Kullandığımız
miladi takvim, İsa (a.s)ın doğumunu sıfır sayarak başlayan bir takvimdir.
Buna göre, yeni bir doğum yılına daha giriyoruz. İsa’dan 6 asır sonra gelen
Muhammed (s.a.s.) ve getirdiği Kur’an konuyu netleştirse de ne zamandır
aklımız karışık. Baskın Avrupa kültürü, “ehl-i kitap” bilgileriyle yoğrulmuş
olduğundan; yer yer Hıristiyan bakış açısını yansıtmaktadır. İsa’nın doğumunu
kutlayanlar da aslında “işlerine gelen işleri” yapmaktadırlar.
Filistin’de doğan, büyüyen, yeni bir dinin elçisi olan ama kucağında büyüdüğü
Yahudiler tarafından ümüğü sıkılan İsa (a.s.) konusunda Yahudilik susmak
zorundadır. Suçluluk psikolojisi içinde… İnsanların beynini moloz bilgilerden
kurtarmak ise, son yeni dinin görevidir.
İsa’dan sonra 325 yılında, İznik’te toplanan konsül sonrasında resmi Roma
Hıristiyanlığı başlamış; o anlayışın dışındaki mezhepler tarihe gömülmüştür.
Barnabas İncili’nden bahsediliyor. İznik Katliamı’ndan kurtulan İncillerden
biri… Musa (a.s.)ın, Firavunun katliamından kurtulması gibi bir şey….
Hıristiyanlığın ilk zamanlarında bazı mezhepler, İsa´nın öldürüldüğünü kabul
etmemiş; onun yerine Simon´un öldürüldüğüne inanmışlardır. Barnabas İncili’ne
göre de çarmıha gerilen kişi, Hz. İsa´ya ihanet eden ve bunun cezası olarak
mucize olarak İsa´ya benzetilen Yahuda İskariyot´tur. (Bkz.
Barnabas–216) http://barnabas-incili.com/incil/barnabas/22/
Eski tabirle “şeriatların ruhu” diye bir başlık vardı yani “dinin” amacı da
diyebiliriz. Bunlar canı, malı, nesli, aklı, dini korumaktır. Baskın
kültürler başımızda sağlam akıl bırakmamıştır. Bunun için, Müslümanın
yapacağı şey, Kuran’ın dediğine yani Allah’ın sözüne inanmaktır.
Allah’ın buyurduğuna göre, “Her canlı ölümü tadacaktır. ”(Âli-İmrân:185) “Her
canlı ölecektir. İsa bir canlıdır. O halde İsa ölmüştür.” Bu, basit bir
mantık kuralıdır.
Ku’ran, herkes için indiyse, yapılan tercümelerden birine güvenenler, o
tercümeden okusunlar; her gelenin değil de “Allah’ın dediğine” baksınlar.
Amentü/ İnandık dedikleri kitaba…
O buyuruyor ki: “Biz, Allah’ın Elçisi olan Meryem’in oğlu İsa Mesih’ı
öldürdük” demeleri sebebiyle kendilerini lânetledik; rahmetimizden kovduk.
Hâlbuki onlar İsa’yı öldürmediler ve çarmıha germediler. Fakat kendilerine
bir benzetme yapıldı. Aslında İsa’nın katli hakkında kendileri de ihtilâf
içindedirler. Onların bu öldürme hâdisesine ait bir bilgileri yoktur. Ancak
kuru bir zan peşindedirler. Onu gerçekten öldürememişlerdir. (Nisa: 157–158)
Rahmetli Necip Fazıl’ın (ö:1985) kullandığı bir söz vardı. “Güneşi ceketinin
astarında kaybetmiş” kişilerden bahsederdi. “Cebi delik ceket” giymeyen
kuşakların bunu anlaması güç olabilir ama Hayali Bey’in (ö:1656) O mâhîler ki
deryâ içredür; deryâyı bilmezler" mısraını da anlamaları imkansız. Yani
balıklar suda yaşarken suyun değerini bilmezler. Eeeee… Sudan çıkınca
anlasalar da bir anlamı kalmayacaktır.
Bugün yarın, çooooook uzaktan, Müslüman olmayan birileri gelse, “İsa çarmıha
gerilmedi” dese, “bir avuç tuz alıp arkasına koşacak” bir sürü mahlûklar
olacaktır. Adam, “İsa çarmıha gerilmedi, demedim.” dediği halde, ardından
koşanlar olduğuna göre…