Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 3.09.2021
Okunma Sayısı : 995
Yorum Sayısı : 9

UZUN  OLUR  GEMİLERİN  DİREĞİ  YANIK  OLUR ABD’NİN  YÜREĞİ


Bugün değerli  okurlarıma pek çoğunuzun  bildiği ama  yanlış  bildiği  bir  konunun  doğrusunu  anlatmaya  çalışacağım.

Konu: Osmanlı  Devleti’nin  ABD'yi  vergiye  bağlaması. ABD'nin  bütün tarihi boyunca  sadece Osmanlı  Devletine  haraç vermiş  olması...

Pek  çoğunuzun  mutlaka  duymuş olduğunuz  bu  konuda  doğrular  nelerdir  yanlışlar  nelerdir soru  ve  cevaplarla  açıklamaya  çalışacağım.

SORU: Bu  mesele  nasıl  ortaya  çıktı?

CEVAP: Olayın  özeti  şu: 1776  Yılında bağımsız  bir  devlet  olan  ABD pek  çok  Avrupa  devletinin  yaptığı  gibi  Akdeniz’de ticari  faaliyetlerde  bulunmaya  başlar.  Ancak  diğer  Avrupa  Devletleri  gibi onun  da  Osmanlı  Devletine  vergi vermesi  gerekmektedir. Aksi  takdirde  Akdeniz’de bulunan  gemilerine ve  gemi  mürettebatı  ile  gemiler  içindeki  mallara  el  konur.

Nitekim de  öyle  olur. Akdeniz’de  dolaşan ABD  bayraklı  gemilere Osmanlı  Devleti  el  koyar. Öyle  ki  el  konulan ve  personeli  esir  edilen  ABD  gemi  sayısı 11 e çıkar.

ABD  adeta  çıldırır.  Fransa’nın  da  yardım ve  desteği  ile  Fas  Sultanı  III.  Muhammed  ile  bir  anlaşma yaparak hatta  Tanca’da  bir  konsolosluk  açarak  Akdeniz’de  vergi  ödemeden serbestçe  dolaşacağını  sanır  ama  çok  yanılmaktadır. Zira Trablusgarp( Libya )- Fas- Tunus gibi eyaletlerin  hepsi  Cezayir  Beylerbeyliğine  bağlıdır ve  Cezayir Beylerbeyi  Hasan  Paşa özellikle Trablusgarp  Beyi  Yusuf  Paşa’ya  ‘’ Hiç  bir  küffar  gemisi  vergisini ödemeden Bahr-ı  Sefid’e ( Akdeniz’e ) Girmeye’’  diye  emir  vermiştir. Yani  ABD'nin Akdeniz’de serbestçe  dolaşabilmesi  için anlaşması gereken  kişi Fas  Sultanı  değil Trablusgarp  Dayısı ( Beyi )  Yusuf  Paşa’dır.

SORU: ABD’yi haraca( vergiye )   bağlayanın  Cezayir  Beylerbeyi  Hasan  Paşa olduğu  bilgisi  doğru  mudur?

CEVAP: Hasan  Paşa  efsanevi  bir  insandır.  Öyle  ki  yanında  bir  aslanla  dolaşan  bu  Paşa  etrafında  çok  ilginç  kahramanlık  hikayeleri anlatılır.  Öte  Taraftan  Osmanlı’nın  imtiyazlı  bir  eyaleti olan ve yukarıda  belirttiğim  Fas-  Tunus ve Trablusgarp’ı da  içine  alan bölgenin  başında  o  olduğu  için ABD'yi vergiye  bağlayanın o olduğu  düşünülür. Ama  anlaşmayı  yapan  Cezayirli Hasan  Paşa  değil Yusuf  Paşa’dır.

SORU:  Bu  durumda  ABD’nin vergiye bağlandığı doğru mu?

CEVAP:  Olayı  anlatayım  kararı  siz  verin.

ABD  Fas  Sultanlığı  ile  yaptığı  anlaşmaya  rağmen gemilerinin  ele  geçirilmesi  üzerine senatosunu  toplar  ve  senato  Başkan George  Washington’a Türk  gemileriyle  savaşabilecek güçlü  gemilerin  yapımında  kullanılması  için  700.000 dolarlık  bir  tahsisatı  kullanma  yetkisi verir. ( 1794 )

Bu  tahsisatla  güçlü  gemiler  yapılır  fakat  bu  güçlü gemiler de hava  cıvadır.  Yusuf  Paşanın Donanma  kuvvetlerinin  başındaki  Murat  Reis ‘’ Para  yoksa  Akdeniz’e  giriş  de  yok ‘’ Der  ABD  Gemilerine.

Yani  ABD  Gemilerinin  karşısına  dikilen kişi pek  çok  anlatımda  ismi  geçen  Cezayirli  Hasan  Paşa’nın  bizzat  kendisi  olmadığı  gibi  Yusuf  Paşa  da  değil  onun  donanma  komutanı Murat  Reis’di.

ABD  sonunda  pes  etti ve  Yusuf  Paşa’ya  bir  teklif  sundu: ‘’ 12.000 İspanyol altını  ve  pek  çok  hediyeler  karşılığında bize  dokunma  lütfen.’’

Yusuf  Paşa  bu  teklifi  kabul  etti ve 4 Kasım 1796 Da  ABD  ile  Trablusgarp  arasında  kısaca  Trablus Antlaşması  adı verilen  antlaşma  imzalandı.

SORU: 22 Maddesi  olduğu söylenen  ve ABD'nin  tarihinde  ilk  kez bir başka  lisanla  yazılmış ( Türkçe ) olan antlaşma  bu  mu?

Evet  bu  ama  bu  bilgide  de önemli  bir yanlışlık var:

Her  şeyden  önce  bu  antlaşma  22  maddeden  ibaret  değildir. Evet.. ABD  Senatosunun 29  Mayıs 1797 de  kabul  ettiği  antlaşma 1. Resimden  de  görüldüğü gibi 1.  Madde  2.  Madde  diye  işaretlenmiş  bir  antlaşma  değil.

Diğer  bir  husus: Antlaşmanın  İngilizce  metni  olarak  sunulan  metin  4 Kasım 1796 da  imzalanan  antlaşmanın metni değil ( 2. No lu resim.. O  daha  sonraki  antlaşmanın  metni—Az  sonra  bahsedeceğim )

Üçüncü  husus: ABD ile  imzaladığımız 22 maddelik  bir  antlaşma  yok...

Ama  4 Kasım 1796 da bizim  29  Mayıs  1797 de  ABD Senatosunun  onayladığı  bu  antlaşma( 1. Resimdeki Antlaşma )  ABD'nin  imzaladığı  ilk  ve  tek yabancı  dille ( Türkçe ) yazılmış  antlaşmadır ve  bu  antlaşmanın  ön  şartı  olarak  ABD  Trablusgarp  Dayısı ( Beyi )  Yusuf  Paşa’ya 12.000 İspanyol altını bayılmıştır.

SORU:  Bu  antlaşmadan  sonra ne  gibi  gelişmeler  oldu?

CEVAP: Bu  antlaşmanın  ABD senatosu  tarafından  imzalanmasının  gecikmesi.  ABD'nin  Trablusgarp’a atadığı  büyük  elçinin  ta  1799 da gelmesi Yusuf  Paşa’yı  kuşkulandırdı. ABD'nin  yeni  bir  dümen  peşinde  olduğunu anladı ve ABD’nin Trablusgarp elçisine  1801 Yılı Başlarında  ‘’ Eski  antlaşma  hükümsüzdür.  Yeni  bir  antlaşma  için  225.000 Dolar  peşin  ve  her  yıl 20.000 Dolar vereceksiniz’’ Deyince  elçinin  paçaları  tutuştu.  ‘’ Bana  sekiz  ay  müddet  ver. Ben  bu  süre  içinde ABD'yi  ikna  edeyim’’ dedi.  Hatta  bu  sekiz  aylık süre  için 30.000  Dolar rüşvet  teklif  etti. ( Yusuf Paşa  herhalde  bu  30.000 Doları  aldı.  Zira  bu süreyi  verdi  görülüyor.)  

ABD’nin  başına  bu  arada Thomas  Jefferson  geçmişti ve süreyi  iyi  kullanıp  güçlü  bir  donanma  hazırladı. ABD Akdeniz’e  vergi vererek  değil  Türkleri  yenerek  çıkacaktı.

ABD’den beklenen  cevap  gelmeyince  Yusuf  Paşa Trablusgarp’taki  ABD  Konsolosluğunun  bayrak  direğini  kırdırdı.  Bu  savaş  ilanı  anlamına  geliyordu. Yani Trablusgarp  Beyi  dolayısıyla  da  Osmanlı Devleti  ABD ye  savaş  ilan  etmişti.

1801 de  başlayan  bu  savaş  1805  yılına  kadar  sürdü.

Bu  süre  içinde  ABD  Trablusgarp’ı abluka  altına  alıp  bombaladı  ama gerek  Yusuf  Paşa’nın  şiddetli  direnişi  gerekse  Donanma  komutanı  Murat  Reis’in  ABD gemilerine  kök  söktürmesi  neticesinde  önemli  bir  gelişme  sağlayamadı. Hatta  1803  yılında  perişan  bir  şekilde  Malta  Adasına  sığındılar.

Yusuf  Paşa son teklif  olarak ‘’120.000 Dolar  verirseniz  yeni  bir  antlaşma  yaparız’’ diyordu  da  başka  bir  şey demiyordu.

Bunun  üzerine  ABD  Taktik  değiştirdi.  Dıştan  yıkamadığı  Türk’ü  içten  yıkacaktı.

SORU:  Yine  mi  ihanet?

CEVAP:  Maalesef  yine  ihanet.  Evet..  Yusuf  Paşa’nın  kardeşi Ahmed  Bey  ile  anlaşıp  onu  abisine  karşı  ayaklandırdılar. 

Kardeşi Karamanlı  Ahmed  Paşa’nın  bu ihaneti  Yusuf  Paşa’yı  yıktı  adeta. Dıştan  gelen  saldırıyı  canla  başla  önlüyordu  ama  içten gelen  bu  saldırı Trablusgarp’ı çökertebilirdi. Kardeşinin  ihaneti elini  kolunu  bağlayınca  çaresiz  ABD'nin  teklif  ettiği  barışı  kabul  etti.

SORU: Bütün  bunlar  olup  biterken Osmanlı  Devleti  ve  Cezayir Beylerbeyliği  ne  yapıyordu? Neden  bu  olaya  müdahil  olmadılar?

CEVAP: Osmanlı  Devleti Büyük  bir  Rus  tehdidi  ile  karşı karşıyaydı Nitekim 1806 da  öyle  bir  savaşa  girdi  ki  anlatılmaz. Bu savaşın  sonunda 1812 de imzalanan  Bükreş  Antlaşmasına  bakacak  olursanız Osmanlı  Devletinin  maalesef  acı  ve  acıklı hal-i  perişanının  görebilirsiniz.

SORU: Yusuf  Paşa  ABD  ile  hangi  tarihte  nasıl  bir  antlaşma  yaptı?  Bu  antlaşmanın  şartları  nelerdir? 

CEVAP:  Yusuf  Paşa  ve  ABD'yi  temsilen  Joel  Barlow  arasında  yapılan bu  ikinci  antlaşma  12  maddelik  bir  ‘’ Yardımlaşma  ve  Ticaret Antlaşmasıdır.’’ 

ABD Bu  antlaşmanın  imzalanabilmesi  için  Yusuf  Paşa’nın  ileri  sürdüğü  60.000 Doları  vermeyi ( Bu  verilirse  başka  haraç  istenmeyecekti )  ve elçi  değişimi  sırasında  da 6.000 Dolar  vermeyi  kabul  ettikten  sonra  4  Haziran 1805 de  Antlaşma  yapıldı.

Bu  antlaşmaya  göre:

 
MADDE 1.

Amerika Birleşik Devletleri Trablus Beyi ve tebaası arasında, her iki tarafın da özgür rızasıyla yapılan ve Cezayir Beylerbeyi tarafından garanti edilen sağlam ve daimi bir barış ve dostluk vardır.

 

MADDE 2.

Taraflardan birinin savaş halinde olduğu herhangi bir millete ait mallar, diğer tarafa ait gemilere yüklenecek olursa, serbest olarak geçecekler ve bunları almaya veya alıkoymaya teşebbüste bulunulmayacaktır.

 

MADDE 3.

Diğer tarafça bir düşmandan alınan bir ödül gemisinde taraflardan birine ait herhangi bir vatandaş, tebaa veya eşya bulunursa, bu vatandaşlar veya tebaa serbest bırakılacak ve sahiplerine iade edilecektir.

 

MADDE 4.

Her iki tarafın tüm gemilerine, tanınmaları için uygun pasaportlar verilecektir. Ve iki ülke arasındaki mesafe dikkate alınarak, bu tür pasaportların temini için bu antlaşma tarihinden itibaren on sekiz ay süre tanınacaktır. Bu süre içinde bu gemilere ait diğer evraklar korunmaları için yeterli olacaktır.

 

MADDE 5

Taraflardan birinin vatandaşı veya tebaası, diğer taraf veya başka bir ulus tarafından mahkum edilen bir ödül gemisi satın almışsa, kınama belgesi ve satış faturası, bu gemi için bir yıl için yeterli bir pasaport olacaktır; bu onun uygun bir pasaport alması için makul bir zamandır.

 

MADDE 6

Taraflardan birinin diğerinin limanlarına giren ve erzak piyasa fiyatından teçhiz edilecektir. Ve böyle bir gemi, denizde bir felaketten bu şekilde yanaşır ve tamir etme fırsatı bulursa, herhangi bir vergi ödemeden karaya çıkmakta ve yükünü yeniden almakta serbest olacaktır. Ancak hiçbir durumda yükünü indirmeye zorlanamaz.

 

MADDE 7.

Taraflardan birinin gemisi diğerinin kıyısına bırakılırsa, kendisine ve halkına her türlü uygun yardım yapılacaktır; yağma yapılamaz; mal sahiplerinin tasarrufunda kalacak ve mürettebat, ülkelerine gönderilinceye kadar korunacak ve yardım edilecektir.

MADDE 11.

Amerika Birleşik Devletleri hükümeti hiçbir şekilde Hıristiyan Dini üzerine kurulu olmadığı için herhangi bir Müslüman milletine karşı herhangi bir savaş veya düşmanlık eylemi söz  konusu  olmayacaktır. Dini  görüşlerden kaynaklanan hiç  bir  bahanenin  iki taraf  arasındaki uyumu  kesintiye  uğratmasına  müsaade  edilmeyecektir.


MADDE 12.

Bu antlaşmanın maddelerinden herhangi birinin notasyonundan kaynaklanan herhangi bir anlaşmazlık durumunda, silahlara başvuru yapılamaz ve herhangi bir bahane ile savaş ilan edilemez. Ancak uyuşmazlığın meydana geleceği yerde ikamet eden konsolos bunu çözemezse, tarafların müşterek dostu olan Cezayir Beylerbeyi’nin hükümlerine her  iki taraf da riayet  edecektir. Ancak  Cezayir  beylerbeyi de  böyle  bir  anlaşmazlık  durumunda  adaletli  davranmakla  yükümlüdür.

SORU: Peki  şu  gemi  direği  olayı  ne?

CEVAP : ABD  Trablusgarp’ı   ablukaya  aldığında  en  çok  güvendikleri savaş gemileri Philedelphia adlı  fırkateyndi  idi.  Tek  başına  bu  geminin  bile Trablusgarp’ı  yerle  bir  edeceğini  düşünüyorlardı. Ama  düşündükleri gibi  olmadı.

1804  Yılı  başlarında  307  mürettebatı  ve  44 topu  olan  bu  gemi  ele  geçirildi.

Geminin  Türklerce  ele  geçirilmesi  ABD'yi  yasa  bürüdü  adeta.  Böyle  bir geminin  Türklerin  gücüne  güç  katacağı  aşikardı.

ABD li  Amiral  Preble  bu  geminin  Türklerin  elinde olmasındansa yakılmasının  daha  uygun  olacağını  düşündü  ve  seçtiği  70  gönüllü  19  Şubat  1804 de  gece  karanlığından  istifade  ile Philadelphia  adlı  bu  gemiyi yaktılar.  Kala  kala  sadece  direği  kaldı.

ABD  kendi  gemilerinin  kendileri  tarafından  yakılmasını  zafer  olarak  kutladığı  gibi  zamanın  Papası VII.  Pius “Amerikalıların bir gecede bu Hıristiyan düşmanlarına verdiği zararı, Avrupa devletleri uzun yıllardır uğraşmalarına rağmen veremedi” diyerek Amerikalıların bu başarısını(!) alkışladı.

**********

Bugünlük  de  bu  kadar.

( Uzun Olur Gemilerin Direği Yanık Olur Abd’nin Yüreği başlıklı yazı Sami Biber tarafından 3.09.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.