Kardeşimin bir gece WhatsApp grubuna attığı fotoğraf öyle ilginçti ki. Baştan başa rengârenk çiçeklerle bezenmiş bir çöl fotoğrafıydı bu. Photoshop olabileceğini düşündüm önce. İnternette arama motoruna adını yazıp arattım; gerçekti.
Dünyanın en kuru çölü
olarak bilinen Şili’deki Atacama Çölü’ne aitti fotoğraf. “Polar olmayan bu
çorak çöl, hava şartları değişim gösterdiğinde inanılmaz bir manzaraya ev
sahipliği yapabiliyor” deniyordu hakkındaki haberlerde. Ruhen insana
heyecan veren muhteşem güzellikteki bu fotoğraflar Kur’an’ın, “... Yeryüzünü
kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman
titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.” (Hac Suresi, 5)
ayetini hatırıma getirdi.
2017 yazında Atacama Çölü,
sürpriz bir yağmur sayesinde 200'den fazla bitki türüyle adeta bir çiçek
tarlasına dönüşmüş. Dünyanın pek çok yerinde bu tarz doğa olayları gerçekleşse
de o yıl beklenmedik bir yoğunlukta ortaya çıkan çiçeklenme, tüm dünyanın
ilgisini toplamış.
'Desierto Florido' (çiçek
açan çöl) adı verilen bu doğa olayı, nadiren yağan yağmurun toprağa gömülü
tohumları filizlendirmesiyle ortaya çıkıyormuş.
Çöl bitkileri için kuraklık
en büyük tehlikelerden biri. Kum fırtınaları, aşırı sıcaklık gibi olumsuz
etkenler normal şartlarda bitkilerin soylarının tükenme sebebi. Ancak çöl bitkilerinde
ortama dayanıklı olmalarını sağlayacak kendilerine has özellikleri var. Tohum
yapıları ve üreme şekilleri, nesillerinin devamını sağlıyor.
Birçok çöl tohumu
filizlenmeyi engelleyen çeşitli maddelere sahip. Mesela; Sinapis Alba adlı
bitkinin meyveleri tohumun filizlenmesini engelleyen "blastokoline"
maddesi ihtiva ediyor. Arizona'daki bazı çöl bitkileri de yine yapılarındaki
bazı maddeler nedeniyle çok uzun uyku dönemlerinden sonra fidan veriyorlar. Bazı
bitkiler bir yıldan sonra, bazıları 26 aydan sonra filizlenmeye hazır oluyor.
Bu maddelerin varlığının önemi özellikle kurak mevsim baş gösterdiğinde anlaşılıyor.
(1)
Bu bitki türlerinin
özelliklerinin her biri tohumunun embriyosunda bulunan bilgilerdir. Yapraklarını
dökmeyen bitkilerle çöl bitkileri arasındaki bu farklar tohumlarının içinde ne
kadar çok ve detaylı bilginin kodlanmış olduğunun delilidir.
Tohum filizlenmeden önce
uyku halindedir. Embriyonun uyku halinde kalmasını sağlayan ise bazı bitki hormonlarıdır.
Bunların en önemlisi absisik asittir. Ayrıca tohumların kabuğu gaz alışverişini
engelleyecek kadar sık ve sert dokulu olduğundan embriyonun faaliyetini
engeller ve uyku halinde kalmasına neden olur. Tohum ıslatıldığında ise, tohum
örtüsü şişer ve embriyo hücrelerinde bulunan enzimler faaliyete geçerek
"giberellin" isimli yeni bir hormon salgılamaya başlarlar. Bu hormon
uyku durumunda kalmayı sağlayan absisik asitin etkisini ortadan kaldırır. Bu
asitin etkisinin ortadan kalkması ile de sindirim enzimleri (alfa-amilaz)
faaliyete geçer. Bu enzimler besin deposu içindeki nişastanın parçalanarak
şekere dönüşmesini sağlar. Ortaya çıkan şekerler embriyo hücreleri tarafından
solunumda kullanılır ve böylece hücrelerin bölünmesi için gerekli enerji sağlanmış
olur. (2)
Milyonlarca yıldır
tohumların içinde bitkilere ait bütün bilgilerin saklanıyor olması sıradan bir
konu olarak karşılanabilir mi? Bu, üzerinde düşünen insanın önünde hiç
beklemediği ufukları açacak bir bilgidir.
Toprağa atılan tohumun bir
süre sonra filizlenmesi ve bir bitki haline dönüşmesi son derece komplekstir.
Önce uygun şartlar oluşur, ardından birbiri peşi sıra kimyasal işlemler
gerçekleşir, bir enzim diğerine etki ederek tohum bitki haline dönüşür.
Bu bir yaratılış gerçeğidir.
Birbirini tetikleyerek gerçekleşen bu kusursuz sistemleri tesadüflerle
açıklamak mantık çöküntüsüdür. Kaldı ki söz konusu kompleks sistemler
filizlenme ile bitmez, mucizevi işlemlerle devam eder.
Evet, tohum bir yaratılış
gerçeğidir. Bu konuda hangi evrimci kaynağa baksak, karşımıza kimi varsayımlar,
bu varsayımlar üzerine kurulmuş hayali senaryolar, netleşememiş sonuçsuz
teoriler ve bu asılsız iddialar göz önünde bulundurularak yapılmış gerçek dışı
çizimlerle karşılaşırız.
Tohum fosilleri yaratılışın
çok açık delilidir. Yaklaşık 350 milyon yıl önce (Devonian Dönemi olarak
adlandırılan dönemde) bulunmuş tohum fosillerinde de bugünkü ile aynı koruyucu
dış örtü, embriyo ve besin deposu mevcuttur. (3)
Her bir tohum özel yapısı
ile aynı şekilde milyonlarca yıl önce de vardı, günümüze kadar değişime
uğramadı, kısacası "evrim" gibi hayali bir süreç geçirmedi. Kaldı ki
evrimciler, yayınlarında bunu zaman zaman itiraf da ederler:
Tohumların nasıl geliştiği
bilgisi hakkında birçok boşluk vardır. … polen odasının uzanımı hakkında, polen
damlasının rolü hakkında, tohum taslağının büyümesinin ertelenmesi hakkında,
…hücre zarının yapısı hakkında daha öğrenilmesi gereken birçok şey var.
(4)
“Zamanla gelişim,
tesadüflere bağlı değişim, ihtiyaç sonucu ortaya çıkan adaptasyon"
gibi terimler, bilime ‘rağmen’ savunulan evrimin geçerliliği olmayan iddialarıdır.
Mucize yaratılış apaçık ortadadır. Aklını kullanabilenler için…
Bilin ki gerçekten Allah,
ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Şüphesiz Biz, umulur ki aklınızı
kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık. (Hadid Suresi, 17)
Dipnotlar:
1- www.britannica.com/
2-Solomon, Berg, Martin,
Villie, Biology, Saunders College Publishing, s.766-768
3-Raven, Evert, Curtis,
Biology of Plants, World Publishers, New York, 1976, s.326
4- Seed Biology, s.66