Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 27.11.2020
Okunma Sayısı : 797
Yorum Sayısı : 0
Başlarken tarikat diye adlandırdığımız ekolün pasif muhalefet hareketi olarak ortaya çıktığını belirtmemiz gerekir. Asr-ı Saadet'te sahabeler Peygamber Efendimiz(sav) den duydukları her şeyi itirazsız kabul ettiler ve yaşadılar. Asr-ı Saadet aynı zamanda bir yokluk(fakirlik) dönemiydi. Kaynaklara göre Kelam ilminin ortaya çıkışı sahabeler döneminin sonuna denk gelir. Yapılan fetihlerle İslam coğrafyası genişlemiş, ganimetlerle ümmetin maddi durumu iyileşmişti. Yeni Müslüman olmuş ve hala eski inançlarından tamamen arınmamış bazı hristiyan ve yahudiler itikadi tartışmalara yol açtılar. Dönemin İslam alimleri de insanların inanç zaafiyetini ortadan kaldırmak için yazılar yazarak İslam itikadını oluşturdular.(Kelam) Peygamberimiz(sav) zamanında olmayan Kelam ve Hadis ilmi hicri II. asırdan itibaren doğdu ve gelişti.
Aynı dönemlerde insanlarda zenginliği ve iktidara bağlı ameli zaaflardan dolayı ilk sufiler ortaya çıktı. Hasan Basri kendisinden sahabeleri anlatmasını isteyenlere" siz onları görseydiniz deli derdiniz, onlarda sizleri görselerdi katlinize cevaz verirlerdi" demesi önemlidir. Asr-ı Saadet'te sahabeler Ehl-i Sünnet tasavvufunun tüm kurallarını yaşadıkları(zühd, vera, takva vb) için ayrıca tasavvufi bir yaşama gerek yoktu. Selman'ı Farisi'nin valilik maaşını almadığı ve elinin emeğiyle geçindiği, Hz. Ebu Bekir'in dul ve yetimlere verilen kadar bir maaşla halifelik yaptığı, Hz. Ömer'in ise bir kat elbisesinin olduğu biliniyor.
Tarikat tasavvufun koludur ve yol demektir. Tarikat tasavvufun somutlaşmış halidir. Amacı Kamil Mürşid'in uyguladığı ve tavsiye ettiği şeri kurallarla Allah-ü Teala nın rızasına ulaşmaktır.  Bu bağlamda Ehli Sünnet tasavvufunun elbette ki bir felsefesi vardır.(Bu cümle deki felsefeden kasıt:”Bir bilgi alanının ya da bilimin temelini oluşturan ilkeler bütünü” dür.) Semerkand dergisi Genel Yayın Yönetmeni Sabahaddin Aydın’ın katıldığı programda söylediği gibi” tasavvufun tek bir tanımı yoktur.” tasavvuf erbabı”Allah’a ulaşmanın sayısız yolu olduğunu kabul etmiştir. Nitekim Muhyiddin Arabi(ks) Peygamberimizin işaretlerine uyarak:"tasavvuf Allah' ın ahlâkı ile ahlâklanmaktır" diyerek tasavvuf hakkında yaplan tüm tanımları veciz şekilde özetlemiştir. Cavit Sunar-İslam tasavvuf TarihiTasavvuf karşıtlarının iddia ettiklerinin aksine Ehli Sünnet tasavvufu, sayfanın baş tarafında belirttiğimiz üzere, İslam’dan ayrı bir din anlayışı olmadığı gibi, düşünce ve uygulamalarında da hiç bir zaman Ehli Sünnet inancının dışında olmamıştır. “Ehli Sünnet tasavvufunun büyüklerinden Muhammed Parsa,diğer bütün tanınmış Nakşibendi şeyhleri gibi şeriate sıkı sıkıya bağlılığı ile tanınmış bir sufiydi.Rivayete göre bir gün şeyhine(Şah-ı Nakşibendi(ks)”Tarikat neyle bulunur? Diye sormuş,şeyhi de “Şeriata sıkı sıkıya bağlanmakla” cevabını vermişti.Muhammed Parsa,Faslul Hitap-Tercümesi, Erkam yayınları) Yine Ehli Sünnet tasavvufunun büyüklerinden İmam-ı Rabbani Mektubat kitabında “Bu yolun (Nakşibendiyye tarikatının) başlangıcının Şeriat olduğunu yolun sonunda da şeriata
varılacağını yazmaktadır.
Özellikle Nakşibendi tarikatını inceleyen yabancı bir akademisyenin Nakşibendiyye tarikatı hakkındaki görüşlerini aktarmak istiyorum. 
(Nakşibendî geleneği içinde üretilen çok sayıda eserin tetkiki,bu geleneğe mensup şeyhlerin temel gayretlerinin, tasavvufi öğreti ve pratiklerinin İslam’ın yasası olan Şeriat ile sürekli uyum içerisinde olduğunu bize göstermektedir...tasavvuf ile ehl-i sünnet itikadı arasındaki temel uygunluk, asırlar boyunca  Şazelî, Halveti ve diğer pek çok tarikatlarca tarihlerinin belirli dönemlerinde cemaat tavrı(Yazar orjinal metinde orthodoxy kavramını kullanmıştır. Çok farklı anlamlara sahip olan bu kavram zıddı olan heterodoxy ile daha iyi anlaşılmaktadır. Yaygın kanaate göre bir inanç veya gelenek içerisindeki ana akımı temsil eden bu kavram bu çalışma bağlamında kullanıldığı yere göre ehl-i sünnet veya Sünnî tutum olarak tercüme edilmiştir.) olarak sergilenmiştir.11.yüzyılın meşhur âlim ve sufisi, Ebu Hamid Gazzali’nin de aralarında olduğu pek çok Müslüman düşünür tarafından da altı çizilerek vurgu yapılır hale gelmiştir.Fakat  hiç bir tarikat bu iki temel kaideye Nakşibendî şeyhlerinin gösterdiği tutarlılık ve süreklilikte vurgu  yapmamıştır... Nakşibendiyye ile ilgili araştırmalarımda ana kaynağım, Nakşibendilerin tarikatlar arasında en eğitimli geleneği temsil ettikleri iddialarının bariz bir ispatı olan ve oldukça büyük hacimdeki Nakşibendi literatürünün bizzat kendisi teşkil etmektedir... Ahmed el - Serhendi’nin ehl-i sünnet vurgusu kıyamet günü insanların, tasavvufi bağlılıklarından değil, Şeriata tâbi olup olmadıklarından sorgulanacaklarına ilişkin iddiasında ifadesini bulmuştur. Nakşibendilik-Dünya Çapında Bir Sûfi Geleneğin Sünnî Tutum ve Faal Tavrı-Itzchak WeismannTercüme:İrfan Kelkitli)





( Tarikat-lar başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 27.11.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.