Düşlerimi giyin de geç karşıma ve
sessizliğin rücu ettiği o tılsımlı dünyamda efsunla edimlerimi.
Hüznümdür köksüz.
Hazandır kasıtsız.
Silik ruhumda yaktığım tütsüler ve
şerefine dorukların,
Şehla gözlerinde beyitlerin
Nimetlerden ör şiirlerimi
Şiir olmama ne hacet?
İçinden çıkamadığım bir rivayet.
Ehli keyiftir benim sözcüklerim
Bir ısırıkta biter her biri
Bir semirir ki acılar
Kabristandan duyulur sesi
Adına dense de yaşama sevinci.
İçimdeki kopuşun tanıklığında
bülbüller
Gül olmaktan gına geldi, azizim
Gülmekse ne ala
Şemsin gizeminde büyüyen bir hüzündür
Benim ikbalim.
Tasa dolu Nisan tasım
Bir rehavet ise gecenin koçanında
saklı o aruz vezni
Tunçtan kafiyeler,
Demirdendir hem benim bedenim
Kekelediğim her düş vakti
Siması tanıdıktır esaretin
Estiğim ne ki?
Gürleyeceğim az sonranın rivayeti
Elbet kök hücremdir şiir
Aşka namzet bir gülüşse yüklendiğim
Hiçliğime dokunma bari
Varlığım çoktan tuz buz oldu bu aşkın
eziyeti ile.
Kıldan ince boynum Allah katında
Gel gör ki çınardır benim gövdem
Kırılgan yüreğime bakma sen!
Kıvanç yüklü benliğim
Aklımı peynir ekmekle değil şiirle
yedim hem.
Yedi eminden gelen düş paketim
Varım yoğum kundaklandı bir şiir
vakti
Borcunu ödeyemediğim kelimeler de
dayandı mı kapıya.
Kardığım bunca hece ne ki?
Tek heceye sığar benim hikâyem:
Kâh gül m/eziyetinde
Kâh aşk, diye seslenen bülbülün tiz
sesinde.
Kaybolmanın arifesinde
Kaybolduğum evrende
Sönsem ne ki içimdeki aydınlığın
nezdinde
Nezaketen sevdim hem ben sizi
Siz beni görmeseniz de.