Hüseyin idealist bir öğretmendi. Görevindeki ilk gününün çok başarılı geçeceğini hissediyor, öğrencileriyle buluşacak olmanın heyecanını içinde bastıramıyordu. Atandığını öğrenir öğrenmez tüm işlemlerini halledip hızla ülkenin diğer ucundaki okuluna gitmişti. Yol yorgunuydu ama heyecanı yorgunluğunu bastırıyordu. Bu heyecanın sınıf ortamına olumlu bir hava katacağını, öğrencilerinin çocuk yürekleri ve neşeleriyle bu olumlu havayı daha da güçlendireceklerini düşünüyordu. Okul müdürü ile baş başa yaptıkları görüşmede sınıfı hakkında duyduğu tüm olumsuz cümleleri bir kenara bırakıp gerçek bir idealist olarak her şeyi daha da güzel yapabileceğine olan inancı tamdı. Dönem ortasında göreve başlayacak olsa da hiçbir şey için geç sayılmazdı. Gerçi okul müdürünün anlattıkları da yenilir yutulur şeyler değildi ama olsun, kendine güveniyordu, başaracaktı. 

- Hüseyin hocam, meslekte yenisiniz. İdealist fikirleriniz olabilir. Ama sizi uyarmalıyım. Ne size vereceğimiz sınıf ne de ülkenin geri kalan okullarındaki tüm sınıflar idealist olarak yetişen öğretmenlerin bu fikirlerini gerçekleştirmelerine müsait durumda. Sınıfa girdiğiniz an hayal ettiğinizden çok daha farklı bir tabloyla karşılaşabilirsiniz. Öğrencileriniz eğitim fakültesindeki uygulama derslerinde size öğrenci taklidi yapan sınıf arkadaşlarınızdan çok daha farklı ve çok daha çocuklar. Bunu sakın unutmayın. Nerede kızacağınızı, nerede duracağınızı iyi hesap edin. Umarım sizin için hiçbir şey hayal kırıklığına dönüşmez. 

Kulaklarında sürekli çınlayan bu cümleleri umursamadan sınıfının kapısına kadar geldi. Kulağını kapıya dayadı, içeriden gürültü sayılabilecek bir ses gelmiyordu. Demek ki hisleri onu yanıltmamıştı, öğrencileri gerçekten uslu çocuklardı. Kapıyı yavaşça açıp sınıfa girdiğinde gördüğü manzara karşısında neye uğradığını şaşırdı. Sıralarında oturan irili ufaklı çocuklar tuhaf hareketler yapıyor, tuhaf sesler çıkarıyorlardı. Üstelik asla anlaşılamayacak bir şekilde giyinmişlerdi. Ön sıralarda oturan birkaç kız ve erkek öğrencinin kafalarından sırtlarına kadar uzanan yeleleri vardı, boyunlarında eyer, gözlerinde ise at gözlüğü takılıydı. Kafalarını öne eğmiş, önlerindeki kitaplardan soru okuyup çözüyorlar ve sürekli kişneme sesleri çıkarıyorlardı. Orta sıralarda oturan bir çocuk sürekli ağzını oynatıyor, yutkunuyor ve eliyle 'nefis olmuş' anlamına gelen işaretini yapıyordu. Biraz daha dikkatli baktığında oldukça kilolu olan bu çocuğunun geviş getirdiğini anladı. 

Sınıfın en arka köşesinde ise kapkara bir çocuk oturuyordu. Çocuk tamamen siyahtı. Siyahi bir öğrenci olduğunu zannetti ilk önce ama hayır çocuk siyahi değil siyahtı. Eliyle sürekli sanki birisi ona vuruyormuş gibi gardını alıyor ve kendini korumaya çalışıyor gibiydi. Çocuğa yaklaşınca vücudunun belli bölgelerinde oluşan morluk ve ezikleri fark etti. Bir anlam veremedi. Duvar tarafında oturan üç kız dikkatini çekti. Bu kızlar aşırı derecede makyajlıydı. Öyle ki dudaklarındaki ruj büyük oranda taşmış, yüzlerindeki allık fazla kullanılmıştı. Göz yaşlarını fark etti kızların. Göz kalemleri yüzlerine akmıştı. Ama bu kızlar ağlamalarına rağmen sürekli gülümsüyor ve sanki bir fotoğraf makinesinin önündeymiş gibi poz veriyorlardı. Sınıfın orta arka sırasında oturan ve arkadaşlarına nazaran daha iri gözüken iki çocuk çarptı gözüne. Sırtlarında çok ağır yükler vardı. Öyle ki başlarını kaldırıp da ileriye bakamıyorlardı. Yanlarına yaklaştığında taşıdıkları yükün ne olduğunu gördü. İkisi de koca koca çuvalları sırtlanmışlardı. 

Gezinmeye başladı. Ön sıralara doğru ilerledi. Başlarını kitaplarına gömen at gözlüklü ve yeleli çocukların sırtlarındaki kırbaç izlerini görünce gözleri dehşetle açıldı. Bunun neden olduğunu öğrenmeliydi ama nasıl? Bu çocuklar konuşmuyor, kişniyordu. Onları konuşturmanın bir yolu olmalıydı. Yanındaki bir öğrencinin cetvelini görünce hemen alıp at gözlüklü çocukların sırtlarına hızla vurdu. 

- Anneciğim kızma, tamam bak çalışıyorum. Mehmet'i geçeceğim.
- Evet baba, Nuran'dan daha çalışkan olacağım. Teyzemgil kıskançlıktan çatlayacaklar.
- Kızma anne, hiç yanlışım yok, inanmıyorsan bak. Dışarı çıkıp oyun da oynamak istemiyorum, hep ders çalışacağım. Kızma ne olur!

Çocukların neden at gözlüklü ve yeleli olduklarını anladı. Şimdi kilolu çocuğu çözmeliydi. Yanına yaklaştı. Sabah kahvaltı niyetine bakkaldan aldığı jöleli keki paketinden çıkarıp çocuğun ağzına tıktı. Çocuk 'nefis olmuş' işaretini yaparak konuşmaya başladı.

- Çok güzel olmuş anne. Ellerine sağlık. Evet anne, hepsi nefis olmuş. Hepsini yiyeceğim, tabağımı bitireceğim anne, kızma. Hepsini de seviyorum. Daha çok yiyeceğim anne.

Şimdi sıra siyah çocuktaydı. Yanına yaklaştı çocuğun. Gözlerine baktı. Çocuk da ona bakıyordu. Konuşturmalıydı çocuğu. Sonra morluk ve ezikler geldi aklına. Elini sanki vuracakmış gibi havaya kaldırdı.

- Vurma baba, vurma. Top oynarken oldu, ben yapmadım, ben yapmadım baba. Vurma, vurma, vurma!

Çocuğun tüm bunları bağırarak söylediğinden olsa gerek ürperdi, bir kaç adım geri çekildi. Arka sırada oturan çocuğa çarptı. Aynı anda çocuk yanındaki arkadaşıyla konuşmaya başladı.

- Fatura, ekmek, yırtık ayakkabı, utanıyorum, yırtık ayakkabı, kardeşler, hasta anne, faturalar, haftalığı alamadım, öğretmen görmesin, öğretmen soru sorar, öğretmen ailemin ne iş yaptığını sorarsa, öğretmen görmesin, okul, okumak istiyorum, ama fakiriz, borçlar, babam yok, faturalar, ekmek, ekmek, annem üzülür, iş, ustam kızar, okuldan sonra, iş.

- Babam kızar, hepsi onun, hepsi, bana 5 lira veriyor, 55 lira onun, günde 1 lira. İyi para. Ödevler, televizyon, babam maç izliyor, gürültü, ödev yapmayınca öğretmen kızıyor, babam küfrederek maç izliyor, annem korkmuş, iddia kuponu, gitti haftalık. 5 lirayı saklasam, baba, maç, gürültü...

Çocuklar konuştukça sırtlarındaki yük artıyordu. Hemen çekildi yanlarından yoksa bunca yük altında tamamen ezileceklerdi. Makyajlı kızlardaydı artık sıra. Onların yanına gitti. Kızları konuşturmalıydı. Onların sürekli poz verir halleri işine yarayabilirdi. Cebinden telefonunu çıkarıp kamerasını açtı ve kızlara yöneltti. 

- Evet arkadaşlar, bugün anne - kız makyaj yapacağız. Nasılız? 
- Anne biraz daha allık sürsene. Ben Merve'den daha güzelim de mi anne?
- Evet arkadaşlar, yeni bir videoda karşınızdayım. Bugün sizlere aşık olduğum çocuktan bahsedeceğim. Annem çocuğa bayıldı. Daha güzel görünmeliymişim. Ay zaten güzel değil miyim yani?

Hayal kırıklığına uğramıştı işte. Neden normal öğrencilerin olduğu bir sınıfı yoktu ki? Nasıl başa çıkacaktı bunca sorunla? Ne yapacaktı? Böyle bir şey olamazdı? Bağırmaya başladı?

- İstemiyorum, istemiyorum, istemiyorum!

Gözlerini açtığında kendisini sarsmakta olan Mithat hocayı gördü. Kan ter içinde kalmıştı.

- Hocam, iyi misiniz? Sohbet ediyorduk, ne ara uyudunuz? Kabus görüyordunuz herhalde.
- Af edersiniz hocam.

Derin bir oh çekti. Rahatlamıştı. Tüm gördükleri rüyaydı demek. Kravatını gevşetti. Alnındaki ter damlarını silip saatine baktı. Dersi başlamak üzereydi. Kalktı. Üstündekilere çeki düzen verdikten sonra öğretmenler odasından çıktı ve sınıfına doğru yürümeye başladı. Okul müdürünün söyledikleri tekrardan çınlamaya başladı kulaklarında. İçini bir ürperti kapladı. Kapının önüne gelince durdu. Kulağını kapıya dayadı. İçeriden gürültü sayılabilecek bir ses gelmiyordu. Korktu. 

-Ya rüya değilse?


Mahmut UZUN
( Ya Rüya Değilse başlıklı yazı Mahmut Uzun tarafından 11.07.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.