Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 5.11.2020
Okunma Sayısı : 1397
Yorum Sayısı : 9
Günün Yazısı

Bu Yazı 6.11.2020 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
İŞGAL ALTINDAKİ İSTANBU'DA SALTANATIN KALDIRILMASI--1. BÖLÜM--

1. FASIL: SALTANATIN KALDIRILMASI ÖNCESİ

Bundan 98 sene evvel 1 Kasım 1922 de Saltanat kaldırılmıştı. Ancak yine bilindiği üzere saltanatın merkezi İstanbul 6 Ekim 1923 e kadar İtilaf Devletlerinin işgali altındaydı.  Bu durumda işgal altındaki İstanbul'da saltanatın kaldırılması ilginç bir konu olsa gerek değil mi?  Yani efendim bugün elimden geldiği, dilimin döndüğü kadar Saltanatın kaldırılmasını, işgal altındaki İstanbul'da bu olayın nasıl yürütüldüğünü ve yankılarını anlatmaya çalışacağım.

Tarih biliminde kronoloji aslında çok çok önemlidir. Maalesef pek çok kez kronolojiyi yani takvim bilimini bilmediğimiz için pek çok olayı birbirine karıştırırız ve bugün hâlâ pek çok vatandaşımız mesela Nene Hatun'u Kurtuluş Savaşımızın bir kahramanı zanneder. Oysa değildir. Onun kahraman olduğu savaş 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, diğer adıyla 93 Harbidir.   

Yine pek çok vatandaşımız Çanakkale Zaferiyle bağımsızlığımıza kavuştuğumuzu zanneder oysa bağımsızlığımızı sağlayan zafer 1915 Tarihli Çanakkale Zaferi değil 1922 tarihli Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşıdır. 

Pek çok vatandaşımız I. Dünya savaşının başından sonuna kadar Osmanlı tahtında Padişah Vahdettin'in olduğunu sanır oysa Vahdettin 1914-1918 yılları arasında dört sene süren bu savaşın son altı ayında tahta geçmiştir. 

Kronoloji bilmezlik sebebiyle pek çok vatandaşımız Kurtuluş Savaşımızda bizi Ruslarla savaştırır, oysa Kurtuluş Savaşında Ruslar müttefikimizdir. Ruslarla savaşımız ise I. Dünya harbinde olmuştur. I. Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı çok karıştırırlar birbirine...Sebep: Kronoloji bilmezlik.

İşte bu sebeple Saltanatın kaldırılmasını kronolojik bir sırayla anlatmaya çalışacağım. Ancak ilerleyen bölümlerde filmi geri sarmak zorunda da kalacağız elbet.

*28 Ocak 1920 de toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisinde Misak-ı Milli kararları alındı. Yani yeni kurulacak Türk Devletinin sınırları belirlendi.

*Bunun üzerine  İtilaf Devletleri 13 Kasım 1918 de fiilen işgal ettikleri İstanbul'u 16 Mart 1920 de resmen işgal edip parlamentoyu dağıttılar, parlamenterlerin pek çoğunu tutuklayıp Malta adasına sürdüler.

*İtilaf Devletlerinin bu hamlesine karşılık Mustafa Kemal 23 Nisan 1920 de Türk Milleti adına karar vermek üzere Ankara'da TBMM yi açtı ve TBMM çalışmalarına başladı. TBMM nin aldığı en önemli karar ''HAKİMİYET BİLA KAYD-Ü ŞART MİLLETİNDİR'' Kararıydı ( Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir )

*Mustafa Kemal'in bu hamlesine karşılık olarak İtilaf Devletleri 10 Ağustos 1920 de Sevr Antlaşması adı altında, devletlerarası hukuka tamamen aykırı bir belgeyi, parlamentosu olmayan Osmanlı Devletine kabul ettirdiler. TBMM ise bu belgeyi, bu alçak tasarıyı Türk Milletinin gerçek temsilcisi ve sesi olarak reddetti.

Sonra bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı dediğimiz savaşlar başladı.

*Türk ordularının doğuda Ermenilere, batıda Yunanlılara karşı zaferler elde etmesi, güneyde Fransızlarla başarılı mücadeleler neticesinde İstanbul'un, olmayan hükumeti ve TBMM birlikte Londra'da yapılacak bir sözde barış konferansına davet edildiler. ( 21 Şubat-12 Mart 1921) 

İşte bu konferansta İstanbul Hükumetini temsil eden Sadrazam  Tevfik Paşa kürsüye çıktı ve direkt olarak '' Ben sözü Türk Milletinin gerçek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine bırakıyorum.'' Dedi ve sözü TBMM temsilcisi Bekir Sami Bey'e bırakıp bir daha da ağzını açmadı. Yani artık Osmanlı Padişahı da Sadrazamı da Türk milletinin kaderinin TBMM elinde, Türk Milletinin asıl temsilcisinin TBMM olduğunu kabul etmişlerdi.

Londra Konferansında dağ tavşan doğurdu. Zira İtilaf Devletleri karşımıza Sevr'i gargaraya getirip yutturmaya çalışan ayak oyunlarıyla çıktılar. 

Evet dağ tavşan doğurmuştu ama önemli bir tarafı da vardı elbette çünkü İtilaf Devletleri ilk kez TBMM yi resmen muhatap olarak kabul etmişlerdi.

Londra konferansından bir sonuç çıkmaması üzerine savaşlar devam etti. II. İnönü, Sakarya, Büyük Taarruz ve başkomutanlık savaşı derken İtilaf Devletleri '' Yahu hele durun da bir ateşkes yapalım.'' Dediler.

*11 Ekim 1922 de yani Türk ordusunun İzmir'e girmesinden yaklaşık bir ay sonra  Mudanya İlçemizde İtilaf Devletleri ile Mudanya Ateşkes Antlaşmasını imzaladık.  Bu ateşkes antlaşması ile Milli Mücadelenin silahla yürütülen faslı sona ermiş oldu.

Antlaşmanın tüm maddelerini tek tek saymayacağım ama ana konumuzla ilgili olanı Yunanlıların en geç bir ay içinde Trakya bölgemizi bize teslim edeceği idi.

Trakya Bölgemizi Yunanlılardan teslim alma işine TBMM, Refet ( Bele ) Paşayı görevlendirmişti.  Refet Paşa aynı zamanda TBMM nin İstanbul temsilcisi olarak da görev yapacaktı.

Evet, ilginçtir ki İstanbul hâlâ işgal altındaydı ama buna rağmen İstanbul'da Ankara hükumetini temsil eden temsilcilerin bulunması İşgal kuvvetlerini rahatsız etmiyordu. Nitekim Refet Paşa'dan önce de TBMM nin İstanbul'da temsilcisi vardı: Hamit Bey 

*İtilaf Devletleri 13 Ekim 1922 de yani Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sadece iki gün sonra Lozan'da yapılmasını uygun gördükleri barış konferansına hem olmayan Osmanlı Hükumetini hem de TBMM yi davet ettiler.

*Mustafa Kemal İzmir'den sonra 16 Ekim 1922 de geldiği Bursa'da Lozan Antlaşması için Lozan'a gidecek heyete İsmet İnönü'nün başkanlık etmesine karar vermişti ama? Olmayan İstanbul hükumetinin temsilcisi sıfatıyla Tevfik Paşa da Lozan'a gitmeye hazırlanıyordu.

*Evet, daha bir yıl önce '' Türk Milletinin gerçek temsilcisi TBMM dir.'' Diyen Tevfik Paşa, şimdi zafer kazanıldıktan sonra kapalı olan parlamentonun yani olmayan Osmanlı Hükümetinin temsilcisi olarak Lozan'a gitmeye hazırlanırken bir de Mustafa Kemal'e telgraf çekiyor ve özetle kazanılan zaferin İstanbul ile Ankara arasındaki ikiliği kaldırdığını , ulusal birliği sağlamış olduğunu belirttikten sonra Londra konferansında olduğu gibi Lozan'da da birlikte hareket etmek üzere bir TBMM temsilcisinin İstanbul'a gönderilmesini istiyordu 17 Ekim 1922 de.

Mustafa Kemal, bu telgrafa karşı bir telgraf yazdırdı ama bunu direkt Tevfik Paşa'ya göndermedi. Telgraf metnini TBMM nin İstanbul temsilcisi Hamit Bey sözlü olarak iletecekti Tevfik Paşa'ya. Metinde Mustafa Kemal özetle Türkiye Devleti'nin tek temsilcisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti olduğunu söylüyor, "gayr-i meşru" ve "gayr-i hukuki" heyetlerin devlet işlerine karışmamalarını istiyordu. Ancak görülen o ki Hamit Bey  ne yazılı ne sözlü böyle bir iletişime girmedi Tevfik Paşa ile. Yani Tevfik Paşa, telgrafına bir cevap alamadı TBMM den, dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa'dan...

Bu arada Mustafa Kemal, İtilaf Devletlerinin yeni dümenler peşinde olduğunu görünce artık bu ikiliğe son verme zamanının geldiğini düşündü.  Yani artık saltanata son verilmeliydi. 

17 Ekim 1922 de yani Tevfik Paşa'ya iletilmek üzere telgraf çektiği günün akşamı iki çok yakın arkadaşı ile saltanatın kaldırılması mevzuunu görüştü Mustafa Kemal. Arkadaşlarından Rauf Orbay özetle '' Padişah Vahdettin evet bir haindir ama bizim kursağımızda hâlâ saltanatın ekmeği varken, saltanatın kaldırılmasına rıza göstermemiz beklenemez.'' Dedi. Yani Vahdettin'in tahttan indirilmesini istiyor ama saltanatın kaldırılmasını istemiyordu.

Refet ( Bele) Paşa'ya döndü Mustafa Kemal ve ''Senin fikrin nedir?'' Diye sordu. Refet Paşa '' Ben de aynen Rauf gibi düşünüyorum.'' Diye cevap verdi.

Mustafa Kemal bu görüşmeden iki gün sonra yani 19 Ekim 1922 de Refet Paşa'yı - Trakya Bölgemizin geri alınmasına nezaret etmek göreviyle İstanbul'a gönderdi.

Daha bir iki sene önce İngilizlerin de baskısıyla hakkında aynen Mustafa Kemal gibi idam kararı verilmiş olan Refet Paşa elini kolunu sallaya sallaya geldi işgal altındaki İstanbul'a ve İstanbul halkının büyük bir sevinç ve coşkusuyla karşılandı.

İstanbul'u işgalleri altında bulunduran devletlerin komutanları yine '' Hoop ne oluyor yahu? Burada bizim borumuz öter, sizin değil'' Demediler. 

DEVAMI GELECEK BÖLÜMDE. 

RESİMLER

1-2 Refet Paşa'nın İstanbul'a gelişi. I. Resimde gördüğünüz takın üzerinde ''Yaşa millet. Var olsun yaşatanlar.'' Yazıyor.

3- Refet Paşa'nın İstanbul'a gelişi zamanın Güleryüz adlı dergisinde böyle ifade edilmiş.

( İşgal Altındaki İstanbu'da Saltanatın Kaldırılması--1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.11.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.