Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 28.06.2021
Okunma Sayısı : 1213
Yorum Sayısı : 4


Yavaş yavaş artık pek çoğumuzun en azından ismen tanıdığımız babalara geçiyoruz.

Efendim bu babaların ortak özellikleri şunlar:

1- Ben bu güne kadar hiç birinin hiç bir fakirin elinden tuttuğunu görmemiş olsam da bu güne kadar hayır olsun diye yara parmağa bile işediklerine şahit olmasam da hepsi  fakir babasıdır(!) Aynen  Hamdi Alkan adlı komedyenin canlandırdığı bir tip olan Gazman gibi her birisi emekli dul ve yetimin  bacanağıdırlar (!) Hepsi zenginden alır fakire verirler (!)

2- Her birisi zalimin karşısında mazlumun yanındadırlar(!)

3- Her birisi bozuk ve çarpık düzene karşı canlarını ortaya koymuş halk kahramanlarıdır(!)
4- Bu kişiler soygundan gaspa  gasptan silah ticaretine  silah ticaretinden uyuştucu satıcılığına ve tabii ki cinayetlere kadar her ne yapmışlarsa kendileri için değil bu halk için yapmışlardır(!)

Velhasılıkelam hiç birisi kötü insanlar değil tam tersine elleri öpülecek dergahlarına her gün  düz odun taşınacak evliyaullahlardır(!) O sebeple de Çukur’dan Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizine kadar pek çok dizide bu babalar geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız ve gençlerimizin önüne rol model olarak konur.

Ülkemizde yaklaşık olarak hiç kimse bu babaları konu olarak ele alan televizyon dizilerini asla ve kat’a seyretmezler(!) ama her nasıl olursa olur bu dizler reyting rekorları kırar daima.

Neyse  biz kaldığımız yerden babalara gelelim. Yani anlatmaya devam edelim.


ANTEP CANAVARI ABDULLAH PALAZ—NAM-I DİĞER ‘’DAYI’’

Efendim bu muhterem zât(!) 1923 Yılında Gaziantep’te dünyaya gelmiş. On iki yaşındayken ilk cinayetini işlese de bu cinayet faili meçhul olarak kalmış.

Az bir şey delikanlı olduğunda üzerine vazife olsun ya da olmasın nerede bir haksızlık görse dalmış oraya. Bir bakıma her şeye maydonoz olan Meraklı Köfteci yani...

Derken kendisini hapishanede bulmuş ve dahi hapis hayatı ile birlikte de cinayetler başlamış.

Faili bilinen ilk cinayet olarak dayısının katillerini öldürmüş hapishanede. Daha sonra gerisi gelmiş.

Hangi hapishaneye girerse gitsin o hapishaneye çeki düzen vermeye kalkmış. Mesela zorla kumar oynatılmasını hapishaneye uyuşturucu sokulmasını fakir mahkumların ezilmesini yasaklıyormuş. İşte bu sebeplerle mahkumlarla giriştiği kavgalarda pek çok mahkumu öldürmüş.

Yok yok Tatar Ramazan filmini anlatmıyorum ama gerek Tatar Ramazan gerekse Ramiz Dayı karakterinin aslı işte bu Abdullah Dayıymış.

Gaziantep ceza evinde başlayan hapis hayatı Afyon ve Konya dahil tam 38 ceza evinde 48 yıl yıl sürmüş ve bu süre içinde dört kez idam cezasına çarptırılmış.

Yine bu 48 yıllık hapis hayatı boyunca toplamda 43 kişiyi öldürmüş.

Hangi hapishaneye gönderilse o hapishanenin müdürü ‘’ Zapt edilmesi gayrı kabil’’ diye bir raporla bir başka hapishaneye postalıyormuş onu.

Bursa Cezaevinde Nazım Hikmet’le tanışmış. Onu çok sevmiş. Onunla koğuş arkadaşı bile olmuşlar ve Nazım Hikmet’le aynı koğuşu paylaştığı dönemlerde hiç insan öldürmediği gibi vukuatı da olmamış.

Nazım Hikmet yanından ayrıldıktan sonra tekrar vukuatlara başlamış ve Feriköylü İbrahim isimli bir ceevi kabadayısını öldürdüğü için Sinop Cezaevine sürgün edilmiş.

1991 Yılında şartlı salıverme yasasından faydalanarak tahliye olduktan dokuz ay sonra hayatını kaybetmiş.

O öldüğünde Türkiye’deki bütün hapishanelerde mahkumların yas tuttukları söylenir. Ayrıca cenazesi doğrudan doğruya polis tarafından Karşıyaka Mezarlığına defnedilmişse de daha sonra akrabaları tatafından buradan alınıp memleketi Gaziantep’e defnedilmiş. ( Demek ki en son yattığı cezaevi İzmir-Karşıyaka imiş.)

Abdullah Palaz kendisini nasıl tanıtıyor peki?  Aynen şöyle:

“Abdullah Dayı adını Türkiye’nin tüm cezaevlerinde herkes bilir. Bu ad, adalet demektir, haksızlıklara başkaldırmak demektir, haksızlıklara karşı Hazreti Ali’nin kılıcı demektir. İnsanlığa kendini adamak demektir. Bu ad Allah’ın yeryüzündeki kötülüklerin üzerine gönderdiği gazabıdır. Ben Abdullah Dayıyım, Baba değilim.

Yukarıda ne demiştim: ‘’ Bu babalar elleri öpülecek evliyaullahlardır.(!)’’ demiştim değil mi. Baksanıza adam kendisini Hz. Ali’nin kılıcı olarak görüyor.
 


DÜNDAR KILIÇ

Türkiye’de ‘’ Kabadayı’’ denince akla gelen ilk isim olduğu gibi  onun kabadayılığın son temsilcisi olduğu da söylenir.

1935 yılında  annemin memleketi olan Trabzon’un Sürmene ilçesinde dünyaya gelmiştir.

Dündar Kılıç henüz on bir yaşındayken Boksör Ercü ve Kirpi Mustafa adlı iki serseri bunu döverler. Bunun üzerine on dört yaşına geldiğinde artık bıçak taşımaya başlar ama üzerinde bıçak yakalanınca ilk sabıkasını almış olur. Ailesi de kesici ve delici aletleri yasaklamıştır ona.

18 taşına geldiğinde arkadaşları ile Cebeci çayırında top oynarken aniden Boksör Ercü ve Kirpi Mustafa’yı görür. Hemen yakındaki bir işkembeci ( veya kasap dükkanı) dükkanına girdi ve oradan kaptığı bıçakla her ikisinin yüzünü de bir hamlede çizikle doldurdu.

İşte bu olay sebebiyle aldığı altı ay yirmi günlük ceza ilk hapis cezası oldu.

Hayatının yirmi iki yıl dört ayını hapishanelerde geçirdi Dündar Kılıç.

İlginç  bir insandı.

Bir gün kız kardeşine asılan bir delikanlı gördü. Yanındakilere ‘’ Gidin bakın bakalım kız kardeşim yüz veriyor mu vermiyor mu ‘’ Dedi. Adamları az sonra ‘’ Kız yüz vermiyor ama oğlan asılmaya devam ediyor’’ dediler.  Dündar Kılıç bu sefer oğlanın karşısına dikildi ve onu ikaz etti. Oğlan ‘’ Sen de kim oluyorsun lan’’ Deyince hemen oracıkta kulağını kesip eline vererek kim olduğunu anlattı delikanlıya.

Gençlik yıllarında Ankara'dadır. Ankara’nın sayılı iki kabadayısından biri olan Hacettepeli Mehmet ile takılmaktadır. Diğeri de Kürt Cemali’dir.

Kürt Cemali görüntüde oto alım satımı yapan bir iş adamı olsa da aslında Ankara’nın büyük bir kısmını haraca bağlamış bir kabadayıdır. Dolayısıyla da Hacettepeli Kürt Mehmet ile çatışması kaçınılmazdır. Nitekim 1 Nisan 1962 de çıkan bir çatışmada Kürt Cemali kasığından yediği kurşun sonucu kan kaybından ölmüştür.

İşte bu cinayetin ilginç bir kaç noktası vardır: 1- Cinayet Dündar Kılıç’ın üzerine yıkılmıştır. Oysa Dündar Kılıç işlediği 42 cinayeti kabul ettiği halde bu cinayeti ölünceye kadar kendisinin işlemediğini söylemiştir. Nitekim çok sonraları Kürt Cemali’yi kendi öz yeğeninin vurduğu anlaşılmıştır  2- Kürt Cemali öldükten sonra ünlü türkücü Nuri Sesigüzel ona ithafen bir ağıt türkü okumuş ve bu türkü o devirlerde bayağı tutulmuştur. 

Şöyle bir ağıt:

Kaderim böyleymiş, ağlama anam
Cemali’n boyandı al kızıl kana
Dört tane yavrumu bıraktım sana
Layık mıdır felek bu ölüm bana
Ben ölürsen bağlatmayın başımı
Arkadaşlar diksin mezar taşımı
Annem silsin gözlerinin yaşını
Dertli yazın mezarımın taşını

3- Kürt Cemali’nin öldürülmesinden sonra Dündar Kılıç İstanbul’a kaçmış ve hatta Kürt Cemali’nin adamlarından Nurettin Esin’i yanına alıp ona mekan açar.  4- Kürt Cemali’nin katlinde baş rolde oynayan Kürt Mehmet de kısa süre sonra Kürt Cemali’nin yakınları tarafından öldürülmüştür.

Dündar Kılıç İstanbul’a kaçsa da ‘’ Kürt Mehmet’i öldürmediğini ısrarla söylese de’  Kürt Mehmet’in yakınları onun peşini bırakmazlar.

14 Eylül 1964 de Beyoğlu’da Kürt İdris’in ( İleride ondan da bahsedeceğim) Kahvesi önünde Piç Hüseyin ( Hüseyin Turan) ve Kirli ( Cumhur Şahin) adlı tetikçiler Dündar Kılıç’a pusu kurdular. Hatta Kirli arkasından ateş ederik iki kurşun gömdü Dündar Kılıç’ın sırtına. Ancak Dündar Kılıç sanki sırtına iki kurşun sıkılmamış gibi döndü silahını ateşledi ve Kirli’yi delik deşik etti. Piç Hüseyin direksiyon başında donmuştu. Dündar Kılıç’ın arabaya doğru geldiğini görünce başını torpidonun altına soktu. 

Dündar Kılıç  Piç Hüseyin’in dizlerine iki kurşun sıktıktan sonra bağırdı ‘’ Benim Adım Dündar Kılıç. Bunu Unutma Piç’’

Gerçekten de o günden sonra Dündar Kılıç adını o dünyanın insanı olsun ya da olmasın hiç kimse unutmadı.

*************************

Dündar Kılıç ve başka  babalarla devam edeceğiz...
( Babalara Geldik Yine 6. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.