Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 29.10.2020
Okunma Sayısı : 1259
Yorum Sayısı : 9


16 Mart 1920 de İstanbul'un resmen işgal edilmesi ve Osmanlı Meclis-i Mebusanının kapatılması, milletvekillerinin pek çoğunun Malta Adasına sürülmesi üzerine Ankara'da bulunan Heyet-i Temsiliye 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisini açmış ve bu ilk meclis ''Egemenlik Kayıtsız şartsız milletindir.'' İlkesini benimsemişti.  İşte bu olay aslına bakılacak olursa Cumhuriyetin ilanı idi ama henüz ortada bir anayasa yoktu ve haliyle '' Devletin yönetim şekli Cumhuriyettir'' Diye bir madde de söz konusu değildi.

20 Ocak 1921 de bu meclis, tamamı 23 maddeden oluşan bir anayasa yaptı ama bu anayasada da devletin yönetim şeklini açıklayan bir madde yoktu. Çünkü henüz sultan da saltanat da varlığını devam ettirmekteydi.

1 Kasım 1922 de Saltanat kaldırıldı. Ancak hâlâ devletin yönetim şekli açıklığa kavuşmamıştı her ne kadar uygulama cumhuriyet olsa da.

Bu ilk Meclis 24 Temmuz 1923 de Lozan Antlaşmasını imzalamış ve Yeni Türk Devletinin sınırları çizilmişti lakin yine devletin yönetim şekli belli değildi.

Evet, Lozan Antlaşması adeta bir dönüm noktası oldu. Zira milletvekillerinden önemli bir kısmı Lozan Antlaşmasının bir zafer değil hezimet olduğunu düşünüyorlardı.  Öyle ki  bu  milletvekillerinden Lazistan( Rize) mebusu Ali Şükrü mecliste Lozan Antlaşmasını çok sert bir şekilde eleştirmiş, bu eleştirilerden sonra Mustafa Kemal ile aralarında sert bir diyalog yaşanmış ve sonuçta her ikisi de tabancalarına el atmışlar ve araya girenler zorlukla büyük bir olayı önlemişlerdi ama kısa süre sonra Ali Şükrü Bey, Mustafa Kemal'in muhafızı Topal Osman tarafından öldürülmüştü.

Kısaca söylemek gerekirse özellikle Lozan Antlaşmasından sonra mecliste Mustafa Kemal ve hükumete karşı sert bir muhalefet başlamıştı.

Hükumet günümüzdeki gibi oluşmuyordu o ilk dönemlerde. Yani devlet başkanı bir başbakan atıyor, o da birlikte çalışacağı bakanları atıyor değildi. Bakanlar meclis içinde milletvekillerinin oyu ile belirleniyordu.  Böyle olunca da meclis, bakanlar kurulundan çok daha güçlü konumda olduğu gibi mevcut bakanlar kurulu da uyum içinde çalışan milletvekillerinden oluşmuyor, farklı eğilimleri olan insanlardan oluşan ve birlikte çalışmaları oldukça zor olan bir bakanlar kurulu oluştuğu gibi meclis, bakanlar kurulunu bazen çalışamaz hale getiriyordu. Bunun bir an önce çözülmesi gerekiyordu.

Yukarıda belirttiğim durum 1923 yılının Ekim ayında bir hükumet krizinin doğmasına sebep olmuştu. Bu krizin önüne geçmek ancak Cumhuriyetin ilanı, böylece yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden ayrılması ile mümkün olacaktı. Yani Kuvvetler Birliği yerine Kuvvetler Ayrılığı ilkesini hakim kılmakla...

Mustafa Kemal 25-26 Ekim akşamı hükumeti Çankaya'da toplayarak hükümetin istifa etmesi gerektiğini bu şartlarda ülkenin idare edilemeyeceğini söyledi. Mustafa Kemal, hükümet bunalımının ülkeyi Cumhuriyet rejimine götüreceğini düşündüğünden Fethi Bey ve arkadaşlarından meclisin kurmak için çabalayacağı yeni hükümette görev almamalarını da istedi. Aslında,  Mustafa Kemal, rejimin Cumhuriyet olduğunun tescil edilmesini, oluşturulacak olan Cumhurbaşkanlığı makamına kendisinin seçilmesini istiyordu. Bu şekilde ülke yönetiminde daha etkin olacak ve yapmak istediği reformlar için daha güçlü bir konuma gelecekti.

Ertesi gün Fethi Okyar istifa etti. Meclisteki muhalefet yeni hükümet kurmaya çalıştı ancak bu çabalardan her hangi bir sonuç alınamadı. Bu gelişmeler ülkede bir hükümet krizini gösteriyordu.

28 Ekim 1923 Akşamı bir grup arkadaşıyla Çankaya'da yemekte buluşan Mustafa Kemal, gece İsmet İnönü'yü misafir etti ve onunla başbaşa kalarak cumhuriyetin ilanı ile ilgili meclise sunulacak anayasaya eklenecek yeni maddeleri belirledi. 29 Ekim günü meclise sunulacak anayasa maddesi değişiklikleri şu şekildeydi:

Birinci maddeye "Türkiye Devleti'nin şekl-i hükûmeti Cumhuriyettir" cümlesi eklenecek,

İkinci madde; "Türkiye Devletinin dini İslâm, resmî lisanı Türkçedir"

Dördüncü madde; Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, hükümetin ayrıldığı idare konularında Bakanlar Kurulu vasıtasıyla yönetir.

Onuncu madde; Türkiye Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir.

On birinci madde; Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla gerekli gördükçe Meclis'e ve Bakanlar Kurulu'na başkanlık eder.

On ikinci madde; Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından ve meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar, Başbakan tarafından ve yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından hepsi birden Meclis'in onayına sunulur. Meclis toplantı hâlinde değil ise, onaylama Meclis'in toplantısına bırakılır.

29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Partisi Grubu saat 10.00’da Fethi Okyar başkanlığında toplanmış ve Bakanlar Kurulu oluşturulamamıştır.

Atatürk’ün sorunu çözmek için verdiği önerge kabul edilmiş ve Kemalettin Sami Paşa'nın, Mustafa Kemal'in toplantıya davet edilmesi önergesi kabul edilerek toplantıya çağrılmıştır. 


Atatürk; ”Görüşmeler sırasında Çankaya’da evimde bulunuyordum. Kemalettin Sami Paşa’nın önergesinin kabul edilmesi üzerine toplantıya davet edildim. Toplantı salonuna girer girmez doğruca kürsüye çıktım ve şu görüş ve teklifi ortaya attım:'' Efendiler, hükümet üyelerinin seçiminde, fikirlerde karışıklık olduğu ve görüş birliği sağlanamadığı anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar müsaade buyurun. Bulacağım çözüm yolunu arz ederim” Dedi.

Bu öneri Fethi Okyar tarafından teklife sunulmuş ve kabul edilmiştir. Bunu üzerine saat 13.30’da Fethi Okyar başkanlığında yapılan toplantıda,  Atatürk; “Muhterem arkadaşlar. Halletmekte müşkülata uğradığımız meselenin sebep ve illeti bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanaatindeyim. Kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir. Yüksek heyetiniz bu müşkülün halline beni memur ettiniz. Ben de bundan ilham alarak, düşündüğüm şekli tespit ettim. Onu teklif edeceğim. Teklifim kabule mazhar olursa, kuvvetli ve birbirine kaynaşmış bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için bir amaç olan Anayasa’nın bazı noktalarını açıklığa kavuşturmak lazımdır. Teklifim şudur: Türkiye Devletinin Yönetim şekli Cumhuriyettir.” 
 
Daha sonra kanun teklifinin görüşülmesine geçildi.

Saatler 18.00 i gösterdiğinde Antalya Milletvekili Rasih Kaplan Hoca; “Din bakımından da en uygun hükümet şekli Cumhuriyet’tir. Yaşasın Cumhuriyet”. Sözleri ile görüşünü belirtti. 

Meclisin en yaşlı üyesi İstanbul milletvekili Abdurrahman Şeref Bey “Hükümet biçimlerini birer birer saymak gereksizdir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sonuç, bu cumhuriyet demektir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad kimilerine hoş gelmezmiş, varsın gelmesin.” Dedi


Bu konuşmalardan sonra Başkanlık kürsüsünde oturan Başkan Vekili İsmet İnönü Meclis'e; Anayasa’da yapılacak değişiklikler ile ilgili tasarının öncelikle ve derhal görüşülmesini teklif etmiştir. "Kabul!" sesleri üzerine, tutanak okunmuş ve teklif görüşülmüştür. Kanun, birçok konuşmacının "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla mecliste bulunan 158 milletvekilinin tamamı olumlu oy vererek teklif kabul edilmiştir. 

Meclis Başkanı Çorum Milletvekili İsmet Eker sonucu; “Tasarı oy birliği ile kabul edilmiştir”. Sözleri ile açıklamıştır. Cumhuriyet ilan edildiği saat 20.30’da Ankara sokakları coşku ile dolmuştur. Türkiye, artık bir Cumhuriyet Devleti olmuştur.

Bilahare, Cumhurbaşkanı seçilmesi için Meclis'te oylamaya geçilmiştir. Başkanlık kürsüsünde oturan İsmet İnönü, saat 20.45’de sonucu Genel Kurul'a; "Türkiye Cumhurbaşkanlığı için yapılan oylamaya yüz elli dokuz kişi katılmış ve Cumhurbaşkanlığına yüz elli sekiz üye, oybirliği ile Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ni seçmişlerdir." Sözleri ile açıklamıştır. Çekimser kalınan tek oy Atatürk’ün kendi oyu olmuştur. 

42 yaşında “Yaşasın Gazi. Yaşasın Mustafa Kemal Paşa” sesleri ile artık Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanı olmuştur. Atatürk, mecliste yaptığı konuşmada: "Saygıdeğer arkadaşlar, dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında, saygıdeğer milletimizin gerçek uyanıklığına ve şuurluluğuna değerli bir belge olan Anayasa’nın bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulmuş olan özel komisyon tarafından yüksek hey'etinize teklif edilen kanun tasarısının kabûlü dolayısıyla, Türkiye Devleti'nin zaten bütün dünyaca bilinen, bilinmesi gereken mahiyeti milletlerarası adıyla adlandırıldı. Bunun tabiî bir gereği olmak üzere bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis Başkanlığı'nda bulundurduğunuz arkadaşınıza, yaptırdığınız bu görevi, Cumhurbaşkanı ünvanı ile yine aynı arkadaşınız, bu âciz arkadaşınıza tevcih ediyorsunuz. Bu münasebetle şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, samimiyet ve güveni bir defa daha göstermekle, yüksek değerbilirliğinizi ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce hey'etinize gönlümün bütün samimiyeti ile teşekkürlerini arz ederim. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.''

Evet, böylece 29 Ekim 1923 de Meclis tam sayısı olan  334 Millet vekilinden o gün mecliste bulunan( Çağırılan )  158 inin oyu ile oy birliği ile Cumhuriyet ilan edilmiştir. 

Yani TBMM milletvekili tam sayısının %47.3 ünün oyları ile ve bu %47.3 ün oy birliğiyle ilan edilmiştir Cumhuriyet. 

Üye tam sayısının %52.7 si mecliste değildir oylama yapıldığı anda. 

Geri kalan 176 Milletvekili de mecliste olsaydı Cumhuriyet yine ilan edilir miydi? Allah bilir. Ancak bu 176 milletvekilinin mecliste cumhuriyetin ilan edileceğinden haberleri bile olmamıştır. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk bu hususu daha sonra bizzat kendisi Nutukta şöyle anlatmıştır: 

 “Efendiler, Cumhuriyet ilânına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü onların da aslında ve tabiî olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Halbuki o sırada Ankara'da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyetin ilân edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar”. ( Kaynak: Nutuk.)

Bu 176 millet vekili 29 Ekim 1923 de mecliste olsalardı cumhuriyet ilan edilmeyecek miydi? Elbette hayır. Saltanatı kaldıran bu insanlar elbette cumhuriyetin ilanına da evet diyeceklerdi. O halde neden mecliste değildiler?  Neden Meclis, üye tam sayısı ile ya da en azından üye tam sayısının çoğunluğu olan 173 Millet vekili ile değil de 158 ( Veya 159 ) Milletvekili ile toplandı? Neden Cumhuriyet üye tam sayısının çoğunluğu ile değil de azınlığı ile ilan edildi?  İşte burası henüz aydınlığa kavuşmamıştır. 

Evet, bugün Türk Milletinin tabiat ve şiarına yani karakter ve adetlerine en uygun yönetim biçimi olan Cumhuriyetimizin ilanının 97. Yılını kutluyoruz. 

Ben kendi adıma dünyadaki en iyi yönetim şekline kavuşmuş olmanın mutluluğu ve huzuru içinde bizlere emeği ile, teri ile, kanı ile verdiği bir mücadele sonucunda hem bağımsız bir devlet, hem de en ideal yönetim şekli olan cumhuriyeti kazandırmış olan başta Atatürk olmak üzere herkese sonsuz sevgi ve şükranlarımı sunuyorum.

Bugün  Cumhuriyet sayesinde kul olmaktan kurtulup birey olma mutluluğu(!) yaşayanlara, ümmet olmaktan kurtulup millet olma bahtiyarlığına eren bahtiyarlara(!)  diyebilecek bir şey bulamıyorum. Allah'a kul, resulüne ümmet olmak bazı insanları bu kadar irrite eden bir şeyse onlara ne diyebilirsiniz ki ''Allah ıslah eylesin.'' den başka. 

Bugün eğer fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir nesil yetiştirdiğimizden eminsek, bugün Cumhuriyetimizi gerçek manada kimsesizlerin kimsesi yapabilmişsek, biliniz ki Cumhuriyet ilelebed payidar kalacaktır. Ama böyle bir nesil yetiştirememişsek, ''Cumhuriyet Fazilettir'' Deyip de onu kimsesizlerin kimsesi yapamamışsak şapkayı önümüze koyup '' Nerede hata yapıyoruz?'' Diye sorgulamamız lazımdır.


Evet, tekrar kutlu olsun tüm ülkeme Cumhuriyet.  Daha nice yıllara daha güçlü bir şekilde ulaşmak dileklerimle.

*********************
RESİMLER

Alt soldaki resim 20 Rebiulevvel 1342 Tarihli ( 30 Ekim 1923 ) Açık Söz Gazetesinden. Gazete haberinde: ''Büyük  Millet Meclisi Şekl-i Hükümetimizin Cumhuriyet olarak ilanına karar verdi. Gazi Paşa Hazretleri müttefiken Reis-i Cumhur.''Yazıyor

Alt sağdaki resim ise Karagöz mizah dergisinden. Mustafa Kemal, üzerinde Cumhuriyet, altında '' Hakimiyet milletindir'' yazılı tahta doğru merdiven basamaklarını adımlarken arkasında ise Meşrutiyet dönemlerinin meşhur sloganı olan Hürriyet, adalet, musavat ( eşitlik) yazıları üzerinde olan insanlar geliyor ve Karagöz de bu manzarayı seyrediyor. 

( Uzun İnce Bir Yol : Cumhuriyet başlıklı yazı Sami Biber tarafından 29.10.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.