Yazmak için şehri en baş edilmez sokak ve yokuşlarında dolaşıyorum bir sokak başındayım şimdi hep bahçeler içinde evlerin olduğu bir sokaktan geçiyorum ,  ve çeşit çeşit ağaçlar konuşmak için kah yaklaşıyoru , kah uzaktan merhaba diyorum . İlk kez gördüğüm adını sorduğum ağaçlardan biriydi erguvan , birini bırakıp diğerine başlıyordum o kadar saatin nasıl geçtiğini anlayamadım vedalaşması kolay olmadı ağaçlardan , yol boyunca erguvanları daha çok yazmalı daha çok konuşmalıyım dedim , o cazibe rengini sıcak gülüşlerini esrarlı kuşatıcılığını tarihçesini iyice ayrıntılarına kadar  bilmeliyim .Başka bir sokaktan geçiyorum teknolojinin ve çağdaş mimarinin örnekleri olan bir sokak beton ve metalden demirden mermerden duvarlar , evler , binalar .Hiç biri benimle konuşmuyor bir türlü dialog kuramıyorum oysa kendi mimarimizin tarihsel seyrini yorumlayabilseydik ne kadar sıcak bakacaktı evler binalar , bir şeyler eksik bu ileri teknoloji ürünü hayran bırakıcı binalarda , niye ürkütücü geliyor güven vermiyordu niçin yakın hissedemiyorum kendime , garip çok garip diyordum . Bu büyük şehre yeni gelmiştim bu kadar çabuk yorulacağımı düşünmemiştim bir parkta oturmak için yer aradım emekli olduğunu düşündüğüm bir vatandaşın yanında boş bir yer bulmuştum selamlaştık yabancı olduğumu fark edince konuşmaya başladık şehirde olmak mı iyiydi köyde kalmak mı ? her iki konunun olumlu olumsuzluklarını ve doğru olması gerekenleri üzerinde durduk .Benim doğduğum köyde evlerin duvarları kerpiçtir samanlı çamurdandı , ev yapmak için kerpiç imalatını yine köylü kendi yapardı , bildiğimiz toprak çamur yapılır üzerine saman katılır ve kalıplara dökülürdü , dökülen kerpiçlerin önem ve özelliğidir yaz-kış çatısız toprak evlerimizi ısıtır olması .Evlerimiz kerpiçten di ama sımsıcak bize örtü olur mutlu eder bizi bir arada tutmasını bilirdi , biz her kerpicin kıymetini bildik kerpiçlerde bizim kıymetimizi , evlerin damları da sert çamur topraktandı ,loğ dediğimiz silindir sert bir taşın ileri geri sürülmesiyle sertleşirdi , elektrik yoktu gaz lambası veya çıra ya da idare dediğimiz aydınlatmaların akşam ve gecelerimizin ışığı oldular , gecelerimizin sırdaşı ve yoldaşıydı , çıranın isi siner yapışır adeta evlerimizin duvarlarına. Ahh ..evin içinde o taş ocağın keyfini bilemezsiniz tezek ya da kuru çalı-çırpının yandığı ocağın  , yüzünüzden başlayarak tüm odaya yayılan sıcaklığı sevgiyle ruhumuza akar iliklerimize kadar ısınırdık uzun kış gecelerinde ve sabahın ayazında .Evlerin içindedir odaların birinde büyük baş hayvanların doymuş ve dinlenmiş sesleri hiç yadırganmaz her ev kendi hayvanları ile iç içe yaşar taze sağılmış süt bakraçlarını görürsünüz . Evlerimiz bizden ruhumuzdan bir parçaydı hiç küsmedik aramız bozulmadı hep çok sevdik ,yakınında derenin kurbağa sesleri bahçenin her akşam müdavimi olan tesbih böcekleri ile dolunay olan gecelerin rengini bugün olmuş hatırladıkça aynı duyguları yaşarım . Ama şimdi bu şehirde bu cinnet kalabalığın içinde taş beton demirden çelikten inşa edilmiş binaların arasında sıkıştım kaldım .Benim doğduğum köyde nar ağaçları...payam...ceviz...dut ağaçları ..kavak söğüt ağaçları ..böğürtlenler...bağlar bahçeler bostanlar yemyeşil ve biricik hayat kaynağımız fırat'ın coşkulu suları akardı yanı başımızda . Ben sürekli konuşuyordum emekli olan kişinin benim bu kadar canlı içten samimi anlatışımı soluksuz dinlemiş olmalı ki sessizce dikkatini bana vermişti .Günümüz şehirleri bize yabancı gibi bakıyorlar farklı dünyaların insanlarıymışız gibi aramızda ortak bir dil ortak bir kültür his duygu inanç mimari stil olmadığını karşılıklı fark ediyoruz , ne kadar uç noktalara bırakılmışız ve hiç te yakın değiliz birbirimize .Adeta yabancı zihin ürünleri ile kuşatılmış şehirlerin insanı olmak ve her gittiğim şehirde bir yabancı muamelesi görmek acı veriyor bana .Elinden oyuncakları alınmış çocuklar gibi hissediyorum kendimi  , az önce yuvasına dönen bir güvercinin yavrularıyla olan sevgisini görmüştüm ,  zihnim birden başka duygulara kaydı  , sevgi meğer insanla sınırlı değildi her canlı-cansızında o kadar yaygın ki bu sevgi hayretle  ilgi duymuştum , düşündüm canlı-cansız her şey kendi iç dinamik kanunlarına göre tepkiler veriyor ve bunda bir sapma yok ama insan da var .Yağmur başladı konuşmam kesildi yanımdaki adam hazır gelmiş şemsiyesini açtı oturdu , ben de izin isteyerek kalkmıştım , ıslanmaya hazır gövdemi yağmura bırakıyorum bulutların altına ıslak sokaklarda ağır ağır yürüyerek otobüs durağına kendimi atıyordum ..


06.08.2018 / üsküdar

mustafa kaya

( Şehre Yabancı Olmak başlıklı yazı cirik tarafından 26.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.