gelen, onları takip eden (öğrencilerinin) İmamların görüşleridir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ onlara Rahmet etsin. Bu notu yazmamdaki amaç, yanlış bilgi verip, gerek değerli imamlarımızı gerekse kendimizi zan altında bırakmamak içindir. Sizlere buradan tavsiyem eğer, tüm bu yazmış olduğum konularla alakalı, yanlış olduğunu düşündüğünüz veya bildiğiniz bir şey varsa, onu Kur'an ve Sünnet'ten araştırmanızdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ bize ve Tüm Müslüman kardeşlerimize dinimiz İslâm'ı doğru öğrenmeyi ve hayatımızın her alanında doğru uygulamayı nasib etsin İnşeAllâh. Allâhümme Amin.
Hâtime:
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.
O, her şeyin en iyisini bilendir.
Muvahhid Kullara Selâm Olsun.
Polat Akyol
NOT: KONUNUN DEVAMI VAR
KAYNAKLAR:
225 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 323-325.
226 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 325-326.
227 En'âm: 6/79.
228 En'âm: 6/162-163.
229 Buhârî, Ezan, III, 113; Müslim, Salât, 72; Ebû Dâvûd, Salât, 168.
230 Ebû Dâvûd, Salât, 119; Müslîm, Müsâfirîn, 201, 203.
231 Müslîm, Müsâfirîn, 201; Ebû Dâvûd, Sücûd, 7.
232 Müslim, Salât, 215, Neseî, Tatbik, 78.
233 Müslim, Salât, 194, 202-206; Tirmîzî, Mevâkıt, 82; İbn Mâce, İkâmet, 18. 29.
234 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 326-337.
235 Müslim, Salât, 52, 217-221; Tirmîzî, Mevâkît, 65; Nesâî, İftitah, 17-18; İbn Mâce, İkâmet, Bâb: 1, 20.
236 En'âm: 6/79.
237 En'âm: 6/162-163.
238 Görüldüğü gibi Mâlikîler'in kabul ettiği iftitah duası, Hanefî ve Şâfiîlerin kabul ettikleri duaların birleştirilmesinden ibarettir. Bu duanın kaynağı ve anlamı için
yukarıdaki Hanefi ve Şafiiler bölümüne bakınız.
239 Tirmîzî, Salât, 159; Ahmed bin Hanbel, Müsned, c. 3, s. 222.
240 Nesâi, Tatbik, Bâb: 1.