Bireyin kişiliğinin oluşması belirli etmenlere bağlı olduğu bilinir. Şöyle ki: Kalıtsal olarak genlere işlenmiş olan özellikler,  çevre, alınan eğitim insanın kişiliğinin oluşmasına etki eden önemli etmenlerdir. Bu etmenlere beslenme, spor benzeri etkinlikler de kişiliğin olumlu yönde gelişmesine etki eden diğer etmenlerdir diyebiliriz düz mantıkla…

 

         Çocuk ilk terbiyeyi ailesinden alır. Anne bu bakımdan ilk öğretmendir. Nitelikli eğitim almış anne-baba çocuğun yetişmesinde önemli rol model olurlar. Kuşaklar boyu süre gelen geleneksel terbiye kuralları işlenir evde. İyinin doğrunun neler olduğu öğretilir. Yalanın, riyanın, kötü söz söylemenin, kavga-döğüşle sorunları çözme anlayışının insanı güzel ahlaklı yapmayacağı belletilir. Paylaşımın, güzel söz söylemenin, arkadaşlığın, dostluğun iyi insan olmanın yolları olduğu benzeri ilkeler körpe beyinlere nakşedilir.

 

         Bunun aksi olarak ailede huzur yoksa anne-baba arasında sevgi-saygı bağları kopuksa bundan en çok çocuklar zarar görür. Hele annenin fiziksel şiddete maruz kaldığı ailelerin çocuklarının ruhları yaralanır. Tinsel acılar yaşayan çocuklar ileri yaşlarda toplum kurallarına uymakta sıkıntı çekerler çoğunlukla. Hırsızlar, yankesiciler, karakter yoksunu yalakalar büyük oranda düzensiz ailelilerden çıkar maalesef... Sevgiyle büyümemiş, duyguları bastırılmış çocuklar büyüdüklerinde kendisi ve çevresiyle barışık olamazlar gerçeği herkesçe kabul görmektedir.

 

         Çocuk ailede aldığı iyi terbiye ile okula başladığında, okulda öğretmenleri ve okul ortamında edineceği davranışlarla kişilik kazanmaya başlar. Hele de iyi programlanmış deneyimli öğretmenlerce nitelikli eğitim alan çocuklar hayata artılarla başlama olanağı bulurlar.

 

         Ha bu arada zekâ düzeyi de yüksek doğan çocuk, örnek bir aileye sahipse ve iyi de bir eğitim görürse toplumun saygısına mazhar olan yurttaş olmasının önünde bir engel kalmaz.

 

          Çevrenin de insanın kişiliğinin oluşmasındaki önemi yadsınamaz. Sosyal olanakları, parkı, oyun bahçesi, sineması, tiyatrosu, kütüphanesi, ağlık kurumlarının yeterli olduğu ortamlar çocukların ve gençlerin kişiliklerinin gelişmesine olumlu katkı sağlarlar. Konutların darı ekercesine sıklıkla inşa edildiği, insanların gökyüzünü görmekte zorlandığı köyleşmiş kentlerde ruh sağlığı sağlam insanların yetişmesi kuşkuludur. Okullarında yeterli donanım olmadığı, sınıfların kapasitenin çok üzerinde olduğu okullarda başarılı öğrenci yetiştirilmesi olanaklı değildir.

 

         Yoksulla varsılın arasındaki makasın iyice açıldığı ülkelerde, ülkemizde toplumsal barışın sağlanması için genç kuşakların iyi eğitilmesi, eğitimde fırsat eşitliğine azamı uyulması önem arz etmekte... Toplumsal barışın üst düzeyde sağlanmasının bir yolu hatta en önemli yolu bizleri yönetmek için seçtiğimiz siyasilerin öncelikle barış dilini kullanmaları önemli. Toplumun karşısına çıktıkları zaman birlikten, beraberlikten, kardeşçe bir arada yaşama arzusunu içtenlikle dile getirmeleri beklenir siyasilerden. Topluma barışı, huzur, birlikte üretip hakça paylaşımı muştulamalılar.

 

         Ne yazık ki, parti farkı gözetmeden belirtmek isterim. Liderler, çevresindekiler rakipleriyle kanlı bıçaklı adeta. Sokakta, kahvehanelerde söylense kavgaya neden olacak sözleri otomatik silahlar gibi sıralamaktan hiç ama hiç çekinmiyorlar. Çok kaba bir söz söylenin güzel ülkemizde: “Hoca (yumuşatarak yazayım) kabahat yaparsa, cemaat (yine yumuşatma) büyük abdestini yapar.” Evet, yöneticilerimiz, yönetime talip olanlar sürekli rakiplerini aşağılayıcı sözler sarf ettikçe, tabanın huzur içinde olması beklenmez. Hastası ölen hasta sahibi doktorlara saldırmaz. Kadın cinayetlerinin önü kesilir. Sokak kavgaları son bulur. Hemen hemen her gün karşımıza çıkan siyasilerimiz birazcık gülümseyebilseler. Sözlerine azıcık espri katsalar, kardeşlikten, birlik beraberlikten örneklerle söylemlerini süsleseler inanıyorum ülkemiz güllük gülistanlık olur. Güneşin altın ışıkları, gökkuşağınım renkleri daha parlak hissedilir güzel ülkemizde…

 

         Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in eşsiz öğretilerini anımsayalım: “O Allah’tan bir rahmetle onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. “Âli İmran Suresi 159. Ayet. Devam edelim: “Yürüyüşüne tabi ol, sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini elbette eşek sesidir.”

 

         Bu konuda kültürümüzün büyük değerlerinin sözlerine de bir bakalım: “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı./ Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ eder bir söz.” Yunus, tatlı konuşmanın savaşı kesme, zehirli aşı bal eylemesinin nedeni olduğunu ne güzel anlatıyor. Hacı Bektaş: “Dil mızraktan daha derin yaralar, insanın cemali, sözünün güzelliğidir.” Diyerek acı ve tatlı sözün nelere kadir olduğunu haykırıyor yüz yıllar ötesinden. Ve atalarımız ne güzel söylemiş: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”

 

         Tinsel varlığımızı bu değerlerle de beslersek kişiliğimiz barıştan, dostluktan yana şekillenir. İşte o zaman semavi dinlerin betimlediği insan ve İslam kardeşliği dünyamızda yeşerir, dal budak sarar, meyve verir. Aksi durumda rakiplerini düşman gibi görüp, halkı kutuplaştırma siyaseti gütmek kısa ve uzun dönemde ülkelere, ülkemiz için hayır getirmez.

 

 

( Tatlı Dil Ve Kişilik başlıklı yazı sahara tarafından 15.01.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.