Kimse okumasa bile kaldığım yerden devam.

*****************************************************

‘’ BU ADAYA TÜRK ATLARI AYAK BASTIYSA, ADA ELİMİZDEN ÇIKACAK DEMEKTİR’’

*****************************************************

Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın öldürülmesinden sonra sadrazamlık makamına Sultanzâde Mehmet Paşa getirildi ancak Sultanzâde, Kemankeş Kara Mustafa Paşanın tırnağı bile olamazdı.

Sultanzâde de selefi Kara Mustafa Paşa gibi Kösem Sultan ve Padişah İbrahim’in gözdesi Yusuf Paşa’ya kafayı takmış  ve onu bir an önce en azından İstanbul’dan sepetlemeyi düşünüyordu.

Bu arada Padişah İbrahim’de  -kadınlarla  arayı düzelip ve çocukları peş peşe sıralamasına rağmen- yeni bir dert peyda olmuştu: Asabiyet.  Her şeye, herkese kızıyor,öfkeleniyor, bağırıp çağırıyor, dahası çok sert cezalar veriyordu. Öyle ki artık Cinci Hüseyin’in ilaçları da ona tesir etmiyor, bu sebeple başka şeyhlere, hocalara gidiyordu ama ne fayda... Yıllarca yaşadığı travma  tam bir hürriyete kavuştuktan sonra onda sinir hastalığına dönüşmüştü adeta.

Aslına bakılacak olursa 1640 yılında tahta çıkmış bir padişahın 1642 de ilk çocuğunun dünyaya gelmesi çok büyük bir gecikme değildi. Valide Kösem Sultan boşuna telaşa kapılmış olabilirdi. Öte taraftan Cinci Karabaşzâde Hüseyin’nin asabiyeti düzeltmek için verdiği ilaçlar da büyük ihtimalle uyuştucu idi. Çünkü Padişah İbrahim ilk yıllarda bu ilaçlar sayesinde çok mülayim bir insan olmuştu ama zamanla daha yüksek dozlar gerekmiş, bu dozlar ölüme sebebiyet vereceği için verilmediğinde de sapıtmaya ve deliliğin sınırlarında dolaşmaya başlamış olabilir. Bunlar tabii ki hep varsayım ama çok da akıldan uzak değil.

Evet, sene 1645 de ve Padişah İbrahim  Yeni Vezir-i Âzamı Sultanzâde Mehmed Paşa’yı huzuruna çağırdı.

-Deniz Seferi için  bütün hazırlıklar tamam mıdır paşa?
-Her şey hazırdır hünkarım. Yalnız hâlâ bu sefere kim serdar olacaktır bilmeyiz.
-Hımmm  sen kimi uygun görürsün paşa?
-Hünkarım siz daha iyi bilirsiniz. Siz kimi uygun görürseniz bence de o uygundur.
-Bre adem ! Senin bir fikrin yok mudur?
-Sizin fikriniz yanında benin fikrimin ne önemi var ki sultanım?
-Ulan sen ne biçim ademsin? Daha önceki vezir-i âzâmım Kara Mustafa Paşa pek çok konuda bana itiraz ederdi. ‘’Olmaz Hünkarım.’’ Derdi. Benimle bayağı bayağı çekişirdi. Oysa sen, ben ne dersem deyim ‘’ Siz nasıl münasip görüyorsanız o.’’ Diyorsun.
-Siz yeryüzünün halîfesi, zıllu'llâhsız. Zamîr-i münîrinize lâyıh olan havâtır cümle ilhâm-ı Rabbânî'dir. Kavlen ve fi‘len sizden bî-hûde hatâ sudûr eylemez ki i‘tirâza mecâl ola’ ( Yani: ‘’Siz yer yüzünde ve gökyüzünde Allah’ın gölgesisiniz. Sizdeki her hal ve hareket Allah’tan gelen bir ilhamdır. Sözle ya da fiili olarak sizden boşuna bir hata olmaz ki size itiraz olunsun.’’ )

Padişah İbrahim’n koltukları kabardı  bu muazzam yağcılık karşısında

-Evet, ben zılllıllah-ı fil arzeynim ( Yer yüzünde ve gök yüzünde Allah’ın gölgesi ) Şimdi de bana, biz  bu seferi niçin yaparız bilir misin?
-Bilirim Sultanım. Malta Şovalyeleri olacak küffarlar 1055 senesinde ( 1641) bizim emekli kızlarağası Sümbül Ağa idaresindeki Hac kafilesine Girit Adası yakınlarında saldırıp hacılarımızı öldürerek mallarını atlarını yağmalamışlardı ya, onun intikamını almak için yaparız seferi.
-Sebebin biri budur Paşa ama daha da önemlisi alacağımız adaya sahip olmayan Bahr-i Sefid’e( Akdeniz) hakim olamaz.
-Yani Malta Adası? Peki neden dört sene bekledik?
-Bak sen dahi bilmezsin de seferin Malta üzerine yapılacağını sanırsın.
-Değil mi Sultanım?
-Hayır değil. Bunu gizli tutmak ve düşmanı hazırlıksız avlamak için dört sene bekledik.Bu dört sene içinde Ecnebi devletler kendi aralarında 30 Yıl savaşları yapıyordu ve hepsi de bizim desteğimize muhtaçtı. Bu süre zarfında onlarla yaptığımız her antlaşma bizim lehimize oldu. Ama şimdi vakti gelmiştir.
-Peki Sefer nereye sultanım?
-Gemiler yola çıktığında onu da öğreneceksin. Hatta Kaptan-ı Derya da o vakit öğrenecek. Şimdi asıl mesele Seferin başına kimi serdar tayin edeceğimde ama senin bir fikrin yok.

Sultanzade Mehmet Paşa boynunu büktü.  Padişah İbrahim az düşündükten sonra kararını açıkladı:

-Yusuf Paşa.

Sultanzâde bir anda şok oldu. Sevinse mi üzülse mi bilemedi. Yusuf Paşa uzun bir sefere çıkacağından ve ondan bir süre için de olsa kurtulacağından dolayı sevinmeliydi. Hatta bu sefer sırasında ölebilirdi ki bu çok daha iyi olurdu. Ama ya zafer kazanır da dönerse? İşte o zaman Yusuf Paşa’nın sadrazam olmasının önüne kimse geçemezdi.

-Demiştim sultanım. Sizden hata olacak bir karar çıkmaz diye. Gördünüz mü, en doğru kararı yine siz verdiniz.

1645 Yılında Yusuf Paşa serdar olarak ordu ve donanmanın başında sefere uğurlanırken Sultanzâde ‘’ Uğurlar ola Paşa. Rabbim tez zamanda zaferle dönmeyi nasip eyleye.’’ Dese de içinden ‘’ Gidişin olsun da dönüşün olmasın.’’ Diyordu.

Padişahı uzun süredir Malta üzerine yapılacak bir sefere ikna etmeye çalışan Yusuf Paşa nihayet amacına ulaşmıştı ama ordunun başına serdar olmak da düşünceleri arasında var mıydı, yok muydu bilemiyoruz.

Donanma Navarin Adası önlerine geldiğinde İstanbul’dan gönderilen bir haber seferin nereye olacağını da belirlemişti:  Girit Adası

Evet, 1641 Yılında Malta Şovalyeleri madem ki tam Girit önlerinde Sümbül Ağayı, hatta Mekke kadısı Bursevi Mehmed Efendi’yi öldürmüşlerdi o halde intikam da  Girit alınarak yapılacaktı Malta Şovalyeleri Malta’ya sefer yapılacağını düşünürken.Devlet-i Âliye, Girit Adasını alacaktı çünkü Girit Adasına hakim olmadan Akdeniz’e hakim olmak mümkün değildi.

1641 Yılında Malta Şovalyeleri Türk hacı kafilesine saldırdırp gemilerdeki atları Girit Adasına çıkardıklarında Giritli papazlar ‘’ Türk atı eğer bu adaya ayak basmışsa bunun sonu felakettir. Adanın elden gideceğinin işaretidir bu.’’ Demişlerdi [ Katip Çelebi--  Tuhfet-ül Kibâr fî Esfâr-il Bihâr]

Acaba o gün gelmiş miydi?

Gelecek bölümde.



( Deliriş İbrahim -5. Bölüm- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 6.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.