Mevlana'nın Feryadı Etme..!

Hz. Mevlânâ, aşkın yüceliğini hissederek, yaşarken ve aşkın duygularını zerreleriyle alıp zekâtını gönül lisanı ile avamına ve dost meclisine ikram ederken, gün olur ki sonrasında büyük bir hicrana teslim olur.
Bu teslimiyet öyle derin ve manidar bir beyte tebeddül eder ki, bir tek sözcük ile duygularındaki var olan hasreti ve hicranı alevleri gönlündeki dağlara yükselen ve neticesinde bir kor ateş gibi yüreğini yakar. Yani o mübarek zatın gidişiyle ‘’Etme’’ diyerek arz- u hal eyler. Bu arz-u hali, yüreğinde yanan ateşin teselligâhı olur. Ancak yine de bu hicran asla kaybolmaz Hz. Mevlânâ’nın yüreğinde.

Hz. Mevlânâ malûmunuz olan beyitlerinde ‘’Etme’’ derken neleri kastetmiş olabilir diye düşünmek istedim. Birinci beyitten alarak ‘’1- Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme/Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun etme’’ diyen Mevlânâ’ nın bu beyti, belki çoğumuz tarafından bir aşk beyti olarak algılanabilir. Belki de aynen öyledir. Ancak farklı tarafları da zannımca barındırıyor? Ya da âcizane bu beyitlerine farklı manalar çerçevesinden bakmayı tercih ettim. Yani bunu, sadece bir aşk beyti olarak almak eksik kalır diye düşündüğümden bu beyitlerin farklı bakışlara vesile olmasını temenni ederek bu yazıyı siz değerleri okuyuculara hazırlamak istedim şöyle ki:

Birinci satırda yazıldığı gibi ‘’Bizi bırakmaya azmediyorsun’’ derken neyi kimi veya kimleri bırakmaya azmediyoruz? Biz kimiz ve bıraktığımız şeyler, kimler veya neler? Meselâ basit bir örnek ile başlayalım ve altını çizerek yazıyorum ‘’Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme‘’ dedim ya... Biz kimiz? Burada biz nedir? Şimdi biraz anlayabildik mi değerli dostlar.

Meselâ hani deriz ya “Biz bir ekibiz, biz bir aileyiz ya da biz hepimiz dostuz, biz Müslümanız...” İşte tam da birinci kasıt bu olabilir. Yani diyorum ki, acaba biz, bu “Biz”leri bırakmaya mı azmediyoruz? Öyleyse, “Etme!’’ bu birincisi idi. 

İkinci olarak, meselâ tekrar birinci satırdan yola çıktığımızda ve okuduğumuzda şunu düşünelim lütfen, biz acaba bir tane miyiz? Acaba biz kendimizi de mi bırakmaya azmediyoruz? Öyleyse, “Etme!” 

Üçüncü olarak,  bir insan kendini tabiata açar ve onlara bakar, besler ve incitmezse, tabiat da, kendisini size açar ve size güller saçar. Yoksa biz kendi şah damarlarımızdan olan, hem kendi fıtratımızda bulunan tabiatımızı hem de bize hizmet eden tabiatımızın dallarını kesip onları da mı bırakmaya azmediyoruz? öyleyse, “Etme!”

Ve şimdi ikinci ksımdan devam etmek istiyorum neydi o ‘’Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun etme’’. Mevlânâ burada ne demek istemiş acaba. 

Zannımca, birinci misal olarak şunu verebiliriz: 

Hz. Şems, Hz. Mevlânâ’ya bir ayna gibiydi. Ona bakınca sanki bütün aşkın beyitler gönül perdelerini aralar ve Mevlânâ Hazretleri’nin o dildar lisanına duçar olurdu. Ve Hz. Mevlânâ, Şems ile aşka gelirdi. Peki, bizim aynamız hangisi, nerede ya da bir aynamız var mı? Bizi aşka getirecek bir kişi, bir iş ya da bir heyecan var mı? Öyle bir aynaya sahip miyiz? Eğer yoksa biz, bizi biz yapan aynamızı mı kaybettik? “Etme!”

 İkinci Misal; bir çevremize bakınalım, kimler var ya da kimleri dost kimleri yar edinmişiz? Dost edindiklerimiz menfaatlerimiz, putlarımız mülklerimiz mi yoksa eşimiz, aşımız sevgimiz merhamet, vicdanımız ve tek bir olan Allah’ımız mı? Siz hangisine meylediyorsunuz? Eğer siz, birinci kısma meylediyorsanız, “Etme!”

Son olarak Hz. Mevlânâ’nın mektubunda yazan bir beyti daha incelemek isterim, şöyle ki; ‘’Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize/O zehiri, o şekerle sen bir ediyorsun etme’’

Bakalım burada neler demek istemiştir Mevlânâ Hazretleri. Şöyle denmiş olabilir mi? Berrak bir ummanın içine, bir katre necis bir su kütlesi girse de kirlenmez. Zira bu umman o kadar pak ve berrak ki, necis olarak girenleri de pak eyler. Sen, kendini üzme, biz onları da bu ummanda eritip güzelleştiririz.’’

Yani ne demek, ‘’Ne olursan ol yine gel’’ bu kapı herkese açıktır. Deme ki günahlarım ziyadedir, geri dönüşü yoktur, benim zaten kaderim bu, yolum belli’’ gibi düşüncelere kapılma, af kapısı, güneşin batıdan doğmasına kadar açıktır. Şu zalim ve gaddar dünya içinde, seni zehirlemiş olabilirler ancak şekerliğin içindesin sen ve bu şekerlikte, zehirden ayrılıp şeker olmak için bir avuç af dilemen kâfidir diyor olamaz mı? Şekerlikte, zehire meylediyorsun”Etme!”

İkinci satırdaki dizelere baktığımızda ‘’yaşanan olay üzerine’’ bir sitem gönderiyor o mübarek zata. Yaşanan olayı zehir olarak alıp, kendisi ile yaşananları ve kendi zatını şeker olarak niteleyen Mevlânâ Hazretleri’nin bu dizesini, biz yine kendi penceremizden bir mana kazandırmak istiyoruz.

Hz. Mevlânâ bu son dizede zannımca bir anlayıştan bahsediyor. Yani ak ile karayı birbirine karıştırma, bir etme. Ben ‘’o’’ değilim. İyice düşün ve öyle karar ver. Yani, olaylara bakışımızda ani karar vermektense, delilleriyle birlikte, bir adalet mizanı ile karar vermemizi teşvik ediyor. İkinci olarak Toptancı olma diyor. Etikleme yapma diyor. Beş parmağın beşi bir olur mu hiç diyor. Yani zehri, şekerle bir ediyorsan. “Etme!”

Şam’a giden ve Şemsi Mevlânâ’ya kavuşturan mektuptaki harikulâde beyitlerden bir iki tanesinde bulunan bu telkinleri dikkatlice anlayıp, hayat-ı ebediyedeki yolculuğumuza bu minvalde yürütmek ve “Etme” yi aklımızda tutup yaşamayı başarabilme dileğiyle…

Erkam Yıldırım
( Mevlananın Feryadı Etme başlıklı yazı #eryld tarafından 12.02.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.