DAĞINIK DÜŞLERDE YAŞAM
Ahmet AYAZ
Gaziantep Güneş Gazetesi 8 Aralık 2020
1984 yıllarında karı koca ilişkileri ve
ailede yaşam başlığı altında Gaziantep BUGÜN gazetesine 17-18 gün kadar, aralıksız olarak yazmıştım. Bu günde, dağınık
düşlerde yaşam dedim ama, konuya nasıl gireceğimi, nereden başlayacağımı
bilemiyorum.
Ben her zaman ve her yerde şunu
söylerim. Çiftçi de olacaksan, işçi de olacaksan , esnaf da olacaksan oku, oku,
oku derim. Çünkü insanlarımız okuyarak
bir yerlere gelirler. Okumadan bir yerlere gelenlerimiz de var. Fakat
okuyarak gelenler, daha farklı yerlere
gelirler diye düşünüyorum.
Bazı insanlar, çocuklarının okuyup
tahsil yapmaları ve medeni insan seviyesine
gelmeleri için, çaba harcarlar. Tabii ki, düşünceleri doğrudur. Fakat
çaba harcamanın bir şekli şeması vardır. Sen çocukların için gereğini
yapıyorsan, gerisi çocuklara düşer. Bir de her çocuğun bir öğrenim kapasitesi
vardır. Bir su variline, alacağı kadar
su boşaltılır. Fazlasını koyacak
olursanız, taşıp yere dökülür. Çocukların derse çalışma kapasitesi de böyledir.
Başlarında çivi kesecek kadar, onları sıkıntıya sokmanın hiç bir anlamı yoktur.
Aşırı derece sıkıştırmak sıkıntı yaratır. Çocukların psikolojisi bozulur.
Ben bir çok eğitimci arkadaşlarımdan
duyduğum ve öğrendiğim şudur. “Çocuklarınıza eğitim konusunda sıkıştırmanın
başladığı yerde, eğitim biter” Çocukları senin sıkıştırman, çocukların aklından
ödevi de, derse çalışmayı da çıkarır. Çocuk ne yapacağını unutacak kadar
sıkıntıya düşer.
Bazı akıl fukarası hanımlar, annesine
“Anneciğim diye sarılıp, annesini öperek, koklayarak yağ yakar. Kendisinin bu
olumsuz ve anlamsız halini çocuklarından da
bekler, çocukları sıkıntıya sokar. Çocuklarından iltifat bekler. Daha
doğrusu çocuklarından mutluluk bekliyor. Düğün değil, bayram değil, eniştem
beni niçin öptü diye bir söz var. O zaman çocuğuna sen sarıl. Tatlım cicim
diyerek. çocuğunu mutlu yap. Çocukların iltifatı senden görsünler.
Çocuklar,evde anne ile babanın, biri birine karşı suratsızlığını görünce,
çocuklar çareyi dışarıya çıkmakta bulur. Ve yahut da, yakında baba annesi, veya
anne annesi varsa, onların yanına koşar. Evde mutsuz olan çocuklar için. baba
annenin, anne annenin yaşaması bir şanslılıktır. Bunu akıl fukarası anneler
fark edemezler. Bu defa anne sorar. Senin anne annenin yanında ne işin var?.
Senin baba annenin yanında ne işin var? Ulan akıl fukarası senin asık
suratından çareyi oraya kaçmak da buluyorlar,
zavallı çocuklar. Şükür etki çocuğun evden kaçmıyor. Hele 16-17
yaşlarındaki kanının kuvvetli olduğu zamanlarda, çocuğunuzun evden kaçma
konusunu aklınızdan çıkarmayınız. Onların huzur ve mutluluklarını dikkate almak
gerekir. Bir çok çocuklar annenin, babanın asık suratından bıkarak evden
kaçarlar. Evden kaçan bir çocuğun da, ne
olacağı malumdur. Ben psikolog da değilim, sosyologda değilim. Yaşantım
içindeki tecrübelerime dayanarak, şunu söylemeden geçemeyeceğim. Ailede ana ve
babanın kısır çekişmeleri çocuklara yansır, çocukları üzer. Ana ve babanın
mutlulukları, biri birilerine karşı olumlu davranışları da çocuklara
yansır, çocukları mutlu eder. Bunu yazıyorum ki, eşlerine saygı duymayan
aile bireyleri, çocuklarının mutluluğunu, okullarda başarı durumlarını dikkate
alsınlar. Medeni ve aileye yakışan bir
yaşam biçimini sergilesinler. Aileler mutlu olurlarsa, mahalle ve köylerimiz
mutluluk yaşarlar. Köylerimiz ve mahallelerimiz mutluluk yaşarsa, ilçelerimiz
mutluluk yaşarlar. İlçelerimiz mutluluk yaşarsa, illerimizde ve ülkemizde
mutluluk bayrağı dalgalanır. İşte biz de o zaman ülkemizde gerçek bir yaşam
biçimini görürüz. Her taraf güllük, gülistanlık olur diye düşünüyorum. Şunu da
söylemek isterim. Eğitimin ve öğretimin
temeli de, ailede başlar ve ailede de biter. Ülkemizde önemli ve büyük devlet
adamları bilinçli ve kültürlü ailelerden
çıkar. Bunu yazarken de, maddi ve parasal zenginliği dikkate almıyorum. Bilgi,
görgü ve kültür derinliklerini dikkate
alıyorum. Benim gençlik yıllarım Oğuzeli-Yakacık Köyünde geçti. Benim
çocukluğumda ve gençlik yıllarımda okur
yazar olmayan bir büyüğümüz Abdullah Doğan (Apık) vardı. Nazım Hikmetten söz
ederdi, Tarihi tarihine. Nazım Hikmet ile Bursa Cezaevinde yattıklarını
anlatırdı. Nazım Hikmetin ceza
evindeki fiili hareketlerini anlatırdı.
Burhan Özdemir ile Mehmet Şevket İspir kitapları
araştırdıklarında anlattıkları tarih doğru
çıkardı. Ben bilgi görgü ve okuma alışkanlığını Batallı Mehmet Özdemir
Amca gibi büyüklerimden aldım. Ben
gençliğimi Ahmet İspir (Ahmey Kiya) Batallı Mehmet Özdemir Amca ve Abdullah
Doğanın (Apık) gibi büyüklerimin sohbeti ile yaşadım. Teyzemlerin, Cuma
Şahinler (Cuma Kiya) nın odasında Eba
Müslüm Horasanı gibi kitapları biz gençler okurduk, yaşlılarımız dinlerlerdi.
Bu gibi kitaplar da Müslüm Bozgeyik “Müslüm Dede” de bulunurdu. Cuma Kiya ondan
alıp, odasına getirirdi. Biz gençlerde
odada oturanlara sıra ile okurduk, gecelerin geç saatlerine kadar. Rahmetli
İmam Bozgeyik, “İMAM DEDE” tahminen 6-7 yüz sayfalık EBA MÜSLÜM HORASANI adlı kitabı, edebi sözler ile süsleyerek,
kitaptan daha geniş anlatırdı. Biz arkadaşlarımız ile olumsuz işlerin her zaman
dışında kalırdık. Söz konusu o, değerli
büyüklerimizi kendimize rehber olarak alarak. Bu yazımı ülkem
insanlarına az da olsa, faydalı olmak için
kaleme aldım. Bu yolda çabamı da gücümün yettiği derecede sürdüreceğim,
sürdürmeye de kararlıyım.
Makalemde adı geçip de, ebediyete göç
eden, Cuma ŞAHİNLER; Ahmet İSPİR, Mehmet ÖZDEMİR, Müslüm BOZGEYİK, İmam BOZGEYİK, ve Abdullah DOĞAN gibi, daha sayfalara sığmayan,
Oğuzeli-Yakacık Köyündeki büyüklerimiz vardı. Buradan, bunları rahmet ile anıyorum. Mekanları cennet olsun
diyorum.