Düş mihrapları saplanan yüreğime ve
düşkün kollarında gecenin, fısıltıların teyakkuzunda sarmalında hidayetin,
pabuç bırakmadığım iblis ve zalimin takibindeydi iç sesim…
Manivelası ölümün
Ömürden ömür giderken:
Ah, hala yerimde saydığım
Bazense gözlerimi alamadığım
Huzurun da adresi iken aşkın közünde
Serenadı idi yalnızlığın
Bense şiirlerle kendimle yüzleşene
dek.
Denk düştüğümse hiçlik
Safiyet yüklü bir kimlikse iç cebimde
Aşkın hükümranı ve yalnızlığın
zarafeti
Düş gücüme edemediğim ihanet
Elbet vuku bulan her cümlede saklı
ayrı sızı
Kefenimde koca bir boşluk:
Hayatı doldurmaksa bıraktığım yerden
Ben ölmüştüm işte
Ve geride kalan tortu
Aslında duygularımın mizacında
Safran sarısı bir düş’ ün düşmezken
yakamdan ikamesi.
Tecrit edildiğim dünya ve insanlık
Firari bir âşıktım ben oysa
Gördüğüm kâbuslar neydi hem
İçine düştüğüm boşluk ve uçurum
Kalp gözüme binaen
İnatla sevdiğim ve savunduğum her
denklem
İfrata kaçtığımsa severken
İşte sonunda bulmuştum kendimi ve
Rabbimi.
Her kuşluk vakti uğurladığım kuşlarım
Kuş gibi çırpınan yüreğimde o kalıcı
hasar
Nedamet yüklü gölgeler ne ki
İsyan eden kara bulut ve gaipten
gelen rüzgâr
İşte hayatın firarisiydim ben
çıktığım bu yokuşta
Bazense kuş bakışı yaşadığım semanın
ufkunda
Saklı bir sarkaç aşkı giyindiğim
Hazanla süslendiğim
Hüzünse ikinci ismimdi madem.
Günümse b/ölünen
Gecelerden kasıtlı firakım
Her hamlede kendime düşmüşken yolum
Her atıl düşte sözlendiğim gerçeğin
Meali denk düşmüşken ismime
Ve cereyan eden her mısra
Yandığım kadar ait olduğum kıblem
Ve yakardığım kadar Rabbime
Ümidi kesmediğim bir evren ve yarın
Elbet mizacıydı mevsimin
Düşlerimde ölüp her uyandığımda
dirildiğim
Boş gözlerimde saklı hayaller
Yaşadığım kadar da dolu heybem
Haybeden yaşamak ne ki İlahi Aşkla
yanarken?