Suskunluğuma Bir Sıfat Özne Yapıştırmama Gerek Yok Zaten!
Bir şeyi işaret
etmek zamanın kaybolan renginin solduğunu anlatmak için suskunluğuma bir sıfat
özne yapıştırmama gerek yok zaten, yaşadığımız anın içinde kaybolan dostluklar
büyük kentlerin metropollerin bizde var olanı acımasızca alarak sadece
kendimize çalışmayı amaç ettiren, yapısıyla bizi değirmeninde parçalayarak un
ufak etmesini, başı sonu belli olan suskunluğa saplanmış olmam bir şeyi işaret
etmeme, suskunluğuma dediğim gibi sıfat özne eklemem gerek kalmadan zaten, var
oluşuyla bunu anlatıyor. Ben ise cansız haliyle canlılığına neler katabilirim
onun telaşındayım. Bir beklenti sunmadan önce kendimde, buna yetecek cesaret ve
yeterlilik var mı ölçmem biçmem gerekiyor ki, bu olsa bile inanın ki anlatmanın
zorluğundan değil, anlamayanların o perişanlığın da bir deva olur mu, yoksa
devayı yüzüme bir tokat gibi çarparlar mı, onun endişesini duyumsuyorum.
Hep bir kaçma çabası nerden girdiyse içimize, mütemadiyen insanlardan kaç dedikçe kaçıyoruz! Bize bilememezliğin ödülünü birileri takarken, almamamız gerekirken nedense gururla taşıyoruz!Aramızda ki, birbirimizi tam anlayabilmenin kapısı açık iken, bunu duygusal duyusal duyumsamaktan alıkoyan ördüğümüz kalın duvarlar, yıkılacak gibi değil tek başına, el birliği ile yıkılması gerekirken yanaşanlar ortada yok!
İncinmelerin ayazında donarken, sevgi
dolu bir sözcük” nasılsın” yardıma ihtiyacın var mı” sözcüğüyle tüm buzları
eritmek varken, hala donuyoruz üşüyoruz! İnsanız bir şeyi beklemek doğamızda
var, beklediğimiz bazen biz bazen başkaları olabilir lakin ilk önce biz
bekleyenlere yürümediğimiz ölçüde, beklediklerimizin bize gelmesini beklemek mümkün
olmayacak gibi. Gelebilmenin hissini karşımızda bekleyene hissettirmedikten
sonra, bu beklemesini sevince dönüştürmedikten sonra, bizde bu sevinci
yaşayamayacağımız kesin gibi geliyor bana, bilmem yanlış mı düşünüyorum acaba?
Mehmet Aluç