Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 28.01.2021
Okunma Sayısı : 1045
Yorum Sayısı : 13
BİN ÜÇ YÜZ ALTMIŞ SENE ÖNCE YİNE BİR 24 OCAK --4. BÖLÜM.


Hz. Ali o yılın Ramazan ayında hep şehadetinden söz ediyordu. Hatta Ramazan ayının ortalarında, bir gün minberdeyken elini  sakalına götürerek, "İnsanların en kötüsü, bu sakalımı başımın kanına boyayacaktır." Dedi. Başka bir konuşmasında da şöyle buyurmuştu:

"Bütün ayların efendisi olan Ramazan ayı gelip çattı. Bu ayda hükümette değişiklik olacaktır. Bilin ki, siz bu yıl bir safta (emirsiz olarak) haccedeceksiniz. Alâmeti de şudur: Ben sizin aranızda olmayacağım''

Ashabı, "O, bu sözlerle ölümünden haber veriyor. Fakat biz onu görmeyeceğiz." diyorlardı.

Bu nedenle de Hz. Ali, ömrünün bu son günlerinde, her gün çocuklarından birinin evine gidiyordu. Bir gece oğlu Hasan’ın, bir gece oğlu Hüseyin’in, bir gece kızı Zeyneb’in kocası Abdullah b. Cafer’in evinde iftar ediyor ve üç lokmadan fazla yemiyordu. Evlâtlarından biri, bunun sebebini sorunca, "Allah’ın emri gelmektedir. O sırada karnım boş olsun istiyorum. " buyurdu. 

Şehadet gecesi, iftar için kızı Ümmü Gülsüm’e misafirdi. Yine üç lokmayla iftarını açtı, sonra ibadetle meşgul oldu. Gecenin başından sabah namazına kadar tedirgin bir bekleyiş içindeydi. Bazen göğe bakıyor ve yıldızların hareketlerini seyrediyordu. Fecir vakti yaklaştıkça tedirginliği ve rahatsızlığı da artıyor ve, "Allah’a andolsun ki, ne ben yalan söylüyorum, ne de bana haber veren yalan söylememiştir. Şehitliğin bana vadedildiği gece, bu gecedir." diyordu. 

Peygamber (s.a.s), ona bu vaatte bulunmuştu. Hz.Ali’nin kendisi buyuruyor ki: "Resulullah (s.a.s), Ramazan ayının fazileti ve saygınlığı hakkında konuştuğu bir hutbesinin sonunda ağladı. Ağlamasının sebebini sorduğumda, ’Senin bu aydaki alınyazına ağlıyorum. Rabbin için namaz kıldığın bir sırada öncekiler ve sonrakilerin (bütün insanların) en kötüsü, Semud kavminin devesini kesenin kardeşinin, başına indirdiği darbeyle sakalının kana boyandığını görüyor gibiyim.’ Buyurdu.

Nihayet o korkunç gece sona erdi ve Hz. Ali Ali seher vaktinin karanlığında sabah namazını kılmak için camiye doğru hareket etti. Evdeki ördekler peşine takıldılar ve elbisesine asıldılar. Bazıları ördekleri uzaklaştırmak isteyince, "Bırakın onları; çünkü onlar bir grup bağrışanlardır ki, onları ağlayanlar izleyecektir." Dedi. 

Büyük oğlu Hasan Hasan "Niye böyle kötü düşünüyorsunuz?" Deyince Hz. Ali Ali şöyle buyurdu: "Oğlum! Kötü düşündüğüm yok. Kalbim öldürüleceğimi söylüyor." 

Ümmü Gülsüm, Hz. Ali’nin sözlerinden kaygılanarak, "Emredin, Cu’de camiye gidip namaz kıldırsın." Dedi.
Hz. Ali "Allah’ın kazasından kaçılmaz." Diye cevap verdi.

Hz. Ali camiye girip namaza durdu. İftitah tekbirini alıp kıraatten sonra secdeye vardı. Tam o sırada İbn-i Mülcem, "Hüküm Allah’ındır senin değil ey Ali!" Diye bağırarak zehirle yıkadığı kılıcını Hz. Ali’nin mübarek başına indirdi. 

Bu olayı ünlü müfessir Ebu’l-Fütuh Râzî şöyle nakleder: "Ali, İbn-i Mülcem’in kılıç darbesi vurduğu anda namazının ilk rekâtında Enbiya Suresi’nden on bir ayet okumuştu''

Ünlü  âlim Sibt b. Cevzî ise şöyle yazar: "İmam mihraba geçtiğinde birkaç kişi ona saldırdı ve İbn-i Mülcem ona bir darbe indirdi, ardından hep birlikte kaçtılar." 

Hz. Ali’nin başından akan kan, mihrabı sakalını al renge boyadı. Hz Ali (a.s), "Kâbe’nin Rabbine andolsun ki kurtuldum." Buyurdu. Sonra şu ayeti tilâvet etti: "Sizi ondan (topraktan) yarattık, ona geri döndüreceğiz ve bir kere daha ondan çıkaracağız."( Tâhâ Suresi, 55.)

‘’Kurtuldum’’ Derken dünya dertlerini mi kastediyordu yoksa şehid olacağı günü beklemenin yorgunluğundan mı kurtulmuştu? Her ikisi de sanırım.

Darbeyi aldığında, "Onu yakalayın." Diye seslendi. Halk, İbn-i Mülcem’in arkasından koştular. Kendisine yaklaşanı kılıcıyla vuruyordu. Nihayet Kusem b. Abbas çevik bir atlayışla onu kucaklayarak yere serdi.

Onu Hz. Ali’nin yanına getirdiklerinde, "İbn-i Mülcem ha?" Dedi. İbni Mülcem "Evet." Diye cevap verdi. Hz. Ali onu tanıyınca oğlu Hasan’a şöyle buyurdu:

"Düşmanına dikkat et, karnını doyurun. Eğer ölürsem, onu da bana mülhak edin ki Allah nezdinde onunla hesaplaşayım. Eğer sağ kalırsam, onu ya bağışlarım, ya da kısas ederim.

Bu sırada Ümmü Gülsüm, "Ey Allah’ın düşmanı! Emir’ül-Müminin’i öldürdün."Diye İbni Mülcem'in yakasına yapıştı. O mel’un, "Emir’ül-Müminin’i öldürmedim, senin babanı öldürdüm." Dedi.

Ümmü Gülsüm, "Umarım, bu yaradan iyileşir."Deyince de İbn-i Mülcem, büyük bir utanmazlıkla, "Ona ağlayacağını görüyorum. Vallahi ona öyle bir darbe indirmişim ki, eğer onu yeryüzünün sakinleri arasında bölüştürseler, hepsini helâk eder." Dedi.

Hz. Ali’ye biraz süt getirdiler. Ondan biraz içti ve, "Tutukladığınız adama da bu sütten içirin ve ona eziyet etmeyin." Buyurdu.

İmam Ali’nin darbe aldığını duyan Kûfe tabipleri onun huzuruna geldiler. Onların içinden hepsinden daha mahir olan Esir b. Amr, yarayı tedavi etmeyi üstlendi. Yaraya bakınca, hemen daha soğumamış bir koyun akciğeri istedi. Ondan bir damar aldı ve yara mahalline koydu. Biraz sonra onu çıkardı ve, "Ya Ali! Vasiyetlerini et; çünkü bu darbe beyine kadar ulaşmış ve tedavinin bir faydası yoktur." dedi. Hz. Ali kâğıt ve kalem istedi ve oğulları Hasan ve Hüseyin’e (a.s) hitaben vasiyetini yazdırdı.

Oldukça uzun olan bu vasiyeti de yazmıyorum buraya. Vasiyetin sonu şöyledir:

"Ey Abdulmuttalib Oğulları! Emir’ül-Müminin katledildi deyip Müslümanların kanlarına girmenizi, öç almaya kalkmanızı istemem, "Öldüreceğiniz, kuduz bir köpek bile olsa eziyet etmekten sakının."

Hz. Ali’nin evlatları sessizce oturmuş, gamlı ve kederli bir halde babalarının gönülleri okşayan ve ruhlara hayat veren sözlerini dinliyorlardı. Hz. Ali, vasiyetinin sonunda bir ara bayıldı. Kendisine gelince şöyle buyurdu:

"Ey Hasan! Sana birkaç sözüm var. Bu gece ömrümün son gecesidir. Ben öldükten sonra cenazemi sen yıka. Kefenleme ve defnetme işleriyle sen uğraş. Cenaze namazımı da sen kıldır ve gece karanlığında cenazemi Kûfe’nin dışında uzak bir yere gizlice defnet. Kimsenin kabrimin yerini bilmesini istemiyorum." (

Hz. Ali yaralandıktan sonra iki gün hayatta kaldı ve Ramazan ayının son on gecesinin cumaya rastlayan ilk gecesinde (H. 40 yılının ramazan ayının 21. gecesi) 63 yaşındayken dünyaya veda etti. 

 Hasan (a.s), ona kendi elleriyle yıkadı ve namazını kıldırdı. Cenazesi Kûfe’nin dışında "Gura" (şimdiki Necef ) adında bir yere defnedildi.

[Bugün Hz. Ali'nin iki ayrı mezarı bulunmaktadır.  Bunlardan biri Necef'te, diğeri  Afganistan'da Belh şehrindedir. Rivayetlere göre Hz. Ali önce Necef'e defnedilmiş, daha sonra Horosanlı Ebu Müslim tarafından naaşı Belh şehrine taşınmış,  Selçuklu Sultanlarından Sencer zamanında da muhteşem bir mezar anıtı yapılmıştır Hz. Ali için.

En doğrusu ise Hz. Ali'nin kendisinin de istediği gibi mezarının nerede olduğu tam olarak bilinmemektedir.]

Haricîler ve diğer İslâm düşmanları, İbn-i Mülcem’in bu korkunç cinayetinden dolayı sevindiler ve yaptığı işi övdüler. Haricîlerden İmran b. Hattan el-Vakaşî adında biri, İbn-i Mülcem’i övdüğü bir şiirinde şöyle demiştir:

"Allah’ın rızasını kazanmaktan başka bir amacı olmayan takvalı bir kişiden ne vuruştu ha! Onu hatırladığımda, Allah katında bütün insanların en çok mükâfat alanı olduğunu düşünüyorum." 


Dikkat ediyorsunuz değil mi? Hz Ali’yi şehid eden hain için neler deniliyor?

Allah’ın rızasını kazanmaktan başka amacı olmayan(!)
Takvalı(!)
Allah katında insanların en çok mükafaat alanı(!)

İşid ağızları ya da ‘’İslam adına’’ diyerek Müslüman ( Ya da gayrı müslim) kafası kesenlerin ağızlarına ne kadar benziyor değil mi?

Bu ağız aynı zamanda ''Ali ile Aleviliğin hiç bir ilgisi yoktur.'' Diyen Ali'siz Alevilerin de ağızlarıdır. 

Evet bitti...Hepsi bu kadardı.

Hz. Ali’nin nasıl şehit edildiğini, onu şehid eden zihniyetin bu gün hâla var olduğunu yazdım sadece. 

Son söz: Yazandan korkmayın, susandan korkun.

( Bin Üç Yüz Altmış Sene Önce Yine Bir 24 Ocak --4. Bölüm. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.01.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.