Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 21.11.2020
Okunma Sayısı : 1329
Yorum Sayısı : 8
MARKO PAŞA VE MARKO PAŞA VE DEVR-İ İSTİBDATTAN DEVR-İ HÜRRİYETE

Bölmeye kıyamadığım için uzun bir yazı oldu ama sıkılmadan okuyabileceğinizi düşünüyorum.

************

Yazımıza Şair Eşref'in bir dörtlüğü ile başlayalım. Niçin bu dörtlükle başladığımı anlayacaksınız yazının tamamını okuduğunuzda.

Evet, Şair Eşref, fazlaca sivri dillidir ve gerektiğinde küfür de kullanır. O bakımdan dörtlüğün bir kelimesine sansür uygulayacağım mecburen...

“Vakt-i, istibdatta söz söylemek memnu idi;
Ağlatırdı ağzını açsan hükümet mananı!
Devr-i hürriyetdeyiz şimdi, değişti kaide.
Söyletirler evvela, sonra si***ler ananı!”

*****************************************

Ana konumuza başlayalım:

Marko Apostolidis 1824 yılında bugünkü Yunanistan'a bağlı Siros Adasında doğdu. Daha sonra ailesi ile birlikte gittiği İstanbul’da Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhane’yi ( II. Mahmut'un açtığı Askeri Tıp Fakültesi) Tabip Miralay(Albay) rütbesiyle bitirdi. Mezun olduğu yıl aynı okulda Cerrahi Kliniği Şefliğine atandı. (1851) İyi bir hekim olmasından ötürü Mirlivalığa (Tuğgeneral) yükseltilen ilk hekim olma hakkını kazandı. 

1861’de Sultan Abdülaziz’in hekimbaşılığına getirildi. Bu görevini sürdürürken 1871 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhane’nin Nazırlığına (dekan) atandığında Ferik (Korgeneral) rütbesindeydi.

Ölünceye kadar bu okuldaki yöneticilik görevini layıkıyla yerine getirdi. 1878’de Meclis-i Âyan üyeliğine seçildi. Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin (Bugünkü adıyla Kızılay) Kırımlı Aziz Bey ile birlikte kurucularından birisi ve ilk başkanıydı. 1888 yılında İstanbul Burgaz adasındaki yazlık evinde vefat etti ancak asıl ikametgahı Kuzguncuk olduğu için Kuzguncuk'taki Rum mezarlığında defnedildi.

Marko Paşa deyince hepimizin aklına '' Anlat derdini Marko Paşa'ya'' Sözü gelir.

Bunun iki sebebi vardır:

1- Bazı rivayetlere göre Marko Paşa, huzuruna hangi dertli gelirse gelsin, ona ne anlatırsa anlatsın saatlerce dinler ve derdine mutlaka bir çare bulurmuş. O sebeple de çaresi olmayan dertlere müptela insanlar son çare olarak dertlerini Marko Paşa'ya anlatırlarmış.

2- Daha çok bilinen bir başka rivayete göre de Marko Paşa, vatandaşı dinler dinler sonra da '' Konuşoorsun, konuşoorsun ama derdin nedir anlamoorum.'' Der, vatandaşa tekrar tekrar anlattırır, vatandaş anlattıkça da '' Ama ne?'' Dermiş. Bu sebeple neredeyse hiç kimse derdini Marko Paşa'ya anlatamadığı için ünü böylece yayılmış.

Sultan II. Abdülhamit döneminde yani Şair Eşref'in Vakt-i İstibdat dediği dönemde de Mekteb-i Tıbbıye-i Şahanenin başında bulunan Marko Paşa oldukça renkli ve nüktedan bir insan olduğu gibi özellikle öğrenci babası bir insanmış.

Evet o  dönemlerde de günümüzde olduğu gibi muhalefetin en çok ses çıkardığı yerlerden biri Tıbbye imiş. Yani Marko Paşa'nın başında bulunduğu Mekteb-i Tıbbiye-i şahane...  Öğrencilerin sık sık çıkardıkları mazarratlıkları ört bas etmek de Marko Paşa'nın işi doğal olarak... 

Talebeler arasında hürriyet fikirlerinin yayılmaya başladığı bir zamanda bir gün akşam yoklamasında âdet olduğu üzere, talebe üç defa ''Padişahım çok yaşa!'' diye bağıracak yerde hep birden ''Padişahım alaşağı'' diye bağırmış... Bunu duyan sınıf zabitlerinin etekleri tutuşmuş. Ertesi sabah Marko Paşa mektebe gelince, hemen zabitler Paşa’nın huzuruna çıkıp durumu anlatmışlar... Marko Paşa talebelerin bir kısmını çağırtmış. Talebeler kendilerini şöyle savunmuşlar: “Paşam, siz fizik okudunuz. Ses dört duvar arasında akisler bırakır ve kelimelerin tonu değişir. Biz ''Çok yaşa'' diye bağırdık. Sınıf zabitleri uzakta idiler, ses kanunları mucibince, onların kulağına ''Alaşağı'' şeklinde gitmiş...”

Bu açıklama Paşa’nın pek hoşuna gitmiş olmalı ki, hemen zabitlere dönüp: “Talebeler haklıdır, fizik ve fen bunu emreder.” Demiş. Fakat zabitler Marko Paşa’nın yanından çıktıktan sonra talebenin bu mazeretini yutmayan Paşa talebelere çıkışarak şöyle demiş: “Anladık... Ses aksettirir ama ne?” 

***********

Marko Paşa'nın ebedi aleme göç etmesinden elli sekiz yıl sonra ülkemizde Marko Paşa adıyla bir gazete çıktı. 

Evet, artık devr-i istibdat sona ermiş, devri hürriyet başlamıştı. 

Sultan yoktu, onun yerine Milli Şef vardı.

Bu devr-i Hürriyette, Devr-i İstibdatda var olan  Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Osmanlı Ahrar Fırkası, İttihad-ı Muhammediye Fırkası, Osmanlı Demokrat Fırkası, Mu’tedil Hürriyetperveran Fırkası, Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası gibi siyasi partiler yoktu, tek bir siyasi parti vardı...(adını biliyorsunuz.)

Evet bu hürriyet döneminde 1946 yılının 25 Kasım günü Marko Paşa adıyla bir gazete yayın hayatına girdi. 

Bu hürriyet döneminde gazete sadece ve sadece altı ay yayın hayatında kalabildi. 19 Mayıs 1947 de kapatıldı. Zira zamanın hükumetini ti ye alan yazılar yazılıyordu gazetede.

Kimler yazıyordu bu Yazıları?

Başta gazetenin editörü ve kurucusu Sabahattin Ali. Sonra Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz Esat Adil, Haluk Yetiş, Orhan Erkip... Karikatüristi de Mustafa Mim Uykusuz idi.

Gazete sadece ve sadece 22 sayı çıkarabildi bu hürriyet döneminde.

Pek çok sayıları toplatıldı ki o günler için 60-70.000 Tiraja ulaşarak rekor kırmış bir gazeteydi.


Gazete kapatıldıktan sonra  Merhumpaşa adıyla çıktı kapatıldı, Malumpaşa adıyla çıktı kapatıldı, Yedi-Sekiz Hasan Paşa adıyla çıktı kapatıldı, Hür Marko Paşa adıyla çıktı kapatıldı, Bizim Paşa adıyla çıktı kapatıldı, Ali Baba ve Kırk Haramiler adıyla çıktı, kapatıldı.

En son Aziz Nesin güdümünde çıkan Medet bu soydan gelen mizah dergisi sayılıyor. Dört yıl içinde bu siyasi mizah gazeteleri malum nedenlerden dolayı yedi ad, dokuz matbaa, yedi yayın yönetmeni değiştirmiş. Haklarında 16 dava açılmış, yazarları hakkında toplam sekiz yılı aşan mahkûmiyet kararları verilmişti.

Marko Paşa Gazetesinin 12. Sayısındaki duyuru ve 16. Sayısındaki başlıkla bitirelim bu hürriyet döneminde çıkan Marko Paşa adlı bir mizah gazetesinin öyküsünü

Önce 12. Sayıdaki duyuru:

''Ötedenberi bilindiği üzere, Marko Paşa daima muhalif olarak tanınmıştır. Son baskılar o kadar artmıştır ki, artık muhalefete imkân olmadığını anlayan Marko Paşa, bundan sonra muvafıklar(yandaşlar) safında yer almaya karar vermiştir. Marko Paşa bundan sonra daima ve daima efendilerimize methiyeler yazacak ve kasideler düzecektir.

Bu dahi efendileri tatmin etmezse, büsbütün havadan sudan mevzular yazılacak, mesela hıyar sayısı, şalgam sayısı gibi sayılar çıkarılarak, bu gazetelerde yalnız hıyarlara ve şalgamlara methiyeler tanzim edilecek, bamyanın fazileti, kendisini nimetten sayan kuru fasulyenin şerefi, milli nohutun asaleti gibi çok değerli mevzular üzerinde ileri geri fikirler yürütülecektir…”

Ve 16. Sayı:

“ Fırsat bulabildiği zamanlarda çıkan mizah gazetesi'

MARKO PAŞA

Ne gün fırsat bulursa o gün çıkar. Çıktığı gün 8 ile 9 arasında satılır. 9'da toplamıya başlarlar. Türkiye’deki demokrasinin ve Basın Hürriyetinin miyarı olan, işte böyle bir acaip siyasi mizah gazetesidir”

Ve gerçekten de dediğini yapar Marko Paşa Gazetesi .  16. Sayının manşet başlığı '' Marko Paşa'nın Fevkalade Hıyar Sayısı'' olarak çıkar. Yazıda hıyarın faydaları anlatılır.

Ancak küçük bir başlık altında sağ tarafta yazan yazı çok daha önemlidir.

O bölümde direkt zamanın başbakanına hitaben şöyle bir yazı vardır: (Yeşil renk kare içine aldığım yazı )

SANSÜR İSTİYORUZ

Sayın Başbakan !

Bu sayısıyla 17 sayı çıkabilen Marko Paşa'nın yedi sayısı toplatılmış bulunuyor. Başdan gazetesinin de üç sayısı toplatıldı. Bir de Azizname adlı kitabımız toplatıldı. Öyle görüyoruz ki Türkiy'de ''var'' diye iddia edilen basın hürriyeti tamamile bir tuzaktan ibarettir. Biz devri saltanatın sansürüne çoktan razı olduk. Biz sansür istiyoruz, sansür.. Anladınız mı efendim? Mahkemelerde sürünmek, sorgu suallerle üzülmek, hapislerde çürümek istemiyoruz. Türkiye’de demokrasi olduğunu dünyaya isbat için göstermelik bir basın hürriyeti değil, sansür istiyoruz.”

Evet, devr-i hürriyette sansür istiyorlardı. 

II. Abdülhamit Döneminin sansürlerini istiyorlardı ama yine de yumurtayı kendilerine bunca zulmü yapanlara değil, II. Abdülhamit'in posterine attılar. Bu da işin garip ve anlaşılmaz tarafı... 

( Marko Paşa Ve Marko Paşa Ve Devr-i İstibdattan Devr-i Hürriyete başlıklı yazı Sami Biber tarafından 21.11.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.