Ve Gittin
Yine
gönlümde hicran, göz yaşlarımı içime akıtıyorum usulca, içimdeki boş kalan şehir’e!
Yollar şehirler bomboş kalmış gönlüm gibi yalnız ve bomboş…Neydi bizi ayıran
küçük bir mesele dünya malı ya da benliğin verdiği egoyla, benim sözüm olacak
saçmalığı değil miydi sana anlatamadığım? Şimdi beni terk ettin gittin arkana bakmadan,
hüznüme şimdi ortak olmadan. O an zamanı durdurmak isterdim ve o anda kalmak, kolay
mı geride kalanın hali, giden ne bilir çeker ve gider! Şimdi ufka bakıyorum
sabit yaşlı kızarmış gözlerimle bomboş gönlüm gibi! Daha kaç gece gündüz ay yıl
ayrı kalacağız belirsiz çünkü sen gittin ve gidenlerde dönmez! Sana yazdığım
şiirleri yaktım yanan gönlümün alevleriyle…
Düşmüş
olduğum hicranın derin kuyusuna beni attın, çıkmam için bir ip göndermeden
çektin ve gittin, bu nasıl bir vicdandır ki, anlamadan dinlemeden çektin ve
gittim? Bir kısır döngünün çarkında ne varsa biçtin parçaladın ufaladın gittin!
Oysa aynı yöne aynı duygu ve hislerle aşkla bakıyorduk, sana bakmamayı söyleyen
neydi, kimdi? Söylemeden gittin!
Yorgunum
yıllar gibi ihtiyar bir dede gibi, ağaçlarda düşen sararmış yapraklar gibi
yerlerde sürünüyorum, esen hicran rüzgarıyla bilemediğim yerlere gidiyorum…Bu
ne anlaşılmaz bir döngü ki içinden çıkamıyorum, döne döne başım dönüyor
gözlerim kararıyor. İstediğin başrolse zaten senindi ben figürandım yanında sen
mutlu ol diye…Olmadı yönetmen olmak yönetmek istiyordun kendi fikrince ya benim
fikrim ne olacaktı, yok mu sayılacaktı? Belli aralıklarla içimdeki zamansız
sıkıntının rüzgarları bunun için delicesine esiyordu. İçimde esen rüzgârın
şiddetini arttırarak kasırgaya dönüştürdün ve gittin!
Mehmet Aluç