Issızlığı mesken tuttum:
O devasa ayraç ki aşkın b/ölmesi
Her hecede saklı bir taarruz ve
teyakkuz
Manidardı bakışların
Mahzundun illa ki:
Ah, o göz kaçışların
Göze mi geldi yoksa şiirler?
Gözden düşen aşk gibi ve gece
Sayacı takılı bir önceki iklime
Mevsimsel bir rötuştu varlığın
Nemli toprağı öpüp de başıma
koyduğum.
Meali neydi bu gidişlerinin?
Mizacı belli ki imkânsızlığın boyumu
geçtiği
Geçkin gölgelerde saklı bir aşiret
gibi
Duyguların darboğazında
Sevecen bir lanetti illa ki aşk
Depreşen güçsüzlüğün de ikbali
Bayırlarda tozu dumana katan rüzgâr
Sevdiğim kadar
O rahle ki ömür denen kulvar.
İmlecin türküsünü söylüyor kalemim
Uçuşan perdelerinde asılı olduğum
göğün
Sazsız sözsüz bir gün işte
Devrilen her hece her şive
Koyu gözlerinde matemin bir başkaldırış
Yediemine teslim ettiğim serzeniş.
Kuytularda yaşanır belki yalnızlık
Pejmürde gölgelerden çaldığım
mutluluk
İçime batan dikenlerin güzergâhı
bildiğimse
İçimde saklı cennet bahçesi
İçerlediğimden de fazladır içtiğim
şiirler.
Bazen bir kipse bazense yakama
taktığım rozet
İnsanlığın mola verdiği her durakta
Hecelediğim kadar
Matemle örülü duvarlarım
Ne zamanki acılar kaldı yatıya.
Yatsıda sözlendiğim her kelime
Yaşaran gözlerimin kanattığı
O devasa yara.
Yar bildiğim iklim
İklim bildiğim sırdaş kalemim
Kalem bildiğimse yüreğimin türküsü
Sobelendiğim her gecede saklı
rüzgarın da öyküsü…