Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 1.08.2021
Okunma Sayısı : 1197
Yorum Sayısı : 12
Günün Yazısı

Bu Yazı 2.08.2021 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
İLK  GÖREV  YERİMİ  DE  SON  GÖREV  YERİMİ DE  YAKTI ALÇAKLAR

Uzun  bir  bekleyişten sonra 1978 Senesinin Kasım  ayı  sonunda nihayet  tayin yerim  belli  olmuştu:  Antalya.

Antalya 1978 den  önce de gördüğüm  bir  ilimizdi. O  bakımdan  çok  merak ediyordum  acaba  Antalya’nın  içine  mi  vermişlerdi  yoksa bir  ilçesine  mi? Bu  merakımı  ancak  Antalya’ya ayak bastıktan  sonra İl  Milli  Eğitim Müdürlüğünde  öğrenecektim.

Derken efendim onu da  öğrendim. İlk görev yerim  Manavgat ilçesiydi.  Manavgat İmam-Hatip  Lisesine  Tarih  Öğretmeni  olarak atanmıştım  ve  30 Kasım 1978 de fiilen  öğretmenlik  görevine  başladım.

İlk  bir  hafta  bir  otelde  kaldım  babamla. Sonra  üç  katlı  bir apartmanın  üstünde tek göz  bir  kulübede yaşamaya  başladım.

Daha sonra okula daha yakın bir yerde önce  iki bekar arkadaşımla  evlendikten  sonra da arkadaşları  sepetleyip  eşimle  yaşamaya  başladım ( Ki bu kısım maalesef sadece  bir sene sürdü.)

Göreve  başladığımda 24  yaşımdaydım. Sözde  gurbetteydim  ama  Manavgatlılar  bana  hiç  bir gün  gurbet  hayatı  yaşatmadılar.  Bütün  komşularımla  kırk  yıllık  akraba gibiydik. ( hem  ben hem de ev arkadaşlarım.)  Dört sene  boyunca beni  evlendirmek  için canla  başla  uğraştılar.  Bir sürü  nasip  çıkardılar  önüme.  Kimisini  ben beğenmedim  kimi  beni beğenmedi derken okulumuzun  mutemedi kısmeti  ta  Fethiye’den  buldu. Bacanağının  kızı...  Nasibim oymuş.

Araya  giren  şeytanlar  yüzünden nişanımız  bozulsa da sonunda  nasibim bana  kaçtı. Yani  kız kaçırma olayına bulaştım anlayacağınız. Kızını  kaçırdığım  baba  ise daha  önce  cinayetten hapis yatmış  bir vatandaş ( Allah rahmet eylesin hakkın rahmetine kavuştu.) Yani  beni de öldürüp  kızın  geri alabilirdi.

Manavgatlı  komşularım ( Özellikle de Mehmet Abim ) bana  bir zarar vermesinler diye elde tüfek bir gözü  açık uyudu  geceler boyu. Neyse  o faslı kazasız belasız atlattık araya  girenler sayesinde.

Mesleğe ilk adımımı  attığım  çok  güzel  anılar  biriktirdiğim  Manavgat evliliğimi  yaptığım  yer de  olmuştu. İlk  evladım da Manavgat’ta dünyaya  geldi 1983 yılında.

Manavgat  şimdi  maalesef  cayır  cayır  yanıyor.  Evet  o günlerde nüfusu sadece 10.000  bugün ise 400.000  olan Manavgat  cayır cayır  yanıyor.

1978-1983 Yılları arasında  yaz  tatillerinde  İstanbul’a  ailemin  yanına  gittiğimde bazen evimin kapısını  kilitlemeden çıktığım  ve döndüğümde  tek  bir eşyamın dahi  çalınmadığı Manavgat’ın nüfusu  benden  sonraki  yıllarda  şişirildikçe  şişirildi. En son 2007  yılında  gittiğimde ise Manavgatlılar ilçelerindeki en başta  hırsızlık  olmak üzere  her türlü  suçtan  yaka silker durumdaydılar.

Üç gün  önce hain eller Manavgat’ı  nerdeyse  kül  yığına  döndürdüler.

İnsanların  geleceklerini  ümitlerini  hayallerini  öldürdüler.

Bu  yangında  üç  insan ölmüş. O sebeple de ‘’ Can  kaybımız az’’ Deniyor  oysa  o ormanların bizzat kendisi candı.  O ormanlarda  yaşayan hayvanlar candı. Yanan seralardaki  tüm  bitkiler candı. Yanan ahırlardaki  kümeslerdeki  tüm hayvanlar candı.  Yani  can  kaybımız  çok  çok fazla aslında.

Her şeye rağmen yüreğime su serpen olay ise – Manavgat’ın h^la yanmasına rağmen ( Çünkü  bir yerde yangın söndürülüyor  hemen bir başka noktada başlıyormuş. )- Orada yaşayan can dostlarım ve  öğrencilerimden aldığım habere göre  yurdun dört bir yanından ziyadesiyle yardım adeta yağıyormuş  Manavgat’a

Kısacası  beş sene görev yaptım Manavgat’ta. Ne  o beş sene  boyunca ne de daha sonrasında Manavgat’ta  böyle  bir  yangın  olmamıştı.  Böyle  bir vahşet yaşanmamıştı.

*****

1983 de Batman’a çıktı tayinim.

İntikam  için  ağaç katletmeyi  30 lu   yaşlarımda ilk kez  Batman’da  gördüm. 

Nasıl  mı?  

Anlatayım:

1984  yerel seçimlerinde Ataullah  Hamidi Belediye  Başkanı seçilmişti ANAP’tan. ( 1989 da bir kez daha seçildi. Daha sonra da 20. Ve 21. Dönem Batman  Milletvekili oldu ) Kardeşleri  yeğenleri  akrabaları  hep  öğrencimdi.  Çok  iyi  bir belediye başkanı idi.  Batman’ı ağaçlandırmak  için yollara fidanlar  diktirdi.  Batman’ı adeta fidanlarla  donattı. Ama?

Ama bir sabah  uyandığımızda  onun diktirdiği  fidanların  hepsinin düşmanları ( rakip  partililer ) tarafından  kırıldığına gözlerimle  şahit  oldum. Seçimde kaybetmiş  olmalarının  hıncını  masum fidanlardan  çıkarmıştı  hainler. İntikamlarını  ağaçlardan almışlardı. Bugün olduğu gibi...

*****

1989 Yılında artık Kocaeli’nin Merkeze  bağlı  Akmeşe köyündeydim. Akmeşe tamamı  mübadele  ile  Balkanlardan gelmiş soydaşlarımızın  yaşadığı  bir orman köyü  idi. Köyde Akmeşeli  olmayan sadece biz  bir kaç  öğretmen ve bir  kaç devlet  memuru ve  Jandarma vardı. Bu  güzelim  orman köyünde yedi sene görev yaptım. Bırakın  bir  orman yangınını  bir  çalı ya da anız yangınına  bile  şahit  olmadım.

*****

1996 yılında artık Afyon- Sandıklı’daydım.

İlginçtir  bu  güzel ve tarihi  ilçemizde kış  mevsiminde neredeyse  hiç  hırsızlık  olayı  olmazdı ama yaz mevsiminde patates çapalamak için doğudan işçilerin gelmesiyle  birlikte başta  motosiklet hırsızlığı  olmak üzere her türlü  hırsızlık  olayları  birden bire patlama  yapardı adeta.

******

2004- Fethiye---

Uzun uğraşlardan sonra 2004  yılında tayinimi  Fethiye’ye aldırmıştım.

Fethiye  hem havası  hem tabiatı ve hem de insanlarının  gelenek- görenekleriyle Manavgat’a çok benziyordu. Manavgat’tan farkı yabancı turizm Manavgat’ta 1990 dan sonra  patlama yaparken Fethiye’de  çok daha  önceden vardı (Özellikle  Ölü  Deniz sebebiyle )

Bugün ( 31 Temmuz 2021 ) Fethiye’de yaşayan   Oğlum  Tuğrul’un  kendi face  book sayfasında  ‘’Karagözler / Çiftlik/ Karagedik / Ovacık / Hisar önü / Üzümlü... Fethiye’de her yer yanıyor.’’  Yazdığını  görünce  Manavgat’tan sonra  yüreğim  bir kez daha cız etti.

Çünkü bahsettiği yerlerden Çiftlik  en son görev yerimdi.  Fethiye’nin  Çiftlik Beldesindeki Ali  Rıza  Köse İlköğretim Okulundan emekli  olmuştum 2006  yılında.

Hemen belirteyim. Bu  altı yer  birbirinin  burnunun dibinde olan yerler değildir. Yani  yangının birinden diğerine  sıçraması mümkün değildir. Evet... Karagedik ve  Çiftlik Dalaman yolu üzerinde- Ovacık ve  Hisarönü Ölü Deniz civarlarında Üzümlü  ise Denizli  yolu  üzerindedir. Dolayısıyla bu yangınlar Aynen Manavgat’ta veya  yurdun diğer yerlerinde olduğu  gibi öyle hava sıcaklığı ormana atılan izmarit  veya ormanda mangal yapma yahut da ormana atılan şişelerin mercek görevi yapıp  otları  çalıları ve sonra da ormanı yakması  sonucu  veya veya bazı çok bilmiş dangalakların dediği gibi turistik  yerleri  yakıp yerine oteller  moteller  villalar dikmek için çıkarılmış  yangınlar filan değil. Bana  kimse  maval okumasın. Bunlar kasıtlı olarak çıkarılmış  yangınlar ki zaten çıkaran hainler ‘’ Biz yaktık.’’ Diyorlar. O bakımdan evelemeye gevelemeye gerek yok.

Çok  şükür Fethiye’deki  yangınların fazla  büyümeden söndürüldüğünü  öğrendim. Ama  halk  ayakta ve teyakkuz halindeymiş.

Evet  Çiftlik  Beldesi  yakılmaya  çalışılmış  bugün.

İsterseniz  hain ellerin nasıl  bir yeri yakmaya çalıştığını  kısaca anlatayım sizlere.

Bir gün arkadaşlarla  yine böyle  çok sıcak bir havada Çiftlik’teki  kahvenin dışında  nispeten serin bir köşede arkadaşlarla  okey oynuyoruz. Yabancı  bir araba yanaştı. ‘’ Burada  karnımızı doyurabileceğimiz bir lokanta var mı?’’  Diye sordu.

O zamanlar  yoktu. ( Şimdi var  sanırım.) Arkadaşlardan biri ‘’ Lokanta yok ama yemeğin  şahanesi var. Bak elli  metre ileride bir düğün var zaten bayraklardan  giren çıkandan anlarsın düğün evi olduğunu.  Git  oraya. Otur  bir masaya güzelce karnını doyur.’’ Deyince yabancının gözleri fal taşı gibi açıldı. ‘’ Olur  mu yahu  hiç tanımadığım  bilmediğim bir kişinin düğününe gidip oturup yemek yemek?’’  Oyun  bitmişti zaten. Kalktım ‘’  olur olur.  Utanıyorsan gel beraber gidelim.’’ Dedim.

Adam ‘’ Sırf meraktan geliyorum’’  dedi. Ben önde adam ve ailesi arkamda düğün evine gittik. Düğün sahibi  benim de çok samimi olduğum biri değildi.  Buna rağmen seslendim içeriye. ‘’ Bu arkadaşlar yolcu. Yemeğiniz kaldıysa bir sini de bunlar için çıkarır mısınız?’’

İçeriden hiç  kimse sormadı ‘’ Kim bunlar  hoca?  Almış getirmişsin ama ayı mıdır  kurt mudur? ‘’ Demedi ‘’ Ne demek hocam. Buyurun arkadaşlar.  Buyurun.  Hoş gelmişsiniz düğünümüze. Ayağınızın bereketi ile gelmişsiniz inşallah’’ dediler ve ailenin önüne içinde etli nohut. Pirinç pilavı tavuklu çorba  helva  ve salatadan oluşan mükellef bir sini  koydular ( Oraların geleneksel düğün yemeği  budur.) Meyvenin zaten haddi hesabı yok...

Bu durum aşağı yukarı  tüm Akdeniz ve Ege  bölgesinde  böyledir. Yani  ilk  görev yerim olan Manavgat’ta da yaşayabilirsiniz  böyle  bir olayı her zaman.

Hain eller  işte böyle  bir beldeyi  daha doğrusu  böyle beldeleri  böyle insanları yaktılar ya da yakmaya kalktılar. Böyle  insanlara zarar verdiler.

Bela  okumak  yüreğimdeki  yangını söndürmüyor  maalesef. En  şedit  küfürleri ediyorum  ama  yüreğim soğumuyor.  Bu katil ruhlu yaratıkların  cümlesini  yaktıkları ateşlere atsalar  yine de yüreğimdeki  yangın sönmeyecek.

*****

Efendim şimdi şu  noktada  bazı  vatandaşlarımızı görüyorum ‘’Şöyle  olsaydı  böyle  olurdu.  Böyle  olsaydı  şöyle  olurdu’’ deyip duruyorlar.

Yahu Allah  aşkına eğer  olsa ile  bulsa  ile oluyorsa  bir tane de ben söyleyeyim:  Bu  hain ve  insanlıktan nasibini  almamış  sefil yaratıklar  ormanlarımızı yakmamış olsaydı  şu anda ormanlarımız  yanmamış olacaktı. Yani  asıl hainler ve suçlular  ortadayken Nasrettin Hoca’nın  fıkrasındaki ‘’  Hırsızın hiç mi suçu yok?’’ misali  suç ve suçluyu  başka yerde aramanın bir  mantığı  var  mı?

Son mesajımı da  ormanlarımızı  yakanlar  ve  onların arkasındaki  yani  asıl  faillere  söyleyeyim:

Sokollu Mehmet Paşa  İnebahtı’da donanmamızı  yakan Venedik elçisine  ne demişti?

‘’ Siz  donanmamızı yakmakla  bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Biz ise Kıbrıs’ı sizden almakla  sizin kolunuzu kestik.  Kesilen sakal eskisinden daha  gür bir şekilde tekrar geri gelir ama kesilen kol  bir daha geri dönmez’’

Evet  hain yaratıklar !

Bugün siz  bizim ormanlarımızı yakmakla  bizim sakallarımızı tıraş ediyorsunuz. Acemi  berberler olduğunuz  için  yüzümüzde yer yer kesikler  oluşturduğunuz  canımızı yaktığınız muhakkaktır  ama o yaralar  iyileşir  kesilen ağaçların yerine yenisi dikilir. Bu devlet  buna muktedirdir. Ancak  Türk Ordusunun ve emniyet güçlerinin leş ettiği  sizin teröristlerinizin  bir daha geri dönmesi  mümkün değil. Bugün yapılan pek çok askeri  operasyonla  biz de sizin kollarınızı  kestik.  Kafanızın kesilmesine  çok az zaman kaldı.  Son çırpınışlarınız da bu yüzden. Ama ne kadar çırpınırsanız çırpının eninde sonunda  kendi pisliğinizde boğulmaya ve yok olmaya mahkumsunuz.
( İlk Görev Yerimi De Son Görev Yerimi De Yaktı Alçaklar başlıklı yazı Sami Biber tarafından 1.08.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.