Velime
Dokunma, Özellikle Okullarda…
Devletimizin
yurtdışına öğretmen ve din adamı göndermesinin biricik amacı işçi olarak giden
yurttaşlarımızın yaşadıkları ülkelerde asimile olmamaları… Kültür değerlerimizin
unutulmaması… Çocuklarımıza Türkçe okuma-yazma ve ulusal değerlerimizi vermeye
çalışmak ve de o ülkelerde gördükleri bilimsel uygulamaları ülkemize döndüklerinde
meslektaşlarıyla paylaşmak benzeri çalışmalar bekleniyordu bizlerden.
Bu
bağlamda ülkemizdeki eğitim-öğretim faaliyetlerinde gözlemlediğim bazı
olumsuzlukları irdelemek ve 6 yıl çalıştığım Almanya’da edindiğim deneyimleri
anlatmayı hedefliyorum. Yatılı okudum.
Yurtdışında çalışmak için olanaklar zorlanarak ücret ödedi devletim bana.
Halkıma burcum var. Yılların bana kazandırdığı bilgi ve birikimlerimi yarının
güvencesi çocuklarımızın daha iyi yetişmesi adına paylaşmalıyım…
4.
sınıf okutuyordum Almanya dönüşü. Matematikten başarısız bir öğrencim vardı. Karnesine
başarısızlık karşılığı 1 gelirse öğrencimiz takdirname alamayacaktı yönetmelik
gereği. Velimi bilgilendirdim. Sınıfa geldi. Çalışmalarıma övgüler düzen,
yüksekokul bitirmiş velim; hoş olmayan ne kadar söz varsa söyledi bir çırpıda…
Deneyimli arkadaşlarla görüştüm konuyu. Onlar ver gerekli notu diye ısrar
ettiler. İlk kez ilkelerimden taviz verdim üzülerek. Oysa başarısız
öğrencilerimle özel olarak mesai harcayıp onların performanslarını artırmak
çalışmaları yaptığımın farkındaydı kızgın velim.
İdealist
duygularla göreve yeni başlayan öğretmen heyecanıyla; okul-öğrenci konulu görsel
ve yazılı paylaşımları izler, okurum. Geçen gün televizyonda bir profesör
ülkemizde sınıf tekrarının kaldırılmasının ülkemize has hatalı uygulama
olduğunu veciz sözlerle anlatıyordu. Yığılmaları önlemek içinmiş bu uygulama
(!)
Ve
bakanlığımızca 8. Sınıfların başarı sonuçlarının irdelenip değerlendirildiği
bir yayın vardı başka bir televizyonda. Okuduğu metnin ana fikrini bulma,
sorulan soruyu anlayabilme benzeri alanlarda öğrencilerimizin durumu içler
acısı. Neredeyse %50’ye yakın öğrencilerimiz başarısız. Dört işlem yapamayan
sekizinci sınıf bitirenlerin oranı çift basamaklı sayılarla ifade ediliyordu.
Ne acı değil mi?
Sokakta
karşılaştığım öğrencileri durdurup (corona günlerinden önce) onlarla sohbet
etmek bana zevk verir. Kitap okuyup okumadıklarını, hangi kitapları
okuduklarını sorarım. İlçe Halk Kütüphanelerine üye olmalarını salık veririm.
Ve çarpım tablosu ile ilgili birkaç daha sorum olur. Çarpım tablosu konusunda
hayal kırıklıkları yaşarım sürekli.
Sınıf
tekrarı için aşılması zorunlu çokça formaliteler var. Bu formaliteleri
uygulayan öğretmen son olarak veliden görüş almak zorunda. Veli, çocuğunun
sınıf tekrarı yapmasına taraftar olmaz. Öğretmenler,
bulunduğu sınıfta yeterli başarıyı yakalayamayan öğrencilerinin sınıf tekrarını
ister. Lakin başarısız öğrencilerin sınıf geçmesi halinde ileri sınıflarda
kaybolmalarının birinci nedeni sınıf tekrarı olmamasıdır. Bu işe tevessül eden
öğretmen, veli ve okul idaresinin baskılarını göğüslemek zorundadır… İlçe Milli
eğitim Müdürlüğünden okulunuzda öğrencilere sınıf tekrarı yaptırılmayacak diye
telefon geldiğinden yakındığını bilirim okul müdürlerinin. İşin şaka tarafı yok
(!)
2000’in ilk yıllarında müfredat değişikliği
yapıldı. Bu değişlikle öğretmenlere çekilmez angaryalar yüklendi. Öğretmenlerden,
Türkçe, Matematik, Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi… derslerinden her dersin çift basamaklı
sayılara varan amaçlarının sayısı kadar öğrencilerin gelişimlerinin A4
kâğıtlarına işlenmesi istendi. İstenen çalışmaları yapan bir öğretmen
yılsonunda rahat 10-15 cm kalınlığında dokümana sahip oluyordu.
Her
öğrenciye bir top A4 kâğıdı aldırıldı sınıflarda kullandırılması için. Sık sık
yapılan test sınavları için soruların basımı içinde kullanılıyordu elbette bu
kâğıtlar. Değerlendirmeler test sınav yöntemi ile yapıldı okullarımızda.
Öğretmenin
eli mecbur öğrencileri test sınavlarına hazırlamaya. Ülkede öğrencilerin
öğrenim yaşamları test sınavları belirliyor. Sisten bunu emrediyor.
Çocuklarımızı, gerek okullarda gerekse okulları bitirince çeşitli test usulü
sınavlar bekler sürekli. Liselere, üniversitelere… giriş sınavları. Birkaç saatlik
sınavlarda çocuklarımızın geleceği şekillenir.
Ayırtman
olarak görev aldığım sınavlarda benim sevgili çocuklarımın yaşadıkları acıları…
Unutamam fenalık geçirenleri, bayılanları…
Almanya’da
özel eğitime muhtaç çocukları ülkemizde Zonderschule diye adlandırılan okullara
gönderilir. İlkokulu 4 yıl okuyan öğrenci; öğretmen, rehberlik, okul yönetimi,
velinin ortak görüşüyle 4 yıllık başarı durumu ölçüt kabul edilerek ülkemizdeki
karşılığı meslek, lisesi, Anadolu Lisesi ve Fen Lisesine yönlendirilir. Okullar
arasında geçişler uygulanır… Test sınavı, dershanecilik duymadım. Diğer Avrupa
ülkeleri de benzer uygulamalarla genç kuşakları yarınlara hazırlıyor. Ülkemizde
öğretmen test kâğıtlar, sonuçları kâle alınmayan dokümanlarla uğraşmak zorunda.
Sistem bunu istiyor öğretmenden (!)
Peki, bu dokümanların akıbeti ne oluyor derseniz.
Yılsonunda, okulların depolarında unutulacak dosyaların yanında yerlerini alır.
Öğretmenin istenen dokümanları ne zaman hazırlasın? Ders saatlerinden çalmak
olmaz. Gün gün kendini yenilemeli. Peki,
bu bağlamda sosyal etkinlik, sinema, tiyatro, hele kitap okumaya nasıl zaman
ayırmalı anlamsız kırtasiye işleriyle örtülü savaş vermek zorunda bırakılırken.
Okulun
kırtasiye, temizlik, çeşitli araç, gereç temini için velilerden açık deyişle
para toplanır. Tahsildar kim olacak? Elbette öğretmen!.. Yöneticiler, okulda
para toplamanın yasak olduğunu vaaz ederler. Okul müdürlerinin eli mecbur
okulda çalışmaların yürümesi için veliye müracaatta.
Para
işi sıcak bir konu… Öğretmen gerekli tahsilatı tam yapayım isterken ödeme
istemeyen velilerle karşı karşıya kalır. Tahsildarlıkta başarılı olamazsa okul
müdürü sürat ekşitir.
Hele
bir de ilköğretim parasızdır. Sosyal devletin okulların tüm sorunlarını çözmeli
gibi muhalefet partilerinin diliyle sözler edip ısrarcı olursa görüşünde eline
sarı renkli zarf tutuşturulabilir öğretmenin.
Kantinciler
bazı öğretmenleri neden sevmez? Beslenmenin önemi hele de hızlı büyüme
yaşlarında olan çocuklar için yadsınamaz. Öğretmen, velilere çocuklara yeterli
kahvaltı yaptırmasını salık verir. Olanaklar ölçüsünde, süt, yumurta, peynir
benzeri yiyeceklerin tüketilmesini ister. Üşenir bazı velilerimiz sabahleyin
erkenden kahvaltı hazırlamaya. Çocuğuna harçlık vererek kahvaltısını okul kantininde
yapmasını söyler.
Beslenme
konusunda öğretmenden uyarı alan bazı veliler soluğu kantincinin yanında alır.
Dedikodu kazanı başlar kaynamaya. Böylesi olayları birçok öğretmen arkadaş gibi
ben de yaşadım.
Devlet
okulu 37 yıl, 4 yıl özel okul derken emekli oldum. Olanaklı mı benim için
yaşamını öğrenciler adamış, yurdunu yüceltmeye ant içmiş bir öğretmen için
kırık balta sapı gibi bir kenarda unutulur olmak. Hele şehirde uzun kış
mevsiminde üretmeden yaşamak öğretmenlerin kitabında yazmaz. İki yıl, evime
yakın okullarda doğum yapan arkadaşların sınıflarında çalıştım. Aralık ya da 2.
Dönem başında başlayan öğretmenlik serüvenim sene sonunda bitiyordu.
Genç
velilerimle ilginç güzellikler yaşadım. Bir ay oldu göreve başlayalı, 4. sınf.
Birinci dönem karneleri yazılacak. Bilgisayara işlemiş arkadaş notları. Eksikler
var. Görsel Sanatlar dersinin notlarını tamamlıyorum. Defterlerini inceliyorum.
Veliler evlerinde takip edebiliyor öğrencisinin performansını. Hâlâ aklımda bir
öğrencinin defteri, dersle ilgili hiçbir çalışması yok. Durumunu velisine
söyledim. Velim, “Ne olur 100, 100 … yazsanız!” Defter aldırdım. En az üç
çalışma yapmasını istedim öğrencimden annesinin gözetiminde. Başka bir
öğrencime 95, 95, 100 takdir ettim. Velim geldi. “Hocam, niçin 100 değil
notlar?” Sözleriyle sitem etti.
Son
olarak yine 4. sınıflarla kısmet oldu çalışmak bir başka okulda. Arkadaşın özel
durumu (Hamilelik) sıkıntılı olmalı ki, öğrencilerde çarpım tablosu, ritmik
sayma, dört işlem… becerisi yok gibi. Yılların verdiği deneyimle veli
toplantısı yapıp durumu paylaştım. Okuma seferberliği yaptık. Matematik
dersiyle ilgili dokümanlar hazırladım ritmik sayma ve çarpım tablosu…
konularıyla ilgili. Yılsonunda
velilerimin gözleri ışıldıyordu. Öğretmenlikte ilgili başılar elde ettim çokça.
Benim için başarı kıstasım özellikle yılsonu sınıf günleri ve karne verirken
velilerin gözlerinin içindeki gülümseme oldu.
Uzun yılar edindiğim deneyimlere karşı aman
velilerden yanlış anlama sonucu da olsa bir tepki almayayım tedirginliğini hep
hissettim mesleğimin son yıllarında. Özellikle bazı arkadaşların velilerle
olumsuzluklar yaşadıklarına çok tanık oldum.
Öğretmen
de insandır. Bazen ses tonunu artırabilir istemeden. Veli haberdar olunca çocuğunun tatlı-sert
eleştiriye maruz kaldığından soluğu sınıfta alır.
Son
çalıştığım okulda, öğretmen veli arasında yaşanan hoş olmayan olaylarda ilçe
müdürlüklerinin tutumunu sordum. Emekliliği yaklaşmış, her gün tıraşlı ve takım
elbiseli okulda gelen arkadaşım, müdürlük, “Velime dokunma (!)” diye haber gönderiyor
bizlere diyerek sorumu yanıtladı.
Tüm
olumsuzluklara karşın, bir önceki yazımın başında alıntıladığım genç meslektaşımın öğretmenlere
meslek düstürü olmalı şu özgün sözler: “Elbette umutsuz değiliz, velilere rağmen sisteme rağmen biz
öğrencilerimizi bu köprüden sevgiyle ve fedakârlıkla geçireceğiz.”