Mustafa Kemal Atatürk’ten bir yıl önce 1880 Yılında Selanik’te bir kız çocuğu
dünyaya gelir. Bu çocuğun babası bir eğitimci olan Hasan Enver Paşa’dır. Annesi
ise Alman asıllı Osmanlı Paşası Mehmet Ali Paşanın kızı olan Leyla Hanımdır.
Çocuğa Ayşe Celile adını verirler. Babasının sultan II. Abdülhamit’in yaveri
olduğu yıllarda saray Ressamı olan Fausto Zaronadan da özel resim dersleri alan
Ayşe Celile kısa zamanda iyi bir ressam olur ve Osmanlı gibi mutaassıp bir
devlette adını ‘’Hamamda Çıplak ‘’ resimleri ile duyurur.
O artık sanat dünyasında babasının da adını kullanarak Celile Enver Hanım diye
tanınır.
Celile Hanım 1900 yılında Şair Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Beyle evlenince bu
sefer artık Celile Hikmet olarak anılmaya başlanır.
Celile Hikmet Hanım 1901 yılında ilk çocuğunu doğurur. Bu çocuğa Hikmet Bey’in
babasının adı verilir: Nazım. 1905 te doğan ikinci çocuğu İbrahim Ali bir
yaşındayken ölür. 1907 de ise Samiye adını verdikleri üçüncü çocuğunu dünyaya
getirir.
Buraya kadar yazdıklarımdan da anlaşılacağı üzere Ressam Celile Hikmet Hanımın
1901 yılında dünyaya getirdiği çocuk ünlü şair Nazım Hikmet’tir.
Celile Hanım, oğlu Nazım’ı da kendisi gibi bir sanatçı olarak yetiştirir. Bir
taraftan Heybeliada Bahriye Okuluna gönderdiği oğlu Nazım’a diğer taraftan Türk
şiirinin en büyük ustalarından olan Yahya Kemal’den ders aldırır. Yalnız Yahya
Kemal bu dersi sadece Nazım’a değil onun okul arkadaşı Necip Fazıl’a da
vermektedir Yani Nazım Hikmet ve Necip Fazıl ( Kısakürek ) arkadaştırlar ve
aynı hocadan ders alırlar, hatta Necip Fazıl ara sıra bu dersi arkadaşı
Nazım’ın yaşadığı köşkte alır. Dahası var: Necip Fazıl ve Nazım Hikmet’in
dışında Oktay Rıfat da Yahya Kemal’in öğrencileri arasındadır. Çünkü Oktay
Rıfat da Celile Hanım’ın yeğenidir. Yani toparlayacak olursak: Celile Hanım,
Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Oktay Rıfat gibi, Türk sanatının dev isimleri bir
başka devin ağzının içine bakmaktadırlar o ders verirken : Yahya Kemal(
Beyatlı)
Bu arada Celile Hanım ile kocası Hikmet Beyin arası giderek açılmaya başlar.
Bunda Celile Hanım ile Yahya Kemal arasında başlayan bir yakınlaşmanın oldukça
büyük payı olduğu söylenmektedir. Hatta dahası Hikmet Bey’in Celile Hanım ile
Yahya Kemal’i uygunsuz vaziyette yakaladığı söylentileri bile yayılmıştır
ortalığa.
Dedikodular Harbiye Mektebine kadar ulaşınca Yahya Kemal bir süre okuldaki
derslerine devam etmez. Tekrar okula döndüğünde ise öğrencisi Necip Fazıl resmen
lafı sokar hocasına. Sınıfta ona ‘’ “Hocam, kibrit suyu içerek intihara
kalkıştığınızı duyduk. Sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size
aktarmak isterim.” der. Bu densizliğinin cezası olarak da hayatının ilk hapis
cezasını yer tabii ki: ‘’ Kodes’’ adı verilen tahta dolabın içine kapatılma
cezası.
Tabii ki bu söylentiler Nazım’ın da kulağına gider ve bir gün hocasının
padesüsünün cebine bir not koyar: ‘’ Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam
olarak giremezsiniz.’’
Celile Hanım 1917 de Hikmet Beyden tamamen ayrıldı. Artık Yahya Kemal ile
evlenmesinde hiç bir engel kalmamıştı ama artık Nazım’ın o notu mudur, yoksa
bir bir başka sebep midir pek bilinmez Yahya Kemal evlenme fikrine yanaşmaz bir
türlü.
Evet, bir taraftan deliler gibi sever ve kıskanır Celile Hanımı ama öbür
taraftan evlenmeye yanaşamaz bir türlü. Onu o kadar çok kıskanmaktadır ki şöyle
bir olay bile yaşar:
Kendi ağzından dinleyelim:
“1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum. Bu kadın yazın
adada otururdu. Ben de orada idim. Deli divane olmuştum. Sonbahar’da
Nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için İstanbul’a inerdi. 1916 Sonbaharı’nda
yine İstanbul’a iniyordu...
Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul’a dönecek lafı çıktı.
Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul’a geldiğinde
geceler düzenler, İstanbul’un bütün güzel kadınlarını çağırırdı. Benimki (
Celile Hanım ) de oralara gidecek diye içim burkuluyordu.Hatta kendisine bu
endişemi söylemiştim, gitmeyeceğine yemin etmişti.
Bir gece Ada Oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘Berlin Büyükelçisi bu
gece davet veriyor. İstanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını
ettiklerini duydum.Müthiş bir acıyla yerimden kalktım.İskeleye doğru gittim.
Son vapur çoktan kalkmıştı. Sert bir lodos esiyordu. Deniz karma karışıktı,
ancak ne olursa olsun, sandalla Maltepe’ye geçmeye karar verdim..
Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı.Çok para verince biri ikna oldu. Açıldık,
bir süre sonra lodos büsbütün arttı.Denizde çalkalanıp duruyorduk.Sandalcı bana
küfretmeye başlamıştı.Ölmek üzereydik ama ben sadece sevgilimin katıldığı
geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce İstanbul’da olmak
istiyordum...
Sırılsıklam Maltepe’ye gelebildik. Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya
çalıştım.Yoktu.Bunun üzerine Maltepe’den Bostancı’ya yürümeye karar verdim.Tren
yoluna çıkarak koşmaya başladım. Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun
olduğunu o zamana kadar fark etmemiştim.Kan ter içinde Bostancı’ya geldim.Vakit
hayli geçti.Karakola gittim. Bana bir araba bulunuz hastam var. dedim.Aradılar
taradılar birini buldular.Yine bir sürü para verdim.Arabayla yola koyuldum.
Kadıköy, oradan Üsküdar.Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı.. Sevgilimin oturduğu
apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak onu uyandırdım. ‘Benimki
evde mi’ diye sordum?
Adam halime bakıp şaşırdı: ‘Evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi. ‘Ne diyorsun’’ diye
bağırdım. Bütün kat ettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini
araştırttım. Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde mi?’ diye adamı zorladım.
Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş ‘’uyuyor! ‘’ demiş... Geldi
haber verdi. Sanki dünyalar benim oldu.
Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim.
Sabahleyin, doğru eve çıktım. Benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu
görünce şaşırdı ve hemen anladı. Sarmaş dolaş olduk.”
Evet…Yahya Kemal Celile Hanım’ı, Celile Hanım Yahya Kemal’i bu kadar çok
sevmesine rağmen Yahya Kemal’in evliliğe yanaşmaması üzerine Celile Hanım 1919
da Paris’e gider. Paris’e gitmeden önce son kez görüşmüştür Yahya Kemal ile.
Ona bir çiçek vermiştir ki Yahya Kemal öldüğünde bir not defterinin arasında bu
çiçek ve bir not bulunur. Notta ‘’Aşkından vaz geçemediğim kadının o veda
gecesi göğsünden aldığım çiçektir’’ yazmaktadır.
Yahya Kemal Celile Hanım Paris’e gittikten sonra yazar meşhur ‘’Sessiz Gemi ‘’ şiirini.
Her ne kadar bir nevi ölümü tarif etmişse de bu şiirde, aslında amansız bir
aşkın ayrılığıdır anlatılan.
1919 daki bu son görüşmeden sonra Celile Hanım uzun süre Paris’te kalır.
Sergiler açar, ününe ün katılır. Sonra tekrar Türkiye’ye döner ama artık Yahya
Kemal ile yolları tamamen ayrılmıştır.
Celile Hanım Yine Türkiye’ye döndükten sonra bir kaymakamla kısa süren bir
evlilik daha yapar. Bu arada soyadı da Uğuraldım olur. Yahya Kemal ise Lozan
Antlaşması heyeti üyeliğinden milletvekilliğine, milletvekilliğinden sefirliğe
pek çok devlet görevleri de yürütür şairliğinin yanında ama ne evlenir ne de
bir ev sahibi olur. Hayatı otellerde ve pansiyonlarda yalnızlık içinde geçer.
Celile Hanımla niçin evlenmediğini ‘’Adı
dillere düşmüş bir kadınla nasıl evlenirim?’’ Diye izah eder sonraları. Yani bu
günkü tabiriyle mahalle baskısıdır onun Celile Hanımla evliliğe yanaşmamasının
asıl sebebi.
Celile Hanım ile Yahya Kemal Beyatlı arasında Celile Hanım’ın Paris’e gidişine
kadar oldukça fazla mektuplaşma olmuştur elbette ama Celile Hanım Türkiye’ye
döndükten sonra ondan Yahya Kemal’e tek bir mektup gitmiştir.
Evet, bu son mektubun tarihi 1938 dir ve bu mektupta ne aşk vardır ne de tutku.
Yaralı bir annenin ricalarıdır bir millet vekiline. Celile Hanım siyesi
görüşleri yüzünden Bursa Cezaevinde tutuklu olarak yatmakta olan oğlu Nazım
Hikmet’in de o sene Cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü dolayısıyla yapılacak
genel af kapsamına dahil edilmesini rica etmektedir. Mektubunu ise ‘’Maziden
gelen bir ses’’ olarak imzalamıştır. Yahya Kemal bu mektuba ne olumlu ne
olumsuz herhangi bir cevap vermemiştir.
Bu büyük aşkın son karşılaşması ise 1950 yılında olur. Celile Hanım ölümünden
altı yıl önce yine oğlu Nazım Hikmet için bir şeyler yapabilmenin telaşındadır
ve bu sefer Galata Köprüsü üzerinde açlık grevi yapar.( Sol altta o eylemin
gazete haberi ) İşte o bu grevdeyken
Yahya Kemal önünden geçer ama görmezlikten gelir Celile Hanımı. Celile Hanımın gördüğü
gerçekten Yahya Kemal midir bilinmez ama o Yahya Kemal’in önünden geçtiğini,
kendisini tanımadığını ya da tanımazlıktan geldiğini söylemiştir.
Evet, Celile Hanım 1956 yılında bu dünyadan göç eder. İki sene sonra da
kendisinden dört yaş küçük aşkı Yahya Kemal hayata gözlerini yumar. Yahya
Kemal’e ‘’ Hocam olarak geldiğiniz bu eve babam olarak gelemezsiniz’’ Diyen
Nazım Hikmet ise 1963 de fani dünyaya veda eder.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden
Bir çok seneler geçti, dönen yok seferinden.
Ha ölüm ha ayrılık. Çok da fark yok değil mi?