Yargı Reformu
Beklentisi ve Yerleşik Hukuk Zihniyetimiz
Kalıcı
reformun, yenilenmenin başlangıcı; demokratik toplum, bilimsel bakış, hukuk bilinci,
etik değerler, adalet ve hak temelli ortak bir medeniyet arayışı olmalıdır.
“Kervan yolda dizilir” hazırcılığı ve aceleciliği
yanlıştır. Kervana, tam teşekküllü, hazırlıklı, güven ve huzur içinde
çıkılmalıdır. Yolda alabileceğin ancak hayvanlar için ot, insanlara içinse su
olabilir.
Yargı ve
yönetimdeki etik anlayışımıza olumlu katkılar sağlayabilecek bir çalışma
önermek istiyorum. 180 sayfalık bu kitap, PDF formatında birçok web sitesinden
ücretsiz olarak indirilebiliyor.
Sayın Prof. Dr. Sibel İnceoğlu’nun yazmış olduğu kitabı
dikkatli okudum ve bazı anlatımları, kırmızı çizgi ile işaretledim.
https://www.docdroid.net/B2o4fPL/yargida-etik-prof-dr-sibel-inceoglu-pdf
linkinden okuyabilir ve indirebilirsiniz.
Hukuk bilinci,
yargı reformu; tüm toplumun birlikte özümseyip kabul etmesi, geliştirmesi,
yüceltmesi gereken değerlerdendir. Politik ve adli iradeye havale edip,
sunulanları sadece noter gibi onaylamak, medeni bir toplumun bireylerine
yakışmaz. Duyarsızlık ve tutarsızlık olur bu.
En üst düzeyde reform bile yapsanız, yurttaşlık bilinci
zayıfsa, şüpheli yaklaşacak, yanlış yorumlayacaktır. Bundan dolayıdır ki, tüm reformlar,
Rönesanslar, yenilikler, aydınlanma hareketleri, devrimler bireyin irade ve kabulüyle
başlar. Milletle birlikte şekil alırlar.
Reform hareketi;
önce yeni, özgürlükçü, demokratik, çoğulcu bir anayasa ile başlamalı, devamında
yasa değişiklikleri, eylem planları ile toplumsal coşkuyla her anımıza
yayılmalıdır.
“adalet var” diye güven duyduğumuz, “hukuk var” diye suç
işlemekten çekindiğimiz, “insanlık var” diye dayanışma ve sevgi duygularımızı yücelttiğimiz
bir toplumsal düzene ihtiyacımız var.
Siyasal irade tercihlerimize göre, sürekli değiştirmek
zorunda kalmayacağımız; saygı duyulan, güven veren, çözüm üretebilen ortak ve
toplumsal metinler üretmek zorundayız.
Acilen
yapılması gereken; daha demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, sosyal, adil bir
anayasa hazırlamaktır. Ulusal yüksek yargı kurumu oluşturularak, adil
yargılanma, yargılama süreleri, etik ihlallerin bu kurumca denetlenmesi
sağlanmalıdır. Hakimler ve savcılar için ayrı ayrı kurum oluşturmak ve bu
kurumlardan yürütme organından temsilcilerini çıkarmak, hukuka olan güveni daha
da artıracaktır. Savcılık sisteminde İtalya’daki uygulama örnekleri
incelenebilir.
Erkler ayrılığı ilkesine göre mademki bağımsız özerk bir
uyum sağlanacak, yargı kararlarının bağlayıcılığını sağlayabilmek için buna
mecburuz. TBMM veya hükümetin aldığı kararlarda yargıçların oy hakkı var mı? Yok.
O zaman yargıyı da daha bağımsız ve tarafsız kılacaksınız.
Anayasal,
demokratik bir hukuk devletinde; hiç kimse anayasal, yasal, yargısal, idari,
siyasi ve bireysel yetkilerinin ve sorumluluklarının dışına çıkamaz. Olmayan
bir hak veya görevi, yorum ve kural geliştirerek varmış gibi sunamaz.
Yasa, karar ve uygulamalarda meriyet olmalı ama
toplumsal, evrensel, vicdani meşruiyet ile de desteklenmelidir.
Yukarda
linkini verdiğim yargı etiği kitabında bir AİHM kararı var ki; muhteşem ötesi
bir bakış açısını yansıtıyor. “İyi ki hukuk var, iyi ki hukuk felsefesi var,
iyi ki hukuku yüceltebilen böyle kurumlar var” diyorsunuz okuyunca. Özetle,
benim anladığım şekilde şöyle diyordu:
“Yazılı, sözlü, görsel bir medyada sunulan bir içerik
metninin ne anlattığı/ne öğrettiği/ ne beklediği ile, onu takip eden
bireyin/sanığın ne anladığı, ne anlaması gerektiği, ne niyetle takip ettiği
sorgulanamaz. Okuyan, okuduğu ile özdeşleştirilemez. Buradan bir suç unsuru
türetip, yargılamanın konusu yapılamaz” Yani ifade özgürlüğü kapsamında;
bireyin anlatılanlardan ne anladığı, niye okuduğu sorgulanamaz, zihninden
geçenler tahmin yürütülerek yazıya dökülemez”
Bizim öncelikle
gurur duyduğumuz en muhteşem reform; Milli Mücadele hareketidir.
Sömürge olmaktan son anda kurtulup; demokratik, laik,
çağdaş, sosyal hukuk devletinin temellerinin atılmasıyla başlamıştır bu
coşkumuz. Maalesef aynı ivme ile devam edememiştir aydınlanma hareketimiz.
Bize emanet edilen Cumhuriyeti yaşatıp, koruyup, kollayıp
geliştirme azminde olmadıkça, diğer günübirlik söylemler; modaya, konjonktüre
göre şekillenen makyaj ve politik sığınak olarak kalacaktır.
Toplumu sürekli reforma muhtaç edenlerin, onu
gerçekleştirme şansı daha azdır.
Hukuk
literatüründe bir “karşı oy” bir de “ayrık oy” kavramı vardır. Ben yeni yargı
reformu
çalışmasını “ayrık oy” tercihimle yorumluyorum. Son otuz
yılda, bu kaçıncı ve hiç eskimeyen yeni yargı reformu söylemidir. Evet yargı
reformu gereklidir, bu talep yerindedir, tutarlıdır.
Fakat mevcut siyasi iradenin sosyal donanımı, beklentisi,
geçmişi ve girişimi ile bunu yalnız başına tamamlayabileceği kanaatinde
değilim. Çoğulcu olmayan yalnız hareketler; yanlı ve yanlış olur.
Ve diğer sözde reform diye sunulanlardan hiçbir farkı
olmaz.
Reklamlarda görmüşsünüzdür. Çamaşır deterjanı ve şampuan
kutularında hep “yeni formül” yazar.
Kutunun şeklinden başka yenilenen pek bir şey yoktur
aslında. Psikoloji bilimini kullanarak, insanı yanıltmak için geliştirilen, ticari
satış tekniğinden başka bir şey değildir bu.
Benim için
öncelikli olan bilim, hukuk, vicdan ve insanın üstün tutulmasıdır.
Her şeye rağmen, bu olumsuz kanaatimi boşa çıkaranlarla
da gurur duyabilirim.
Samsun, 26.11.2020
Ali Rıza MALKOÇ