Makale / Eleştri Makaleleri

Eklenme Tarihi : 11.07.2021
Okunma Sayısı : 1059
Yorum Sayısı : 10




Niye böyle bir başlık attığımı izah edebilmek için direkt konuya giriyorum.

Son zamanlarda sosyal medyada şöyle bir hikaye dolanıp duruyor:

1940’lı yılların sonlarına doğru Amerika’da bir olay meydana geliyor. Çok zengin bir adamın ölümünden birkaç yıl sonra, bir kadın  çocuğuyla birlikte mahkemeye başvuruyor. Çocuğun ölen adamdan olduğunu iddia ediyor.

Tabi o zamanlar ölüden DNA testi yapılamayan bir dönemdi. Amerika hukuk sistemlerinde bu olayın bir karşılığını bulamayınca başka sistemlere müracaat ediyorlar. Roma hukukuna bakıyorlar yok. Yunan, Hint, Uzakdoğu’da yok. Bir heyet Türkiye’ye geliyor.

Dönemin İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’e yönlendiriliyorlar. İlk başta anlam veremiyor gelen ekip. Gönülsüz de olsa görüşüyorlar. Ömer Nasuhi Bilmen onlara ölen adamın kemiklerinin durup durmadığını sorduğunda şaşkınlıkları iyice büyüyor. Durduğunu söylüyorlar. Ömer Nasuhi onlara kuyruk sokumu kemiği üzerinde bir yer tarif ediyor. Tarif ettiği yere çocuğun bir damla kanını damlatmalarını, eğer o kemik kanı emerse çocuğun o adamdan olduğunu, eğer kanı emmez ise kadının yalancı olduğunu ve buna göre hüküm verebileceklerini anlatıyor. Gelen ekip görüşmeden memnun olmaksızın şaşkınlıklarını da yanlarına alıp ülkelerine dönüyorlar.

Bir müftünün böyle bir tıp bilgisine nasıl hâkim olabileceğine ihtimal veremiyorlar. Ekipteki bir doktorun ise kafasını kurcalıyor bu mesele. Müftünün yanlışlığını ispat etmek için mezar açtırılıp adamın bedeni çıkarılıyor. Tarif edilen kemiğin üzerine önce kendi kanını damlatıyor. Kan akıp gidiyor kemiğin üzerinden. Sonra çocuğun kanını döktüğünde gözleri fal taşı gibi açılıyor. Kemiğin kanı emdiğini gördüğünde hayretini gizleyemiyor.

Görüşmede Ömer Nasuhi’nin yanında olanlar da ilk duymuş olacaklar ki heyet gittikten sonra bu meseleyi nereden bildiğini soruyorlar. Adı geçen kemiğin sadece kendi neslini kabul ettiğini uzun uzun anlatıyor. Oradaki küçük bir parçanın önemine değiniyor. Vücuda ne yaparsanız yapın o kemiği yok edemediğinizi, kıyamete kadar hiçbir gücün de buna muktedir olamayacağını, zira mahşerde insanlar o kemik parçasından yeniden diriltileceğini anlatıyor.


Evet  böyle bir hikaye ile ‘’ Biz Avrupa’dan da Amerika’dan da önce DNA testini  biliyorduk.’’  Demeye çalışıyoruz.

Hikayede o kadar çok tutarsızlık var ki say say bitmez. ‘’Mesela en basitinden Amerikalılar Yunan Hukukuna bakıyorlar yok. Hint Hukukuna bakıyorlar yok. Uzak Doğu hukukuna bakıyorlar yok.’’ Denmiş fakat Türk hukukuna( Daha doğrusu İslam Hukukuna) bakmak için ta ABD den kalkıp Türkiye’ye gelmişler. Yani koskoca ABD de İslam Hukuku hakkında bilgi ve ihtisas sahibi hiç kimse yokmuş(!) Öte taraftan Allah’ınızı severseniz ABD  böyle bir meselede ‘’ Durun İslam hukukuna bakalım. Orada bu meseleyle ilgili bir şey varsa ona göre karar veririz.’’ Der mi?  Aklın  mantığın alacağı şey mi bu?

Dediğim gibi daha bir sürü tutarsızlık ve saçmalık var bu hikayede ancak  bunlar üzerinde durmayacağım.  Asıl mesele insanda bu hikayede geçen kemik gibi bir kemik var mı?  Bu kemikle ilgili İslami  kaynaklarda ( İster Tıp  ilmi olsun ister Kur’an ve hadisler) herhangi bir bilgi var mı?


Hemen belirtelim bu kemik bilinen bir kemik.  İslam dünyasında bu kemiğe ‘’Abc’üz zeneb ‘’ denmiş.  Kuyruk sokumu kemiği  yani. Tıpta bu kemiğe Coccyks deniliyor ve bazı ağrılı  rahatsızlıklarında vücuttan alınıyor.

Bu kemiğin DNA testi amaçlı kullanımı ile ilgili bir şey var mı İslam kaynaklarında peki?

Yok.. DNA testi ile ilgili bir kayıt yok ama bu kemikle ilgili hadisler var. Bu hadislere baktığımızda öldükten sonra dirilişimiz işte bu kemikten olacakmış.

Bazı hadisler aynen şöyle diyor:

“Sonra Allah gökten bir (hayat) suyu indirir ve bu sayede ölüler, bitkinin yerden bitişi gibi (kabirlerinden) çıkarlar. İnsan cesedi bütünüyle çürüyüp yok olur, ancak acbü’z-zeneb müstesna, insanlar bundan yaratılır” (Buhârî, “Tefsîr”, 39/3, 78/1; Müslim, “Fiten”, 141; İbn Mâce, “Zühd”, 32

“Toprak insanoğlunun acb dışındaki bütün cesedini yiyip tüketir. İnsan acbden yaratılmıştır; tekrar ondan meydana getirilecektir” (el-Muvaṭṭaʾ, “Cenâʾiz”, 48; Müsned, II, 322, 428; Müslim, “Fiten”, 142; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 20).

Öncelikle belirtelim ki  bu hadisler Kasas  Suresinin 88. Ayetiyle çelişir. Zira Kasas Suresi 88. Ayet ‘’  Allah ile birlikte başka bir tanrıya yalvarma! O’ndan başka tanrı yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.’’

Ayette açık açık  Allah’ın zatından başka her şeyin yok olacağı  belirtilmişken acb’üz zeneb denilen bir kemiğin hiç bir şekilde yok olmayacağını söylemek yanlıştır.

Daha da önemlisi  bu hadislerin hiç birinde  Acb’üz zeneb kemiğinin DNA testinde kullanılabileceğine dair bir şey yok.  Yani ‘’Acb’üz zeneb kemiği sadece kendi soyundan olan insanların kanını emer başka soydan olan insanların kanı üzerinden akar gider.’’  Diye bir bilgi yok.

Ayrıca Ömer Nasuhi Bilmen’in yazdığı eserlerin hiç birinde Amerika’dan gelen bir heyetle aralarında böyle bir olayın geçtiğine dair herhangi bir anı paylaşımı olmadığı gibi  böyle bir olaya şahit olmuş hiç kimse de yok. Mesela ABD den kimler gelmiş? Ölen zengin ABD vatandaşı kimmiş?  Onun oğlu olduğunu iddia eden kimmiş? Bu olay hangi tarihte olmuş?  Böyle çok önemli bir olay hangi gazetede yayınlanmış?  Yok yok yok...


Ama?

Ama İslami kaynaklarda  ve İslamın yüce kitabı  Kur’an-ı Kerimde olmayan bu bilgi (!) Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin ( Veya Museviliğin) Kitabında var.

Evet hem de aynen bizde  Ömer Nasuhi Bilmen’e izafe edilen hikayenin tıpkısının aynısı olarak  Hıristiyanların Eski Ahit ve  Yahudilerin Tevrat’ında var.

Aynen şöyle:

--SÜLEYMAN’IN BİLGELİĞİ--



‘’Davud'un hayatta olduğu yıllarda, Süleyman henüz bir delikanlıyken, başka bir zor davayı da aynı derecede parlak bir şekilde çözmüştü.

Zengin bir adam, oğlunu uzun bir iş gezisine Afrika'ya göndermişti. Bu oğul döndüğünde babasının öldüğünü ve hazinelerinin kendisini diğer tüm kölelerden kurtarmayı ya da onları korkutmayı başaran kurnaz bir kölenin eline geçtiğini gördü.

Asıl varis, Kral Davud'un huzurunda iddiasını boşuna ileri sürdü. Kendisi için tanıklık edecek tanıklar getiremediği için, kendisine aynı şekilde merhumun oğlu diyen köleyi de mülksüzleştirmenin bir yolu yoktu.

Çocuk Süleyman davayı duydu ve gerçeğe ulaşmak için bir yöntem geliştirdi: Ölenin cesedini mezardan çıkardı ve kemiklerden birini önce davacılardan birinin, sonra diğerinin kanıyla boyadı. Kölenin kanı kemiğe hiçbir yakınlık göstermezken, gerçek varisin kanı ona nüfuz etti. Böylece gerçek oğul mirasını güvence altına aldı.’’

Yani adamların kalkıp İslam'da böyle bir şey var mı diye araştırmak için ta Türkiye'ye gelmelerine gerek yok.  Kendi inandıkları kitapta var (!) bu konu. 

Şimdi sormak isterim yukarıdaki resimdeki ( alttaki iki resmi kastediyorum) paylaşımı yapan arkadaşlara: Siz ‘’ Ömer Nasuhi Bilmen gibi büyük bir İslam Aliminin Kur’anda ve sünnetlerde olmayan bir şey konusunda Tevrat’a göre hüküm verdiğini mi iddia ediyorsunuz?

Dahası bizlere ‘’ Aradığınız bir şeyi  Kur’anda ve sünnetlerde bulamıyorsanız Tevrat’a bakın orada bir hüküm görürseniz onunla amel edebilirsiniz.’’ mi demek istiyorsunuz?

Bizim kitabımız Kur’an mı yoksa muharref dediğimiz Tevrat mı?

Ve son bir soru:

Eğer amacınız Müslümanlara muharref Tevrat’ı kakalamak değilse ( Ki büyük bir çoğunluğunuzun amacının bu  olmadığına inanıyorum.) Allah aşkına niçin önünüze konan her yemi Agop’un kazı gibi yutuyorsunuz?

( Müslümanın Kitabı Kur’an-ı Kerim Midir Yoksa Tevrat Mı? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 11.07.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.