Öykündüğümdü ilham perim…
Ah, öldürdüğüm nefsim belki de kırk
satırdı g/izlendiğim
Kırklanmış acılardan derlediğim bir
şiirin mahzeni
Kırkı çıkmamış bir hikâyenin de
başkahramanı bir yitim
Bir de yutak bildiğim imleç
Devasa bir paranteze sığındığım
Yalansız meşrebim
Aşka göğe hicretim
Yana yakıla yaşasam da bilip bilmeden…
Sancılandığım metruk bir hece:
Aşkın kubbesi ve kukuletası
Sözcüklerle dikerken söküklerini
yerin göğün
Çocuksu bir neşe ve mizaç
Aşkın karekökü hüzün
Yalnızlığın dolmaz miadı
Şakıyan iç sesim
Aksa ne ki gözyaşım
Gönlümse süt liman
Sevdikçe içimden taşan
O mecra.
Kaybolduğumun bir öncesi
Aşka düşen şehla güneş
Sefasını sürdüğüm o takımyıldızı
Ne de olsa yıldız olarak gelmiştim
dünyaya
Bazense bir çiçekten nemalandığım
Şaşkın mizacım
Bazen coşkum ve şen sesimde saklı o
görünmez acı
Açamadığım bir pencere olsa ne ki
konduğum?
Ve kilit altına aldığım yürek iklimim
Gel gör ki sevmeden geçmedi ömrüm
Şüheda anılarım
Miladımsa yankısı dinmeyen iç sesim
Kalemin neşri
Aşkın esareti
Yalnızlığın hicvi
Tutsak kılındığım hücrem
Titri ömrün kayıp giden
Teninde dünün kayıp düşen bir hüzün…
Gökte çakılı çivim
Çarmıha gerili düşlerim
Lades dediğimse içimdeki esaretin
Sonlanmadığı o gönül tezgâhı
Yıllanmış bir beyan olsa da:
Ah, ne de çok sevmiştim ben.