.

.


“Duvarın arkasında mısın?”

“???”

“Beni duymuyor musun?”

“???”

“Madem körebe oynamak istiyorsun haydi oynayalım!”

“???”

“Fakat ben senin yanına gelemem ki… Bu oyun nasıl oynanıyor bilmiyorum ki… Bana öğretir misin?”

“???”


İnsan o duvarın arkasına, berzahı yıkıp geçemedi. İki dünyaya ait bir oyun mümkün olmadı. Duvarı yıksa, duvarın ötesinde kimseyi göremedi… Berlin Duvarı yıkıldı, Sovyet bloğu dağıldı… Yeni küçük devletler kuruldu. Peki kim kazandı bu oyunu? Körebe oyunu gibi, hep ötesinde cevap alınmayan fakat hep aynı beklentiler, özgürlük sevdası, Hitler’e ölüm marşı… Yaşatıldı. Birisi duvarın arkasına geçse, duvarı aşamayan ona seslendi, “ Haydi Körebe oynayalım!”


İnsan hep gelen ve tanıyıp korktuğu dertlerle meşgul oldu. Nerde teknoloji, o derecede insanın boynunu büken sonuçlar hep vardı, var olacak. Kimse o duvarın arkasına ömrünü bitirmeden geçemeyecek. Duvarın arkasına geçense, geride bıraktığı ideallerini macera olsun diye araştıran, onunla yarışan rakiplerinden kurtulamadı. Hani rakip demişken, kimsenin kimseyi duyduğu yok, gördüğü yok, kıskanmıyorda… Yarıştığı Körebe oyununun kendisi, tek kişilik. Görmese bile görmüş gibi yapıp, gördüm diye vuruyor başlangıç noktasına. 


Bende bunlardan biriyim. Duvarın arkasında biri var gibi hissediyorum. Bir zamanlar yazdığı şiirleri ve yazıları şöhret kapılarını aşındırmış, öve öve dilden düşmeyen o kişiyle körebe oynuyorum. Belki de yazdıklarının bazı parçaları şiirlerime, fikirlerime, edebi dilime yansıyor. Ben diyorum bu asrın o kişisiyim, olmalıyım diyorum. Duvarın arkasında İstanbul’u fetheden Fatih’e örnek olan birisi varsa, ben neden benim yolumda olan birisiyle körebe oynamayım ki?


Giyiyorum onun elbisesini, kalemi klavyem oluyor. Sigara da içiyor, bak ben sigara içemem. Hayda Körebe oyununun bir parçasını ihlal ettim. Neyse bundan dolayı telif haklarında yırtarım. Ya Hu Telif Hakları diye bir kanun çıkmış. Çıkmışta, onun yönetmeliği yok, nasıl uygulanacak bilen yok. Millet kel topal tuzağa düşüyor. Bak bu işte benim tarafımda oynanan gerçek bir Körebe oyunu. Hatta telif hakkı isteyen kişi, hayatında göremeyeceği paraya talip… Düşmüş gariban bu oyunun içine, ese sahibi hakkımdır diyor! Para kazanmayan, ticari amaç gütmeyen kişilere boyun büktürüyorlar. Bak anlaşamazsak mahkeme mahkeme zamanın elden gider, hapiste yatabilirsin, eğer anlaşmazsan daha çok para kaybedersin diyorlar. Körebe, göz görmeyince bilinmeyen gelecek korku veriyor ister istemez. 


Neyse ben konuya döneyim. Şairin dili öyle iğneli ki… Hani ebe olsam yediğim iğneden dolayı beynim uyuşacak. Ayaklarım dolanacak… Kim bu oyunu oynamıyor ki yahut bilmiyor ki… İşte gördün mü öbe söbe… Görmesen bile!


Haydi bu körebe oyunundan sıkıldım. Gözlerimi açayım. Açtım… O da ne etrafım ne kadar kalabalıkmış.Herkes öbe, söbe diyecek birini arıyor. Seyrediyorum. Yalnız konuşmalarını neden duymadım ki? Demek ki benim konuşmalarımı da duyan olmadı. Rahatladım. Hayret edilecek başka bir durumda kimse kimseye değmiyor. Bir ekran var, onu kontrol eden kocaman tek gözlü deccal…Baktığımı görünce ekran simsiyah oluyor! Korktum ya. Sonra anons ediyorlar ve beni çağırıyorlar. Gitsem mi gitmesem mi demeye kalmadı iki kişi koluma girdi. ayaklarım yerden kesildi. Gidiyorum işte. Yüzleri simsiyah, konuşmuyorlar.  Artık içimden mahvoldum, öldüm, bittim derken bir adaya çıkarıyorlar. İki ayaklı, insan ama sanki hayvan görünümlü, konuşmayan kalabalığı görüyorum. Ağızları bantlanmış… Hepsi beni alkışlıyorlar. Sen neymişsin der gibi… Bu sanki o duvar gibi hissettiriyor beni. Hak arayan, haksız duruma düşmüş. Susturulmuş… Bu dünyanın zebanileri gibiler, kolluk kuvvetleri. Geldim ama kimse benimle ilgilenmiyor. Üşüyorum. Vücut ısım normal değil… Öldüm diye kendimi, nefesimi kontrol ediyorum. Öyle bir durumda yok. Acaba ünlü Hollywood stüdyosu mu burası. Her korkuyu çekiyorlar, her bağıranı resimliyorlar, İçinde kurgu ve yalan ekliyorlar. O stüdyoda hapsolmuş gibiyim. Burada sanırım beden dili geçerli… el kol hareketleri bunu anlatıyor gibi.. Keşifteyim. Bu bambaşka bir Körebe oyunu. ne ebesi var ne de söbesi… Her hareket doğal ve film oluyor. Kim bilir hangi duvarın ötesinde ki gölgeler yaşatılmak isteniyor.


Anladım ki Körebe oynamak akıl karı değil. Birini izlemek, birine rakip olmakta anlamsız. Neyi yaşarsan elden uçup gidiyor, neye sahip olsan terkediyor. Bunu göremeyen de çok oyuncu var. Hani bu oyun bitsin diyen de yok. Her giden arkasında dert bırakıyor, acı bırakıyor… Devenin haresi dikenini yemesi gibi. Çiğnedikçe dil kanıyor, kanadıkça kendi kanını yutmak hoşuna gidiyor. Buna devam ettiğinde dil parçalanıyor ve deve ölüyor. Bu Körebe oyunu işte hırs edinmeyi anlatıyor. Acı çekmekten hoşlanıp ölmek… Bu bana göre değil… Bak o dikeni ayaklarımla ezdim. Tohumlarını da yaktım. Çıkmasın ve büyümesin. Alışmış bir kere, bu diken olmasa başkasını bulur. Dedim ya, Berlin duvarı, Sovyet bloğu… Yıkıldı ama bunun Körebe oyununa bir faydası ve artısı olmadı ki… Aynı sahne başka bir stüdyoda yeniden sahneleniyor, oyuncuları farklı… Duvarın ardındakilere sesleniyorlar, “Siz yaşıyorsunuz hala… Yaşatıyoruz! “ Seyirciler de alkış muazzam. Ne sanattı ama, ne oyundu ama… Duvarın ardına geçen önceki oyunculardan güzel oynadılar… Zalim dünyayı alkışlıyorlar… Sizin insanlığınıza demek istiyorum ama desem ne olacak ki, anlayan olmayacak. 


Duvarın ötesine geçenler için Körebe oyunu var mı sorusunu bile sormuyorum. Oyun değil, o Körebe oyununu nasıl oynadınız, neden yaşattınız diye sorgulanıyorlardır belki de…Onların bu sorgusuna alkış tutan da olmuyordur. Hani Körebe oynayanlar görebilseler, ibret alırlar ama ses seda gelmiyor derinlerden. Bak hala Körebe oynayalım mı diye soranlar var, sorunca bir millet olur diyor. Vay hallerine…Ben duvara dokunmuyorum artık… bu oyuna nasıl panzehir bulurum diye düşünmeye başladım bile. Sakın yanlış anlamayın bulursam kendime uygulayacağım. Benim kimseye zararım olmaz. Dur ya buldum bile…Açtım okumaya başladım bile… Benim gibi okuyanlarda az bile olsa varlar, çok şükür. En azından meramımı anlatacak ve yaşayacak birileri de var, Ne güzel…


Elveda Körebe oyunu… Elveda!


Saffet Kuramaz

( Haydi Körebe Oynayalım başlıklı yazı safdeha tarafından 19.09.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.