‘Yüksel:
Yüksek Lisans yapan kişi!’
Finalin adı belirlenmişti: Ömer,
Kütüphaneci Recep' e karşı!
Ömer, yorgun düşmüştü. Yine de
gözlerini rakibinden kaçırmıyordu. Sunucu:
"Evveet!
Geldik finale. Bir 'mâni'niz yoksa, finali bir 'mâni' ile başlatmak istiyorum!
Diploma alınca,
Evli evine; köylü köyüne!
Rakipler belirlendi,
Gidiyoruz finale! Ve alkışlarınızla
final müsabakası başlıyorrr!"
Taraftarlar:
"Hadi
Ömer abi... Kanımızı yerde koma Recep abii..."
Ömer
ve Recep yerlerini aldı.
Recep:
"Hadi
başla!"
Ömer:
"Önden
büyükler!"
Taraftarlar:
"Helâl
olsunn... Haklıı... Önce büyüklerr..."
Kütüphaneci Recep:
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Hayat üzerine geliyorsa bu ara,
Çıkar, yak bir cuğara.
Diploma yok Ömer'im,
Belki başka bahara!”
Haydee... Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Recep'in taraftarı:
"Oo...
Diploma yok... Seneye, seneye..."
Sıra Ömer'e geçti:
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Soruları
Recep ten aldım,
Önce
bir çay yapam.
Sınava
da çalışamadım,
Gidem
de rapor alam!
Haydee... Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Mühendislik taraftarı:
"Çay...
Rapor... Tıngır... "
Bu
dörtlük, hocalar arasında şüphe uyandırdı!
"Soruları
nereden bulmuş?”
“Recep
mi vermiş?”
“O
nereden biliyormuş?"
Hocalar,
arada bir kütüphanede çalışırdı. Sınav kâğıtlarını da orada hazırlardı. Recep
de, sohbet etme bahanesiyle yaklaşıp sorulara göz atardı. Öğrenciler, Recep'i
yoklar; aklında kalanları ağzından kaçırırdı. Beş puan uğruna, hocasını
kovalayan bu adamlar için; zahmetsiz bir işti!
Salona
çöken bu havayı dağıtmak gerekiyordu. Recep, ikinci mânisine girdi:
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Termoyu üç kere almışsın,
Madeni beş kere!
Okulu bitiremeden,
Alacaklar askere!
Haydee... Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Recep'in taraftarı:
"Termo...
Maden... Yürü askere..."
Recep,
belden aşağı vurmuştu!
Ömer,
vereceği cevapla yıkılmadığını göstermeliydi. Telleri, ikinci kez titretti:
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Aradığımızı bulamıyoruz,
Kütüphaneci Recep!
Çalınan kitapları,
Ödeyebilecen mi acep?
Haydee... Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Mühendislik taraftarı:
"Kitaplar...
Acep..."
Atışma
epey sürdü!
Yorgunluk
baş göstermişti. İki rakip de sandalyelerinden düşmek üzereydi.
Sıra
'onuncu' mânilerdeydi!
Recep;
uyanabilmek için kafasını sağa, sola oynattı.
O
da ne? Yüksel'i gördü.
Üniversite sözlüğünden bir kelime!
Yüksel: Yüksek lisans yapan kişi!
Tez
çalışmasına başladığında, kaynak kitap alıp ortadan kaybolmuştu. Recep,
günlerce kitabın yolunu gözlemişti.
Artık
avı elindeydi. Bir yere kaçamazdı. Fakat mani dışında konuşursa eleneceğini de biliyordu.
Bir mâni ile Yüksel'e seslendi:
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Ne Şam'ın şekeri,
Ne güzelin Arap'ı!
Kaç sene geçti?
Getir ulan şu kitabı!
Haydee... Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Tıngır, mıngır! Tıngır, mıngır!
Yüksel,
sanatçının kendinden bahsettiğini anladı. Yerinden kalkıp kapıya yöneldi.
Recep, buna izin veremezdi. Kapıdan çıktığı anda bir daha onu bulamayacağını
biliyordu.
Sahneden
aşağı atladı. Basamaklarda Yüksel'i enseleyip kollarını arkada birleştirdi. Gözaltı
usulü!
"Ahh
kolum! Abi, yapma gözünü seveyim!"
"Nereye
ulan böyle?"
"Tuvalete
gidiyordum abi! Vallahi ahh!"
"Yalan
söyleme? Kaçacaktın değil mi?"
"Abi,
kalkmama izin ver. Bak, rezil oluyoruz."
"Olmaz.
Kaçarsın!"
"Yeminle!
Kaçmayacağım."
Recep,
Yüksel'in kollarını gevşetti ama bırakmadı.
Yüksel:
"Âşık
oldum abi!"
Taraftarlar:
"Yaa!"
Recep:
"Ee?"
Yüksel:
"Onun
da bende gönlü varmış!"
Taraftarlar:
"Yaa!"
Recep:
"Ee?"
Yüksel:
"İş
ilerledi tabi! Aileler tanıştı. Birbirimize gittik, geldik. Bu yaza düğünüm
var! Seni de bekliyorum."
Taraftarlar:
"Helâl
olsunn... Mutluluklarr..."
Yüksel:
"Sağ
olun! Darısı başınıza."
Taraftarlar:
"Âmin...
İnşallah..."
Recep:
"Allah
mesut etsin! Yüksek Lisans ne oldu?"
"Ne
yükseği abi! Zengin karı aldım. Bundan sonra kaleme de deftere de tövbe!"
"Burada
ne işin var peki?"
"Tez
yazmayacağımı söylemeye gelmiştim, demez olaydım. Yemediğim laf kalmadı!"
"Hocan
haklı oğlum! Öğrencisine o kadar zaman harcadı. Sen ne yaptın? Zengin karıyı
bulunca vınn!"
"Biraz
öyle oldu!"
"Kitap
nerede?"
"O
hengâmede kaybettim!"
"Yapma
be!"
"Kusura
bakma!"
"Tamam
ulan! O da, benden sana düğün hediyesi olsun."
"Sahi
mi? Aslan abim benim!"
"Sahi
ya!"
"Oğlum
olursa senin adını vereceğim!"
"Yapma!
Ağlatacaksın beni."
Taraftarlar:
"Ayy...
Çok tatlıı..."
Sunucu:
"Vee...
Rakibinin sahneden inmesiyle kazanan... Mühendislik oluyoor!"
Mühendislik taraftarı:
"Şampiyon
Ömer... Şampiyon Ömer..."
Yüksel:
"Üzülme
be abi! Eğlenmene bak."
Recep:
"İade
edilmeyen kitap oldu mu, gözüm kararıyor. Bana bir yarışmaya mâl oldu!"
Dereceye
girenler sahneye çıktı!
Üçüncülük
ödülü; uzatmalarda kaybeden Mimarlık öğrencisi, Dübel Mecit'e verildi. Bir
haftalık yemek fişini dekanın elinden aldı.
Fotoğrafçı:
"Gülümseyin!"
İkincilik ödülü; sahneden inerek finalde kaybeden Kütüphaneci Recep'e verildi. Ödülü kitap setiydi. Recep seti inceledi: ‘Yeteneksiz! Sanat Sanayi! Komşunun Çocuğu! İki Yazar ve Üçüzleri! Anne Senaryosu!’ bunlardan bazılarıydı.
"İyi de kardeşim; ben bunları
kütüphanede getirip, götürürken okudum. Şu an zarardayım!" Fotoğrafçı:
"Recep abi, dekan hanım ile bir poz
alabilir miyiz?"
"Tabi hayatım!"
O esnada, Rektör salona girdi.
İngiliz Edebiyatı hocasını kovalamaktan nefes nefese kalmıştı.
"Yetiştim
mi?"
Sunucu:
"Yetiştiniz rektörüm, buyurun!"
Birincilik Ödülü, Mühendislik'ten
Ömer'indi. Ödülü ise, istediği bir dersin final sorularıydı. Onun için asıl
ödül, toplum önüne çıkıp bir şeyler başarmaktı. Mutluydu! Fotoğrafçı:
"Ömer abi, rektör ile bir fotoğrafınızı
alabilir miyim?"
Ömer, rektörün beyazlamış saçlarına baktı.
O, göreve başladığında; Ömer yedinci yılını kutluyordu.
"Gülümseyin!"
Ömer:
"İki seneye kalmaz mezun olurum
rektörüm!"
Rektör:
"Güzel şaka!"