Temkinliyim, Firuze hem de teminat
altına aldım hislerimi.
Sözcüklerse kırağı çalan ne gam.
Yalnızlığımsa tef çaldıkları, oh ne
ala.
Garanti süresi yüreğimin çoktan doldu
hatta raf tarihi de geçti ömrümün demek oluyor ki hayallerim de ıskartaya
çıkacak bu yüzden yalpalayan yüreğimle artık yamamıyorum aşkı sadece
yadırganıyorum üstelik aşkı layığıyla yaşayan ve bilenler bile hor görüyor
içimdeki matemi.
Gördüklerim bir düşmüş meğer ve ben
aşka düştüm sanmıştım.
Sadece bir paravan işte arkasına
saklandıkları ve doktor önlüğümle kalplerini dinledim insanların üstelik altın
tepside ruhumu önlerine sunmuşken.
İtilmek nedir, bilir misin Firuze?
Bir arabayı itmek değil ya da bir
çekçek arabasına tekme savurmak.
Yere düşen ekmeğe basmak gibi itilmek
ve ekmeğin mayasındaki hamur gibi siz sevgiyle yoğrulmuş ve tüm yüreğinizle
insanlara güvenip de pay vermişseniz.
Hüzün bohçam, Firuze asla da sanma
tek tek çıkarıp sana dert yanacağım:
asla Firuze asla dem vurmam acılarımdan asla da aramıyorum bir gönül dostu ki…
Sevdiğim her insanda kendimden çok
şey bulurum ben ve sevecen bir sözcükle nasıl da kanarım karşımdakine.
Erkekmiş kadınmış ne fark eder ki?
Bir unvanı olup olmaması ya da yaşı
ya da mevkii ne ki?
Ben kimliksizliğimle racon keserim
Firuze ve tereddüt dahi etmem içimi açarken bir de güven telkin etmişken
karşımdaki…
Asla dönmem de sözümden ve çıt
çıkarmam bundan sonra.
Ket vurulmuş yüzlerce hayalim.
Kendi ellerimle nihayetlendirdiğim
kariyerim ve kıramadığım zincirlerle süre gelen hayatım…
Özgürlüğüm bir kez çalınmış benden ve
ben hala küçük bir çocuk gibi tek tek talimatlara uyarken ve tefrikası ömrün:
‘’İzniniz olursa…’’
Ya da:
‘’Özür dilerim rahatsız ettim ama…’’
Özrüme de ödevime de razı geldiğim
bir ömür ve hala öğrenci formamla dolandığım yollar.
Kim derdi kim, söyle Firuze?
Sen ki; sararan diplomalarınla dikiş
tutturamamışken bu hayatta şimdi de hayat okulunun koridorlarında tavaf et
hayatı.
Dört duvardan ibaret bildiğim hayat
ne ki hele ki o dört duvardan bile sızanlar size zehir ederken hayatı…
Efsunlanmış gibi sevdiğim bir ömür.
İnsan sevgimle ihya olduğum, Firuze.
İman gücümle yaşadığım ve yaşattığım
ne çok duygu ve insan…
Fedaisiymişim meğer sevginin elbet
sevginin müdavimi olmak da değilmiş işin sırrı ne de olsa insanlar sevgi
arzından feragat edip illa ki durduk yerde rencide edebilmekteler insanı.
Sevginin ve saygının dahi refüze
edildiği bir hayattan mezun olsam ne mezun olmasam ne ki?
Üstelik kabul etmiyorum artık bu
koridorlarda koşturmayı.
Az çekmedim hani bilgi adına emek
adına düştüğüm okul yollarında ben bile gözden düşmüşken artık umurumda değil
yeni baştan başlamak ki sona gelmiş bir hayatın ifasıdır yazdıklarım ve pür
neşe yaşamak nasıl da harammış.
Layığıyla yaşadığıma kani nasıl da huzurluydum
oysa öncesinde gel zaman git zaman ne dirlik kaldı ne birlik ve uyum içinde
olmayı dilediğim toplumun kaç bin fersah derinliğine soktular beni ve yerin
dibi olduğunu yeni yeni anladım.
Azıcık farklı isen, Firuze ve
alabildiğine iyi niyetli ve içimi teslim ettiğim bir evrende dış sesin de
baskısıyla iç ses de artık susmak üzere ve sevgimin miadını iyice doldurdular
oysaki…
Tam da kendimle barışıp bir o kadar
kendimi sevecekken, Firuze.
Erdiğim bir nihayet mi?
Yoksa verdiğim bir mola mı?
Elbet gözümden de düştü bunca insan
ve duygularımın meali iken yazdıklarım artık içimden bile gelmiyor yazmak ve
kırgın olduğum o kadar çok insan var ki ve onlar yüzünden hep de kendimi
suçlamışken ve Rabbimin yüzüne huzurla bakacakken kendimi Balçık denizinde bulduğum
gel gör ki sadece kalemimin ucu kirlendi bir de ellerim hali hazırda alnım ak
ve yüzüm temiz ve yüz verdiğim bunca insan bana yüz çevirdikten sonra anladım
ki kendimi sevmek için hayli geç kalmışım.
Geç kâğıdımı alacağım bir mevkii de
yok en azından Allah biliyor neye nasıl geç kaldığımı en çok da kendime ve bir
ömür rencide edilmekten fazlası geçmedi elime.
Bir o kadar benden geçenler…
Ben defalarca kendimden geçmişken
oysaki ben en başta kendime mecbur iken hep birilerine paye verdim ve kendimden
çok önce sevdim ve inandım onlara.
Sen, Firuze: gözlerindeki ışıltıyı
benden mi çaldın yoksa ne de olsa dakikalar evvel boş boş bakıyordun gözlerime
ve Allah rızası için sana dokunurken şimdi bakıyorum da hayli canlanmışsın.
İçimdeki cevher mi yoksa beni farklı
kılan?
Oysaki içimdeki ateş sönmüş sandım da
geldim huzuruna…
Ne yani, yeni bir şans daha tanıyacak
mı bana evren?
Söyle, Firuze yoksa sen ben misin
yoksa benden vazgeçmeyecek misin?
Bense çoktan frene basmışken sevmek
adına yeniden sevebilecek miyim söyle?
Miadı dolan gün mü yoksa?
Miadı dolan hüzün mü yoksa bu sefer?
Artık sevmekten ve refüze edilmekten
öylesine yoruldum ki, Firuze…
Eğer ki sen bensen.
Eğer ki ben senden de vazgeçersem…
Son kez soruyorum, Firuze, son kez:
Sen kimsin Firuze ve ben kimim?
İçimdeki seyyah yürek midir yoksa her
şeyin tek sorumlusu?
Hem ben seni durduk yere sevdim,
Firuze ve senden vazgeçmem asla kolay olmayacak ki çoktan vazgeçmiştim de ve
şimdi gözlerindeki ışığı görüyorum da aslında kendi gözlerimden bana
yansıyandır bu ışık elbet İlahi bir ışıktan başkası bir şey de değil…
Hem ben bir ömür Allah rızası için
sevip yaşamışken…
Kabul et ya da etme, Firuze.
İçimdeki ışığı kimse söndüremez: sen
bile hatta ben bile son bilmişken yeniden başlamam için Yaratan bana yeni bir
şans daha verirken, Firuze…
İstesen de istemesen de Firuze ben
asla kendimden ve senden vazgeçmeyeceğim ve iznin olmasa bile seni hep
seveceğim yoksa içimdeki coşku ve umudu asla saklı tutamam, Firuze…