İçimdeki hezimet ve kırgınlık, ötekileştirilen kendim aslında fark etmeden kendime duyduğum öfke patlamasında bir anda intikal eden:

Ben aslında değerliymişim.

Sözcükler sökün eden ve alelacele itiştiriyorum sonra da ruhumu çimdikliyorum ama hissetmiyorum bile.

Müptelası olduğum hayal kırıklıkları aslında bu bile tanımlayamaz içimdeki üzüntüyü ve bu sefer kesinlikle reddediyorum ağlamayı daha bu sabah ezan sesiyle çağlamışken Rabbime dönük yüzümle…

Es vermeliyim ara ara çünkü aralıksız üşüten esinti hız kesmiyor yine de vücudumu basan sıcaklıktan da kurtulamıyorum.

Duygusuz hissettiğim bir ayraç an itibari ile şaşa kaldığım aslında sararmam gerekirken yeşillenen bir filiz var çok çok yeni baş verdi üstelik.

Dağlar yıkıldı mı sahi ya da çınar bellediğim birkaç insan gövdesi aslında gövdeleri tüm haşmetiyle duruyor yerinde ve nasıl da semirmiş varlıkları bana yöneltilen ne çok şey sözüm ona tepkisizlikle cezalandırıyorlar varlığımı.

Hanidir de sorduğum kendime yetmezmiş gibi tüm saflığımla birilerine danıştığım sorduğum ama yine tepkisizlikle cezalandırıldığım.

Kaç kişiye yöneltmek istediğim soru ya da sorular ve şimdi kendime yöneltiyorum o soruyu:

Benden gerçekten de korkuyor musunuz ya da sizi sevmem mi sizi rahatsız eden?

Sözcükler su çekti.

Sözcükler küçüldü.

Yüreğimse daralan ve pır pır eden.

Kuşlara öykünüyorum yine ve yeniden hani penceremizden ayrılmayan kuş sürüsüne.

Uçabiliyorlar ve nasıl da seviyorlar birbirini hatta beni hatta tüm ailemi üstüne üstük pencerenin içinde onlara ayırdığımız bisküvileri görüp dışarıdan gagalıyorlar odanın içinde olan ve arada camın ayırdına varmayan o kuş akılları ile nasıl da bana ve bize sevgiyle bakıyorlar.

Ve bizler…

Ne uluyuz, değil mi?

Ne yüce.

Ne asil.

Nasıl da haşmetli.

Sevgiden yana bonkörüzdür hani bol bol paye veririz ama en çok kendimize sonra birileri el uzatır ve gözümüzün içine bakar ve sandığımızdan fazlasını duyumsarız:

Öyle ya, birilerinin bize güven vermesi ve sözüm ona inanması nasıl da bizi havalara uçurur ve ne mi yaparız?

Sadece yüreğimize alırız yanı başımızdakini ve anlatır da anlatırız dertlerimizi bir bir…

Sonra herkes uzaklara kaçar gider çünkü korkarlar çünkü acılarımız

Korkutucu bir insan olduğuma da yeni yeni vakıfım ki…

Kimseden en ufak bir talebim yokken hatta olamazken…

Geçtim bir dilek ya da talep dillendirmeyi ama bir de verdiğim selam havada asılı kalmışken: hem dünde olan ve dünü unuttuğum.

Hem de anda olan sözüm ona yarın, diye hala hayattan yana ümidim varken gerçi hayatın da bir suçu yok çünkü hayatı zorlaştıran sadece insan.

Zor bir insan olduğumu da açık net bilir ve söylerken ama ya, başkalarının sizi daha da zora sokması yok mu üstelik siz sadece yüreğinizi açmışken hele ki dost diye sevgi diye yola çıkıp üstüne üstük karşınızdaki insana da sonuna kadar güvenip içinizi açmışken.

Sadece bu günle kısıtlı olsa yine hep olmuş olan hep de yarı yolda kaldığınız.

Geçtim bunu da geçtim çünkü:

Ben bir ömür kendimden geçtim üstelik hep değer verdiğim insanlar yüzünden.

Birilerine illa ki inandım da ve sadece paylaştım sıkıntımı ve sıkıntıya ve zora sokacağımı aklıma dahi getirmedim.

Demek oluyor ki; güzel ilişkileri olan dünya dolusu insanlar gerçekten de dertsiz ve problemsiz ki bir sürü insan pür-neşe beraber yaşayıp gidiyor ve dostluğun ibresi de asla şaşmıyor.

Anladığım şu ki; güzel insan ilişkileri geliştirmenin temelinde samimiyetsizlik yatıyor çünkü günümüz dünyasından birilerinin dert sahibi olmaması asla akıl karı değil ve düzen aynen şöyle işliyor:

‘’Dertsizim ve sevgi doluyum.’’

‘’Bil mukabil, dostum. Madem derdin sıkıntın yok al sana uzatıyorum elimi.’’

Ne cinsiyet fark ediyor ne yaş aralığı ne de konum.

Düşünmeyi düşünmek.

Sevmeyi sevmek.

Ve başıma gelen illa ki:

Arka plana itilmek hatta beteri.

Suçlu hissetmeme vesile olan onlarca hatta yüzlerce insan.

Özel hayat da hep özel kalmalı işte. Kol kırılacak ve yen içinde kalacak örnek mi yok?f mı

Günümüzde tavan yapan kadına şiddet ve kadın cinayetleri çünkü aile içindeki sıkıntıyı hiçbir kadın ya da genç kız dile getirmeye yeltenmiyor.

Şiddet sadece bu gün olan bir durum da değil: dün de var olmuş olan bu gün de yarın da.

Dayak yiyen kadın/genç kız ya da çocuk ve aile denen birliğin temeli tamamen çökmesin diye derdini acısını içinde taşıyan kimselere dert yanmayan.

Özlemle geçti benim ömrüm: sevgiye duyduğum sevgi ve kendime duyduğum özlem.

Sevmek ve değer vermekle geçti ömrüm elbet kim varsa yanı başımda ya da uzağımda.

Ulu orta sevmekle geçti ve bağıra bağıra ifşa ederdim ben insan sevgimi hatta bacak kadar boyumla hazırlık sınıfında öğretmen kürsüsüne çıkar ve bağırırdım:

‘’İnsanları seviyorum.’’

Bana yakıştırılan lakap mı üstelik en yakın arkadaşımın yakıştırdığı:

‘’Sen, delisin.’’

Evet, ben deliyim çünkü deliliğe vurmak zorundayım hayatı.

Evet, ben ciddiyim çünkü kendimi ve adımı ve haysiyetimi korumak zorundayım.

Evet, ben sevgi doluyum ve buna engel olamıyorum.

Öfkeliyim de.

Hatta çılgın.

Ama dünyanın en zararsız insanıyım da.

Şunu da anlamış bulunuyorum ki: benim birilerini sevmem illa ki onları ve birilerini rahatsız ediyor.

Ama hep de yaptığım şu ki: arkamı dönüp çeker giderim ki gitmişimdir de.

Kendimden gitmek mi?

Bunu da çok kere düşündüm ama bana armağan edilen hayatı sonlandırmak en başta günah ve Allah’a ihanet gelin görün ki bu noktaya da birkaç kere geldim ömür boyu ve en zor zamanımda en candan sevdiğim dostum telefonunu açmaya dahi tenezzül etmedi.

Ben ne mi yaptım?

Sadece kaçtım hayattan ve insanlardan üstelik uzun bir zaman zarfı.

Derken kendimi ve kalemimi keşfettim ve deli gibi yazmaya başladım çünkü içimde inanılmaz bir kaynak buldum gerçi hep de var olmuş olan ama benim geç fark ettiğim ve bunun da temelinde sevgi yatıyormuş.

Bitimsiz bir sevgi pınarı içimde hâsıl olan ve hız kesmeyen.

Beni yanıltan insansa sürüsüne bereket.

Ve ben onları hala yüreğimde saklıyorum ama kırılan köşesinde ve daha çok sevebileceğimi de biliyorum ama öncelikle kendimi daha da öncesinde zaten ben Rabbime kavuştum bu vesile ile çok şeyi de aştım gerçi kolay olmadı ama…

Bu kadar yalnız kalabileceğimi asla tahayyül etmemişken ve bir ömür buna mahkûm edilmişken çok da yalnız olmadığımı biliyorum hani çünkü yazdıklarımı okuyan birileri var ve ben anlattıkça dinleyen ve beni suçlamayan ve bana inanan ve güvenen.

Geç değil hiçbir şey için ve kendime bir özür borçluyum çünkü en çok sevilmeyi hak eden aslında benmişim.

Elbet megalomanca bir sevgi ya da hırs değil bu sadece olması gereken en az kalemimi sevdiğim kadar ve hala içimde hız kesmeyen bir coşku.

Canım yandığı için ayrıca garip bir sevk duyuyorum çünkü hayatın ve kendimin ne kadar değerli olduğunu zor yollardan geçerek iyice anladım.

Ve kimseden de kendimi sevmek adına izin istemiyorum ki severken asla kimseden izin almadım bir ömür kim olursa olsun yürekten sevdiğim ve inandığım herkesi izinsiz sevdim ama görünen de şu ki; bazı insanlar sevilmekten korkuyorlar ve sevmek onlara zor geliyor en azından belirli kıstasları var sevmek sevilmek adına.

Kabullenmek zor olsa da durum bundan ibaret.

En çok da sorunsuz addedilen insanlar daha çok seviliyor.

Yalan söylemediğim için kendimi ayrıca seviyorum ve korktuğum tek makam var sevgiyle eşleşen elbet Allah sevgisi ve Allah korkusu hem de merhametlilerin en merhametlisi hatta tek merhametli yüce varlık yine Mevla’m iken.

 


( Özür Dilerim Sevgili Kendim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 23.02.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.