Düşlerini kilitle Münevver kitli
yüreğine de eşlik etsin sözcükler…
Prangalar eskittiğin olmamalı bir
yalan ve fetva veren eşin dostun, sen ki yansızlığınla iştigal ettiğin hayatın
göz bebeği bir rüzgârsın…
Boyundan büyüktür aşkların ve
yüreğinde saklı mazin ve gücü yeten kimse ezildiğin illa ki sitemim
yalnızlığında kök söktürdüğün ömrün merdivenlerinde tutunduğun bir ip gibi ve
bilirim da hayata ve aşka pamuk ipliğinle bağlı olduğunu.
Günlerdir sen kovalayan ve gecenin
sahanlığında yaşarsın ve yaşatırsın sessiz sedasız gençlik hayallerini…
Sen, Münevver, sen: düşlerimden firar
eden ince bacakların ve pudralı yüzün kömürlük penceresi gözlerin ve
gözlemlediğim aslında huysuz çocuğudur yüreğinde muhafaza ettiğin ve hala
öldürmeye kıyamadığın.
Hazanda doğdun sen ve mübalağa
etmeden büyüdü çığlığın ve sen hep düştün dalından ve insanların gözünden.
Soytarıdır ahvalin kimse didikleyen
içini ve diklendiğin mazbut yürek ikliminde saklı tevazu yüklü varlığın.
Düş gücünle yaşadığın kadar içine
düşülesi aşkın da tek numunesi iken saf varlığında vücut bulan aşkın ve
isyanın.
Bir düş sağanağı adeta: günün ve
mevsimin kirini alıp götüren ve sübyan gölgeler aşkın akışında aşina oldukları
belki de karanlığı hizaya getirip de eşik ettikleri karanlığa ve kötülere…
Düşlerin var kindar.
Düşmanların var yandaş.
Aşkın kölesi sözcükleri var ruhunsa
içinde saklı bir pervaz.
Eşelediğim kadar eşindiğim ve eşlik
eden sözcükler az sonra ete kana bürünecek ve yâd ettiğim her güzellik bir anda
gözümün önünde dirilecek…
Gecenin soluğu ensemde gündüzün de
telaşı.
Peşin hükümlü öfken ve narin
haletiruhiyen…
Ah, gücümü yitirdiğim, sefil aşk ve
sen Münevver ve senin gücünle eşleştiğim gözlerimle doyduğum bir meal ki
iklimin teninde dolaşıyorum ben ve ellerim ayaklarım birbirine dolanıyor
sözcüklerimse alkışa tutuyor beni bense tutuşup uzaklaşıyorum sonra yeniden
vücut buluyorum acının esaretinde cesaret buluyorum sevmeye ve sevmeye.
Gönlün rotası.
Külüstür hayal teknem…
Tek lüksünse sevmek ve türetmek aşkı
ve tükenmek ve yeniden doğup ayağa kalkıp hızlıca koşmak bir o kadar kaçmak
kendinden ve senin efkârına yenik düştüğüm aslında senin neşenle yanıp
tutuştuğum belki de özümsediğim her duygudan sana tabak tabak servis yapmak.
Ara sıcağımızsa özlem…
Öznemiz ise saklı madem hayatın
nezdinde.
Öykülerse dilden yuvarlanan.
Ölümlerse sırasız olsa keşke.
Şekli şemaili yok ki duyguların ve
raks eden sözcüklerin bazen çevrene diktiğim duvarlar sadece senin geçmene izin
verdiğim bir öz veri bir önsezi…
Bir ön sözü varsa bu aşkın karartma
gecelerinden sesleniyorum sana ve tütüyorum.
Yorgun ruhlar bulvarında tıknefes
gölgen ve içinde saklandığın gövden ve işte sığamazken yere göğe illa ki göğe
dikip de gözlerimi Rabbime açıyorum içimi bir de sana.
Beylik değil hem duyguların ve sözcüklerin
belki de beyzadesi İstanbul semalarında dolaşan canlı ruhlar çoktan toprak
olmuş ama aşkla ve İstanbul ile eşleşen ve sevişen.
Yediğin müebbet.
Yenildiğin nice töhmet altında
kaldığını sansa da beynamaz gölgeler illa ki surlara serili ruhun illa ki
ellerine verdiğin sırların ve seni de kendimi de yanıltmadığım elbet başım dik
düştüğüm yerden kalkıp devam ettiğim…
Sökün eden heceler.
Sükûn dileyen ruhun.
Aşkın közünde isli bir sabah geceyi
peşinen başından savdığın ve ruhundaki efkâr mizacındaki nüktedan yoksunluğun
ve sadece severek varlık bulduğun…
Hüznünse tok sesi ile başına adeta
bir tokmak ile vuruyor ve tostoparlak yerküre ayağının altından kayıyor bense
ayaklarına serdiğim kırmızı halıda sekiyorum sözcüklerimle ve gözümden sakınıyorum
seni.
Muhabbetse en derini.
Ve sessizlik.
Ve yakamozların fısıltısı.
İçinde saklı o labirent.
Eşkâli olmayan hiçliğin.
Yüreğin muşambası su geçirmeyen bu
yüzden bol miktarda ç/ağlıyorsun bazen yüzünden düşen bin parça bazen bin
dereden su getiriyorsun ve işte yanan sözcükleri söndürüyorsun sözüm ona lakin
sen geliyorsun aklıma ve yeniden harlıyor ateş.
Havsalam almazken bu mağduriyeti.
Başından aşağı kaynar sular
dökülürken.
Ve hala içinde saklı o devasa buz
dağı…
Yoksa nasıl yaşardın sen bu aşkın
ateşiyle?
Elbet küstüğün içindeki isyankâr
çocuk elbet kürediğin umut elbet içine kaçtığın tek delik ve kalem-kakan
mizacınla büyüttüğüm ve sözcükler fışkırırken her bir hücrenden…