Mevsim nezle oldu, Şukufe.
Hazan mısın sen be kadın yoksa
Azrail’i mi kiralık katil belledin?
Ah, Şukufe…
Sessizliğe muadil edildiğim ömrün
tefekkürü ile düştüm ben bir kez yola oysaki sensizliğin verdiği acıya nasıl da
kefildim.
Tenzih ederim alfabede kalan tüm
harfleri ve esaretime cesaret yüklediğim kozmik bir yolculuk benimki.
Muğlak olan şeyler var ve de insanlar
ve sevgi pıtırcığı iken çevremde sekenler ve ön yargıya âşık insanlar yüzünden
kellem kaç defa koptu gitti de ansızın zuhur eden bir mucize ile estetik
sayesinde kafamı diktim yerine, Şukufe: hani, sende olmayan; hani, Şukufe
ojesiz ve makyajsız geçmediğin yollarda terk edilmişken bindiğim otobüs.
Peyda olansa yağmurdu ve terk etti
yolcular bindiğim otobüsü bense şehir hatlarında yaşayan bir martı olarak uçtum
alabildiğine.
Tıkırında mı sahi işler?
Yoksa yine tırnaklarını mı
törpülüyorsun?
Nazın niyazın da eksik olmazken, bre
kadın.
Kocan olacak mübarek kim bilir kimin
koynunda cirit atıyor ama suç sende, Şukufe:
Gecenin kör vakti insan açar mı
bağrını açıp da ağzını kulaklarını tıkar mı?
Kaç yıllık karı kocasınız siz: ne
olmuş beş taşın eksik olsa?
Eh, be kadın para kolay mı kazanılır
zannedersin ne de olsa bir elin yağda bir elin bağda bense pazar yollarında
file file mandalina çürük elma taşırken…
Efendim?
Asla duymuyorum seni ne de olsa son
selamımı aldığın günden bu yana bir asır geçti.
Okul yolundaydık.
Sonra türbe türbe gezdik sırf sen
koca bulasın diye.
Genç irisi idin, bilmem mi?
Afıküfü de yerken bizlerse futbol
sahasında top peşinde koşarken…
Ne amigo kızdın ne de takıma seçildin
varsa yoksa pasaklı ruhunla burnun Kaf dağında gezindiğin.
Kim dedi sana okulu bırak da ev kızı
ol, diye?
Elbet suçu günahı yok ev kızlarının
ama sen değil miydin bizlere, ‘’okumuş eşek’’ diyen.
Az mı ter döktük sınavlarda sense
günden güne giderken bir de demez misin; ‘’gün yüzü görmedim,’’
Sözcükler yetim be Şukufe ama sen
minnet etmedin de kimseye hatta kadere bile mühlet vermedin.
Geç bunları Şukufe varsın Atilla
İlhan oku varsın Kemalettin Tuğcu sahi, ne zamandan beri kendini şair belledin?
Senelerini eğitime edebiyata veren
bunca insan arasında bir sen eksik kaldın be Şukufe:
Neymiş efendim?
‘’Okumuş kızım ta ortanın sonunda
orta halli bir memur ile evlenmeye karar verip de ortada kaldım’’ diyen sen.
Az ye de hizmetçi tut: hem, kızım kim
okur senin yazdıklarını bizler mum gibi erirken mum gibi kala kalmışken
hocalarımıza hürmet ederken şimdi de sen mi şair kesildin başımıza?
Kocan elden gidiyor, mübarek kadın
bak çocuklarının üstü nasıl da perişan. Haydi, bırak elindeki kalemi de git
ütüle adamın gömleğini bak çürüğe çıktı herkes her şey sanki çürük raporu alıp
da ertelediğin hayatın yetmezmiş gibi askeriyeye yolcu edecekken seni…
Tamam, tamam, demedim bir şey ama bir
işin ucundan tutmalısın illa ki.
Perdeler kir içinde keza camlar da
bari eve gelen kadına yol göster de şu evi bir yoluna soksa.
Efendim?
Melahat mi?
A, evet, bizim mahallenin muhtarı
Melahat.
Yok canım muhtarlık seçimlerinde
elendi o şimdilerde mahallenin sosyetik kafesinde falcı olarak çalışıyor. Hangi
kafe mi?
Hani, sağdaki sokaktan saptığın sonra
elli metre yürüdüğün sonra yokuşu çıktığın bir de yanık kokusu geliyorsa işte
oradaki kafe.
Sahibi mi?
Nereden tanırım ben elin adamını? Bir
tek Melahat’ı bilirim ben: hani cam silerken düşüp de burnunu kıran kadın.
Olacağı buydu elbet kim dedi milletin işine burnunu sok, diye?
Ah, Şukufe nasıl inanmazsın kocana?
Eh, be kadın adam her gece yanına
geldiğin sen de aralıksız reddettiğin:
‘’İlhamım geldi, bey. Haydi, sen
devir de küfeyi ben de şöyle eserler yazayım da okuyucumu mutlu edeyim.’’
Olacağı budur işte bak şimdi de kuma
geliyor sana yoksa kumar oynadığı değil kocanın altı üstü tavla partisinde
tanıştı kumanla.
Kusura bakma ama o kadar yükseklerde
geziyorsun ki…
Elinde bez cam mı sildin ya da evdekilerin
önüne sıcak bir tabak yemek mi koydun?
Efendim?
Elbet muhatabım sen değilsin bak bu
dediklerini duymamış olayım ne de olsa üstüme alınmıyorum.
Öyle mi, Şukufe şimdi işin düştü de
bana maval mı okuyorsun?
Düğümü çözse çözse Melahat çözer ha?
O zaman kaldır poponu da düş yollara
ama randevusuz kabul etmez Melahat bak kadın nasıl da köşeyi döndü senin
gibiler sayesinde.
Kahveyi de sevmezsin bilirdim demek
huyun suyun değişti o zaman bir zahmet git de azıcık daha süslen de evde
tencere kaynasın bir de kocana güler
yüzünü gösterdin mi…
Tamam, tamam, demedim bir şey elbet
kimse senin tırnağın olamaz.
Efendim, Şukufe?
Vaz mı geçtin şairlikten?
A, bir de kendine yeni meşgale
buldun?
Uzaya gidecekler arasına zor
yazdırırsın sen adını diyelim ki yazdırdın mekik seni kaldırmaz be güzelim hem
sen yanında kim bilir kaç bavul götürürsün elin astronotu çeker mi seni?
Tamam, bunu da geçtik şimdi sırada ne
var?
İstiyorsan yaparsın elbet sendeki bu
hırs kimsede yok Şukufe.
O halde git sen danış bakalım
Melahat’a zaten muhtarlık seçimlerine şunun şurasında kaç zaman kaldı hem
gitmişken bir de fal baktırırsın…
Ben mi?
Hiç işim olmaz ama eğer sen
istiyorsan: peki, anlaştık basın danışmanın olarak çalışırım ama bir şartla:
Tüm kızlar okula kampanyasına destek
olacaksın, Şukufe sonra da eğitimine kaldığın yerden devam edeceksin ve asla da
sırtını dönme e mi, Şukufe? Ne bana ne de seni seven kocana.
Ah, Şukufe ben seni napayım?
Kafeden eve erken gel de kocana ve
çocuklara güzel bir sofra hazırla hatta yazdığın son şiiri de kocana ithaf et
ne de olsa az kahrını çekmedi adam senin.
Ben mi?
Ben hep aynıyım, Şukufe hep sevmekten
asla vazgeçmeyen tek dostun araya bunca zaman bunca ayrılık girse de sanır
mısın ki seni sevmekten vaz geçtim?
Haydi, uğurlar ola Şukufe, ah, seni
hınzır kadın…
Kızzz.
Seni çok seviyorum.