‘’Sen bir çocuksun, annen sinirden bir de sevinçten doğurdu seni.

Yırtılan ipek sesiyle;

Bir çocuksun sen, bedeviler gibi ezberindeki şiirlerle bulmak zorundasın çölde yitirdiğin yolu; yeryüzü şenliğinin azımsanamaz bir parçasıdır yaktığın ateş, kıvrıldığın dönemeç, açtığın şemsiye, kucakladığın yaşlı ağaç…’’(C. Süreya)

Hangi düş’ ün sağanağıdır içinde saklı o sönmeye yüz tutmuş ateş?

Ah, hani mihrabın tok sesinde saklı aheste bir beste

Belki de Gılgamış Destanından firar etmiş bir beyittir içindeki sefil çocuğun sapanınla hedef aldığı güneş…

Ah, sevgili, gülkurusu düşlerinden hiç mi ödün vermezsin hiç mi yeltenmezsin yakın olmaya hem yakinen tanıdığım bir duygudur yakınları uzak eden belki de yakınlarda saklı neyse seni uzak kılan.

Resmi yok duygularımın sadece şiir olmaya ant içtim gecenin firarında sersem sepelek uykularımdan kaçışlarım.

O sergüzeşt bestelerdir yüreğin fevri sesinde saklı bir nota gibi bağrına bastığın şarkıda saklı bir nakarat ya da seyyah yüreğinle hedefi olduğun şafak ve işte gece arındı kirinden sense kinaye yüklü günden kaçtın gecenin ferine sokulduğun yetmezmiş gibi namzetsin madem dünde kalışlara sadece ah, etme o yetim yüreğine varsın sitayişte bulun yeryüzün endamlı kollarında düşlerin serildiğin yetmezmiş gibi bir gül bahçesine meylet ne zamanki dara düşsen darağacından kurtulduğun günlere de şükret.

Yıldızlardır şiirin mahlası.

Şahikası ömrün bazen o kısır döngüde kıstırılmışlığındır gökte tuttuğun nöbette yeryüzünde asılı olduğun o dilek ağacında.

Mısralar kuram dışı.

Meylettiğin masallarsa sıra dışı.

Sırdaşınsa kalem fink attığın cümlelere bir kez daha uzan ve kapat gözlerini açık tuttuğun yüreğine de ver veriştir hem kim dedi sana durduk yere sev diye?

Melankoli yüklü gönlün kıyılarına vuran düşler gibi belki de mesnetsiz ithamlarla boğulduğun kâbuslar gibi.

Neresinden tutsak kopuyor elinde kalıyor işte hayallerin: sırtlandığın mazini dünde bırak yeter ki ve kaykıldığın kadar mevsime sırtını dön ve çal sazını çağır da çengini ve çivisi çıkmış dünyanın da tozun at.

Hüzünse içlendiğin kadar yalnızlığına da kurşun sıkan lanetin varsıl bir gölgede peyda olan sırlarınla mesken tuttuğun aşkın ve kelamın yerini ne tutar hem?

Bir rüya ise içini didiklediğin.

Bir riya ise gözlerine baka baka yemin edip de seni sevdiğini söyleyen dostlarına da sitayiş et yeri geldi mi hem yersiz yurtsuz yüreğinin tek sahibi değil mi ki Rabbin başa sar filmi ve hala çocuk yüreğinle kaldığın oyun bahçesinde nasıl ki bir başına bırakıldın okul bahçesinde dön etrafında ve kapa gözlerini ve başla geriye saymaya.

Uzandığındır s/onsuzluk.

Yakın bildiğin elbet onsuzluk.

Aşkın müdavimi iken yüreğin varsın kabrin olsun kalemin.

‘’Bütün evler boşaltılmış, herkes dışarı dökülmüş; taşıtlar adam almıyor, sinemalar tıklım tıklım, sokaklarda insan başlarından bir nehir…(C. Süreya)

Yırtamazsın o suni derisini yeryüzünün ve karşı koyamazsın düzene yine de tek çıkış yolun var, senin çocuk sadece avunduğun da değil savunduğun masumiyetini mademki bu güne taşıdın.

Hırpani bir gülüşse ensene yapışan ve alaylı bakışları zemherilerde nöbet tutan iblisin ve ihanet eden kimse kardeşine ve Rabbine sen nasıl ki sadıksın inancınla ve safiyetinle dik duruşunla selam ver yerde gökte uçan nefislere ve ölü ruhlara da feyiz ver.

Aşkın hatırına çıktığın yolda.

Tutanaklara geçecekmişçesine iç sesin.

Baskın olsa da dış sesin münazarasını yapma asla ve kalp gözüne duyduğun şükür ve minnetle kucakla tüm mazlumları ve yetim başlarını okşa tüm çocukların yüce Peygamberimizi örnek alıyoruz madem kul hakkı yeme ve komşunu sev hatta tüm kâinatı ve içindeki bozgunu da sevginle uğrat bozguna ve külliyesi iken duyguların dünyadaki adaletsizliğin Rabbine duyduğun inançla bekle tezahür etmesini İlahi Adaletin.

Suskunsun.

Susuz kalmış bir çöl çiçeği misali.

Bıkkınsın da üstelik.

Lafı uzatma ve düş yola, çocuk ama başın asla düşmesin öne ve çocuk masumiyetinle sırdaş meleklerine uzat yüreğindeki boşluğu ve yüz görümü hayallerle avut içindeki soğuk iklimi ve düşmediğin kadar da varsın düş insanların gözünden yeter ki kalp gözünü ihmal etme ve durmaksızın sev ve koş sadece Rabbine cebinden dökülen çakıl taşları ile varsın takip etsin göçmen kuşlar ayak izini ve içindeki sessizliği sonlandır kalp atışınla ve atamadığın kadar yükünü serbest bırak hayallerini ve yaşarken uçmanın ilmine vakıf ol.

Hürmet ettiğindir kaderin.

Yazabildiğin kadar da yaz mademki yazgına razısın.

Hikâyeler ör saçlarında mevsimin sonra şerh düş hüzne ve rüzgârı sar sarmala içindeki efkâr dağları yok olsun yeter ki yok olmadan nefesinle nefsine hâkim ol ve boğazına sarıl iblisin ve uyruğu olmayan acılarına da sıkı sıkı sarıl katık ettiğin sabrına inan içindeki imleci sun sözcüklere varsın sözcükler alsın yüreğindeki zehri ve İlahi Aşkın dokunulmazlığında dokunduğu her şeyde aşkı hisset ve bölüştür sevgini ve bölün binlerce parçaya ki sonlanmasın hayallerin ve umudun.

Nüansı iken aşk evrenin.

Nüktesi iken sözcükler o ufacık yüreğinin…

Ey, çocuk, dinle beni ve dinlenmeden yaşa ve sev ve diren ve diret ve şerh düştüğün kadar dürüstlüğe ve gerçeğe…

‘’Yarının çocuklarına,

Yırtılan ipek sesiyle…

Hep alçak sesle konuşan

Biri de vardı ki

Kederini soylu kılmak için

Yüreğindeki kurşun yarasına

Aşktandır derdi…’’(C. Süreya)

Hangi iklimsin söyle?

Hangisidir şiarın? Sadece dinle.

Göğün menkıbesi iken şiirler aşka da methiyeler dizen yüreğinle çıktığın yolda sadece belle iyiliği ve iç sesini ve göğün konuşlandığı o dipsizliğe de şart koş:

Seni sen yapan hayallerindir ve bitmeyen sevginin da haletiruhiyesinde saklıdır sonsuzluğun mizacı yeter ki sokulduğun kadar koynuna kaderin ve bilinmezin bil de reşit kılındığı iç sesinin ve aşkı ziyan edenlere inat illa ki özleme ve aşka biat sadece yürü bildiğin yolda ve sapmadan rotandan sarpa sarsa da bunca sıkıntı ve tasan pes etme yüreğindeki uyruk ve de buyruktan…

 


( Ey, Çocuk Dinle Beni... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 21.08.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.