Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 3.12.2020
Okunma Sayısı : 679
Yorum Sayısı : 0
Tasavvufu bilmek zeka işidir. Yazılı kaynaklara ulaşır okursunuz. Bilgiye sahip olursunuz. Günümüzde oturduğunuz yerden bilgiye sahip olmanız kolay. Yüzlerce, binlerce araştırmaya internetten ulaşabileceğiniz gibi yine internet üzerinden istediğiniz kitaba ulaşabilirsiniz. Hatta elde ettiğiniz bilgilerle iddialı bir kitap bile yazabilirsiniz. Kitabınızı Ehl-i Sünnet inancını ve Ehl-i Sünnet tasavvufunu hedef gösterecek şekilde kurgularsanız çok satılanlardan olursunuz.
Bilmem farkında mısınız? Ülkemizdeki Ehl-i Sünnet tarikatların başındaki şeyhler medyatik değillerdir. İnternette onlardan nakledilenler adı üstünde nakil. Yani kişiler hakkında hüküm verilemeyecek ifadeler.( Merhim Babam M.S. Ramazanoğluna intisaplıydı. Merhum Şeyhin kitapları vardı. Ben o zamanlar M.S. Ramazanoğlunun çok sohbet ettiğini zannediyordum. Yıllar sonra Altınoluk dergisinde M.S.Ramazanoğlunun konuşmayı hiç sevmediğini, kitaplarını kendisinin yazmadığını talebelerinin sohbetlerinden derlediklerini kitaplaştırdıklarını okudum. Yazılana göre M.S.Ramazanoğlu(ra) Sükut dersini daha çok severmiş, sohbetlerini de sorulanlara göre yaparmış. Hacı Musa Topbaş (ra)şeyhine ilk bağlandığı sıralarda(1956.. öğrenmek arzusuyla sık sık soru sorarmış, bir gün sorduğu sorudan sonra Şeyhinin üzüldüğünü fark edince edebinden bir daha Şeyhine soru sormamış. Seyda Muhammed Raşid Erol camide müridlerine sohbet etmezmiş. Gavsı Sani A. El Hüseyni(ra) de müridlerine sohbet etmez. 
Bu aynı zamanda Peygamber Efendimizin(sav) sünnetidir. Peygamber Efendimiz(sav) Müslüman olmak için dışardan gelenlerin sorularına cevap verir, kendisine soru sorulmadığı sürece sahabelere özel sohbette bulunmazdı. Sahabelerin Mesci-i Nebi'de Resulullah'ın yüzüne bile bakamadan nazarı altında oturduklarını ve " keşke birileri gelip bir şeyler sorsalar da bu sayede biz de öğrensek diye dua ettiklerini İslam kaynaklarından biliyoruz. Kamil Mürşid ve Şeyhin makamı yükseldikçe nazarının kuvvetlenmesi o kadar artmaktadır. 
Allah bir kulunu severse sevgisini diğer insanların kalbine de koyar. Buharî ve Müslim’de yer alan bir hadis-i şerife göre, Allah, bir kulunu sevdiği zaman Cebrail’i çağırır, “Ben falanı seviyorum” dermiş. Gök ehli de artık o kulu sevmeye başlarlarmış. Sonra Allah tarafından yeryüzü ahalisinin kalplerine de o kulun sevgisi konurmuş. Buharî, Edeb: 41; Müslim, Birr: 157. Hürseda Haber-Şaban Döğen)
Allah Sevgisinin Neticesi
Peygamber efendimiz kutsî bir hadisde Yüce Rabbimizin şöyle buyurduğunu belirtmiştir. “Her kim benim velilerimden bir veliye düşmanlık ederse, şüphesiz ben ona harb ilan ederim. Kulum, üzerine farz kıldığım şeylerden daha sevgili hiç bir şey ile bana yakın olamaz. Bir de kulum nafile ibadetleri yapmaya devam ederek bana öyle yakın olur ki ben onu severim. Onu sevdiğim vakit de onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüdüğü ayağı, anladığı kalbi ve konuştuğu dili olurum.
Öyleki benden birşey isterse veririm, bana sığınırsa onu korurum.”
Bir mü’min İhlasla Allah’a itaat eder, O’na karşı kulluk görevlerini yerine getirir ve O’nu severse, Allah da onu sever. Artık Allah’ın sevdiği kullardan olur. Bir kimseyi Allah severse onu gökte melekler, yerde insan sever. Nitekim Rasulüllah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki Allah bir kulu sevdiği zaman Cibril’i çağırır ve: “Ben filanı seviyorum, sen de onu sev" buyurur. Cibril de onu sever. Sonra Cibril gökte nida ederek:
"Şüphesiz ki Allah filanı seviyor, siz de onu seviniz” der. Gök ehli de onu sever. Sonra yerdeki insanların gönlüne de ona karşı bir sevgi konulur. (Böylece kendisini gökte melekler, yerde insanlar sevmiş olur.)
Allah bir kulu sevmeyip buğ- zedince Cibril’i çağırır ve:
"Ben filana buğzediyorum (onu sevmiyorum), sen de ona buğzet (onu sevme), buyurur. Cibril de onu sevmez. Sonra Cibril gök halkı içerisinde nida edip:
"-Allah filanı buğzediyor, ona buğzedin der. Onlar da ona buğzederler. Sonra yerdeki insanların gönlüne o kimse için Allah tarafından bir buğz ve nefret konulur. (Artık onu Allah sevmediği gibi, gökte melekler, yerde insanlar da sevmez)”   https://dergi. diyanet.gov.tr /makaledetay. php?ID=15304 DR. DURAK PUSMAZ / Haseki Eğitim Merkezi Müdürü 
Daha önce yazdığım gibi tarikata intisap etmek ile tarikat eğitimi almak farklı şeylerdir. Tarikat eğitimi uzun ve meşakkatli bir eğitimdir. Kalbinde Allah sevgisi olmayan kişinin tamamlayacağı bir süreç değildir. 
Tarikat manevi hallerin yaşandığı bir alandır. Murad, mürid, cezbe vb. kavramları kitabi bilgilerle izah etmek sanıldığı kadar mümkün olmaz.Yani kişinin kitaplarda yazılı bilgilere sahip olması Tasavvuf/Tarikat hakkında bilgili olmasını gerektirmez. Tarikat yaşayarak öğrenilen bir ilimdir. Anlatılamaz. Anlatılanlar ancak yaşanırsa anlaşılır. İman kalp işi olduğu gibi tarikatta yaşama işidir. Bu yüzden Tarikat Şeriatın Düğünüdür buyurulmuştur. .../...
( Tarikat-lar-6 Şeyh başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 3.12.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.