The Sacred Mausolo Of Bibi Shahrbanoo
THE SACRED MAUSOLO OF BİBİ SHAHRBANOO
----TANRIÇA ANAHİTA’NIN ŞİFRELERİ----
Başlıktaki Yazı yani ‘’ THE SACRED
MAUSOLO OF BİBİ SHAHRBANOO’’ İran’da Eski
Rey denilen bölgede( Bugünkü
Tahran’da ) bir türbenin tanıtım panosunda
yazan yazının İngilizce
metninin başlığıdır.
Türkçesi: ‘’Bibi Şehribanu’nun
Kutsal Türbesi’’
Tabii ki
bilmeyenler ‘’ İranlı ünlü birinin türbesiymiş’’ diye düşünebilirler ama türbedeki kişi aslında bizim de
bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığım
biri adına yapılmış bir
türbe.
Kim o
biri? Ya da şöyle
sorayım: İranlıların Bibi
Şehribanu dedikleri ve türbesine
bir kutsallık atfettikleri kişi
kimdir?
Bu kişi Hz. Hüseyin’in eşi Şehribanu’dan
başkası değildir.
Hz. Hüseyin’in eşinin türbesinin taa İran’da
işi ne?
İşte bu
sorunun cevabı oldukça
karışıktır.
O halde
gelin en baştan başlayalım. (
Yazdıklarımın hiç bir
tarihi değeri yoktur ama İranlılar
bu yazdıklarıma inanıyorlar
büyük bir çoğunluk
olarak. Okuyacaklarınız onların
söyledikleridir. Arada yer yer köşeli
parantez içinde bu
söylenenlere yapılan itirazları da yazacağım. )
İran’da hüküm süren Sasaniler ile Hz.
Ömer’in halifeliği sırasında savaşlar yapılır ve bu savaşlar sonunda Sasani Devleti yıkılır. Son hükümdar III. Yezdcerd kaçar çöllere
sığınır kızları ise
esir edilerek Medine’ye getirilir. ( III. Yezdcerd’in üzerindeki
paralar sebebiyle bir
değirmenci tarafından
öldürüldüğü rivayet edilir.)
Kız Medine’ye getirildiğinde özellikle Medineli kadınlar
ve kızlar onu görmek
için akın ederler mescide.
Kız mescide girdiğinde yüzündeki peçeyi
açar ve mescidin içi
bir anda ışıkla dolar.
Sonra Hz. Ömer girer mescide. Kız
yüzünü kapatır. Hz.
Ömer bu kızın yüzündeki
peçeyi açıp yüzüne bakmak
istediğinde kız geri
çekilir ve kendi
dilinde ‘’Hürmüz’ün yüzü aşağılanmadan
kızarıyor.’’ der.
Hürmüz kim peki?
Efendim İran o
yıllarda Zerdüşt inancına sahip
ya. Hürmüz onların
iyilik tanrısı. ( Kötülük tanrıları da Ehrimen.)
Hz. Ömer
kızın kendisine hakaret ettiğini sanarak üzerine yürüdüğü
anda Hz. Ali ‘’ Dur ! o
sana hakaret etmedi. Onun
dilini bilmediğin için
yanlış zanna kapıldın.’’ Der.
Hz. Ömer daha sonra ‘’ Bunları götürün esir
pazarında satın(!) ‘’ der. Hz.
Ali bir kez
daha ortaya atılır ve ‘’ Dur ya
Ömer ! Kızı serbest
bırakalım buradaki erkeklerden birini kendisine
koca olarak seçsin. Her
kimi seçerse de onun ganimet
payı olsun ve kıza kimse dokunmasın.’’ Der. Hz. Ömer
bu teklifi kabul eder. ( Tabii ki adamlar Hazreti Ömer Demiyorlar. Sadece Ömer diyorlar.)
Hz. Ali
durumu kıza bildirdiğinde kız
gözüyle etrafı tarar ve
birden kalbi küt
küt atmaya başlar.
Neden mi?
Çünkü yıllar önce
rüyasına girmiş olan Hz. Fatıma’nın ( Hz.
Ali’nin eşi ) ‘’ iyi bir
insan ol. İleride muhteşem bir
evlilik yapacaksın. Evleneceğin
kişi de işte budur.’’ Diyerek resmini
gösterdiği Hüseyin ( Hz.
Ali’nin oğlu ) tam karşısında
durmaktadır.
Yavaş adımlarla ilerleyip elini
Hz. Hüseyin’in başının
üstüne koyar.
Hz. Ali de oğlu Hüseyin’in başına
elini koyar ve ona
‘’ bu
kızdan insan oğlunun
en asilleri dünyaya
gelecek.’’ Der. ( Bu cümle çok önemli )
Daha Sonra Hz.
Ali kıza adını
sorar. Kız da ‘’ Cihan Şah’ın
Kızı ‘’ diye cevap verir ( Cihan Şah
Dünyanın kralı anlamına
geliyor.)
Hz. Ali kıza ‘’ Bundan sonra adın
Şehribanu olsun.’’ Der. ( Yani
Toprağın Hanımı---Hz. Ali’ye
bilindiği gibi Peygamberimiz ‘’ Ebu Türab( Toprağın babası’’ adını vermiştir. Hz. Ali
Toprağın babası olarak
aynı zamanda Hz. Hüseyin’in de
babasıdır. Dolayısıyla da gelinine ‘’Toprağın Hanımı’’ Diye
isim koymuştur Sünni inancı
ve kaynaklarına göre.
)
Sonra bu
kız Hz. Hüseyin’le evlenir. [ İşin ilginci en eski Tarihi
kaynaklardan olan Taberi Tarihinde
de İbn’ül Esirde
de III. Yezdcerd’in
yenilgiden sonra nerelerde
yaşadığı ve kimlerle
temas ettiği en
ince ayrıntısına kadar
vardır ama kızlarının esir
edilip Medine’ye getirildiğine dair hiç bir kayıt
yoktur. Böyle bir
ayrıntıyı atlamış olmaları
ise mümkün değildir. ]
Evet...Buraya kadar olan
kısma dahi pek
çok itirazlar yapılmış
olmakla birlikte o
itirazları ele alıp
konuyu uzatmayacağım zira
asıl dananın kuyruğunun koptuğu
yere henüz gelmedik.
Yaklaşık olarak bütün Şii veya
Sünni kaynaklarına göre Şehribanu 658 Yılında
oğlu Zeynelabidin’i dünyaya getirirken veya getirdikten
çok kısa süre sonra vefat
etti ve Medine’de
defnedildi. [ Bu konuda Şii ve
Sünni kaynakları büyük
ölçüde ittifak halindedirler.]
658 de ölüp de defnedildiğine göre
artık onunla ilgili söylenecek söz de
658 yılı itibariyle noktalanmış
olur değil mi?
Ama maalesef öyle
değil. Şii İran hem ‘’658 de İmam Zeynelabidin’i dünyaya getirirken/ veya getirdikten
çok kısa süre sonra öldü.’’ Der hem de
şu hikayeyi anlatır:
‘’Hz. Hüseyin’in eşi Şehribanu 680 yılındaki
Kerbela olayı esnasında Hz.
Hüseyin’in yanında yani
Kerbela’da idi. Hz. Hüseyin ona ‘’ Bu senin savaşın değil Araplar arasında
bir savaştır. Sen doğruca kendi
kavminin yanına git. Orada
güvende olursun.’’ Dedi.
Şehribanu da Hz. Hüseyin’in
atı Zül Cüneh’e bindi
ve İran’a doğru at
koşturmaya başladı [ Yani bir
anne Kerbela Savaşı
sırasında babasının yanında
olan 12 Yaşındaki
oğlu Zeynelabidin’i savaş
meydanında bırakıp kendi
canını kurtarmak için kaçıyor(!) Tabii ki burada da
bir ilginçlik vardır zira Hz. Zeynelabidin 658 yılında doğduğuna
göre Kerbela’da 22 Yaşında olması
gerekir oysa hemen hemen tüm
anlatımlarda ‘’Henüz daha 12
yaşında bir çocuktu.’’ Diye anlatılır. Şehit kardeşi de öyle... Kerbela’da 25
yaşında şehit olan Hz.
Hüseyin oğlu Ali ( Ali
Asgar) hep ‘’Henüz
minicik bir çocuktu.’’ diye anlatılır. Bir tavuk
bile söz konusu
yavrusu olunca adeta kartala
dönüşürken eski bir prenses
ve Hz.
Hüseyin gibi bir insanın eşi yavrusunu
o ateşin içinde
bırakıp kaçar mı dersiniz? ]
Sonra?
Sonra tabii o kaçarken
peşinden gelenler var onu yakalamak için. O
kaçtı takipçiler kovaladı derken bu
takip taaa Eski Rey ( bugünkü Tahran ) Şehrine
kadar devam etti.
Peşindekiler Şehribanu’yu yakalamak üzereydiler. Önünde bir dağ
arkasında ise düşmanları vardı
ve durumu çok kötüydü. O dağda yüzü örtülü bir kadın
görülmekteydi, fakat hiçbir erkek oraya( dağa) yaklaşmıyordu. Öyle ki, hamile
kadının karnında erkek bebek olsa bile oraya yaklaşamıyordu.( Kaynak:
İksiru’l-İbadat fi Esrari’l-Şehadat, Molla Ağa Derbendi, c. 3, s. 110.)
Şehribanu o dağa seslendi. Seslenmesine
seslendi ama ‘’ Hu ‘’ diyeceğine
‘’Kuh Dağ’’ dedi. Öyle olunca da dağ yarıldı ve atı ile
birlikte Şehribanu’yu içine aldı. ( Resimlerde gördüğünüz dağ.)
[Kaynak: Zendegiyi Ali b. Hüseyin, Cafer Şehidi. ]
Sonra?
Sonraları bir türbe
yapıldı buraya. Ne
zaman yapıldı bulamadım. Bugün o
türbeye ‘’Bibi Şehribanu’nun
Kutsal Türbesi’’ deniliyor. Kutsal Türbeye
girerken kapılarda sizi Ayetullah(!) Humeyni ile İran’ın
bugünkü dini lideri Ali
Hameney’in resimleri karşılıyor. Kutsal bir türbede
bu resimlerin ne işi varsa
artık...
Ancak işin garip
ve ilginç olanı bu
türbenin olduğu yerin eski
bir Ateşgede olmasıdır.
Yani Mecusilerin hiç söndürmeden
ateş yaktıkları tapınak. Ayrıca dağın
konumuna bakacak olursak
İran’da Mecusiliğin hakim
olduğu yıllarda ölen Mecusilerin cesetlerinin kuşlar
ve aç köpekler tarafından parçalansın diye bırakıldıkları bir
dağ olduğu da söylenebilir.
Yani Şehribanu’nun türbesi
eski bir Ateşgede üzerine kurulmuş.
Şimdi gelelim daha
da ilginç bir
yoruma.
Yukarıda resmini gördüğünüz
gazete( Tehran Times ) Hz. Hüseyin’in
Eşi olduğu ve yine yukarıdaki resimlerde gördüğünüz
dağ tarafından yutulan (!)
Şehribanu’nun hikayesini aynen
benim sizlere aktardığım gibi
anlattıktan sonra şu
yorumu yapıyor:
‘’Bugün, Tahran'ın güney banliyölerinde, Rey'de (Antik Rey) Şehribanu’nun bir
türbesi vardır ve bu türbe, kadınlar tarafından engellenmeden ziyaret
edilebilmesine rağmen, erkeklerin erişemeyeceği mucizevi bir özelliğe sahiptir.
Onu ve atını canlı canlı yutan yakındaki dağa da onun adı verilmiştir. Şehribanu'nun
adının "Toprağın Hanımı" anlamına geldiğini belirtmek büyüleyicidir. Özellikle
İran ve Ermenistan'ın büyük koruyucusu Aryan Tanrıçası Anahita/Anahid'e ait bir
unvan. Bu alegorik biçimde iki mitoloji ve iki geleneğin bir evliliği mi: Fars
ve İslami?
Yani İran’da yayınlanan ( ya da bir
internet gazetesi olan ) bu
gazete bize şunu
demek istiyor:
‘’ Hz. Ali oğlu
Hüseyin ile evlendirdiği
III. Yezdcerd’in kızına
Zerdüşt Dininin tanrıçalarından biri
olan Bereket- Savaş ve Su
Tanrıçası Anahita’nın adını verdi.
Anahita adının manası da
‘’ Toprağın Hanımı’’ idi.
‘’Eeee Şifre nerede?’’ Diye sorduğunuzu
duyar gibiyim.
Şifre şu
soruda:
Ehl-i Beyt: Hane halkı.
* Bu hanenin sahibi ve babası
kim? Hz. Muhammed (S.A.S )
* Bu hanenin kızı
kim? Hz. Fatıma (R.A)
* Bu hanenin damadı? Hz. Ali (R.A)
* Bu hanenin çocukları? Hasan ve Hüseyin (R.A)
Şehribanu adınabir efsane ve bir türbe uydurup bir de onun adının Zerdüşt Tanrıçasının adı olduğunu söyleyenler bu
hane halkından en fazla kimi konuşurlar?
Sondan başa yazayım:
*Hz. Hasan--- 5. Sırada... Çoğu kez
hiç adı bile anılmaz. ( Hüseyin’in abisi olduğu için adı
anılır.)
* Hz. Muhammed 4. Sırada--- Bazen Hz.
Hasan’dan da az anılır
adı ( Hz.
Hüseyin’in dedesi
olduğu için adı anılır.)
* Hz. Ali---3. Sıradadır. ( Hz.
Hüseyin’in babası olduğu için
adı anılır.)
* Hz. Fatıma- 2. Sıradadır ( Hz. Hüseyin’in annesi Olduğu
için adı anılır )
* Hz. Hüseyin 1. Sırada-- ( Şehribanu’nun kocası
olduğu için adı anılır. )
(Bir daha altını
çizeyim de kafalar
karışmasın. Şehribanu adına bir
efsane ve bir
türbe uydurup bir de onun adının
Zerdüşt Tanrıçasının adı olduğunu
söyleyenlerden bahsediyorum.)
İyi de bu hanenin
bir de annesi olması
gerekmiyor mu? Yani hane
sahibinin eşi...
Var elbette: Hz. Ebubekir’in
kızı Ayşe var
mesela. Ama onun adını anmayı
bırakın küfrederler. Tuvalet
taşlarına yazarlar ‘’Ayşe’’
ismini.
Yani Tanrıça Anahita’ya gösterdikleri
saygının milyarda birini bile beytin sahibinin hanımına – en
azından beytin sahibinin hatırına-göstermezler.
İngilizce bir başlıkla başladım İngilizce bir
soruyla bitireyim.
Do you understand me?
(
The Sacred Mausolo Of Bibi Shahrbanoo başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
25.08.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.