İnsani değerlerimizi ihtiva eden
yazılarıma devam edeceğim.Bu tür konuları işlemeye çalışacağım.Sabah evden
çıkarken çocuğumuza sakın çok koşup terleme hasta olursun,karşıdan karşıya
geçerken trafik kurallarına uy,Allah göstermesin kaza geliyorum demez,demiyor
muyuz.Ben arabamla uzun yola yalnız çıkıyorsam hatun; arkada seni bekleyenleri
unutma diye tembih eder. Bu tembihler birbirimize sahiplendiğimizi
gösterir.Olması gerekende budur.Bende köşemden bunlara benzer hatırlatmalarım
olacaktır.Bu konularımdan biriside Adaleti sahibine bırakmak.Derviş misali
…Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek.Önceki yazımda sabrı işlemiş …sabırla koruk
helva olur demiştik.
Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir.
Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak,
varlıktan vazgeçecektir.
Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür
süslerden arınması
gereklidir.. .
Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder,
soluğu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip
etmektedir. Başının sağ kısmı
tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı
yağız,
bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.
Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat
atarak:
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.
Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.
Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses
çıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.
Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
'Kabak aşağı, kabak yukarı.'
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki,
gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.
Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge
için yerleştirilmiş
uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır.
Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.
Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir
sahibi var. O gücenmiş olmalı!