İhbarı dünün, matemin bir de mavi yolculuğun…

 

İfşası iksirin ve sırların elbet duaların da gücü yakamdan düşmeyen nice satır nice acı nice umut baloncuğu…

 

Koptu kopacak o pamuk ipliği hani yüreğimle bağlandığım hayat yolculuğum belki de mezarın en alası, sessizliğe gömüldüğüm ömre atıfta bulunduğum bir şiir iken içine sığındığımız mezarım…

 

Karanlıklarımda saklı yaralarım ve yamaladığım düşlerim aman vermeden ve ima etmeden kötülüğü elbet göz çukurlarında yorgun yılların hala asılı kalmak tepeye düş örüntüsü bellediğim sözcüklerin kâh üşüttüğü kâh unutulduğu cereyanda.

 

Mukavvadan bir kimlik belki de sancılı mevsimin kürediği bir ikindi vakti s/özlendiğim her dua anne yarısı yüreğimle sevmeyi en çok sevdiğim bir o kadar beni bana sunan nar yüklü gezegen giz yüklü elem dolduruşuna gelmeden iblisin isyan etmeyi aklımdan dahi geçirmezken.

 

Ruhun rabıtası.

 

Aşkın şahikası.

 

Özlemin faturası.

 

Şimdi olmayı unutup dünün mısraında saklı kaldığım bir beynamaz şiiri daha gönderip sonsuzluğa Hak kapısına ulaşmak adına iman gücümle şerh düştüğüm bitmeyen bir mevsim belki de çoktan öldürdüğüm nefsim nefesimi alıp vermenin dahi sırrına ve mucizesine vakıf aklımın radarlarına takılan bir kuş kafesi içine sığındığım o lahit öykündüğüm illa ki huzurun katmanlarında çırpınan varlığım.

 

Son olmanın mecazi firarıydı aşk belki de cennetten kovulan sair duygu ile yola çıkıp hayatı cennete çevirmek adına kimi zaman şeytan kılığında bir rüzgar içimizi boşaltan ve kafi bulmadığımız her ne ya da kimse sofuların eşlik ettiği bir törenle yeniden başa aldığımız ömrün sihrine vakıf bir ölümlü m/eziyetinde yola düştüğümüz.

 

Saçları örülü madem hayatın şimdi tarayalım her ağaran teli sonra da baştan örelim kehanetleri.

 

Sözcüklerden gücümüz ve satılmış ruhlardan köşe bucak kaçtığım elbet düşler de farazi gerçekler artık neyin gerçek neyin hayal olduğuna bizzat melekler karar verecekken.

 

Sözcüklerim yumak gözleri ise yumuk yumuk acıların ve o küçücük gözetleme deliğinden hayatın resmini çektiğim.

 

Kanayan parmaklarım.

 

Ağdalı aşklar ve sözcükler elbet ar damarı çatlamadan yaşamayı şiar edinen kimse başımız gözümüz üstüne.

 

Sefil varlıklar ve sakil yollar her düşün pençesinde can çekişen gerçekler hala da saklı tuttuğumuz bir kuru canımız Allah’a emanet.

 

Yolculuklar biriktiriyoruz belki de ve hummalı yol çalışmaları artık kimse diğerinin mezarını kazan bol keseden sayıp sövüyoruz sevdiğimizi sanıp kandırıyoruz sözüm ona kâinatı.

 

Kanmakla kandırmak ayrı fiiliyatlar en çok da içre yolculuk ve dış ses sürekli kem küm ederken…

 

Bir farkındalıksa edindiğimiz.

 

Bir sitemse boş verdiğimiz.

 

Sarı benizli imgeler semt pazarında ve satırlar adeta boşa düşmüş vatandaş gibi aidiyet duygusunu zorluyor.

 

Hangi sözcüğü nereye eklesek ki? Yoksa göze mi geldik işin özü gözümüz kaldı mazide.

 

Yola döktüğümüz asfalt adeta biçimlenen satırlarda göz gezdirdiğimiz nice duygu ve atıfta bulunmak mevsime en çok da töhmet altında bırakırken birbirimizi…

 

Yaşamak hiç mi hiç bu kadar zor olmamıştı hani.

 

Sevgiyi de çarçur ettik madem işin yoksa baştan sev kendini.

 

Artı parantez ise aşkın ilahı elbet özlemi kardığımız imkânsızlığı işaretlediğimiz.

 

Güven telkin eden sesi dostluğun peşine düştük bir kere madem ve yakasından düşmediğimiz.

 

Bayrak açacaksak kötülüğe bakalım gücümüz yetecek mi?

 

İdmanlıyız acılarda en çok da iman gücümüzle imha etmekse kötüyü ve kötülüğü…

 

Dilimiz dolanmadan sevip gözümüzü de kaçırmadan seyrettiğimiz bir çağ yangını olsa olsa ve su yerine benzin döktüğümüz…

 

Sözcükler yanık kokarken.

 

Harladığımız her duyguda kendimizi kolladığımız.

 

Kimi zaman kendimiz olmaktan çıkıp kayda değer bir insan olmanın şerefine de nail olamadığımız…

 

Yaşamak hiç bu kadar zor olmamıştı hani en çok da yazarken hissettiğimiz o güven ve inanç duygusu ile pekişen ruhumuza yeni bir şans daha tanırken Mevla.

 

Acısı da aykırılığı da hüznü de içinde saklı üstelik sessizce sevip dua ederken…

 

 

 


( Ekimin Güncesine Dair Sözcükler... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 30.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.